– 8 –

Hakikati gizlemek

Tevrat ve İncil’in neshedilmesi

Maslahat ve zaruret bahanesi

Selamet yolları

Mesih’in manası

Yahudi ve Hıristiyanların gerçeği

Fetret ehlinin mükellefiyeti

Tebliğ için devletin ehemmiyeti

يٰۤـاَهۡلَ الۡكِتٰبِ قَدۡ جَآءَكُمۡ رَسُوۡلُـنَا يُبَيِّنُ لَـكُمۡ كَثِيۡرًا مِّمَّا كُنۡتُمۡ تُخۡفُوۡنَ مِنَ الۡكِتٰبِ وَيَعۡفُوۡا عَنۡ كَثِيۡرٍ‌ؕ قَدۡ جَآءَكُمۡ مِّنَ اللّٰهِ نُوۡرٌ وَّكِتٰبٌ مُّبِيۡنٌ ۙ‏ ﴿۱۵﴾  يَّهۡدِىۡ بِهِ اللّٰهُ مَنِ اتَّبَعَ رِضۡوَانَهٗ سُبُلَ السَّلٰمِ وَيُخۡرِجُهُمۡ مِّنَ الظُّلُمٰتِ اِلَى النُّوۡرِ بِاِذۡنِهٖ وَيَهۡدِيۡهِمۡ اِلٰى صِرَاطٍ مُّسۡتَقِيۡمٍ‏ ﴿۱۶﴾ لَـقَدۡ كَفَرَ الَّذِيۡنَ قَالُوۡۤا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الۡمَسِيۡحُ ابۡنُ مَرۡيَمَ‌ؕ قُلۡ فَمَنۡ يَّمۡلِكُ مِنَ اللّٰهِ شَيۡـًٔـــا اِنۡ اَرَادَ اَنۡ يُّهۡلِكَ الۡمَسِيۡحَ ابۡنَ مَرۡيَمَ وَاُمَّهٗ وَمَنۡ فِى الۡاَرۡضِ جَمِيۡعًا‌ ؕ وَلِلّٰهِ مُلۡكُ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ وَمَا بَيۡنَهُمَا‌ ؕ يَخۡلُقُ مَا يَشَآءُ‌ ؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَىۡءٍ قَدِيۡرٌ‏ ﴿۱۷﴾  وَقَالَتِ الۡيَهُوۡدُ وَالنَّصٰرٰى نَحۡنُ اَبۡنٰٓؤُا اللّٰهِ وَاَحِبَّآؤُهٗ‌ ؕ قُلۡ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمۡ بِذُنُوۡبِكُمۡ‌ؕ بَلۡ اَنۡـتُمۡ بَشَرٌ مِّمَّنۡ خَلَقَ‌ ؕ يَغۡفِرُ لِمَنۡ يَّشَآءُ وَيُعَذِّبُ مَنۡ يَّشَآءُ‌ ؕ وَلِلّٰهِ مُلۡكُ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ وَمَا بَيۡنَهُمَا‌ وَاِلَيۡهِ الۡمَصِيۡرُ‏ ﴿۱۸﴾  يٰۤـاَهۡلَ الۡـكِتٰبِ قَدۡ جَآءَكُمۡ رَسُوۡلُـنَا يُبَيِّنُ لَـكُمۡ عَلٰى فَتۡرَةٍ مِّنَ الرُّسُلِ اَنۡ تَقُوۡلُوۡا مَا جَآءَنَا مِنۡۢ بَشِيۡرٍ وَّلَا نَذِيۡرٍ‌ فَقَدۡ جَآءَكُمۡ بَشِيۡرٌ وَّنَذِيۡرٌ‌ؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَىۡءٍ قَدِيۡرٌ﴿۱۹﴾

“Ey Ehl-i Kitap! Size Kitaplarınızda (Tevrat ve İncil’de) olup gizlediğinizin çoğunu size açıklamak üzere gelmiştir. Aynı anda birçok şeyi affeder. Böylece size Allahtan bir nur ve apaçık Kitap (Kuran) gelmiştir”. (15)

 “Allah bununla kendi rızasına tabi olanları selamet yollarına eriştirir ve Kendi izniyle karanlıktan aydınlığa çıkarıp doğru yola götürür”. (16)

“ Şüphesiz Allah, Meryem oğlu Mesih’tir diyenler kafir oldular. Deki; şayet Allah, Meryem oğlu Mesih’i, onun annesini ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmek istese, Allah’a karşı kim O’ndan bir şeye sahip olabilir? Nitekim gökler ve yeryüzü ve içlerinde bulunan her şey Allah’ındır. Dilediğini yaratır. Zira Allah her şeye kadirdir” (17)

 “Yahudiler ve Hıristiyanlar: biz Allah’ın oğullarıyız ve sevgilileriyiz” dediler. Deki, günahlarınızdan dolayı Allah size niçin azap ediyor? Doğrusu, siz Allah’ın yarattığı birer beşersiniz. O dilediğine mağfiret eder, dilediğini de azaba uğratır. Nitekim gökler ve yeryüzü ve içlerinde bulunan herşey Allahındır. Son dönüş da ancak O’nadır”. (18)

 “ Ey Ehl-i Kitap! Rasullerin arası kesildiği bir fetret zamanında gerçekleri açıklamak üzere Rasulümüz size gelmiştir ki bize ne müjdeleyici ne de uyarıcı geldi demeyesiniz. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı Rasul geldi. . Zira Allah her şeye kadirdir” (19)

Maide 15. Ayette, Allah Ehl-i kitaba hitap etmektedir. Ehl-i kitap ise, Yahudiler ve Hristiyanlardır. Daha önce Allah’ın indirdiği kitaplarda hükümlerinin çoğunu tahrif ederek sakladılar, elleriyle başka şeyler yazıp Allah’tan olduğunu iddia ettiler. Allah, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i gönderince ve onunla beraber Kuran’ı indirince bütün hakikatleri ortaya çıkarttı.

Muhammed’in peygamberliği ve Rasullüğünü Tevrat’ta ve İncil’de yazıldığı halde gizleyip inkâr ettiler. Bakara suresinde 146. Ayette geçtiği gibi kendilerine kitap verilenlerin Muhammed’i çocuklarını tanıdıkları gibi tanıdıklarını açıklanmıştır. Fakat Muhammed’in gerçeğini bile bile gizlediler.

Bu ayetin tefsirinde şunu yazmıştık: “Onu iyice tanıdıkları için, çocuklarını tanıdıkları gibi onu tanıyorlar. Ayette bu ifade geçti. İslam’a giren eski haham Abdullah b. Selam’a soruldu: Çocuğunu tanıdığın gibi Muhammed’i tanıyor musun? Dedi ki, evet daha fazla tanıyorum. Arapçada insan bir şeyi kesin şekilde biliyorsa, çocuğumu tanıdığım gibi onu tanıyorum der. Çünkü en fazla çocuğunu tanıyor. Onun hakkında şüphesi yoktur. Dolayısıyla, bu hak Allah’tan gelmiştir. Onun hakkında şüphe olmamalıdır”.

Ayrıca birçok hükmü gizlediler veya manasını saptırdılar veyahut onu helal kılmak için maslahat ve zaruret bahanesini çıkardılar; Misal olarak onlarda faiz haramdır, maslahat ve çıkar için mubah kıldılar. Allah bunu ifşa etti. Zina edenin taşlanması cezasını gizlediler. Buna benzer birçok hüküm gizlediler.

Bu asırda da onlar gibi Müslümanlardan olduklarını iddia eden sahte âlim ve hocalar ortaya çıkıp faizi maslahat ve zaruret bahanesiyle mubah kıldılar. İslam’ın birçok hükmünü gizler, hiç açıklamazlar. Rejimlerin isteğine binaen en fazla ibadet ve ahlaktan söz ederler. Hem de eksik olarak gösterirler. Bunları uygulama metodu olan devleti ve ukubatı gizlerler. İslam’daki yönetim, ekonomi, eğitim, savaş, iç ve dış siyasetleri hiç anlatmazlar. Ceza kanunlarından hiç söz etmezler, dışarıya davetin taşınmasının metoduna hiç değinmezler.

Bakara suresi 159. Ayette geçtiği gibi, Allah’ın Kitapta açıkladığı beyyineleri gizleyenlerin Allah’ın lanetlediği kişiler olduklarını gösterdi. Bakara suresi 174-175. Ayette geçtiği gibi para ve maaş gibi az fiyat karşısında Allah’ın indirdiği ayetleri gizleyenler ancak cehennemde ateş yiyecekler, Kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak ve hiç onları tezkiye etmeyecektir. Onlar için acılı azap hazırlanmıştır. Onlar dalalet, sapıklığa karşı hidayeti ve azaba karşı mağfireti sattılar. 

  Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem Ehl-i kitaba ait ağır mükellefiyetleri kaldıracaktır. Zira ayette Aynı anda birçok şeyi affeder” ifadesi geçti. Bunun manası şudur; Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e vahyedilen Kitap ve Sünnetle Tevrat ve İncil’de geçen birçok hüküm neshedildi. Maide suresi 48. Ayette beyan edildiği gibi, Kuran daha önce indirilen kitapları tasdik ettiği gibi onlara egemendir. Kuran’ın egemenliği onların hükümlerini neshetmesidir. Artık onlar İslam hükümleriyle mükellef oldular. Benzer hükümler varsa da o kitaplarda yazıldığı için değil Kuran’da ve Sünnette geçtiği için tabi olunur.

Araf suresi 157. Ayette Yahudiler ve Hristiyanlar Tevrat’ta ve İncil’de yazılmış olarak bulacakları Ümmi NebiMuhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e inanmaları, saygı göstermeleri, tabi olmaları ve yardım etmelerinin önemi bildirildi. Bu Ümmi Nebi kendilerine temiz şeyleri helal kılar, habis, pis şeyleri haram kılar ve ağır mükellefiyetleri üzerlerinden kaldırır. Kendi dinlerini tamamen terk edip Müslüman olmalılar, yoksa Tevbe suresi 29. Ayette geçtiği gibi diğer kâfirlerle savaşılması gerekli olduğu gibi onlarla da savaşılacaktır, zira onlar da kâfirdir. 

Hâlbuki onlara ve diğerlerine Allah’tan bir nur ve apaçık Kitap (Kuran) geldi. Bu Kitap ve Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem kendilerine geldiği gibi bütün insanlara geldi. Onlar ve sair insanların ona inanmaları, saygı göstermeleri, tabi olmaları ve yardım etmeleri elzemdir. Onu inkâr eden ise kesinlikle kâfirdir.  Nitekim Araf suresi 157. Ayette onlara hitap ettikten sonra 158. Ayette Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bütün insanlara bir Rasul olarak gönderildiği açıklanmıştır. Ona inanmaları ve tabi olmaları talep edilmiştir. Ancak bu şekilde hidayetli olurlar.

Maide suresi 16. ayette, Allah kendi Rasulü vasıtasıyla insanları kurtarır ve selamete ulaştırır. Zira ayette “ bununla” ifadesi geçti. Rasulünü kastetti. Rasulüne vahyettiği Kuran ve Sünnettir. Allah’ın rızasına ise Rasule tabi olunmakla nail olunur.  O’nun rızasına ermenin yolunu ise Al-i İmran suresi 31. Ayette bildirmiştir;

 “Onlara deki ya Muhammed! Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun, bu halde Allah sizi sever ve günahlarınızı bağışlar”

Ondan sonraki 32. Ayette de “Onlara deki ya Muhammed! Allah’a ve Rasule itaat edin. Eğer yüz çevirseniz, bilin ki Allah kâfirleri sevmez” şeklinde açıklık getirildi. Allah’a ve Rasule karşı gelip itaat etmeyenlerin kâfir oldukları açıklanmıştır.

O’nun rızasını dileyenlere selamet, kurtuluş yollarını gösterir. Bunun manası her meseleye doğru çözüm gösterir, bu şekilde O’nun izniyle insanlar karanlıktan nura çıkarlar. Onlar iman edince Allah onların kurtuluşuna izin verir, kendilerine hayır kapılarını açar ve doğru yolda yürütür. Allah bir şeye izin vermezse hiç gerçekleşmez, müsaadesi şarttır. Öyleyse insanlar iman edip Kuran ve Sünnet’i rehber edinip fikir kaynağı edinirlerse aydınlık içinde yaşar ve doğru yol üzerinde yürürler. Kurtuluş ve kalkınmaları gerçekleşir.

Bu şekilde İslam insanları cahiliyeden kurtardı, en üstün ümmet haline getirdi. Milliyetçilik ve ırkçılığın naralarıyla ve ananeleriyle övünmekten kurtarıp birbirine düşman olan kabile ve halkların hepsini kardeş yaptı. Putlar, ateş, güneş, ay, hayvanlar ve sair mahlûk şeylere tapmaktan onları yaratan Allah’a tapma yoluna ulaştırdı. Birbirlerini ezmek ve haklarını çiğnemek ve sair zulüm türlerinden kurtardı ve adaleti gerçekleştirdi. Kadınlar, yetimler, fakirler vs. zayıf insanlar eziliyordu. İslam onları koruyup herkesin hakkını sağladı. En güzel sistem ve nizamı kurdu. Bütün sorunlara doğru çözümler gösterdi. Böylece Allah bununla insanları karanlıktan çıkardı, onlara selamet ve hidayet yollarını gösterdi, doğru istikamete yürümelerini de sağladı. İnsanlar Allah’ın rızasını hedef edinirlerse muhakkak ki Allah onları bu şekilde dünyada mutlu kılar, ahirette ise onlara her güzelliği hazırladı.     

Hıristiyanlar Mesih İsa a.s hakkında çok ihtilaf ettiler. Maide suresi 17. Ayette, Mesih Allah’ın ta kendisidir diyenler vardır. Bunlar kâfirlerin ta kendileridir. Onları, Mesih’i, annesini ve yer yüzünde bulunan bütün insanları yok ederse kim engel olabilir?! Bunun manası Mesih bir beşerdir Allah onu yok edebilir. İlah olsaydı böyle olmazdı. Allah’a rakip olacaktı, haşa bu mümkün değildir. İkinci ilahın bulunması aklen mümkün olamaz. Birbirleriyle çatışacaktı ve bütün kâinat ve dünya bozulacaktı. Nitekim Enbiya suresi 22. Ayette Allah dışında başka ilah olsaydı yeryüzü bozulacaktı. Müminun suresi 91. Ayette birçok ilah bulunsaydı her ilah yarattığını arkasına çekip her ilah diğerine üstün gelmeye çalışırdı ve bu şekilde yeryüzü harap olacağı vurgulandı.

Allah Mesihi yok edebilir deyince bunun manası Mesih İsa Allah kendisi değildir demektir. Annesini yok edebilir deyince İsa’nın bir annesi vardır, Allah onu ve oğlunu yok edebilir. Mesih’in bir annesi var olduğu için ilah olamaz.

Mesih ise İsa a.s’ın lakabıdır. Manası: Allah tarafından günahlardan meshedildi, arındırıldı veya meshedilerek mübarek kılındı demektir. Başka manada İsa a.s insanları eliyle mesh edip Allah’ın müsaadesiyle şifaya kavuşturuyordu veyahut ölüleri meshedip Allah’ın izniyle diriliyordu. 

Gökler ve yeryüzü ve içlerinde ne varsa Allah’ın mülküdür, yarattıklarıdır. Zira Allah yaratıcıdır, dilediğini yaratır, her şeye kadirdir, güç sahibidir. Bakara suresi 117, Al-i İmran suresi 47, Nahl suresi 40, Meryem suresi 35, Mumin/Gafir suresi 68, Yasin suresi 82. ayetlerde geçtiği gibi eğer bir şey istiyorsa veya karar alırsa ona ol der, o hemen oluverir.

Tekrar bu ayete benzer ifade Maide suresi 72. Ayette geçti. Orada Mesih İsa, İlah olmasının sıfatını kendisinden nefyederek benim rabbim ve sizin rabbiniz olan Allah’a kulluk edin diye tabilerine emreder. Kim Allah’a şirk koşarsa cennet ona kesinlikle haram olur ve onun barınağı cehennemdir der. Ondan sonraki 73. Ayette Allah üçtür diyenlerin de kâfir olduklarını açıkladı.

Bu şekilde Hristiyanların kâfir oldukları kesindir. Bunun tersini söyleyip bunlar mümindir diyenler ise Kuran’ı yalanlamış olup dinden çıkarlar. Zira Hristiyanlar Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in peygamberliğini ve Kuran’ı inkâr ederler. Bu açıdan da onlar kesinlikle kâfirdir.    

Maide suresi 18. Ayette Yahudiler ve Hıristiyanlar sapıklıklarından dolayı o kadar saçmalamaya başladılar ki: “biz Allah’ın oğullarıyız ve sevgilileriyiz” dediler. Çünkü onların saçmalamalarına göre peygamberler Allah’ın oğullarıdır, kendileri ise peygamberlerin çocuklarıdır, böylece kendileri Allah’ın oğulları olmuş olurlar!

Allah onların saçma iddialarını çürüterek “ Onlara deki ya Muhammed! peki günahlarınızdan dolayı Allah size niçin azap ediyor?!” bir baba sevdiği çocuklarına azap çektirir mi? bir kimse sevdiğine eziyet eder mi? veya zarara uğratır mı?! Vakıaya aykırıdır. Öyleyse ve doğrusu siz Allah’ın yarattığı diğer insanlar gibi birer beşersiniz, diğerlerinden hiç farkınız yoktur. Hepiniz topraktan yaratılmışsınız, ilk insandan, Âdem’densiniz. Al-i İmran suresi 59. Ayette Mesih İsa’yı Âdem gibi topraktan yarattığını beyan etmiştir.

Beşer olunca hata eder, günah işler ve kötülük yapar. Bu durumda birçok ayette gösterildiği gibi bir insan tövbe edip Allahtan mağfiret dilerse Allah ona mağfiret verir, onu bağışlar. Eğer tövbe etmeyip günah işleme üzerinde ısrarlı kalırsa Allah onu azaba uğratır.

Allah azametini ve üstünlüğünü vurgulamak ve hiç bir şeye muhtaç olmadığını göstermek üzere gökler, yeryüzü ve içlerinde bulunan her şeyin kendisine ait olduğuna dikkati çekip hatırlattı. Ayrıca hepsini yok edecek, tekrar yeni bir yaratılışa dönüştürecektir. Bunu İbrahim suresi 49. Ayette belirtti. Yeri başka yerle ve göğü başka gökle değiştirip ve bütün insanlar ona dönüp karşısında muhakeme edilecektir. Birçok ayette gökler, yıldızlar, yer, dağlar, denizler, insanlar, hayvanlar ve sair mahlûk şeyleri, hepsini yok edecek, ortaya yeni âlem çıkaracak, cennet ve cehennemi gözler önünde gösterecektir.  

Maide suresi 19. Ayette Allah tekrar Ehl-i Kitaba seslenip kendilerine Rasulü Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i gönderdiğini hatırlattı. Ama Rasullerin gelişinin kesildiği bir fetret zamanından sonra geldi. Son Rasul ve nebi Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in gönderilişi ile ondan önceki en son rasul ve nebi olan İsa a.s arası 610 sendir. Bu araya fetret denilir, süre, süreç veya zaman dilimidir.

Artık İsa’dan sonra bize ne müjdeleyici ne de uyarıcı geldi demesinler. İşte size müjdeleyici ve uyarıcı Rasul geldi; bu, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’dir. Öyleyse hiç bir mazeretiniz kalmadı. Buna göre fetret döneminde, iki Rasul arasındaki süreç içinde yaşayan insanlar kendilerine bir Rasul veya nebi gelmeyince ve eski rasulün risaleti kayıp olunca veya tahrif edilince insanlar sorumlu olmazlar, mazeretli olurlar.

Bunun delili Nisa suresi 165. Ayette Allah’ın

 رُسُلًا مُّبَشِّرِيۡنَ وَمُنۡذِرِيۡنَ لِئَلَّا يَكُوۡنَ لِلنَّاسِ عَلَى اللّٰهِ حُجَّةٌ ۢ بَعۡدَ الرُّسُلِ‌ؕ  

İşte bunlar müjdeleyici ve uyarıcı birer Rasullerdir. Taki Rasullerin gönderilişinden sonra Allah’a karşı insanların hüccetleri olmasın” ve İsra suresi 15. Ayette

 “وَمَا كُنَّا مُعَذِّبِيۡنَ حَتّٰى نَبۡعَثَ رَسُوۡلًا”

“Biz, bir Rasul, peygamber göndermedikçe (kimseye)azap edecek değiliz” diye buyurmasıdır.

Nisa suresi 165. Ayetinin tefsirinde, tefsirimizde detaylar vardır. Oraya bakabilirsiniz.

Allah Rasullerin gönderilişine kadirdir, fakat O’nun bir hikmeti vardır, O daha iyi bilir. İstediğini yapar, ona hesap sorulmaz, fakat onun dışında herkese sorulur.

Son Rasul ve nebi Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in gönderilişinden sonra hiç bir kimsenin mazereti kalmadı. Ancak hiç bu nebiyi ve risaleti duymayan kimseler müstesnadır.

Alla şöyle buyurdu:

وَاُوۡحِىَ اِلَىَّ هٰذَا الۡـقُرۡاٰنُ لِاُنۡذِرَكُمۡ بِهٖ وَمَنۡۢ بَلَغَ‌ؕ

(Deki ya Muhammed!) Bu Kuran bana vahyedilmiştir ki onunla sizi ve  kime ulaşırsa uyarmış olayım” (Enam 19)

Kim Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i ve Kuran’ı duyarsa ve inanmazsa sorumlu tutulur, uyarılmış sayılır.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” والذي نفس محمد بيده، لا يسمع بي أحد من هذه الأمة، يهودي ولا نصراني ثم يموت ولم يؤمن بالذي أرسلت إلا كان من أصحاب النار” (مسلم)

“ Muhammed’in canını elinde tutana (Allah’a) yemin ederim ki, bu ümmetler (insanlar ve cinler), Yahudi olsun, Hristiyan olsun, kim beni duyarsa ve onunla gönderildiğime iman etmezse muhakkak ki cehennem ehlinden olur” (Müslim)

Özellikle bu asırda, iletişim araçları çok geliştiğinden dolayı Hemen hemen bütün insanlar İslam’ı, Kuran’ı ve Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i duydu, fakat iman etmiyorlar. Bunun baş sebebi küfür devletlerinin İslam’a karşı menfi propaganda ve ona karşı karalama hamlesi yürütmesidir. Ayrıca insanlara örnek olacak İslam’ı uygulayacak bir devletin bulunmamasıdır. İslam dünyasındaki var olan sistemler İslam’ı uygulamadığı gibi davetini taşımıyor. Hatta Müslümanlara İslam’ı doğru dürüst öğretmiyor. Bu şekilde Müslümanlar kendi dinlerini bilmez oldular. Dinlerinin bir kısmını öğrenmişlerse diğer kısımlarını bilmezler ve uygulamazlar. Hatta bu sistemler İslam’a çağıranlar ve İslam’ı bütün yönleriyle anlatanlara karşı savaşıyor, terörist veya aşırı olarak itham ediyorlar.

Bu nedenle İslam’ı uygulayacak ve dünyaya taşıyacak İslam Hilafet devletinin kurulması elzemdir, en büyük farzdır. Zira Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunun için devlet kurdu, ferdi tebliğ ile yetinmedi. 10 sene içerisinde 100’e yakın savaş ve gazve yürüttü. 2,5 milyon km2 Arap yarımadasını fethetti ve o zaman halkı 10 milyona yakın insan Müslüman oldu. Ondan sonra dünyanın en büyük devleti olan Rum devletiyle savaşmaya başladı. Oysa İslam devletini kurmadan önce Mekke’de 13 sene içerisinde ancak 200 küsür kişi Müslüman oldu ve eziliyorlardı.  Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in vefatından sonra Raşidi Halifeler fetihleri devam ettirdiler, milyonlarca km2 memleketleri fethettiler, hemen hemen bu fethedilen bu memleketlerin ahalisi tüm Müslüman oldu. Emeviler, Abbasîler ve Osmanlılar bunu sürdürdüler. Bu nedenle bütün insanlara İslam davetini taşımak Müslümanlara en büyük farzlardan biridir. Bunun verimli metodu İslam Hilafet devletidir. Devlet davet ve cihatla daveti taşır.