– 12 –
Allah’a ulaştıran vesile
Amellerin dereceleri
Felaha kavuşmak
Kâfirlerin fidye vermesi
يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَابۡتَغُوۡۤا اِلَيۡهِ الۡوَسِيۡلَةَ وَجَاهِدُوۡا فِىۡ سَبِيۡلِهٖ لَعَلَّـكُمۡ تُفۡلِحُوۡنَ ﴿۳۵﴾ اِنَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا لَوۡ اَنَّ لَهُمۡ مَّا فِى الۡاَرۡضِ جَمِيۡعًا وَّمِثۡلَهٗ مَعَهٗ لِيَـفۡتَدُوۡا بِهٖ مِنۡ عَذَابِ يَوۡمِ الۡقِيٰمَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنۡهُمۡۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ اَلِيۡمٌ ﴿۳۶﴾ يُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يَّخۡرُجُوۡا مِنَ النَّارِ وَمَا هُمۡ بِخَارِجِيۡنَ مِنۡهَا وَلَهُمۡ عَذَابٌ مُّقِيۡمٌ ﴿۳۷﴾
“Ey iman edenler! Allahtan korkun! O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun uğrunda cihad edin. Umulur ki felaha kavuşursunuz. Şüphesiz, kâfir olanlar, kıyamet gününün azabından kurtulmak için dünyada ne varsa ve misli de fidye olarak vermek isteseler de onlardan asla Kabul edilmez. Onlara pek elim azap vardır. Onlar ateşten çıkmak isterler, fakat oradan çıkabilecek değiller. Onlara daimi bir azap vardır.” (Maide 35-37)
Allah Müslümanların tekrar tekrar kendisinden korkmalarını, azabından sakınmalarını talep eder. İnsan Allahtan korkmazsa O’nun emrine uymaz ve yasakladığı şeyden uzak durmaz.
Bu nedenle Allah’a imanı tam yerleştirmek ve kavratmak gerekir ki insan her zaman ve her yerde Allah’ın kendisini işittiğini ve gördüğünü tasavvur etsin. O vesveseleri bile duyar, insana şah damarından daha yakındır, her an ölebilir, ahirette ne hesap vereceğini sürekli aklında tutmalıdır. Böylece Müslüman Allah’ın emirlerine uyar ve nehyinden vazgeçer.
Allah’ın ermine uymaya çağırılınca sırf Allah’ı hatırlatmak, O’nun azabından korkutmak, rızasını ve cennetini sevdirmek gerekir. Böyle olunca Müslüman her zaman Allahtan korkar ve O’nun rızasını kazanmaya çalışır. Eğer maslahat, menfaat, zarar ve zaruret için Allah’ın hükümlerine uymaya çağırılırsa insan çıkarcı ve ikiyüzlü olur. Çıkarı varsa Allah’ın hükümlerine uyar yoksa uymaz. Bu İslam davetinin yoluna da aykırıdır. Kuran-i Kerim’de dine uymak için sırf Allahtan ve azabından kokutulur, rızası ve cenneti sevdirilir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem sırf bu metodu kullandı. Hatta İsra suresi 90-91. ayetlerde geçtiği gibi kâfirler inanabilmek için Mekke’de bir nehir ve bir pınar akıtılması, yeşillik ve bahçeler olmasını istediler.
İnsan sırf cennete mukabil iman etmeli ve şer’i hükümlere bağlanmalıdır. Bu olmazsa hiç bir zaman sağlam Müslüman olmaz, kaypak, gevşek, çıkarcı, ikiyüzlü olur, İslam uğrunda fedakârlık göstermez, cihat etmez, mücadele etmez, İslam’a daveti hakiki şekilde yüklenmez, kendi çıkarları için dini istismar eder.
Aynı anda Allah’a yaklaşmak için çalışmalıdır. Allah’a kendisini ulaştıran vesileler aramalıdır.
Ayette” ” الۡوَسِيۡلَةَ “el vesile” ifadesi geçti, başındaki الۡ belirlilik için kullanılır. Bunun manası tanınan şeyi göstermektir. İşte burada Allah’a yaklaşmak için şeriatta tanınan vesileyi arayın demektir. Her farz ve sünnet Allah’a ulaştıran aracıdır. Zira vesile aracı manasına geldiği gibi tevessül manasında da geçmektedir. Tevessül, yaklaşmaktır, başkasından yalvararak bir şey istemektir. Müslüman Allahtan bir şey istediği zaman ona yalvarmaya başlar. Bu isteği gerçekleştirmek için Allah’ı razı edecek işlere başvurur.
Yine vesile kelimesi İsra suresi 57. Ayette geçti. Allah şöyle buyurdu:
اُولٰۤٮِٕكَ الَّذِيۡنَ يَدۡعُوۡنَ يَبۡتَغُوۡنَ اِلٰى رَبِّهِمُ الۡوَسِيۡلَةَ اَيُّهُمۡ اَقۡرَبُ وَيَرۡجُوۡنَ رَحۡمَتَهٗ وَيَخَافُوۡنَ عَذَابَهٗؕ اِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحۡذُوۡرًا ﴿۵۷﴾
“Onların çağırdıkları, hangimiz daha yakın olacağız diye Rablerine bir vesile arıyorlar. O’nun rahmetini umuyorlar ve azabından sakınıyorlar. Şüphesiz ki rabbinin azabı o kadar korkunçtur ki sakınacak bir şeydir”.
Bir takım insanlar Allaha inandıkları halde O’na ulaşmak için putlar, cinler, bir takım kişiler, İsa vs. vesile, aracı kılarlar. Bu şekilde O’nun rahmetini umar ve azabından sakınırlar!
Bu kesinlikle şirktir. Bir Müslüman asla bunlara benzeyerek Allah’a ulaşmak için bir veli, bir şeyh veya her hangi bir şeyi vesile ve aracı olarak aramaz, edinmez. Zira son asırlarda küfür dinlerinden böyle şeyler bazı kişilerin kafalarına girmiştir.
Allah ile insan arasında hiçbir aracı yoktur. Direk Allah’ı düşünerek, O’na yakınarak ve yalvararak dua eder. Bakara suresi 186. Ayette Allah açık şekilde kendisine direk dua edilmesi ve ibadet edilmesine çağırıyor. Bu ayetin tefsirinde şöyle yazdık:
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِي إِذَا دَعَانِي فَلْيَسْتَجِيبُوا لِي وَلْيُؤْمِنُوا بِي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ
“Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulsunlar.” (Bakara 186)
Bu ayetin nüzul sebebi şöyledir: Bir Bedevi Resulullah’a gelip şöyle sordu: Rabbimiz yakın mı ona yalvarayım, yoksa uzak mı onu çağırayım? Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu soruya karşı sustu. Allah-u Teala bu ayeti indirdi. Allah cevap vermek isteyince çoğu zaman Resullullah’a -de ki- ifadesini kullanıyordu. Ama burada kullanmadı, sanki Allah-u Teala direk sorana cevap veriyor. Allah-u Teala bu hareketle insana yakınlığını gösteriyor ve cevap veriyor. Aynı zamanda sözle cevap veriyor. Kullarına uzak değil, pek yakındır. Yeter ki, kullar Allah’a icabet etsinler ve inansınlar. Hem de bunların lehlerine. Çünkü Allah’a icabet ederlerse doğru yolu bulurlar. Allah’a icabet etmek; onun emirlerine uymak ve nehiylerinden kaçınmaktır”.
Vesile Allah’ın emrini yerine getirmektir. Ayette bu vesilelerden en önemli olanını, cihadı gösterdi. Zira cihad en sevaplı ve Allah’a en hızlı yaklaştıran ameldir. Müslüman Allah uğrunda cihad ederken öldürülürse şehit olur, direk cennete girer. Cennetlik olduğuna dair Allah ve Resulünün şahitliğine sahiptir. Bu nedenle şehit olarak adlandırıldı, kendisine Allah’a ve Rasulü tarafından şahitlik yapıldı. Bunlardan daha sadık kimse yoktur. Ayetler ve hadislerde sırf Allah’ın sözünü yükseltmek için savaşan ve hâkimiyetini tesis etmek için mücadele edenlere şehit denilir. Dışındakilerine denilmez.
اَلَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا يُقَاتِلُوۡنَ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ ۚ وَالَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا يُقَاتِلُوۡنَ فِىۡ سَبِيۡلِ الطَّاغُوۡتِ فَقَاتِلُوۡۤا اَوۡلِيَآءَ الشَّيۡطٰنِۚ اِنَّ كَيۡدَ الشَّيۡطٰنِ كَانَ ضَعِيۡفًا
“İman edenler Allah uğrunda kıtal yaparlar (savaşırlar). Kâfirler ise tağut uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphe yok ki şeytanın hilesi, tuzağı daima zayıftır”. (Nisa 76)
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“من قاتل لتكون كلمة الله هي العليا فهو سبيل الله”.
“ Kim Allah’ın sözünü yükseltmek ve hakim kılmak için savaşırsa Allah uğrunda savaşmış olur”. (Sahih-i Müslim)
Detayları daha fazla öğrenmek için daha önce geçen Nisa suresi 76. Ayetin tefsirine dönebilirsiniz.
Bu ayette cihad hem tekrar emredildi hem de Allah’a yaklaştıran cihad gibi büyük ameller yapmanın talep edildiğine dair işaret vardır. Çok sevap getiren salih ameller yapmaya yönelmek gerekir. Marufu emretmek, münkeri nehyetmek, zalimlere karşı çıkıp hak sözü söylemek, insanları İslam’a kazandırmak, hükümlerine uymaya davet etmek, devletini kurmaya çağırmak ve çalışmak, onlara İslam’ı kavratmak, cihad ve davet için harcamak gibi salih ameller Müslümana kat kat sevap kazandırır.
Bu hususla ilgili birçok ayetler ve hadisler gösterildi. Bunlara tefsirimizde çok defa değindik.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Kutsi hadiste şöyle buyurdu:
“إنَّ اللهَ قَالَ:وَمَا تَقَرَّبَ إِلَيَّ عَبْدِي بِشَيْءٍ أَحَبَّ إِلَيَّ مِمَّا افْتَرَضْتُ عَلَيْهِ وَمَا يَزَالُ عَبْدِي يَتَقَرَّبُ إِلَيَّ بِالنَّوَافِلِ حَتَّى أُحِبَّهُ“
“Allah şöyle dedi: Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafileler (sünnetler)le de yaklaşmaya devam ettikçe, nihayet ben onu severim.” (Buhari, El bazzar)
Müslüman önce farzları yapar, sonra sünnetleri yapar. Ama farzları terk edip sünnetlerle uğraşırsa ondan kabul edilmez. Ayrıca büyük farzlara öncelik verir. Tevbe suresi 19. Ayette Allah uğrunda cihadın, hacılara su vermek ve mescidi haramın imarını yapmaktan çok üstün olduğunu gösterdi. Allah indinde hiç eşit değildir. Eğer cihad mescidi haramın imarından kat kat üstünse diğer camilerin imarından yüzlerce kat üstündür. Nitekim bazı Müslümanlar cami imarıyla meşgul olurken cihada, İslam davetine ve Hilafeti kurmaya hiç değer vermezler ve iyi iş yaptıklarını zannederler. Bunlar derecelerin ölçüsünü kaybettiler, Kuran’ı pek anlamaya çalışmıyorlar.
Müslümanlar sağlam imanlarıyla, sadık niyetleriyle ve salih amelleriyle felaha kavuşup Allah’ın izniyle ve rahmetiyle cennete girerler.
Dilde felahın manası başarmaktır, kazanmaktır. Şeri mana ise Allah’ın rızasını kazanmak, cennete girmeyi başarmaktır. Kuran-ı kerimde ve hadis-i şerifte birçok yerde geçti, hepsi şeri manadaydı.
Ayette geçenلَعَلَّـكُمۡ “umulur ki” ifadesi rica etmek için kullanılır. Allah’ın rızasını ve cenneti kazanmak için Allah’tan rica edilir ve ümitlenilir. Felaha kavuşmak ancak Allah’ın ricasıyla ve rahmetiyle gerçekleşir. Ayrıca Müslüman bu işleri yapsa da kendini garanti edemez, niyet ne kadar sağlam belli değildir, fakat Allah’tan ricası ve ümidi vardır.
Müslümanların aksi kâfirlerdir. Kıyamet gününde onlar hüsrandadırlar. Kendilerini o günün azabından kurtarmak için sahip oldukları her şeyi vermek isterler, dünyada ne varsa ve onun misline sahip olsalar azaptan kurtulmak için vermeye hazırdırlar. Fakat onlardan kabul edilmez. Bu ayete benzeri Al-i İmran suresi 91. Ayette de geçmiştir:
“Şüphesiz ki, kim kâfir olursa ve kâfir olarak ölürse yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verse dahi asla kabul edilmeyecektir. Onlar için pek acılı azap vardır”.
Bu ayetin detaylarını öğrenmek içinde geçmiş tefsirimize dönebilirsiniz.
Kıyamet günü insanı kurtaran dünyadaki imanla beraber yaptığı salih ameldir. Bu dünyada malını Allah uğrunda harcayıp ve aynı zamanda mücadele ederse kurtulur. Enam suresi 158. Ayette geçtiği gibi bir insan ölmeden önce iman ederse ve imanın gerektirdiği hususları yapmadıkça kendisine hiç bir yarar sağlamaz. Şuara suresi 88-94. Ayetlerde beyan edildiği gibi o gün ne çocuk ne de mal sahibine hiç yaramayacaktır. Ancak Allah’ın yanına imanla dolu ve sadık niyetli bir kalple gelirse kurtulur. Bu halde takva sahiplerine cennet yakın olur. Ama sapık olanlara cehennem gösterilir ve içinde atılırlar.
Kâfirler ateşten çıkmak isterler, fakat oradan çıkabilecek değiller. Onlara daimi bir azap vardır. Orada ebedi olarak kalacaklar. Hiç bir kimse onlara yardım edemez. Bununla ilgili birçok ayet vardır ve insanı uyarıyor ki felaha kavuşmak için şimdi, hayattayken çalışsın. Bu ayetler o kadar çok tekrarlanıyor, cehennem ve azabın şekilleri sergileniyor ki meselenin ciddiyetini gösterir. Fakat kâfirler bununla alay ederler, fakat gerçek manada iman edenler bundan çok korkarlar ve bu duruma düşmemek için kendilerine ölüm gelmeden önce en yakın zamanda tövbe edip salih amel yapmaya başlarlar. Zira her an ölüm gelebilir, insan fazla veya az, ne kadar yaşayacağını bilmez.