Soru:

a- Kabir azabı iman konusu mudur?
b- Kur’an’da kabir azabı yok diye biliyoruz. Gerçekten kabir azabı var mı? Varsa buna dair hadis var mı?
c- Kabir azabı hakkında sahih hadisler var mıdır? Kabir azabına iman etmeli miyiz?

Cevap:
Sayfalarımızda 4 Eylül 2019 tarihinde bu konuya cevap vermiştik:
https://esadmansur.com/2019/09/04/kabir-azabi-hakkinda-sahih-hadisler-varmidir-kabir-azabina-iman-etmelimiyiz-mutevatir-hadislerin-inkari-kufurdur-cumlesini-nasil-anlamaliyiz/
Ayrıca 22.10.2019 tarihinde bir kardeşimizin sorusuna verdiğim cevaptan bir kısmını da burada paylaşıyorum:

“Kabir azabıyla ilgili ayetler farklı şekillerde yorumlanmaktadır.
Allah (c.c.) şöyle buyurur:

فَوَقٰٮهُ اللّٰهُ سَيِّاٰتِ مَا مَكَرُوۡا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرۡعَوۡنَ سُوۡٓءُ الۡعَذَابِ‌ۚ‏  اَلنَّارُ يُعۡرَضُوۡنَ عَلَيۡهَا غُدُوًّا وَّعَشِيًّا ۚ وَيَوۡمَ تَقُوۡمُ السَّاعَةُ اَدۡخِلُوۡۤا اٰلَ فِرۡعَوۡنَ اَشَدَّ الۡعَذَابِ‏

“Allah, onların kurdukları kötü tuzaklardan onu korudu ve Firavun ailesini en kötü azap kuşattı. Onlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet koptuğu gün ise: ‘Firavun ailesini en şiddetli azaba sokun!’ (denir).” (Mü’min / Gâfir, 45-46)

Firavun ailesi sabah akşam ateşe gösterilmektedir. Bu nasıl olmaktadır? Bu konuda tefsirlerde farklı görüşler yer alır. Bazı yorumlara göre, ruhları siyah kuşlara sokularak ateşe arz edilmektedir.

Bu durum tüm kâfirlere de uygulanır mı? Ruhları ateşe gösterilir mi? Yoksa sadece Firavun ailesine mi özeldir? Bu konuda ihtilaf vardır.
Aynı şekilde, günah işleyen Müslümanları da kapsar mı? Bu da tartışmalıdır.
Yine azabın sadece ruhlara mı yoksa ruh ve bedene birlikte mi olacağı hususunda da görüş ayrılığı vardır.

Öte yandan, bu ayet Mekke’de nazil olmuştur. O dönemde Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ve Müslümanlar kabir azabını bilmiyorlardı.
Medine’de, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ile evlenen Âişe (r.a.) şöyle rivayet eder:
Bir Yahudi kadın, Âişe (r.a.)’dan bir şey istedi. Âişe (r.a.) isteğini ona verince, kadın şöyle dedi:
“Allah seni kabir azabından korusun.”
Âişe (r.a.) bunu garip karşıladı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ‘i görünce hemen ona sordu.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem başlangıçta “Yoktur.” dedi.
Âişe (r.a.) şöyle der:
“Ondan sonra Rasulullah (s.a.v.) bize şöyle dedi: ‘Kabirlerinizde imtihan edileceğinize dair bana vahyedildi.'”
(Bu rivayet farklı lafızlarla Ahmed b. Hanbel, Buhârî ve Müslim’de geçmektedir.)

İşte bu olaydan önce Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ‘in kabir azabıyla ilgili hiçbir bilgisi yoktu; bu konuda ona vahiy gelmemişti. Daha sonra vahyedilmiştir. Bu olay Medine’de gerçekleşmiştir. Oysa söz konusu ayet Mekke’de nazil olmuştu. Eğer bu ayet kabir azabına delil olsaydı, Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Âişe’nin Yahudi kadından öğrendiği ifadeyi sorunca, “yoktur” demezdi.

Şu ayeti de kabir azabına delil olarak gösterirler:

وَمَنۡ اَظۡلَمُ مِمَّنِ افۡتَـرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوۡ قَالَ اُوۡحِىَ اِلَىَّ وَلَمۡ يُوۡحَ اِلَيۡهِ شَىۡءٌ وَّمَنۡ قَالَ سَاُنۡزِلُ مِثۡلَ مَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ‌ؕ وَلَوۡ تَرٰٓى اِذِ الظّٰلِمُوۡنَ فِىۡ غَمَرٰتِ الۡمَوۡتِ وَالۡمَلٰٓٮِٕكَةُ بَاسِطُوۡۤا اَيۡدِيۡهِمۡ‌ۚ اَخۡرِجُوۡۤا اَنۡفُسَكُمُ‌ؕ اَلۡيَوۡمَ تُجۡزَوۡنَ عَذَابَ الۡهُوۡنِ بِمَا كُنۡتُمۡ تَقُوۡلُوۡنَ عَلَى اللّٰهِ غَيۡرَ الۡحَـقِّ وَكُنۡتُمۡ عَنۡ اٰيٰتِهٖ تَسۡتَكۡبِرُوۡنَ‏ ﴿۹۳﴾ 

“Allah’a yalan iftira eden, kendisine hiçbir şey vahyedilmediği halde ‘Bana da vahiy geldi’ diyen ve ‘Ben de Allah’ın indirdiği gibi bir şey indireceğim’ diyen kimseden daha zalim kim olabilir? Sen o zalimlerin ölüm sancıları içindeyken meleklerin ellerini uzatarak, ‘Canlarınızı çıkarın! Allah’a karşı haksız yere söyledikleriniz ve O’nun ayetlerine karşı büyüklenmeniz sebebiyle bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız’ dediklerini bir görsen!” (En’âm, 93)

Bu ayet de Mekke’de nazil olmuştur. Bu ayet, kâfirlerin canları alınırken meleklerin onlara azap edeceğine işaret eder. Ancak bu kabirde değil, ölüm anında gerçekleşen bir azaptır.

Buna benzer olarak Medine’de nazil olan Muhammed suresindeki şu ayet de vardır:

فَكَيۡفَ اِذَا تَوَفَّتۡهُمُ الۡمَلٰٓٮِٕكَةُ يَضۡرِبُوۡنَ وُجُوۡهَهُمۡ وَاَدۡبَارَهُمۡ‏ ﴿۲۷﴾  ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اتَّبَعُوۡا مَاۤ اَسۡخَطَ اللّٰهَ وَكَرِهُوۡا رِضۡوَانَهٗ فَاَحۡبَطَ اَعۡمَالَهُمۡ‏ ﴿۲۸﴾ 

“Melekler, onların canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vurarak (canlarını alırlar). Çünkü onlar Allah’ı kızdıran şeylerin peşinden gittiler ve O’nun rızasından hoşlanmadılar. Bu yüzden amelleri boşa çıktı.” (Muhammed, 27-28)

Bu ayet, kâfirlerin ve münafıkların canlarını çekerken meleklerin yüzlerine ve arkalarına vurduklarını göstermektedir. Ancak kabir azabından söz etmemektedir.

Şu ayeti de kabir azabına delil olarak gösterdiler:

وَمِمَّنۡ حَوۡلَــكُمۡ مِّنَ الۡاَعۡرَابِ مُنٰفِقُوۡنَ‌‌ وَمِنۡ اَهۡلِ الۡمَدِيۡنَةِ‌ ‌ ‌ؔمَرَدُوۡا عَلَى النِّفَاق لَا تَعۡلَمُهُمۡ ‌ؕ نَحۡنُ نَـعۡلَمُهُمۡ‌ ؕ سَنُعَذِّبُهُمۡ مَّرَّتَيۡنِ ثُمَّ يُرَدُّوۡنَ اِلٰى عَذَابٍ عَظِيۡمٍ‌

“Etrafınızdaki bedevîlerden ve Medine halkından bazıları münafıktırlar. Bunlar nifak içinde ısrarlıdırlar. Sen onları bilmezsin, biz biliriz. Onlara iki defa azap edeceğiz, sonra da büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (Tevbe 101)

Burada da doğrudan kabir azabından söz edilmemektedir. Ancak bir rivayette Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem münafıkları teşhir edip mescitten çıkarmıştır. Bunun üzerine İbn Abbas bu ayetin tefsir ve teviliyle ilgili şöyle demiştir: İlk azap, Rasulullah’ın onları mescitten çıkardığı zamandır; ikinci azap ise kabir azabıdır. Bu, İbn Abbas’ın yorumudur. Dolayısıyla İbn Abbas’ın bu görüşü akaidin temeli yapılamaz.

Görüldüğü gibi, Kur’an’da kabir azabıyla ilgili doğrudan bir ayet yoktur. Müfessirler bu ayetleri tefsir ederken kabir azabı olarak tevil etmeye çalışmışlardır. Ancak yukarıda ilk gösterdiğimiz iki ayet Mekke döneminde nazil olmuş ve o dönemde Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem kabir azabına dair hiçbir bilgisi yoktu. Ona bu bilgi Medine’de hadislerle vahyedilmiştir.

Kabir azabına dair gelen hadisler sahihtir; ancak mütevatir olup olmadığı konusunda ihtilaf edilmiştir. Bazı âlimler bu hadislerin mütevatir seviyesine ulaşmadığını, bazıları ise ulaştığını belirtmiştir. Bu durumda hiçbir grup diğerini tekfir edemez. Çünkü bu mesele ihtilaflıdır ve her iki görüş de İslamî birer görüştür.

Bu hadisler mütevatir seviyesinde olmasa da sahih olduğu için kabul ederiz ve kabir azabını tasdik ederiz. Her namazda, son teşehhütten sonra Rasulullah’ın Sallallahu Aleyhi ve Sellem yaptığı dua gibi, biz de cehennem azabından Allah’a sığındığımız gibi kabir azabından da sığınırız.”

 “Kabir azabını belirten ayetler tevil götürmez; inkârı küfürdür.” ifadesi şaşırtıcıdır. Çünkü bu ayetler muhkem değildir.

Ayrıca, bu sözün İmam Ebu Hanife’ye nispet edilmesi şüphelidir; büyük ihtimalle sonradan ona isnat edilmiştir. Zira bu konuyla ilgili ayetler müteşabihtir, tek bir anlam ifade etmezler.

Bir ayet eğer sadece tek bir anlam taşıyorsa ve başka bir anlam ihtimali yoksa muhkemdir; tevile açık değildir. Kıyamet, diriliş, hesap, ceza, cennet, cehennem ve ateş gibi konuların geçtiği ayetler genelde muhkemdir. Fakat bir ayet birden fazla anlam taşıyorsa müteşabihtir ve doğru şekilde tevil edilmesi gerekir. Bu durumda diğer ayetlere, hadislere ve Arapçanın yapısına bakılır.

Örneğin Allah Teâlâ şöyle buyurur:

وَمِمَّنۡ حَوۡلَــكُمۡ مِّنَ الۡاَعۡرَابِ مُنٰفِقُوۡنَ‌‌ وَمِنۡ اَهۡلِ الۡمَدِيۡنَةِ‌ ‌ ‌ؔمَرَدُوۡا عَلَى النِّفَاق لَا تَعۡلَمُهُمۡ ‌ؕ نَحۡنُ نَـعۡلَمُهُمۡ‌ ؕ سَنُعَذِّبُهُمۡ مَّرَّتَيۡنِ ثُمَّ يُرَدُّوۡنَ اِلٰى عَذَابٍ عَظِيۡمٍ‌

“Etrafınızdaki bedevîlerden ve Medine halkından bazıları münafıktırlar. Bunlar nifak içinde ısrarlıdırlar. Sen onları bilmezsin, biz biliriz. Onlara iki defa azap edeceğiz, sonra da büyük bir azaba çarptırılacaklardır.” (Tevbe 101)

“İki defa azap edeceğiz” ifadesi müteşabihtir. Kabir azabından doğrudan bahsetmez. “Kabir” kelimesi ya da ona açıkça işaret eden bir ifade geçmez.

İbn Abbas gibi bazı âlimler şöyle demiştir: İlk azap onları mescitten çıkarıp teşhir etmektir; ikinci azap ise kabir azabıdır. Bu bir tevildir.

Meşhur müfessirlerden olan Mücâhid gibi bazı diğer âlimler ise şöyle demiştir: İlk azap açlıktır, ikincisi ise öldürülmektir. Yani bu ayeti hiçbir şekilde kabir azabı olarak yorumlamamışlardır.

Mücâhid, tabiîndendir. Hz. Ömer’in halifeliği döneminde doğmuş, birçok sahabeden ilim almış ve hadis rivayet etmiştir. Kıraat âlimlerinin dört tanesi, Kur’an kıraatlerini Mücâhid yoluyla rivayet etmişlerdir. Bu nedenle ona “Şeyhul Kurrâ” (Kurra’nın önderi) lakabı verilmiştir. Bütün tefsir kitaplarında ismi geçer ve görüşlerine yer verilir.

Tabiînden Yahyâ adlı bir başka âlim bu ayeti şöyle tefsir etmiştir: İlk azap korkudur, ikincisi ise öldürülmektir. O da kabir azabı olarak yorumlamamıştır.

Bu Yahyâ, hadis âlimidir. Ondan birçok tâbiîn âlimi, Buhârî, Müslim, Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvûd ve diğer muhaddisler rivayet almıştır.

Bazı âlimler de ilk azabın dünyada, ikinci azabın ise ahirette olacağını söylemişlerdir. Başka âlimler ise ilk azabın malları ve çocuklarıyla olacağını, bu vesileyle başlarına musibet geleceğini ve bunun bir azap olacağını; ikinci azabın ise cehennem olduğunu söylemişlerdir (bkz. Taberî Tefsiri). Bu yorumlarda da kabir azabı zikredilmemiştir.

Tabiînden meşhur müfessir İbn Zeyd, yukarıdaki ayeti şöyle tefsir etmiştir: İlk azap, çocukları ve mallarıyla azap görmeleridir. Bu görüşünü şu ayete dayandırır:

 فَلَا تُعۡجِبۡكَ اَمۡوَالُهُمۡ وَلَاۤ اَوۡلَادُهُمۡ‌ؕ اِنَّمَا يُرِيۡدُ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمۡ بِهَا فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا وَتَزۡهَقَ اَنۡفُسُهُمۡ وَهُمۡ كٰفِرُوۡنَ

“Onların ne malları ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, bunlarla onlara dünya hayatında azap etmek ister. Canları da kâfir olarak çıkacaktır.” (Tevbe 55)

İbn Zeyd’e göre ikinci azap ise cehennemdir.

Görüldüğü gibi, tâbiîn ve tabî’-i tâbiîn dönemindeki büyük tefsir ve hadis âlimleri bu ayeti böyle tevil etmişlerdir.

Kur’an’da Firavun ailesiyle ilgili şu ayet geçmektedir:

فَوَقٰٮهُ اللّٰهُ سَيِّاٰتِ مَا مَكَرُوۡا وَحَاقَ بِاٰلِ فِرۡعَوۡنَ سُوۡٓءُ الۡعَذَابِ‌ۚ‏  اَلنَّارُ يُعۡرَضُوۡنَ عَلَيۡهَا غُدُوًّا وَّعَشِيًّا ۚ وَيَوۡمَ تَقُوۡمُ السَّاعَةُ اَدۡخِلُوۡۤا اٰلَ فِرۡعَوۡنَ اَشَدَّ الۡعَذَابِ‏

“Allah onları kurdukları kötü tuzaklardan korudu. Firavun ailesini ise en kötü azap kuşattı. Sabah akşam ateşe sunulurlar. Kıyamet günü geldiğinde ise: ‘Firavun ailesini en şiddetli azaba sokun!’ (denir).
(Mümin, 45-46)

Bu ayet, Firavun ailesinin sabah akşam ateşe sunulduğunu ifade ediyor. Bu durumun nasıl gerçekleştiği konusunda müfessirler arasında ihtilaf vardır. Bazı tefsirlerde ruhlarının siyah kuşlara dönüştürülüp böylece ateşe sunulacağı şeklinde teviller yapılmıştır.

Ancak bu ayetin yalnızca Firavun ailesine özel olduğu açıktır. Bu durumun diğer kâfirlere veya günahkâr Müslümanlara da teşmil edilip edilmeyeceği hususunda ihtilaf vardır. Ayetin lafzı ve bağlamı yalnızca Firavun ailesini kapsıyor gibi görünmektedir.

Bir başka ayet şöyledir:

وَمَنۡ اَظۡلَمُ مِمَّنِ افۡتَـرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِبًا اَوۡ قَالَ اُوۡحِىَ اِلَىَّ وَلَمۡ يُوۡحَ اِلَيۡهِ شَىۡءٌ وَّمَنۡ قَالَ سَاُنۡزِلُ مِثۡلَ مَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ‌ؕ وَلَوۡ تَرٰٓى اِذِ الظّٰلِمُوۡنَ فِىۡ غَمَرٰتِ الۡمَوۡتِ وَالۡمَلٰٓٮِٕكَةُ بَاسِطُوۡۤا اَيۡدِيۡهِمۡ‌ۚ اَخۡرِجُوۡۤا اَنۡفُسَكُمُ‌ؕ اَلۡيَوۡمَ تُجۡزَوۡنَ عَذَابَ الۡهُوۡنِ بِمَا كُنۡتُمۡ تَقُوۡلُوۡنَ عَلَى اللّٰهِ غَيۡرَ الۡحَـقِّ وَكُنۡتُمۡ عَنۡ اٰيٰتِهٖ تَسۡتَكۡبِرُوۡنَ‏ ﴿۹۳﴾ 

“Allah’a yalan iftira eden veya kendisine hiçbir şey vahyedilmediği hâlde ‘Bana da vahiy geldi’ diyen ve ‘Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim’ diyen kimseden daha zalim kim olabilir? Ölüm sarhoşluğu içinde olan zalimleri bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatmış, ‘Canınızı çıkarın! Bugün, Allah’a karşı asılsız iddialarınız ve ayetlerine karşı kibirlendiğiniz için aşağılayıcı bir azapla cezalandırılacaksınız’ derler.”
(En’âm, 93)

Bu ayet de Mekke’de nazil olmuştur ve ölüm anında meleklerin kâfirlere azap ettiğini ifade etmektedir. Ancak kabirdeki azaba değil, can alma esnasındaki azaba işaret etmektedir. Ayrıca Müslümanları kapsamaz.

Benzer şekilde şu ayet de şöyledir:

فَكَيۡفَ اِذَا تَوَفَّتۡهُمُ الۡمَلٰٓٮِٕكَةُ يَضۡرِبُوۡنَ وُجُوۡهَهُمۡ وَاَدۡبَارَهُمۡ‏ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اتَّبَعُوۡا مَاۤ اَسۡخَطَ اللّٰهَ وَكَرِهُوۡا رِضۡوَانَهٗ فَاَحۡبَطَ اَعۡمَالَهُمۡ‏

“Melekler onların canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vurdukları zaman bir görsen! Çünkü onlar Allah’ı öfkelendiren şeylerin peşinden gittiler, O’nun rızasından hoşlanmadılar. Bu yüzden Allah onların amellerini boşa çıkardı.”
(Muhammed, 27-28)

Bu ayette de açıkça görüldüğü gibi bahsedilen azap, can çekişme anına aittir. Kabir azabından değil, ölüm anındaki cezalandırmadan söz edilmektedir. Aynı şekilde bu da Müslümanlarla ilgili değildir; kâfirlere mahsustur.

Bazı kimseler şu ayeti de kabir azabına delil olarak gösterirler:

مِّمَّا خَطِٓيْئٰتِهِمۡ اُغۡرِقُوۡا فَاُدۡخِلُوۡا نَاراًۙ فَلَمۡ يَجِدُوۡا لَهُمۡ مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ اَنۡصَارًا

“Günahları sebebiyle boğuldular, ardından ateşe sokuldular. Allah’tan başka yardımcı bulamadılar.”
(Nûh, 25)

Bu ayetteki فَاُدۡخِلُوۡا نَاراً  (ateşe sokuldular)” ifadesinin başındaki “fa” harfi bazılarına göre sıralama (tertîb) ifade eder; yani boğulmalarından hemen sonra ateşe girdikleri anlamı çıkarılmıştır. Bu nedenle bu ifadenin kabir azabına delalet ettiğini savunanlar olmuştur.

Ancak bu da bir tevildir. “Fa” harfi Arapça’da birçok anlama gelebilir: sebep, sıralama, açıklama veya yeni bir cümle başlangıcı olabilir. Bu yüzden bu ifadeden kabir azabına muhkem bir delil çıkarılamaz. Kesin hüküm verilemeyecek bir yorumdur.

Bu ve buna benzer ayetlerle kabir azabının manasını tevil yoluyla çıkarmaya çalışanlar olmuştur. Buna karşılık bazı âlimler ise bu ayetleri farklı şekilde yorumlayarak kabir azabının delili olamayacağını söylemişlerdir.

Bu durumda nasıl, “Kabir azabını belirten ayetler tevil götürmez. Onları inkâr etmek küfürdür” denilebilir? Gerçekten şaşırtıcı bir ifadedir. Zaten onlar bu ayetleri tevil ederek kabir azabının varlığına dair bir anlam çıkarmışlardır.

Ehl-i sünnet âlimlerinden Berîka ve Mahmûdiye adlı kitapta şöyle denmiştir:

“Kabir azabını inkâr eden bidatçıdır. Çünkü bu azabın delilleri kesin değildir; Kur’an ayetleri bu konuda ihtimallidir (olabilir de olmayabilir de). Usûl-ü Fıkıh ile ilgili Telvih kitabında geçtiği gibi, ihtimal varsa hüccet yoktur. Bunun delilleri de haber-i âhad (zannî) hadislerdir. Yine bu hadislerde de ihtimaller vardır. İhtimal bulunan bir konuda kimse kâfir ilan edilemez.”

Hz. Âişe (r.a.)’den gelen rivayetler farklı şekillerde nakledilmiştir.

“Âişe (r.a.) şöyle dedi: Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e kabir azabı hakkında sordum. Dedi ki: ‘Evet, kabir azabı haktır.’” (Buhârî)

Bu rivayet şu diğer rivayetle çelişmez:

“Âişe (r.a.)’dan şöyle rivayet edildi: Bir Yahudi kadın Âişe (r.a.)’dan bir şey istedi. Âişe (r.a.) istediğini verince kadın şöyle dedi: ‘Allah seni kabir azabından korusun.’ Âişe (r.a.) bunu garip karşıladı. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i görünce hemen sordu. Rasulullah (s.a.v.) ‘Yoktur’ dedi. Aişe r.a şöyle dedi: Daha sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: ‘Kabirlerinizde imtihan edileceğinize dair bana vahyedildi.’” (Ahmed b. Hanbel, farklı lafızlarla Buhârî ve Müslim’de de rivayet edilmiştir)

Bu rivayetler birbiri ile çelişmez, yalnızca birinci rivayet eksiktir. Hz. Âişe neden ve ne zaman Rasulullah’a (s.a.v.) bu soruyu sordu? Bu, o rivayette belirtilmemiştir. Diğer rivayetlerde ise açıkça görülmektedir ki Hz. Âişe, bu bilgiyi bir Yahudi kadından öğrendikten sonra Rasulullah’a (s.a.v.) sormuş, O da daha sonra kendisine bu konuda vahiy geldiğini bildirerek kabir azabının varlığını kabul etmiştir.

Bu da sizin şu ifadenizle örtüşmektedir:

“Hz. Âişe annemiz bu soruyu sormak durumunda kalınca, Rasul’e kabir azabının günahkâr Müslümanlar için de olacağı vahyolundu.”

İşte Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kabir azabıyla ilgili daha önce bir vahiy inmediğinden dolayı “yoktur” demiştir. Allah Teâlâ daha sonra başka bir hadisle vahiy gönderince “vardır” demiştir.

Kur’an’da ise hiçbir ayet kabir azabını doğrudan söylememektedir; hepsi ancak tevil edilerek bu anlam çıkarılabilecek ayetlerdir.

Hz. Âişe (r.a.), büyük bir âlim ve müçtehittir. Ayetleri tefsir eden bir kişidir. Eğer o ayetlerin manasında kabir azabına dair açık bir işaret olsaydı, zaten bu konuyu Rasulullah’a Sallallahu Aleyhi ve Sellem sormazdı. Zira ayetlerden öğrenmiş olurdu.

Biz kabir azabını tasdik ediyoruz, onu inkâr etmiyoruz ve bu azaptan korunmak için dua ediyoruz. En doğru görüş budur.

Esad Mansur