Haberlere Kısa Bir Bakış
Yahudi Varlığı ve Fransa, Bölgede Hilafetin Kurulmasına Karşı Uyarıda Bulundu
Yahudi varlığının başbakanı, El Cezire dahil olmak üzere medya kuruluşlarının canlı yayınladığı 21 Nisan 2025 tarihli basın toplantısında şöyle dedi: “Akdeniz kıyısında bir hilafetin kurulmasına izin vermeyeceğiz.” Ve ekledi: “Burada ya da Lübnan’da bir hilafet devletinin varlığını kabul etmeyeceğiz ve İsrail’in güvenliğini sağlamak için çalışıyoruz.”
Bu açıklama, Hizb-ut Tahrir gençlerinin Lübnan, Türkiye, Tunus, Bangladeş, Pakistan, Endonezya ve diğer ülkelerde düzenlediği hilafet talebinde bulunan yürüyüşler ve oturma eylemlerinin ardından geldi. Gençler, hilafetin Gazze halkını ve tüm Filistin halkını Yahudi varlığının vahşetinden ve arkasındaki Amerika ile diğer şer güçlerinden kurtaracak çözüm olduğunu hatırlattılar. Parti gençleri, İslam beldelerinde mevcut olan rejimlerin ya Yahudi varlığıyla ilişkilerini normalleştirip ticari bağlarını sürdürerek ya da Gazze’deki kardeşlerinin başına gelenlere sessiz kalarak ve orduları onları kurtarmak için harekete geçirmeyerek Yahudi varlığıyla iş birliği içinde olduğunu belirtti. Konuşmalarında orduların harekete geçirilmesi ve bu rejimlerin kökünden – anayasaları, yasaları, politikaları ve siyasetçileriyle birlikte – yıkılması gerektiğini vurguladılar.
Bilindiği üzere, Suriye’deki düşmüş rejim olan Esed rejimine karşı başlatılan devrim İslami sloganlarla başlamıştı. Yaklaşık 14 yıl süren devrim hilafetin kurulmasını ve Allah’ın şeriatının uygulanmasını talep ediyordu. Ancak devrim, aralarına sızdırılan kişiler – Cevlani ve onun gibiler – satın alınarak, Türkiye (Erdoğan) ve onun arkasındaki Amerika’ya bağlı yöneticiler olarak atanmak suretiyle komplo ile bastırıldı. Ancak Yahudiler ve Batı, devrim ruhunun ve İslami fikrinin Şam halkı arasında hâlâ varlığını sürdürmesinden korkmaktadır. Bu nedenle Fransa Dışişleri Bakanı Bruno Retailleau, 9 Nisan 2025’te düzenlenen “Suriyeli Hristiyanlar: Umut ile Göç Arasında” başlıklı konferansta şöyle dedi: “Suriye’de geleceğin ne olacağı hâlâ belirsiz… Bizim rolümüz, Suriye’deki yönetim sisteminin Hilafete dönüşmesini engellemektir.”
Filistin Yönetimi Başkanı Gazze’deki Mücahitlere “Köpek Çocukları” Dedi
Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas, 23 Nisan 2025’te yaptığı uzun bir konuşmada, Gazze’deki mücahitlere “köpek çocukları” diyerek hakaret etti ve rehineleri Yahudilere hiçbir bedel ödemeden teslim etmelerini istedi. Şöyle dedi: “Ey köpek çocukları, rehineleri teslim edin ve onların bahanelerini ortadan kaldırın.” Abbas, mücahitlerin rehineleri teslim etmesi hâlinde Yahudi varlığının katliam ve yıkıma son vereceğini zannediyor! Oysaki işgalci Yahudi varlığı, katliam ve yıkım politikalarının sonuç verdiğini görecek ve bu politikasını daha da artıracaktır!
Tıpkı Abbas ve sahte bir şekilde “Kurtuluş Örgütü” olarak adlandırılan örgütün teslim olduğu gibi, onlar zayıflık, aşağılanma ve zilleti kabul ettiler ve Yahudilerin postalı altında zelil bir hayatı seçtiler. Hatta “güvenlik koordinasyonu” adı altında Yahudi varlığına hizmet etmeye başladılar.
Abbas konuşmasında, kendisinin ve örgütünün Filistin’in yaklaşık %22’sinden feragat ettiğini, ancak Yahudilerin ve Amerikalıların onları aldattığını ve hiçbir şey vermediğini ifade etti. Yani, taviz politikasının bir hayır getirmediğini, hatta kötülük ve ardından daha büyük kötülük getirdiğini biliyor. Ama yine de bu politikada ısrar ediyor ve Gazze’deki mücahitlerden rehineleri teslim etmelerini, silahlarını bırakmalarını ve boyunlarını teslim etmelerini istiyor.
Abbas, Gazze’de olanların sorumluluğunu mücahitlere yüklüyor, ama asıl sorunun Yahudi varlığının mevcudiyeti olduğunu ve bu varlığın ortadan kaldırılması gerektiğini söylemiyor. Aksine, işgalci Yahudi varlığıyla bir arada yaşamayı, Filistin’in %78’ini gasp eden bu varlığı tanımayı savunuyor. Oysa, söz konusu %22’lik alan dahi fiilen Yahudi kontrolü altına girmiş durumda ve bu bölgelerde pratikte bir Filistin devleti kurulması artık mümkün değil.
Ayrıca Yahudi varlığı, parlamentosu Knesset aracılığıyla resmi olarak bir Filistin devletinin kurulmasını reddetmiş durumda. Amerika ise artık ortaya attığı iki devletli çözümden söz etmiyor. Aksine, Gazze’yi kontrol etmek ve halkını sürgün etmek istiyor; Batı Şeria’yı da “Yahuda ve Samiriye” olarak adlandırıyor ve burayı işgal edilmiş topraklar olarak görmüyor.
Amerikan Başkanı Suudi Arabistan, Katar ve BAE’yi Ziyaret Edecek
Beyaz Saray, 23 Nisan 2025 tarihinde sözcüsü Caroline Leavitt aracılığıyla yaptığı açıklamada, ABD Başkanı Trump’ın 13-16 Mayıs tarihleri arasında Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret edeceğini duyurdu.
Trump, Orta Doğu ile ilişkilerini iyi olarak nitelendirdi. Çünkü bölge ülkeleri, onun mali ve siyasi taleplerini tereddütsüz ve fazlasıyla karşılıyor. Trump, göreve geldikten sonra yaptığı açıklamada, ilk yurt dışı ziyaretini, eğer 500 milyar dolar ödeme yapılırsa, Suudi Arabistan’a gerçekleştireceğini ifade etmişti. Bunun üzerine, Suudi Arabistan rejiminin fiili yöneticisi Veliaht Prens Muhammed bin Selman, 23 Ocak 2025’te Trump ile yaptığı telefon görüşmesinde, Amerika’ya dört yıl boyunca “ticari yatırımlar” adı altında 600 milyar dolar ödeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Trump daha da iştahlandı ve rakamın 1 trilyon dolara çıkarılmasını isteyeceğini söyledi.
BAE ise bu konuda Suudi Arabistan’ı geçti. Abu Dabi Emirliği’nin Vali Yardımcısı ve BAE Ulusal Güvenlik Danışmanı Tahnun bin Zayid Al Nahyan, 18 Mart 2025’te Beyaz Saray’da Trump ile yaptığı görüşmenin ardından, 21 Mart 2025’te yaptığı açıklamada, Amerika’ya 10 yıl boyunca “yatırımlar” adı altında 1,4 trilyon dolar ödeyeceklerini duyurdu.
Katar ise henüz Amerika’daki yeni yatırımlarının miktarını açıklamadı. Belki de Trump’ın ziyareti sırasında açıklayacak. Ancak Katar Yatırım Otoritesi’nin teknoloji, medya ve iletişim yatırımları başkanı Muhammed el-Cerdan, 22 Ocak 2025’te yaptığı açıklamada, otoritenin 510 milyar dolarlık varlığı yönettiğini ve ABD’deki teknoloji sektörünün en büyük yatırımcılarından biri olduğunu söyledi. Daha önceki bir tarihte Katar Ekonomi ve Ticaret Bakanı Ahmed bin Casim Al Sani, Katar’da 650’den fazla Amerikan şirketi bulunduğunu belirtmişti.
Katar’da, Amerika’nın en büyük askeri ve istihbarat üssü olan El-Udeyd Üssü bulunmaktadır. Bu üs, son 20 yıl boyunca Amerika’nın Afganistan, Irak ve Suriye’ye düzenlediği hava saldırılarında kullanılmış, yüz binlerce Müslüman’ı öldürmüş ve Rakka, Musul, Ramadi gibi şehirleri tamamen yerle bir etmiştir. Katar, Gazze meselesinde Amerika ve Yahudi varlığı hesabına arabuluculuk rolü oynamaktadır.
Ayrıca, Türkiye’den Suriye, Irak, Ürdün, Mısır ve Körfez ülkelerine kadar Orta Doğu’nun dört bir yanına yayılmış Amerikan askeri üsleri bulunmaktadır. Bu ülkelerin yöneticileri, artık Amerika’nın emirlerine boyun eğmiş, teslim olmuş durumdadır. Onlar, bölgeyi her türlü askeri, ekonomik, siyasi ve fikrî emperyalizmden kurtarmak için çalışan samimi Müslümanlara karşı savaş açmışlardır. Aynı zamanda, hilafetin kurulması, İslam ümmetinin ayağa kaldırılması ve birleştirilmesi için çalışanlara da düşmanlık etmektedirler.
Suudi Rejimi Hindistan ile Stratejik Ortaklığını Güçlendiriyor
Suudi Arabistan rejiminin fiili yöneticisi ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman, 22 Nisan 2025 Salı günü Hindistan Başbakanı Narendra Modi’yi Cidde şehrindeki sarayında karşıladı. Bu haber Suudi Arabistan resmi haber ajansı SPA (WAS) tarafından bildirildi.
Ajansın aktardığına göre, ertesi gün yayımlanan ortak bildiride tarafların “Suudi Arabistan ile Hindistan arasındaki stratejik ortaklığın güçlendirilmesi yolları hakkında yapıcı görüşmeler gerçekleştirdiği, ayrıca Suudi-Hint Stratejik Ortaklık Konseyi’nin ikinci toplantısına başkanlık ettikleri” ifade edildi. Ayrıca, “siyasi, güvenlik, sosyal, kültürel, ekonomik iş birliği ve yatırımlar alanındaki bakanlık komitelerinin çalışmalarının sonuçlarından duydukları memnuniyet” dile getirildi.
Oysa Hindistan, ülkede yaşayan milyonlarca Müslümanı tanımadığını ilan etmiş, İslam’a ve Müslümanlara savaş açmış, birçok camiyi yıkıp yerlerine putperest mabetler inşa etmiş, işgal altında tuttuğu İslami Keşmir’i ilhak ettiğini duyurmuş ve oradaki halk üzerinde baskılar kurmaya başlamıştır.
Ziyaret sırasında, yani 23 Nisan 2025 tarihinde, Keşmirli bir grup, Keşmir’e gelen Hindulara saldırı düzenledi. Hindistan hükümeti, bu Hindu yerleşimcileri sözde yatırım adı altında Keşmir’deki İslami toprakları ele geçirmeye teşvik etmektedir. Bu saldırıda yaklaşık 26 kişi öldü, 17 kişi ise yaralandı. Bunun üzerine Suudi rejimi, Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla derhal saldırıyı kınayarak onu terör eylemi olarak nitelendirdi. Ancak, Hinduların Keşmir’i işgali ve oradaki topraklara el koyma girişimleri ya da halkı oradan sürme politikası hakkında hiçbir ifade kullanmadı.
Oysa 2019 yılında Hindistan, Keşmir’in özerkliğini kaldırarak onu resmen Hindistan’a ilhak ettiğinde, Hinduların Keşmir’de toprak sahibi olması yasaktı. Bu karar, Amerika’nın onayı ve özellikle Pakistan’daki yöneticiler başta olmak üzere İslam beldelerinin yöneticilerinin iş birliğiyle gerçekleşti. Bu karara karşı hiçbir ciddi adım atılmadı ve Hindistan rejimiyle siyasi ve ticari ilişkiler sürdürülmeye devam edildi.
Esad Mansur