-2-

Muhkem ve müteşabih ayetler, Kur’an’ın tevili ve âlimler.

Muhkem ve müteşabih ayetler nasıl anlaşılır?

 Sapık olanlar niye müteşabih ayetlerle uğraşırlar?

Kur’an’ın tevilini yalnız Allah mı bilir yoksa âlimler de anlar mı?

Kendisinden ilim alınan âlimler kimlerdir?

هُوَ الَّذِيَ أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ في قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاء الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاء تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلاَّ اللّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلاَّ أُوْلُواْ الألْبَابِ

“Sana kitabı indiren O’dur, Allah’tır. Onda bir kısım ayetler muhkemdir, bunlar kitabın anasıdır. Diğer bir kısım ayetler ise müteşabihtir. Kalplerinde sapıklık olanlar fitne çıkarmak ve (keyiflerine göre) tevilini yapmak için onun müteşabih olanlarını izlerler. Oysa onun tevilini ancak Allah ve ilimde yerleşenler bilirler. İlimde yerleşenler şöyle derler; Kitaba inandık, bütün ayetler (muhkem olsun, müteşabih olsun) hepsi rabbimiz tarafından geldi. Nitekim akıl sahiplerinden başkası düşünmez.”( Ali-Imran 7)

رَبَّنَا لاَ تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ

“Rabbimiz bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi saptırma ve senin tarafından bize rahmet ver. Şüphesiz ki sen bağışlayansın.”( Ali-Imran 8) 

رَبَّنَا إِنَّكَ جَامِعُ النَّاسِ لِيَوْمٍ لاَّ رَيْبَ فِيهِ إِنَّ اللّهَ لاَ يُخْلِفُ الْمِيعَادَ

“Rabbimiz geleceğinden şüphe olmayan günde bütün insanları toplayacaksın. Şüphesiz ki sen sözünden dönmezsin.” ( Ali-Imran 9)

Daha önceki ayetlerde Allahu Teala, Resulüne hitap edip Tevrat, İncil ve Kur’an’ı indirdiğini bildirmiştir. Ama Kur’an’ı bir Furkan olarak indirdi, hak ile batılı, doğru ile yanlışı, gerçek ile sahte olanı birbirinden ayıran kitap olarak indirdi. Zira Yahudiler ve Hristiyanlar Tevrat’ı ve İncil’i tahrif ettiler, değiştirdiler, kelimelerle oynadılar, manalarını değiştirdiler. Böylece Kur’an bir Furkan olarak indirilip gerçekleri ortaya çıkarsın, onlar gerçeği öğrensinler, umulur ki inanırlar. Zira o kitaplardaki asıl olanlar Kur’an da geçti. Sadece şeriat ve metot farklıdır. Zaten onlar neshedildi, sadece İslam şeriatı ve metodu geçerlidir. Musa (as) ve İsa (as) gelseler de yine Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellam’in şeriatına ve metoduna tabi olurdu. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellam şöyle buyurdu:

“لو كان أخي موسى حيا ما وسعه إلا اتباعي” ( أحمد والبيهقي)

“ Kardeşim Musa canlı olsaydı ancak bana tabi olmaktan kaçınmazdı”  (İbni Hanbel, Beyhaki)

İsa’nın tekrar döneceğini ve Muhammedin şeriatıyla hükmedeceğini de Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellam şöyle müjdeledi:

” والذي نفسي بيده ليوشكن أن ينزل فيكم ابن مريم حكما عدلا، فيكسر الصليب ويقتل الخنزير ويضع الجزية ويفيض المال حتى لا يقبله أحد” (البخاري ومسلم)

“ Canımı elinde tutana (Allah’a) yemin ederim ki, neredeyse İbni Meryem (İsa) size adaletli bir hakem olarak inecektir. Haçı kıracak, domuzu öldürecektir, cizyeyi kaldıracak, mal pek çok olacak, hatta bir kimse onu almayacaktır” (Buhari ve Müslim).

Bunun manası İsa a.s Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellam’in şeriatıyla hükmedecektir, adaleti gerçekleştirecektir, haça tapmayı yasaklayacak, domuzun yenmesini de yasaklayacaktır, İslam’ın her tarafa yayıldığından, hemen hemen herkes Müslüman olduğundan dolayı cizye kimseden alınmayacak, herkes zengin olacak, kimse zekâtı, sadakayı almayacaktır.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellam şöyle de müjdeledi:

” كيف أنتم إذا نزل ابن مريم فيكم وإمامكم منكم” (البخاري ومسلم)

“ Haliniz nasıl olur da İbni Meryem size inince ve o zaman İmamınız (Halifeniz) sizdendir” (Buhari ve Müslim)

Bunun manası Hilafet kurulduktan ve İslam her tarafta yayıldıktan sonra İsa a.s gelecek ve İslam şeriatıyla hükmedecektir.

Böylece Kur’an Furkan olduğu gibi diğer şeriatları kaldırmıştır. Yalnız İslam şeriatı kıyamet gününe kadar hâkim olacaktır.

Allah Kur’an’ın ayetlerinin iki kısım olduğunu göstermiştir. Bir kısım ayetler Muhkemdir. Bunun manası; tek anlamı veren ayetlerdir, bunların tevil veya tefsire ihtiyacı yoktur. Misal olarak; Allah’ın varlığı, Ahiret ve meleklerin varlığıyla ilgili geçen ayetler kesin manaya sahiptir. Bu tür ayetler tek kesin manaya sahiptir. Bu tür ayetler muhkemdir, bu tür ayetler akideyle alakalıdır. Bunlara inanmak kesinlikle farzdır. Fakat Allah’ın sıfatlarıyla ilgili ayetler kesin manayı taşımamaktadır. Bunlara müteşabih denilir. Bu, ayetlerin ikinci kısmıdır. Misal olarak;  Allah’ın eli, yüzü ve gözüdür. Bu tür ayetler birkaç mana taşır, insan hangi manayı taşıyor diye şüpheye düşer, bu nedenle müteşabih olarak adlandırılır. Allah bir şeye benzemediğinden dolayı mecaza gidilir.

Müteşabih ayetlerde eğer gerçek tasavvur edilemezse mecaza gidilir. Bu da Arapçada, Usul-ul Fıkıh’ta ve tefsirde esastır. Misal olarak “zalime karşı bir aslan çıkıp hak sözü söyledi” denilince. Buradaki aslan bildiğimiz hayvan değildir, kahraman bir Müslümandır. Burada gerçek aslanın hak sözü söyleyeceğinden tasavvur edilemez. O hayvan konuşamaz, zalime karşı hak sözü söyleyemez.

Allah bu kitabı indirdi O müteşabihten kastedilen manayı bilir. Bu kitabı Arapça olarak indirmiştir. Bundan dolayı ancak Arapçayla anlaşılır. İlim sahibi hem de ilimde yerleşen kimseler tam Arapça bildikleri için bu müteşabih olan ayetlerden ne mana kastedildiğini bilirler. Nitekim Allahu Teala şöyle buyurdu:

إِنَّا أَنزَلْنَاهُ قُرْآنًا عَرَبِيًّا لَّعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ

“Şüphesiz ki O’nu (Kur’anı) Arapça olarak indirdik, umulur ki düşünürsünüz.” (Yusuf 2)

Bu nedenle Kur’anda anlaşılmayan bir şey yoktur. İlim sahibi olan, ilimde yerleşen kişiler yani ilim erbabı olmuş, ilmin babası diyebileceğimiz kişiler bu ayetlerin tevilini bilirler.  Tevilin manası tefsirdir. Bir manadan fazla manaya sahip olan müteşabih ayetlerin manalarını anlıyorlar. Fakat Arapçaya, ayetin nüzul sebebine, siyakına ve sibakına göre bir manayı tercih ederler. Bunun yanında ayetlerle ilgili olan Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellam’in hadislerine bakmak gerekir.

  Diğer bir misal; Allah şöyle buyurdu:

وَقَالَتِ الْيَهُودُ يَدُ اللّهِ مَغْلُولَةٌ غُلَّتْ أَيْدِيهِمْ وَلُعِنُواْ بِمَا قَالُواْ بَلْ يَدَاهُ مَبْسُوطَتَانِ يُنفِقُ كَيْفَ يَشَاء وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرًا مِّنْهُم مَّا أُنزِلَ إِلَيْكَ مِن رَّبِّكَ طُغْيَانًا وَكُفْرًا وَأَلْقَيْنَا بَيْنَهُمُ الْعَدَاوَةَ وَالْبَغْضَاء إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ كُلَّمَا أَوْقَدُواْ نَارًا لِّلْحَرْبِ أَطْفَأَهَا اللّهُ وَيَسْعَوْنَ فِي الأَرْضِ فَسَادًا وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُفْسِدِينَ

“Yahudiler: – Allah’ın eli sıkıdır, dediler. Böyle dedikleri için elleri bağlandı ve lanete uğradılar. Oysa Allah’ın elleri apaçıktır, nasıl dilerse sarf eder. Elbette Rabbinden sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü artıracaktır. Onların arasına kıyamete kadar (sürecek) düşmanlık ve kin saldık. Savaş ateşini ne zaman körükleseler Allah onu söndürür. Yeryüzünde bozgunculuğa koşarlar. Allah bozguncuları sevmez.” (Maide 64)  

Lanetlenen Yahudiler Allah’ın eli bağlı (sıkıdır) deyince; Allah cimridir manasını kastettiler. Allahu Teala, onların ellerinin bağlı olduğu yönünde onlara cevap verince elleri bağlı oldu. Bununla onların cimri olduğunu kastetti. Gerçek ise, dünyada en cimri olan insanlar Yahudilerdir; Allah için hiç harcamazlar, harcalarsa bunun karşılığını veya daha fazla kazanç elde etmeyi beklerler. Zira Allah kendi uğrunda harcamayanların cimri olduklarını bildirdi.  Ve şöyle dedi; bir eli değil iki eli açıktır.  Arapçada mecazi manada eli bağlı olan cimridir. Eli açık olan cömert demektir. İki eli açıktır ise daha çok cömerttir demektir.  Bunun karinesi (açıklayıcı bağlantı) ise; ‘‘İstediği şekilde harcar.’’   Biatle ilgili ayette Allah’ın elide geçti. (Fetih 10)  Orada Allah Rasul Sallallahu Aleyhi Vesellam’le Müminlerin biatini onayladığını kastetmiştir.  Zira biat elle gerçekleşiyor. Allah’ın eli müteşabih ayettir. Kalplerinde sapıklık olan kimseler, gerçekten Allah’ın eli var mı yok mu diye tartışmaya başlarlar. Oysa böyle tartışma yapılmaz çünkü Allah hiçbir şeye benzemiyor.

  شَيْ  كَمِثْلِهِ لَيْسَ ….      “Asla, Allah’a benzer hiçbir şey yoktur.” (Şura 11)

أَحَدٌ كُفُوًا لَهُ يَكُنْ وَلَمْ …..       “Hiçbir bir şey O’na (Allaha) denk ve benzer değildir.”  (İhlas 4)

Allah’ın eliyle ilgili ayetleri tefsir ederken açıkça mecazı manayı buluyoruz.  Nitekim Allah’ın varlığı sınırsız ve aklın ötesindedir.  Bu nedenle insan kendi aklının ötesini düşünemez.  Yine insan bir şeyi göremiyorsa ve bir şeye benzetemiyorsa onu düşünemez.  Bu nedenle, Allah’ın zatını ve zatı ile ilgili sıfatları düşünemeyiz.  Öyleyse Allah’ın eli var mı yok mu diye sorulmaz.  Allah’ın yüzü ve gözü ile ilgili ayetlerde aynı şekildedir, mecazi manaları vardır.  Biz Kur’an’ı tefsir ederken bunlara değineceğiz.  Allah’ın eli, Zümer suresinde 67. Ayette gökler ve yeryüzü kendi sağ elinde bükülmüş haldedir şeklinde bir yerde güç ve kuvvet, manasında geçti. Yüz için de aynı şekilde mecaza gidilir, onun zatı kastedilir. Göz de; görüyor, kolluyor, himaye ediyor manasında geçiyor. Tur suresi 48. Ayette geçtiği gibi Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellam’e hitap ederken sabret sen bizim gözlerimizdesin dedi, bunun manası seni kolluyoruz, himaye ediyoruz demektir.

Akideyle ilgili ayetlerde müteşabih var olduğu gibi ahkâmla ilgili ayetlerde de müteşabih vardır.  Bir ayet amelle ilgili hükümler içerirse ahkâmla ilgili ayet deriz.  Misal olarak;   النِّسَاءَ لَامَسْتُمُ وْأ … ‘‘kadınlara dokunursanız veya değinirseniz.’’ (Nisa 43, Maide 6)

Kadınlara dokunmanın manası elle değmek veya cinsi temas kurmak olabileceği için müteşabih ayet oldu.  Âlimler arasında bu nedenle ihtilaf olmuştur.  İbni Mesut ve Şafi’nin anladığı gibi Kadınlara dokunmak elle olur, İbni Abbas ve Abu Hanife’nin anladığı gibi ise cima manasındadır, veyahut İbni Hanbel’in anladığı gibi şehvetle dokunursa abdest bozulur. İşte bu ayette geçen kadınlara dokunmak müteşabih olduğundan dolayı üç görüş ortaya çıktı. Buna benzer ayetler çoktur.  Bu sebeple içtihat olmuştur ve müçtehitler ortaya çıkmıştır.  Bu tür müçtehitler ilimde yerleşen kimselerdir.

  İlimde yerleşen kimseler bu müteşabih ayetlerin tefsirlerini ve manalarını anlarlar.  Kalplerinde hastalık olan veya sapık olan kimseler ayetlerin manalarını anlamak için değil Müslümanların zihinlerini karıştırmak veya akidelerini bozmak için bu ayetler üzerinde durup fitne çıkartmaya çalışıyorlar.  Maksatları Müslümanları saptırmak aralarını bozmak ve dinlerinden uzaklaştırmak için bu ayetlerde yani müteşabih ayetlerde zemin bulmaktır. Müslümanlar arasına sokulup Arapçaya aykırı manaları çıkartmaya başlarlar.  Böylece Müslümanları birbirlerine düşürüp düşmanlık meydana getirip bölmeye çalışırlar.  İhlaslı âlimler Arapçanın kabul etmediği mana veya batını mana veyahut fantezi manayı çıkartmazlar.  Bunlar samimi olup rablerine şöyle dua da bulunurlar: ‘Ey Rabbimiz, bütün bu ayetler senin tarafından geldi.  Hepsine inandık.’  Tabii bunlar büyük akıl sahipleridir.  Küçük beyinli kimseler Kur’an’ı doğru şekilde anlamaya çalışmayan kalplerinde sapıklık bulunan kimselerdir.  Müslümanlar arasında fitne çıkarttıkça sevinirler.  Büyük akıl sahipleri için müteşabih ayetlerin bulunması içtihadın kapısını açar,  Müslümanların zihinlerini de açar, yeni çözüm ve fikirler meydana getirir diye anlarlar.  Zira Kur’an kıyamet gününe kadar geçerlidir, hayatın sorun ve müşkülleri değişmektedir.  Müteşabih ayetlerden bunlara mana çıkartılıp çözüm veya hüküm getirilir. 

Hadisi şerifte aynı konumdadır.  Kesin manalı hadisler var olduğu gibi kesin olmayan ve birkaç mana taşıyan müteşabih hadislerde vardır.  Bu nedenle Şer’i deliller Kur’an ve sünnet ve bunlara bağlı olan icma-i sahabe ve şeri kıyasta kesin manaya sahip olan deliller var olduğu gibi kesin manaya sahip olmayan delillerde vardır.  Kesin manaya sahip olan delillerde içtihat yoktur, bütün âlimler ittifaktadırlar.  Kesin olmayan manaya sahip olan delillerde ihtilaf vardır farklı görüşler çıkar. 

Allah bu ayetle içtihada cevaz verdi, daha doğrusu gerekli kıldı.  Çünkü müteşabih ayetlerin tefsirini bilen ilimde yerleşen kimselerin olduğunu beyan ediyor.  İlimde yerleşen kimselerin bir manadan fazla mana taşıyan müteşabih ayetlerin tefsirini bilip bir manayı tercih edeceklerini içerik olarak bildiriyor.  Bu büyük akıl sahipleri dua da şöyle devam ederler: ‘Ey Rabbimiz, bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi bundan saptırma, kalpleri sapmış olan kimselerin haline düşürme, bizi samimi olan âlimler olarak muhafaza et’ manasını taşıyan dua da bulunurlar. Bunun manası Allah böyle dua edilmesini isterken alimlerin böyle olmalarını istiyor veya gerekli kılıyor. Böyle olmaya çalışırlarsa Allah onların duasını kabul edip sağlam âlim haline getirir.  ‘Ey Rabbimiz, senin tarafından bir rahmet ver çünkü bağışlayıcı yalnız sensin.  Ey Rabbimiz, geleceğinden şüphe olmayan günde bütün insanları toplayacaksın.  O gün kıyamet günüdür.  O gün de insanlar hesap için toplanır ve herkesin nereye gideceğine, cennete mi cehenneme mi?’ diye karar verilir ve akıbetine götürülür.  Allah sözünden dönmez, ilimde yerleşen kimseler, bugündeki hesaptan korktukları için fitne aramazlar veya fitne çıkarmaya çalışmazlar.  Arapçaya göre müteşabih ayetleri açıklamaya çalışırlar.  Maksatları Müslümanları kalkındırmak ve aydınlatmaktır.

İşte Kur’an’da anlaşılmayan ayet yoktur, her ayet anlaşılır, çünkü insanların anlayacağı fasih Arapçayla indirildi.  Arapça öz Arapların konuştukları dildir.  İlimde yerleşen kimseler bu dili bilirler ve insanlara açıklarlar.  Arapça bilmeyen kimse ilimde yerleşen kimse sayılmaz.  Kur’an’ın tefsirini ve tevilini (tefsirin tefsirini) bilmez.  Ancak ilimde yerleşen bu âlimler takvalı ve samimi olmalıdır, yoksa onlardan ilim kabul edilmez ve onlar fitneci sayılırlar. Allah şöyle buyurdu:

اِنَّمَا يَخۡشَى اللّٰهَ مِنۡ عِبَادِهِ الۡعُلَمٰٓؤُا ؕ

“ Kulları içinde Allahtan ancak âlimler korkar” (Fatır 28).

Bunun manası gerçek âlimler sadece Allahtan korkarlar, onun dışından hiç bir kimseden korkmazlar, yoksa gerçek âlim sayılmazlar, bilgi sahibi olurlar. İblis gibi olurlar, iblis ilim sahibi idi ama Allahtan korkmadığından dolayı ona isyan etti, sahip olduğu ilmi kötü yolda kullanmaya başladı. Başta Âdem ve eşini saptırdığı gibi diğer insanları da saptırdı. Cinleri de saptırmaya başladı. En güçlü Cin olduğundan dolayı meleklerin bulunduğu yere çıkıp bir şey duyduktan sonra Cinlere dönüp o kelamı çevirir Cinleri saptırmaya çalışır. Cin suresinde bu durum açıklandı.

Alimler sulatanın veya yöneticilerin âlimleri olmayacaklar. Zira bunlar yöneticilerin istedikleri gibi tefsir yapar ve fetva çıkarırlar. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellam şöyle buyurdu:

” إن في جهنم واديا تستعيذ منه كل يوم سبعين مرة، أعده الله للقراء المرائين في أعمالهم، وإن أبغض الخلق إلى الله عالم السلطان” (ابن عدي)

“ Cehennemde öyle bir vadi vardır ki cehennemin kendisi her gün ondan Allaha yetmiş defa sığınır! (pek kızgın ve azabı pek çetindir). Allah bunu amellerinde riyakârlık yapan Kur’an okuyucuları için hazırladı (Kur’anı öğrenenler). Şüphesiz ki Allah tarafından en fazla buğuz edilen yaratık ise sulatanın (rejim, yöneticilerin) âlimleridir” (İbni Udey)

Yine şöyle de buyurdu:

” العلماء أمناء الرسل على عباد الله ما لم يخالطوا السلطان، فإذا خالطوا السلطان فقد خانوا الرسل فاحذروهم، واعتزلوهم” (الحسن، الحاكم، أبو نعيم، الديلمي، العقيلي)

“ Âlimler sultanla karışmadıkça Allah’ın kullarına Resullerin eminleridir. Eğer sultana karışırlarsa Resullere ihanet etmiş olurlar işte onlardan sakının” (Elhesen, Elhakim, Ebu Naim; Daylemi, Elukeyli)

Buna benzer başka sahih hadisler yöneticilerle beraber, onları destekleyen, onların yanında çalışan âlimlerden sakındırdı, onlardan fetva alınmaz, zira onlardan fitne gelir. Zira bunlar Allahtan korkmazlar, yöneticilerden korkarlar ve maaşları için korkarlar. Samimi âlim yalnız Allahtan korkup hakkı söyler ve zalim yöneticilere, İslam dışında kanun uygulayan, laikliğe ve demokrasiye göre siyaset yapan kimselere karşı çıkar ve Allah’ın ayetlerini olduğu gibi açıklarlar. Yoksa Bakara suresi 159. Ayette ve 174. Ayette açıklandığı gibi lanetli olurlar, aldıkları maaş karınlarında ateş olur, Allah onlarla konuşmaz, onları temize çıkarmaz ve onlara acılı azap hazırlandı.