• 5 –

La ilahe illallah’ın manası, Allah’ın, meleklerin ve âlimlerin buna şahit olması.

La ilahe illallah sözü ne ifade eder ve neyi gerektirir?

 İlim nereden alınır?

Âlimlerin rolü ne kadar önemlidir?

شَهِدَ اللّهُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ وَالْمَلاَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَآئِمَاً بِالْقِسْطِ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ

Allah şahittir ki kendisinden başka bir ilah yoktur. Melekler ve adaleti ayakta tutan ilim sahipleri de (buna şahittir.) Allah’tan başka ilah yoktur. O aziz ve hâkimdir. (Al-i İmran 18)

Allah kendisinden başka bir ilahın bulunmadığına dair şahitlik gösterdi. Yine melekler ve ilim sahiplerinin adaleti yerine getirdiklerine dair şahitlik gösterdi. Allah’tan başka ilah bulunmadığı gibi kendisi aziz ve hâkimdir.

Allah’ın tek ilah olduğuna inanmak dinin temelidir. Buna inanan kimse Allah’a teslim olup yalnız O’nun emrine uyar ve nehyinden vazgeçer, bu şekilde ona kulluk etmiş olur. La ilahe illallah’ın manası yalnız Allah’ın yaratıcı olduğuna inanmak değil, bununla beraber yalnız ona kulluk etmektir. Kulluk etmek yalnız ibadet yapmak değil bununla beraber her konuda Allah’ın emrine uymaktır. İnsanlara şöyle bildirdi:

 اَلَا لَـهُ الۡخَـلۡقُ وَالۡاَمۡرُ‌ ؕ تَبٰرَكَ اللّٰهُ رَبُّ الۡعٰلَمِيۡنَ‏

“Muhakkak ki yaratma işi de emir verme işi de ona aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah mübarek olsun” (Araf 54).

İşte yaratıcı olduğu gibi emir sahibidir, Kitabında insanlara bir takım emirler indirdi, nehiyler açıkladı. Bu emirleri insanlara tebliğ etmek bir Resulün gönderilişini gerektirir. Resulün gelişi aklen gereklidir, zira Allah’ın risaleti ancak bir Resul, bir elçiyle gerçekleşir. Böylece Allahu teala Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’i gönderdi, insanlara tebliğ etmek üzere ona emir ve nehiylerini vahyetti. Böylece akidenin ikinci şıkkı gerçekleşmiş olur.

 İşte “la ilahe illallah”  Toplumun, devletin ve siyasetin temelini teşkil eder. Bu nedenle Mekke’de Kureyş liderleri bunu anlayıp bununla savaştılar. Bu gün küfür liderleri bunu anlıyorlar, toplumun veya devletin ve siyasetin temelini İslam oluşturmalı diyenlerle savaşıyorlar, Kureyş liderlerinin dedikleri gibi Allah bizi yaratmışsa; bize, malımıza, devletimize ve siyasetimize karışamaz. İstediğimiz gibi davranırız, malımızı kazanırız ve harcarız, devletimizi de yönetiriz ve siyasetimizi yürütürüz diyorlar. Biz hürüz, her şeyde hürriyetimiz vardır. Tarih boyunca, Firavun, Nemrut, Roma imparatorları, Pers kisraları, kafirler ve yöneticileri bunu söylediler ve uyguladılar. Bunu reddeden müminleri ezdiler, hapsettiler ve öldürdüler.

Allahu Teala kendisinden başka ilahın bulunmadığını bildirirken bir şahitlik olarak bunu gösterdi. Bu şekilde hakikat kesin olur. Zira Allah’ın şahitliğinden başka daha büyük şahitlik yoktur. Nitekim bir ayeti kerimede Allahu Teala şöyle buyurdu:

“قُلْ أَيُّ شَيْءٍ أَكْبَرُ شَهَادةً قُلِ اللّهِ

“De ki; kimin şahitliği daha büyüktür? De ki; Allah’ın şahitliği en büyük şahitliktir…” (En’am 19)

İnsanların bir kısmı Allah için bir çocuk veya putları tayin ederek müşrik oldular. Allahu Teala bunları reddetti ve kendisinden başka ilahın bulunmadığını kesin olarak gösterdi. Allah dışında kesinlikle hiçbir ilah yoktur, çocuğu yoktur. Allah buna şahitlik gösterdiği halde O’na neden iftira atılır?!

Aklen Allah’tan başka ilah olmadığı ispatlanır: Yaratıcı sınırsızdır. Yoksa yaratıcı olamaz. Tek yaratıcı bulunmalıdır. Yaratıcı hiçbir şeye muhtaç değildir. Böyle olunca bir çocuk veya bir puta da muhtaç değildir. İsa ve Üzeyir’e muhtaç değildir. Lat ve Uzza gibi putlara da ihtiyacı yoktur. Aklen bu mümkün de değildir. Bir takım akılsız kişiler böyle saçma şeyler uydurup saçma şeyler hayal ederler. Aklını çalıştıran insan böyle bir şey uydurmaz ve de böyle bir şeyi kabul etmez. Nitekim Allahu Teala böyle şeyleri reddettiği gibi hiçbir kitapta da çocuk edindiğine veya kendisine put kıldığına dair bir ifade yoktur. Yahudi ve Hıristiyanlar Allah’a iftira attılar. Tahrif edilmiş olan kitaplarında çelişmektedirler: Allah’ın oğlu şöyle dedi veya yaptı diye yazdılar. Aynı anda İsa Allah’a dua etti ve namaz kıldı yazdılar! Eğer İsa ilah veya ilahın oğlu ise niçin Allah’a dua etsin ve namaz kılsın?! Dua etmek ve namaz kılmak kulun amellerindendir ilahın amellerinden değildir. Zira ilahın manası; tapınılan ve kulluk edilendir.

O kâfirler –Yahudi olsun, Hıristiyan olsun veya müşrikler olsun- Allah’a iftira attıkları gibi saçma ve aptalca şeyler söylediler. Allah hakkında akla gelmeyen ve hakikate ters düşen saçma sapan şeyler söyleyip uydurdular. Bunun sebebi Allahtan gelen fikir ve ilmi terk edip sahte âlimleri tarafından kitaplar telif ettiler veya bozuk fikirler söylediler. Gerçek ve samimi ilim sahibi yalnız vahyi kaynak olarak edinir, oradan ilmini alır. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Allahtan getirdiği Kitap ve Sünnetten başka kaynak kabul etmez. Zira vahiy bunlardır.

İlim sahipleri hakikati araştırdıkları için doğruyu söyleyip hakkı ve adaleti yerine getirirler. Onlar saçma şeyler söylemezler ve batıla tabi olmazlar. Onlar insaflı ve hakkı gözeten insanlardır. Eğer biri ilim sahibi olarak gösterilirse veya böyle olduğunu iddia ederse böyle olmalıdır. Böyle değilse o gerçek ilim sahibi değildir. Bilgi edinmiştir fakat bilgiye veya ilme tabi değildir. Bir çıkar için bilgi sahibi olmuştur. Zira ilim sahibi insan gerçeği araştırır ve bulur. Cuma suresinde 5. Ayette geçtiği gibi Allahu Teala İsrail oğullarının âlimlerini ‘kitap yüklü/taşıyan eşeklere benzetti. Onları gerçek âlim veya ilim sahipleri saymadı. Çünkü hakikati bildikleri halde onu söylemediler ve amelde etmediler. Para ve dünyevi hedefler için yalan söylediler, ilimlerini istismar ettiler, kitabı değiştirdiler ve gerçekleri örttüler. Böylece Allah’ın ayetlerine kafir oldular. Nitekim Allah kendilerine kitap verilen kimselerden şu sözü aldığını beyan etmiştir:

وَاِذۡ اَخَذَ اللّٰهُ مِيۡثَاقَ الَّذِيۡنَ اُوۡتُوۡا الۡكِتٰبَ لَتُبَيِّنُنَّهٗ لِلنَّاسِ وَلَا تَكۡتُمُوۡنَهٗ فَنَبَذُوۡهُ وَرَآءَ ظُهُوۡرِهِمۡ وَ اشۡتَرَوۡا بِهٖ ثَمَنًا قَلِيۡلًاؕ فَبِئۡسَ مَا يَشۡتَرُوۡنَ‏

  “Allah kendilerine kitap verilen kimselerden şu sözü aldı; muhakkak ki insanlardan kitabı hiç gizlemeden onlara tam açıklayacaksınız. Fakat onlar kitabı arkalarına atıp az fiyatla onu sattılar. Satışları ne kadar kötüdür!” (Al-i İmran187)

Bu ayet İsrailoğullarının âlimleriyle direk ilgili olduğu için Müslümanların âlimleri için geçerli değildir diye söylenemez. Burada Müslüman âlimlere bir mesaj ve bir uyarı vardır. Bu hitapla onlar daha evladır. Tevrat veya İncil gibi Allah’ın kitabı olan Kuran’ı açıklamak sizin üzerinde bir haktır, az fiyatla onun ayetlerini örterek satamazsınız, yoksa satışlarınız pek kötüdür, Allahtan ağır azabı bekleyin.

İşte, kim olursa olsun, unvanı ve diploması ne kadar büyük ve yüksek olursa olsun eğer kitapta ve Sünnette olduğu gibi hakikati söylemezse o kişi gerçek ilim sahibi değildir. O para, şöhret ve başka dünyevi hedefler için bilgi sahibi oldu ve bununla geçiniyor. Onlar Bakara suresi 159. Ayette beyan edildiği gibi Allah tarafından ve lanetleyenler tarafından lanetlenir, onlar Bakara suresi 174. Ayette beyan edildiği gibi de ancak aldıkları parayı karınlarına ateş olarak yerler, Allah onlarla konuşmaz, onları tezkiye etmez, onlar için acılı azap hazırlanmıştır. Bakar suresinin tefsirinde bunları geniş şekilde izah ettik. Zira onlar değersizdir, kitap taşıyan merkep gibidirler, onlar lanetlidir, insanları saptırdılar, Allah’ın diniyle ticaret yapıp para kazandılar, zalim yöneticiler hesabına çalıştılar. Allah nasıl onlara değer verip bakacak?!

Melekler ise Allah’ın sadık kullarıdır, hiç yalan söylemezler, adaleti yerine getirirler. Onlar hatasız, suçsuz ve günahsız kullardır. Allahu Teala gerçek âlim veya ilim sahiplerini meleklerle beraber gösterirken onların değerlerini yükseltmiştir. Sanki onlar; melekler gibi hakikati söylerler, Allah’ın emrini yerine getirirler ve bunun için mücadele ederler. Onların hedeflerinde dünyevi, şöhret, para ihtirası olmaz. Onlar daima Allah uğrunda ölmeye hazırdırlar. Zalimler ve diktatörler onları korkutamaz ve satın alamazlar. Onlar zalim ve diktatörlere karşı korkmadan mücadele ederler.

Bu nedenle Allah gerçek âlimlerin yalnız kendisinden korkanlar olduklarını pekiştirerek şöyle buyurdu:

اِنَّمَا يَخۡشَى اللّٰهَ مِنۡ عِبَادِهِ الۡعُلَمٰٓؤُا ؕ

“ Kulları içinde Allahtan ancak âlimler korkar” (Fatır 28).

Bunun manası gerçek âlimler sadece Allahtan korkarlar, onun dışından hiç bir kimseden korkmazlar, yoksa gerçek alim sayılmaz, bilgi sahibi olurlar.

İlk ilim sahipleri melekler ilmi Allah’tan öğrendiler ve adaleti yerine getirirler. İkinci ilim sahipleri Nebi ve Resuller Allah’tan melek vasıtası ile ilim edinirler. Vahiy yolu ile gelen ilimdir. Ondan sonra Nebi Ve Resullerden öğrenenler ilim sahibi olan sair âlimlerdir. Bu nedenle Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” إن العلماء ورثة الأنبياء” (ابن حبان، ابن ماجه، ابن حنبل، الترمذي، أبو داود)

“ Alimler peygamberlerin varisleridir” (İbni Hibban, İbni Maceh, İbni Hanbel, Tirmizi, Ebu Davut)

Bizim Resulümüz Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi Vesellem’den öğrenen sahabeler birer âlim ve ilim sahibi oldular. Onlar dünyevi hedefler, para veya şöhret için çalışmadılar. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ile birlikte korkusuzca mücadele ettiler. Hiçbir zaman taviz vermediler. Şehid oluncaya veya ölünceye kadar mücadele ettiler.

Sahabeyi izleyen ilim sahipleri Tabiin aynı şekilde hareket ettiler. Ondan sonra bunları izleyen Tebei Tabiin, Ebu Hanife, İmamı Şafii, İbn-i Hanbel gibi ilim sahipleri geldiler. 

Bu günümüze kadar böyle devam edip geldi. Allah uğrunda hiç korkmadan hakikati söyleyen ve bu uğurda mücadele edenlere gerçek âlim ve ilim sahibi deriz. Böyle değilse ilmi ve bilgisi ne kadar olursa olsun ona ilim sahibi veya âlim denilmez. Zira ayette meleklerle beraber ilim sahipleri; hakikati söyleyen, adaleti yerine getiren kimseler olarak beyan edildi.

Allahu Teala bundan sonra tekrar pekiştirerek şöyle bildiriyor: Kendisinden başka ilah yoktur ve kendisi izzet, hikmet ve adalet sahibidir. Yine melekler ve ilim sahipleri adaleti yerine getirirler dedikten sonra kendisinden başka ilahın olmadığını ve adalet sahibi olduğunu bildirdi. Arkasından adaletin ve hakkın manasının ne olduğunu açıkladı. Adalet veya hakkın manası; Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah aziz ve hâkimdir. Meleklerle beraber ilim sahipleri bu gerçeği yerine getirirler. Bunun manası; “Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah aziz ve hâkimdir.”

Yaratıcı yalnız Allah olduğu gibi ondan başka tapınılan yoktur. Tapmak; kulluk etmektir. Yalnız Allah’a ibadet yapılır ve yalnızca O’nun emrine tabi olunur. Allah’ın emirleri uygulanır ve yerine getirilir. Şeriat Allah’ın emridir. O’na tabi olanlar onu uygularlar ve yerine getirirler. Halkın hâkimiyeti olan demokrasiye tabi olmazlar, dini devletten ayırma ve küfür fikri olan laikliği kabul etmezler, korkmadan reddederler. Şeriat’ın hâkimiyetini kaldırıp yerine halkın hâkimiyetini kabul eden demokrasiye karşı mücadele ederler. Ayrıca taviz göstermezler ve dünya sevgisini davalarının önüne geçirmezler. Çünkü onlar aziz olan Allah’a inanırlar.

Allah güç sahibidir. Allah’a inanan ve O’na güvenenler zalim ve diktatör olan demokratlardan korkmazlar.

Allah hâkimdir. İlim sahibi eziyet görürse bilir ki; Allah’ın bir hikmeti vardır. Eziyete uğrayan ilim sahibi; Allah’ın bunu bildiğine, gördüğüne ve kendisinin imtihan edildiğine inanır. Ecel, kaza ve kader meselesini iyice kavrarlar, ecel gelirse ölecekler, zalimlerin ecel gelmeden öldüremeyeceklerine inanırlar. Bu hayatın çok kısa olduğunu ve asıl hayatın ahiretteki hayat olduğunu tasavvur edip kesin olarak kabul ederler. Yine; ‘Allah dünyada hakkı benim vasıtamla yükseltmese de ahrette gayretlerimden dolayı beni ödüllendirecek’ diye inanır. Bu şekilde ilim sahibi doğru yolda devam eder ve ölüme kadar sabretmesini bilir. Nitekim kendisi sıradan bir insan değildir, onun tutumu çok önemlidir, ümmetin meşalesidir, Allah’ın kitabı olan nuru taşıyıp yolu aydınlatır, Müslümanların örneği ve önderidir. Sebat gösterirse ve hakkı söylerse ümmeti kurtarır.