Soru:

1-

A- Eğer bir beldenin halkı artık İslam’ın, Şeriat’ın ve Hilafet’in geri getirilmesi gerektiğine ikna olmuşsa, kısacası davetin ikinci aşamasının sonuna gelinmiş ve iktidar sahiplerinden nusret talep edilmişse onlar da kamuoyuna rağmen nusreti vermeyi reddederse, halk o yöneticiyi görevden almak için ona karşı silahlı bir savaş başlatabilir mi?

Bu caiz midir?

B- Bu cihad sayılır mı yoksa farklı bir hükme mi girer?

2-

Bir başka sorum da, cihatta halifenin şart olmadığını, yani Allah’ın kelimesini yükseltmek için yapılan her savaşın cihat olduğunu söylediniz.

Peki, şu anda dünyada bulunan Türkiye gibi ulus devletler Filistin’deki Müslümanları kurtarmak için ordularını harekete geçirirse, bu cihat sayılır mı?

Veya herhangi bir ulus devletin yaptığı savaşlar cihad sayılabilir mi?

Cevap:

  1. Soruya cevap:

A.

Otorite ümmete aittir. Eğer yöneticiler ümmetin isteğini reddederse ümmetin onları düşürme hakkı vardır.

Allah Kuran-i kerimde, hep Müslümanlara hitap etti: namaz kılın, zekât verin, savaşın, hırsızın elini kesin, zina edeni celde edin vs.

Ümmet İslam’ı uygulayacaktır, uygulamaktan sorumludur. Bunu düzenli ve disiplinli şekilde uygulayabilmek ve cezaları da uygulayabilmek için yöneticileri seçmeyi emretti. Nisa suresi 59. Ayette müminlerin Allah’a ve Rasulüne itaat eden ulül emir olan yöneticilere itaat etmelerini emretti. Çekişmeleri halinde Allah’a ve Rasule gitmelerini de emretti. Bunun manası Kuran ve Sünneti uygulayan yöneticilere itaat edilmelidir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem de İslam devletinin kurucusu ve ilk başkanıdır. Bu da şeri bir delildir, zira bu Rasul müminlerin güzel örneğidir. Nitekim Rasul ancak Allah’ın vahyiyle hareket eder. Ayrıca Allah; indirdikleriyle hükmetmeyen yöneticilerin kâfir, zalim ve fasık olduklarını bildirdi.

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem yöneticilerin ancak ümmetin biatıyla yasal olduklarını açıklamıştır. Zira kendisi ancak Medine halkının temsilcilerinin biatıyla devlet başkanı oldu. Kuran ve Sünneti uygulamak üzere ümmet kendi evlatlarından ihlaslı, akil, baliğ ve kadir bir yönetici seçer ve ona biat verir. Bu durumda yönetici meşr’u, yasal olur, itaat edilmelidir. Buna Halife denilir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in halifesidir. İslam’ı uygulamak ve âleme taşımak için Rasulullah’ın görevini üstlenir, bu hususta onun yerine geçer.

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Müslümanların kendilerinden bir halife seçmeleri ve biat etmelerini emretmiştir. Aynı anda onu muhasebe etmelerini ve dinin kesin emirlerini uygulamayınca onları düşürmelerini de emretmiştir.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:  

” سَتَكُونُ أُمَرَاءٌ فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ، فَمَنْ عَرَفَ  بَرِئَ، وَمَنْ أَنْكَرَ سَلَمَ، وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابعَ. قَالوُا أَفَلاَ نُقَاتِلهم؟ قَالَ: لا، ما صَلّوا” (مسلم)

“ Öyle (münkeri işleyen) yöneticiler olacak ki,  (onların yaptıkları münkeri – sizden bu münkeri) tanıyan olacak ve inkâr eden çıkacaktır, kim (bunun münker olduğunu) tanırsa ber’i olur, kim (bu mükeri) reddederse kurtulur. Fakat kim buna rıza gösterirse ve tabi olursa müstesnadır (beri veya kurtulan değildir). (Sahabeler) dediler ki: onlarla (münkeri işleyen yöneticilerle) savaşalım mı? Resulullah: hayır, ancak salatı ikamet etmedikleri (İslam’ı uygulamadıkları) haldedir”. (Müslim)

Salatı ikame etmek İslam’ı uygulamayı ifade eden bir kinayedir. Zira namaz dinin en bariz hususudur. Genel vali Salat valisi diye adlandırılıyordu. Çünkü vilayette halifenin naibidir, aynı yetkilere sahiptir. Ancak halife tarafından tayin edilir ve azledilir.

Bu hadis, yöneticiler Allah’ın indirdikleriyle hükmetmedikleri halde onların indirilmesini farz kıldı. Direnirlerse zorla indirilmesini gerektirdi.

Şu hadisi bunu açıklar ve pekiştirir:

 Ubade bin Essamit r.a Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bizi biat etmeye çağırdı. Bizden aldığı söz ise, sevdiğimiz ve sevmediğimiz, sıkıntılı ve kolaylık hallerimizde ona işitmek ve itaat etmek, kendimize onu tercih etmek ve emrin ehliyle (yöneticilerle) çekişmemek üzere biat etmemizdir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şunu da dedi:

” إلا أن تروا كفرا بواحا عندكم من الله فيه برهان”

“ Ancak sizde Allah’tan burhan bulunduğu halde (emirin ehlinden)açık küfür gördüğünüz müstesnadır”

 (Müslim)

Burhan ise delaleti kesin olan kesin delildir. İçtihatla ise kesin olmuyor, aynı anda değişik şeri görüşler olabilir.

 Fakat faiz, içki, kumar ve zina gibi hükümlerin delili kesin delaleti de kesindir. Eğer yöneticiler bunları serbest bırakırsa onlardan açık küfür görülmüş olur, onlarla savaşılır.

Minhaç’ta beyan edildiği gibi Darul küfür’de olursa Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in metodu izlenir. Zira siyasi Hizib silahlı bir savaş yürütmez. Fikri ve siyasi mücadele yapar, fikri yayar, kamuoyu oluşturur ve nusret ehlini kazanmaya çalışır.

Eğer ümmet devrime çıkarsa onun ameli meşr’udur, yasaldır. Zira ümmet otorite sahibidir, kendi otoritesini kendisine iade etmeye kalkışması yanlış değildir, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunu beyan etmiştir.

Nitekim yönetim ümmetin kabul ettiği mefhumlar, ölçüler ve kanaatlere dayalı olur.  Bu halde ümmetten nusret almaya çalışılır. Ona liderlik etmeye hareket edilir. Devrimdeki güç ehlini kazanmaya gayret edilir.

Örnek olarak, Hizib Suriye halkının silahsız mücadele ve devrim yapmasını teşvik etmiştir. Zira silahsız devrimi savunur, çok etkilidir ve başarıya götürür. Fakat mücrim Suriye rejimi halkı silah kullanmaya zorladı. Böylece silahlı örgütler oluştu ve güç ehli oldu. Bu durumda Hizib bu örgütlerden nusret talep etmeye başladı.

B-

Ayetlerde geçtiği gibi şeri manada cihad olarak adlandırılmaz. Şeri manadaki cihad sırf kâfirlere karşı savaşmaktır. Bu savaşlarda öldürülenler yıkanmaz, kanlı elbiseleriyle defnedilir, cenaze namazı kılınmayabilir, kılınabilir de. Bunlar dünya ve ahiret şehidi sayılırlar. Bütün günahları silinir.

Fakat hadislerde geçtiği gibi zalimlere karşı mücadele etmek cihad olarak adlandırıldı. Bu şekilde başka şeri manada cihad vardır

Resulullah  SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“أفضل الجهاد كلمة حق تقال عند سلطان جائر” (أبو داود، الترمذي)

“Cihadın en üstünü zalim yönetici karşısında hak sözü söylemektir” (Ebu Davut, Tirmizi)

Hakkı söyleyip öldürülen kimse şehitlerin efendisidir. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَالَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ فَقَتَلَهُ» رواه الحاكم في المستدرك وإسناده صحيح.

“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmuttalip ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona marufu emredip münkeri nehyederek öldürülen kimsedir” (El hakim Müstedrek hadis kitabında rivayet etti, senedi sahihtir)

Bu şehitler ahiret şehididir. Yıkanır ve cenaze namazları kılınır. Şehit sevabı kadar sevap alır, fakat günahı varsa hesaba çekilir. Bu, Allah için yürütülen sözlü, fikri ve siyasi cihattır.

Suriye’deki gibi küfür rejimini düşürmek ve İslam sistemi kurmak üzere Allah için Müslümanlar silahı kullanmışlarsa da siyasi mücadele dairesine girer, hadislerde geçtiği gibi açık küfrü uygulayan sisteme karşı yürütülen bir mücadeledir.

  • Soruya cevap:

Cihad ile ilgili ayetler Müslümanların bir vacibi ve onlara bir farz olduğunu da kesin ifadelerle beyan etmiştir. Fakat Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in açıklamalarıyla ve fiiliyle bu işi yürütecek bir emrin var olmasını gerektirdi. Bu nedenle İslam devleti var oldu ve bu görevi üstlendi. Bu devlet olmayınca bu farzın hiç bir zaman sakıt olmayacağını da açıkladı.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:  

“والجهاد ماض منذ بعثني الله إلى أن يقاتل آخر أمتي الدجال، لا يبطله جور جائر ولا عدل عادل”

“ Allah beni (Rasul ve nebi olarak) gönderdiği günden ümmetimin sonu Deccal’la savaştıkları güne kadar cihad geçerlidir. Zulmüyle zalim (yönetici) ve adaletiyle adil olan (yönetici) onu iptal edemez” (İbni Hanbel)

İşte yönetici zalim olsa da onun emrinde cihad edilir.

Bu asırda zalim yöneticilere gelince, eğer bu yönetici Müslüman ise ve Müslümanlar lehine savaş yürütürse cihad edilir. Askerlerin niyetinin Allah için savaşmak olması gerekir.

Bu zalim yöneticinin hedefi milliyetçilik ve vatancılık olduğu halde fakat bir Müslüman toprağı kurtarılacaksa veya savunulacaksa böyle bir savaş yürütürse, Müslüman Allah için savaşa katılabilir. Çünkü savaş Müslümanlar lehinedir. Ama savaş Müslümanlar aleyhine düzenlenirse veya başka Müslümanlara karşı ilan edilirse asla katılamaz.

Misal olarak milliyetçilik namıyla Kıbrıs’ı veya Yunanistan’ın işgal ettiği adaları veyahut Filistin’i kurtarmak için savaş açarsa katılınılır. Fakat Suriye’deki Müslümanlarla savaşmaya bir askeri operasyon düzenlerse katılmak haramdır.

Sadece kâfirlere karşı, İslam ve Müslümanlar lehine bir savaş olması halinde ve Allah için bir niyetle katılır. Zira cihat bir ibadettir, Allah için yapılması şarttır. Müslüman öldürülürse şehit sayılır. Bunun için değilse şehit sayılmaz.

Zira hadis-i şerifte cihattan söz edildi. Cihad ancak İslam lehine yapılır, bir yerde Allah’ın sözünü yükseltmek veya Müslümanları korumak veyahut topraklarını kurtarmak için ilan edilir. Bunun için olmayınca cihad sayılmaz ve katılmaz. 

Esad Mansur