Haberlere Kısa Bir Bakış

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şera Suudi Arabistan’ı Ziyaret Etti ve Veliaht Prens ile Görüştü
Suudi Arabistan Haber Ajansı ve Suudi Dışişleri Bakanlığı’nın sayfasında belirtildiği üzere, “Suriye Geçiş Devlet Başkanı Ahmed Şera, Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile 2 Şubat 2025 Pazar günü Riyad’da bir araya geldi.” Bu, Şera’nın tiran Beşar Esad’ın kaçışından sonra Suriye’de iktidara gelmesinden bu yana gerçekleştirdiği ilk yurt dışı ziyareti.
Televizyon görüntülerinde, tiran Selman ile tokalaşırken görüldü. Bilindiği üzere Suudi Krallığı, tiran Beşar Esad ile ilişkilerini normalleştirdi ve onu 19 Mayıs 2023’te Cidde’de düzenlenen Arap Birliği toplantısına ve 11 Kasım 2024’te Riyad’da düzenlenen Arap-İslam Acil Zirvesi’ne davet etti.
Bilindiği gibi, Muhammed bin Selman Amerika’ya mutlak bir bağlılıkla bağlıdır ve hiçbir emrini sorgulamaz. Bu, geçenlerde Trump’ın kendisini arayıp 600 milyar doları “yatırım” adı altında Amerika’ya haraç olarak sunmaya hazır olduğunu belirttiği telefon görüşmesinde de görüldü.
Acaba Cevlani, Suudi Arabistan’da ahlaksızlığı yayan ve Amerika’nın hoşnut olması için çabalayan Muhammed bin Selman ile ilişkilerini güçlendirmeye mi çalışıyor?

Cezayir Devlet Başkanı Yahudi Varlığı ile Sorunu Olmadığını ve Normalleşmeye Hazır Olduğunu Söyledi
El Cezire, 2 Şubat 2025’te Fransız gazetesi “L’Opinion” ile yaptığı bir röportajda Cezayir Devlet Başkanı Abdülmecid Tebbun’a şu soruyu yöneltti: “Eğer barış sürecinin yeniden başlaması nihayetinde bir Filistin devletinin kurulmasına yol açarsa, İsrail ile ilişkileri normalleştirmeye hazır mısınız?” Tebbun, “Elbette” yanıtını verdi ve “Filistin devletinin kurulduğu gün” ifadesini kullandı. Ayrıca, “Bu durum tarihin akışıyla tamamen uyumludur. Seleflerim Devlet Başkanları Şazeli Bin Cedid ve Abdülaziz Buteflika da İsrail ile bir sorunumuz olmadığını açıkça belirtmişlerdi” dedi.
Cezayir Devlet Başkanı ve rejimi, münafıklık ve ihanet üzerine kurulu Müslüman yöneticiler gibi davranıyor. Yahudi varlığını tanıyor ve onlarla herhangi bir sorunu olmadığını söylüyor. İki devletli çözüm çerçevesinde Yahudilerin Filistin’in yaklaşık %80’ini işgal etmesini kabul ediyor. Hatta, tüm Filistin’in işgalini kabul ediyor, çünkü onlar için tek gereken artık bir Filistin devletinin ilan edilmesi. Ancak bu devlet, Yahudilerin kabul etmesi durumunda sadece bir isimden ibaret olacak ve Filistin Yönetimi gibi toprakta hiçbir varlığı olmayacak.

Ayrılıkçı QSD Hareketi, Yahudi Varlığının Suriye’ye Müdahalesini Talep Ediyor
QSD hareketi ve özyönetim yönetiminin eş başkanı İlham Ahmed, 2 Şubat 2025’te Yahudi gazetesi Jerusalem Post’a yaptığı açıklamada, “Suriye’nin güvenliği İsrail’in müdahalesini gerektiriyor ve Ortadoğu krizi, herkesin bölgenin demokratik çözümünün İsrail ve Yahudi halkının rolü olmadan gerçekleşmeyeceğini anlamasını gerektiriyor” dedi. Ayrıca, Trump başkanlığındaki yeni Amerikan yönetiminin Suriye’den askerlerini çekme kararı almaması umudunu dile getirdi, çünkü çekilme olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Geçen ay, Yahudi varlığının Dışişleri Bakanı Gideon Saar ile telefonda görüşerek, Heyet Tahrir el-Şam’ın terör listesinden çıkarılmamasını ve Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmamasını talep etti.
Bilindiği üzere, QSD (Suriye Demokratik Güçleri) ve onun çekirdeğini oluşturan ayrılıkçı Kürt YPG birlikleri, Amerika’nın çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. Münafıklık ve ihanet üzerine kurulu bu yapı, şimdi de kendisini korumak ve örgütünü güvence altına almak için Yahudi varlığının Suriye’ye müdahalesini talep ediyor. Çünkü sadece dış desteğe güveniyor ve diğer gruplar, örgütler ve rejimler gibi yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

BM İnsan Hakları Özel Raportörü, Arap Ülkelerinin Filistinlilere Askeri Müdahalede Bulunmamasına Şaşırdı
BM İnsan Hakları Özel Raportörü Francesca Albanese, 2 Şubat 2025’te El Cezire’ye yaptığı açıklamalarda, “İsrail, Cenin mülteci kampını boşaltmaya çalışıyor ve Gazze Şeridi’ndeki yerleşim birimlerini yıkma modelini Batı Şeria’nın kuzeyindeki Cenin kampına uyguluyor. Doğu Kudüs ile Batı Şeria arasında ayrım yapılmamalıdır” dedi. İsrail, bu bölgeleri Filistinli sakinlerinden arındırmaya çalışıyor. “Bu, sadece Gazze Şeridi ile sınırlı olmayan ve işgal altındaki Batı Şeria’ya da yayılacak bir imha savaşıdır. Yaşananlar, Amerika, Kanada ve Avustralya’daki yerli halklara yapılanlara benziyor.”
El Cezire sunucusu, sorumluluğun kimde olduğunu ve Batı Şeria’da olanları durdurmak için kimin harekete geçmesi gerektiğini sorduğunda, Albanese, “Bölgedeki her ülkenin ya Amerika ile derin ve güçlü ilişkileri var -ki Amerika İsrail’in en büyük müttefikidir- ya da baskı altındalar. Arap ülkelerinin müdahale etmemesi beni şaşırttı. Neden baskı uygulamıyorlar ve Filistinlilere yardım etmek için askeri olarak müdahale etmiyorlar? Bu bir koruma sorumluluğudur ve başkaları için kullanıldı, neden Filistin halkı için kullanılmıyor?” dedi.
Bu yabancı kadın, gerçeği söyledi ve Müslüman yöneticilerden ve onların takipçilerinden daha dürüst davrandı. İslami bir hak, Filistin halkına yardım etmeyi ve onları korumayı gerektirir. Evrensel teamüller, soykırıma maruz kalan bir halkın korunmasını ve müdahale edilmesini gerektirir. Ancak bu hainler için Yüce ve İntikam Sahibi Allah’ın şu sözü geçerlidir:
“Onlara, ayetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp uzaklaşan, şeytanın peşine takıldığı ve azgınlardan olduğu kimsenin haberini oku. Eğer dileseydik, onu bu ayetlerle yüceltirdik. Fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Onun durumu, üzerine varsan da, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan toplumun durumu budur. Sen bu kıssayı anlat, belki düşünürler. Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden toplumun durumu ne kötüdür!” (A’raf  175-177)

Esad Mansur