-10-

Kâfirleri dost edinmenin yasaklığı, Müminleri dost edinme farziyeti, Takiye meselesi, Ruhsatın azimete tercih edilmesi:

Kâfirleri dost edinmenin yasaklığı neyi kapsar?

Onları dost edinenlerin Allah’la alakası nasıl kesilmiş olur?

Müminleri dost edinmek nasıl gerçekleşir?

Takiye ne demek?

Ruhsatı azimete ne zaman tercih edilir?

لاَّ يَتَّخِذِ الْمُؤْمِنُونَ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُوْنِ الْمُؤْمِنِينَ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَلَيْسَ مِنَ اللّهِ فِي شَيْءٍ إِلاَّ أَن تَتَّقُواْ مِنْهُمْ تُقَاةً وَيُحَذِّرُكُمُ اللّهُ نَفْسَهُ وَإِلَى اللّهِ الْمَصِيرُ

“Müminler kendi dışındaki olan kâfirleri dost edinmesinler. Kim kâfirleri dost edinirse Allah’la onun alakası yoktur. Ancak onlardan korunmakla ilgili durum başkadır. Allah sizi kendisinden sakındırıyor. Dönüş Allah’a olacaktır.” (Al-i İmran 28)

Bu ayette Allah Celle Celaluhu müminlerin kâfirleri dost edinmelerini yasaklamıştır. Ayette; “dost edinmeleri” Arapça; “evliya” edinmeleri manasındadır. Zira “evliya” “veli’nin” çoğuludur. Veli edinmenin manası; dost edinmek, yardımcı, bir kimseyle işbirliği yapmak, efendi edinmek, müttefik edinmek, aynı paktta bulunmak ve ortak kılmak gibi manaları taşır. Bu manalarda müminler kâfirlerle siyasette, askeriyede ve dinde işbirliği yapamazlar, kâfirlerin yardımcıları olmazlar. Onların müttefiki olmak veya onlarla aynı paktta veyahut aynı safta bulunmak haramdır. Bu nedenle, NATO’da üye olmak haramdır. NATO’nun kurucuları ve yürütücüleri kâfir güçlerdir. Onların paktına girmek büyük haramdır. Onlarla beraber savaşmak haramdır.

Yine siyasi çalışmalarda kâfirlerle beraber olunmaz. Bu bağlamda BM’ler, Avrupa Emniyet Kuruluşları ve benzerlerine katılmak, onlarla işbirliği yapmak ve partilerine katılmak haramdır.

Ekonomi kuruluşlarına katılmak ve onlarla bir ittifakta bulunmak caiz değildir, haramdır. Bu nedenle Avrupa Birliğine, Dünya Ticaret Örgütüne, IMF’ye, Dünya Bankasına katılıp üye olmak caiz değildir.

Dini ve fikri olanlarda kâfirlerle bu kapsama dâhildir. Çünkü diyalogcular diğer dinlerin mensuplarıyla beraber çalışmak için kendi aralarında ortak noktaları bulup asıl akaidi noktaları örterler ve kâfirleri İslam akidesine çağırmazlar, kâfirlerin akaitlerinin ve fikirlerinim çürüklüğünü göstermeye çalışmazlar.

Yine küfür rejimlerine, hükümetlerinin koalisyonlarına katılmak ve onların siyasi kurallarıyla siyasi faaliyet yaparak onlarla işbirliği yapmak haramdır. Bütün bu faaliyetler kâfirleri evliya edinmek veya dost edinmek mefhumuna girer.

İslam’a dayalı olmayan veya zıt fikirli olan partiler, dernek ve benzeri kuruluşlara katılmak ta haramdır. Onların partisine veya cemiyetine katılmak küfür üzerinde veya İslam’a zıt olan fikirler üzerine kurulu parti veya dernek mensuplarını dost edinmek sayılır.

Müminler imana dayalı olarak sadece kardeşleri olan diğer müminleri dost edinirler, onlarla işbirliği yaparlar ve ortakça hareket ederler. Nitekim birçok ayette Allahu Teala müminlerin beraberce hareket etmeleri ve yardımlaşmalarını kesin emirle talep etmiştir. Zaten bu ayette müminler diğer müminlerin dışında olan kâfirleri dost edinmesinler diye emretmiştir.

Münafıkları elim ve şiddetli azapla tehdit ederken onların suçlarından biri de kâfirleri dost edinmeleri olarak gösterilmektedir. Allah şöyle buyurdu:

بَشِّرِ الۡمُنٰفِقِيۡنَ بِاَنَّ لَهُمۡ عَذَابًا اَلِيۡمًاۙ‏ ۨالَّذِيۡنَ يَتَّخِذُوۡنَ الۡـكٰفِرِيۡنَ اَوۡلِيَآءَ مِنۡ دُوۡنِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ‌ ؕ اَيَبۡتَغُوۡنَ عِنۡدَهُمُ الۡعِزَّةَ فَاِنَّ الۡعِزَّةَ لِلّٰهِ جَمِيۡعًا ؕ‏

“ Münafıkları elim azapla müjdele. Onlar müminler dışında kafirleri dost edinirler. Onlar yanında izzet mı arıyorlar? Oysa bütün izzet ve kuvvet Allah’ındır”.(Nisa 138 -139)

Bu ayetlerin arkasında müminler diğer müminler dışında kâfirleri dost edinmelerini yasaklayarak şöyle buyurdu:

يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تَتَّخِذُوا الۡكٰفِرِيۡنَ اَوۡلِيَآءَ مِنۡ دُوۡنِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ‌ ؕ اَتُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ تَجۡعَلُوۡا لِلّٰهِ عَلَيۡكُمۡ سُلۡطٰنًا مُّبِيۡنًا

“ Ey İman edenler! Müminler dışındaki olan kâfirleri dost edinmeyin. Yoksa size azap vermek üzere Allah için apaçık bir gerekçe mi sağlamak istiyorsunuz (Nisa 144).

Bunun manası müminler kâfirleri dost edinirlerse Allah’ın azabını hak etmiş olurlar. Zira Allah sebepsiz veya gerekçe olmadan kimseye azap vermez.

Allah müminlerin şu şekilde dost edinmelerini istedi:

وَتَعَاوَنُوۡا عَلَى الۡبِرِّ وَالتَّقۡوٰى‌ وَلَا تَعَاوَنُوۡا عَلَى الۡاِثۡمِ وَالۡعُدۡوَانِ‌ وَاتَّقُوا اللّٰهَ ‌ؕ اِنَّ اللّٰهَ شَدِيۡدُ الۡعِقَابِ

“ İyilik ve takva işi yapmak üzere yardımlaşın, günah işlemek ve haksızlık yapmak üzere yardımlaşmayın. Allahtan korkun. Şüphesiz ki Allah’ın cezası pek şiddetlidir”. (Maide 2)

 Takva ise Allah korkusudur, onun azabından sakınmaktır. Bu hususta ve Allah’ın gösterdiği iyilikler üzerine müminlerin yardımlaşmasını emretmiştir, böylece birbirlerini dost edinmiş olurlar, birlik ve beraberlik sağlamış olurlar. Aksi halde olamaz, günah işlemek ve haksızlık yapmak üzere kesinlikle yardımlaşmazlar, birbirlerini dost edinmezler, birlik ve beraberlik olmaz. Laik, demokratik, milliyetçi ve hürriyetçi gibi İslam’a zıt kuruluşlarda birbirlerini dost edinmeleri haram olduğu gibi kafirleri dost edinmeleri de haramdır.    

 Birçok ayette Allahu Teala’nın bu emri tekrarlanıp pekiştirildi. Kâfirleri dost edinmekten Allahu Teala’nın nehyi tekrarlandı. Maide suresinin 51. ayetinde özellikle Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinilmesi ile ilgili Allahu Teala’n’ın kesin nehyi ve yasaklaması şöyle geçti:

يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تَتَّخِذُوا الۡيَهُوۡدَ وَالنَّصٰرٰۤى اَوۡلِيَآءَ ‌ؔ بَعۡضُهُمۡ اَوۡلِيَآءُ بَعۡضٍ‌ؕ وَمَنۡ يَّتَوَلَّهُمۡ مِّنۡكُمۡ فَاِنَّهٗ مِنۡهُمۡ‌ؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهۡدِى الۡقَوۡمَ الظّٰلِمِيۡنَ‏

 “ Ey iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Ancak onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse onlardan olur. Gerçek şudur ki Allah zalim insanları hidayete erdirmez” (Maide 51).

İşte kâfirleri dost edinenler zalimdir, hidayet ehlinden değildir. Allah bunlara şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ondan sonraki ayetlerde; müminlerin dostunun yalnız ve yalnız Allah, Resulü ve müminler olduğunupekiştirerek şöyle buyurdu:

اِنَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُوۡلُهٗ وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوا الَّذِيۡنَ يُقِيۡمُوۡنَ الصَّلٰوةَ وَيُؤۡتُوۡنَ الزَّكٰوةَ وَهُمۡ رَاكِعُوۡنَ‏

“Sizin dostunuz (veliniz) yalnız ve yalnız Allah, Resulü ve müminlerdir. Onlar ki namaz kılarlar, rükû ederler ve zekat verirler” (Maide 55).

Bunlar Allah’ın emirlerine pek sadıktırlar, namazlarını kılarken kendilerinden zekât ve sadaka istenirse hemen verirler.

Müminler, babaları ve öz kardeşleri bile olsa küfrü tercih ederlerse onları dost edinmezler, yoksa zalim olup Allah’ın azabını hak etmiş olurlar. Allah şöyle buyurdu:

يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تَتَّخِذُوۡۤا اٰبَآءَكُمۡ وَاِخۡوَانَـكُمۡ اَوۡلِيَآءَ اِنِ اسۡتَحَبُّوا الۡـكُفۡرَ عَلَى الۡاِيۡمَانِ‌ ؕ وَمَنۡ يَّتَوَلَّهُمۡ مِّنۡكُمۡ فَاُولٰۤٮِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوۡنَ‏

“ Ey iman edenler! Babalarınız ve kardeşleriniz imana küfrü tercih ederlerse onları dost edinmeyin. Kim sizden onları dost edinirse zalimlerin ta kendileridir”. (Tevbe 23)

Allah müminlerin ancak birbirlerinin dostu olup gerçek mümin sıfatlarına sahip olduklarını beyan ederek şöyle buyurdu:

وَالۡمُؤۡمِنُوۡنَ وَالۡمُؤۡمِنٰتُ بَعۡضُهُمۡ اَوۡلِيَآءُ بَعۡضٍ‌ۘ يَاۡمُرُوۡنَ بِالۡمَعۡرُوۡفِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ الۡمُنۡكَرِ وَيُقِيۡمُوۡنَ الصَّلٰوةَ وَيُؤۡتُوۡنَ الزَّكٰوةَ وَيُطِيۡعُوۡنَ اللّٰهَ وَرَسُوۡلَهٗ‌ؕ اُولٰۤٮِٕكَ سَيَرۡحَمُهُمُ اللّٰهُؕ اِنَّ اللّٰهَ عَزِيۡزٌ حَكِيۡمٌ‏

“ Erkek olsun kadın olsun müminler birbirlerinin dostudur. Marufu (Allah’ın emirlerini) emrederler, münkeri (Allah’ın nehylerini) nehyederler. Namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allaha (Kuran’a) ve Resulüne (Sünnetine) itaat ederler, uyarlar. İşte Allah’ın rahmet edeceği kimseler bunlardır. Şüphesiz ki Allah izzet ve hikmet sahibidir” (Tevbe71).

Allah’ın rahmeti ise onun yardımı, sevabı ve ödülüdür. Rahmetin tersi lanettir, azaptır.

 İçi kâfir ve dışı mümin olarak ortaya çıkan bu tür insanlara münafık denilir. Bunlar ikiyüzlü ve yalancıdırlar, sözlerini yerine getirmezler, emanete ve müminlere ihanet ederler, aynı anda kâfirlerle işbirliği yaparlar, beraberce siyasi, askeri, ekonomik fikri koalisyon ve işbirliği tesis ederler.

Gerçek müminler babaları, çocukları, kardeşleri ve aşiretleriAllah’a (Kuran’a) ve Resulüne (Sünnetine) karşı gelirlerse onlara sevgi bile göstermezler. Allah şöyle buyurdu:

لَا تَجِدُ قَوۡمًا يُّؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ يُوَآدُّوۡنَ مَنۡ حَآدَّ اللّٰهَ وَرَسُوۡلَهٗ وَلَوۡكَانُوۡۤا اٰبَآءَهُمۡ اَوۡاَبۡنَآءَهُمۡ اَوۡ اِخۡوَانَهُمۡ اَوۡعَشِيۡرَتَهُمۡ‌ؕ اُولٰٓٮِٕكَ كَتَبَ فِىۡ قُلُوۡبِهِمُ الۡاِيۡمَانَ وَاَيَّدَهُمۡ بِرُوۡحٍ مِّنۡهُ‌ ؕ وَيُدۡخِلُهُمۡ جَنّٰتٍ تَجۡرِىۡ مِنۡ تَحۡتِهَا الۡاَنۡهٰرُ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَا‌ ؕ رَضِىَ اللّٰهُ عَنۡهُمۡ وَرَضُوۡاعَنۡهُ‌ ؕ اُولٰٓٮِٕكَ حِزۡبُ اللّٰهِ‌ ؕ اَلَاۤ اِنَّ حِزۡبَ اللّٰهِ هُمُ الۡمُفۡلِحُوۡنَ‏

“Allah’a ve ahirete iman eden kavmin babaları, çocukları, kardeşleri ve aşiretleri bile olsa Allah’a ve resulüne karşı gelirlerse onlara sevgi gösterdiklerini göremezsin, onları dost edinmezler. İşte Allah’ın kalplerinde imanı yerleştiği kimseler bunlardır. Kendi tarafından bir ruhla onları desteklemiştir. Onları içinde sonsuza kadar kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Allah onlardan razı oldu, onlarda Allah’tan razı oldular (ondan, dininden ve hükümlerinden hoşnut oldular). İşte bunlar, Allah’ın hizbidir (taraftarlarıdır). Muhakkak ki felaha kavuşanlar Allah’ın hizbidir.”(Mücadele22)
Kâfirler Allah’ın ve müminlerin düşmanı olduğu halde onları dost edinmenin sapıklık olduğunu pekiştirerek şöyle buyurdu:

يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تَتَّخِذُوۡاعَدُوِّىۡ وَعَدُوَّكُمۡ اَوۡلِيَآءَ تُلۡقُوۡنَ اِلَيۡهِمۡ بِالۡمَوَدَّةِ وَقَدۡ كَفَرُوۡا بِمَا جَآءَكُمۡ مِّنَ الۡحَـقِّ‌ ۚ يُخۡرِجُوۡنَ الرَّسُوۡلَ وَاِيَّاكُمۡ‌ اَنۡ تُؤۡمِنُوۡا بِاللّٰهِ رَبِّكُمۡ ؕ اِنۡ كُنۡـتُمۡ خَرَجۡتُمۡ جِهَادًا فِىۡ سَبِيۡلِىۡ وَابۡتِغَآءَ مَرۡضَاتِىۡ ‌ۖ تُسِرُّوۡنَ اِلَيۡهِمۡ بِالۡمَوَدَّةِ ‌ۖ  وَاَنَا اَعۡلَمُ بِمَاۤ اَخۡفَيۡتُمۡ وَمَاۤ اَعۡلَنۡتُمۡ‌ؕ وَمَنۡ يَّفۡعَلۡهُ مِنۡكُمۡ فَقَدۡ ضَلَّ سَوَآءَ السَّبِيۡلِ‏

“ Ey iman edenler! Benim düşmanım ve sizin düşmanlarınızı dost edinmeyin. Onlara da sevgi gösteriyorsunuz! Oysa onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Resulünü ve sizi diyarlarınızdan çıkarıyorlar.  Rabbiniz olan Allah’a inandığınızdan, Allah uğrunda cihad ettiğinizden ve onun rızasını hedef edindiğinizden dolayı bunu yaparlar. Yine de onlara gizlice sevgi gösteriyorsunuz! Oysa bir şeyi gizlerseniz de açıklasanız da ben onu bilirim. Kim sizden bunu yaparsa (gizlice veya açıkça kâfirleri dost edinirse ve sevgi gösterirse) doğru yoldan sapmış olur” (Mümtehine 1)

Aynı surede, kâfirlere karşı İbrahim a.s ve onunla birlikte olan müminlerin tutumunu takınmamızı ve örnek edinmemizi kesin şekilde talep etti ve şöyle buyurdu:

قَدۡ كَانَتۡ لَـكُمۡ اُسۡوَةٌ حَسَنَةٌ فِىۡۤ اِبۡرٰهِيۡمَ وَالَّذِيۡنَ مَعَهٗ‌ۚ اِذۡ قَالُوۡا لِقَوۡمِهِمۡ اِنَّا بُرَءٰٓؤُا مِنۡكُمۡ وَمِمَّا تَعۡبُدُوۡنَ مِنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ كَفَرۡنَا بِكُمۡ وَبَدَا بَيۡنَنَا وَبَيۡنَكُمُ الۡعَدَاوَةُ وَالۡبَغۡضَآءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤۡمِنُوۡا بِاللّٰهِ وَحۡدَهٗۤ

“ İbrahim ve onunla birlikte olan müminler sizin için güzel örnektir. Onlar kavimlerine şöyle dediler: Sizden ve Allah dışında taptığınızdan beriyiz, sizi reddettik, sizinle ebedi düşmanlık ve buğuz ortaya çıkmıştır. Ta yalnız Allaha inanıncaya kadar bu durum devam edecektir” (Mümtehine 4)

Bunu tekrar pekiştirerek şöyle buyurdu:

لَقَدۡ كَانَ لَـكُمۡ فِيۡهِمۡ اُسۡوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَنۡ كَانَ يَرۡجُوااللّٰهَ وَالۡيَوۡمَ الۡاٰخِرَ‌ ؕ وَمَنۡ يَّتَوَلَّ فَاِنَّ اللّٰهَ هُوَ الۡغَنِىُّ الۡحَمِيۡدُ

“ Muhakkak ki, onlar sizin için güzel örnektir. Eğer Allaha ve ahirete inanıyorsanız onlar sizin için güzel örnektir. Sizden kim yüz çevirirse bilin ki Allah müsteşnidir (kimseye muhtaç değildir) hamittir (övülendir) (Mümtehine 6)

Allah’ı, Resulü ve müminleri veli, evliya veya dost edinmek, kâfirlerden ber’i olmak onları ve veli edinmemek İslam akaitlerinden bir akide olarak gösterilmiştir.  Bu konu, Arapça ” الولاء والبراء” “vela” ve “bera” akidesi olarak açıklandı. Allah’ı, Resulü ve müminleri dost edinmekten vazgeçip kâfirleri dost edinenlerin akidesinde sakatlık vardır, imanlarında şüphe vardır ve gerçek müminlerden sayılıp münafıkların saffına girmişlerdir. İmanı terk edip Küfür üzerinde diğerleriyle nasıl işbirliği yapar? Kafirler İslam’ı reddederken, Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in peygamberliği ve Kuran’ı inkar ederken, İslam’la ve Müslümanlarla savaştıkları halde, onları diyarlarından çıkarken veya diyarlarına egemenlik gösterdikleri halde onları hangi gerçek mümin dost edinir, onlara sevgi gösterir?! Bu kişi ya münafık ya da dininden hiç haberi olmayan zır cahildır!

 Al-i İmran suresi 28. ayetinde; “Kim bunu yaparsa (kâfirleri dost edinirse) Allah’la onun hiç alakası yoktur.” ifadesi geçti. Bu kâfirleri dost edinmenin ne kadar büyük haram olduğuna ait bir “karinedir” açıklayıcı bir bağlantıdır. Ayette;  “Müminler kâfirleri dost edinmesinler.” Diye Allahu Teala’nın nehyi geçti. Bu nehyin manası kâfirleri dost edinmek haramdır. Bunun haram olduğuna dair karine, açıklayıcı ifade ise; “kim bunu yaparsa herhangi bir şekilde Allah’la onun alakası veya ilişkisi yoktur” demesidir. Bu son ifadeyle nehyin haram olduğuna bir “karine” denilir. Kesin nehiyle ilgili bir husus veya bir bağlantıdır. Ayette müminler diğer müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler denilince müminler sadece müminleri dost edinmeli ve kâfirleri herhangi bir şekilde dost edinmemeleri şeklinde kesin anlam veriyor.

Ayetteki; “Ancak onlardan korunmakla ilgili durum başkadır, müstesnadır.” İfadesine gelince; Ayette;   تُقَاةً “tuka” korunmak manasında geçmektedir. Bazıları Arapça “takiyye” veya “tukye” diye okudular. Bu ifade, birçok kişinin zihnini karıştırdı. Ondan sonra küfür siyasetlerine, hükümlerine veyahut parlamentolarına katılmak isteyenler bundan söz etmeye başladılar. Siyasette, değişim yapmada veyahut İslami iktidara getirme uğrunda küfür sistemlerine, hükümlerine katılmak caizdir dediler. Bu ayette “takkiye” veya “tukye” ifadesine dayandılar.

“Tuka” veya “takkiye” veyahut “tukye”nin manası; korunmak veya sakınmaktır. Buna göre kâfirlerden korunmak veya sakınmakla ilgili durumlar ayrıdır. Bu korunmak veya sakınmak nasıl olur ve ne zaman olur? Kâfirlerden korunmak meselesi ne zaman olur veya hangi durumda uygulanır?

Önce ayetin nüzul sebebini öğrenelim, bu ayet ne zaman nazil oldu ve kime hitap etti. Bunu öğrenirsek meseleye açıklık getirilir.

Bu ayet Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in liderliğinde Müslümanların Medine’de İslam’ın devletini kurmasından sonra bir kısım Müslümanların Mekke’de kalıp hicret edememeleri ile alakalıdır. Mekke’de kalan Müslümanlar kâfirlerin yönetimi altında yaşamaya başladılar. Peki, bu Müslümanlar kafirlerle nasıl geçinecekler ve nasıl muamele yapacaklar?! diye sorun çıktı. Allahu Teâlâ bu ayeti indirdi. Müminler diğer müminleri bırakıp kâfirleri dost edinmesinler. Kim onları dost edinirse bu kimsenin Allahu Teâlâ ile herhangi bir şekilde alakası yoktur. Allah ondan beridir, uzaktır. O kimse de Allahu Teâlâ’dan uzaktır. Fakat müminler kâfirlerin otoritesinde kalmışlarsa, bu kâfirlerden korunmak istiyorlarsa kâfirlerden korkuları var ve kâfirler kendilerini eziyorlarsa kâfirlere karşı savaşmazlar, onlara karşı çıktıklarını göstermezler. Kâfirlerden korunmak için Medine’deki Müslümanlar gibi kâfirlerle savaşmazlar, kâfirlerin yüzlerine silah çekmezler. Zira cihad emri gelince Allahu Teâlâ; “Kâfirlerle nerede karşılaşırsanız onlarla savaşın(Bakara 191) buyurdu. Bundan önce Muhammed suresinde 4. Ayette; “Kâfirlerle karşılaştığınız zaman onların boyunlarını vurun.” Diyebuyurdu.

Bu ayet Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Mekke’den Medine’ye hicret ederken nazil oldu. Bu nedenle Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem savaşı ilan edip Müslümanlar kâfirlerle her yerde savaşmaya başladılar. Peki, Mekke’deki Müslümanlar ne yapacaklar? Onlar müstesna, silahla kâfirlerle savaşmazlar ve onların eziyetlerinden korunmak için kâfirlerle normal şekilde geçinmeye çalışırlar, onlarla ticaret ve alış-veriş yaparlar, iyi komşulukta bulunurlar ve buna benzer normal, tabi insani ilişkileri korurlar. Bu nedenle Mekke’de kalan Müslümanlar kendilerini belli edip kâfirlerle fikri ve siyasi tartışmaları yapıyor, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’i, Müslümanları ve İslam devletini savunuyorlardı. Misal olarak; Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Kureyş’in hareketini izlemek üzere Mekke’ye yakın bir yerde, Nahla adlı bir yere Abdullah Bin Cahş’ın liderliğinde 30 kişilik bir birliği gönderdi. Fakat bu Müslüman birlik Kureyş’in bir kafilesi ile çatışmaya mecbur kaldılar. Müslümanlar kâfirlerden bir kişiyi öldürdü, iki esir aldı ve bir takım ganimetler aldılar. Bu olay haram olan Recep ayında oldu. Recep ayı haram aylardandır. Onda savaşmak haramdır. Bu olay olunca Mekke’deki kâfir rejimi ve oradaki kâfirler Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ve Müslümanlar aleyhine kamuoyu oluşturmaya başladılar; “Muhammed ve Müslümanlar haram ayının kutsallığı ve hürümatını bozdular, bunlar Allah’ın dinine muhalefet ettiler, bunlar barış ve emniyeti sağlayan haram aylarına saygı göstermezler.”  Küfür rejimi altında yaşayan Mekke’de bulunan Müslümanlar Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’i, Müslümanları ve İslam devletini savunmaya başladılar. Hatta şöyle dediler: “Bu olayın vukuu bulunduğu gün Recep ayından değildi, o gün Recepten önceki ay Cemadussani (cemaduluhra) ayının son günüdür.” Zira Müslümanlar o günde kâfirlerle çatışınca Recep ayı başlamayıp Cemadussani’nin son günü olarak zannettiler, bu nedenle çatıştılar, kâfirlerden bir kişiyi öldürdüler. Bu olayı Bakara suresinin 217. Ayetinin tefsirinde açıklamıştık.

Burada küfür rejimi altında yaşayan Müslümanların nasıl davranacaklarını göstermek ve takiyenin manasını açıklamak istedik. Buna göre takiye; (kâfirlerden korunmak) Müslüman’ın İslam kimliğini göstermemesi, İslam’ı savunmaması ve İslam davetini yüklenmemesi demek değildir. Yine kâfirlerin kurdukları rejimlerine, partilerine ve siyasetlerine katılmak veya onlarla koalisyon kurmak veyahut kanunlarına göre siyasi parti kurup çalışmak ve meclislerine katılmak demek değildir. Tersine bu ayet (Al-i İmran 28) nazil olduktan sonra küfür rejimi altında, küfür toplumunda yaşayan Müslümanlar gibi davranacaklar; İslami kimliklerini gösterir, İslam davetini yüklenir, diğer Müslümanları savunurlar, kâfirlerin partilerine, parlamentolarına, hükümetlerine ve siyasetlerine katılmazlar. İslam akidesine ve bu akideden fışkıran fikirlere göre bir hizb/kitle kurarlar ve açıkça fikri ve siyasi çalışma yaparlar. Fakat kâfirlere silah çekmezler. Silahlı mücadele yürütmezler. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem İslam devletini kurmadan önce Mekke’de zayıf durumdayken aynı şekilde hareket ediyordu. “Takiye” onlara karşı silah çekmemek, onlarla iyi geçinmek ve normal ilişki kurmaktır. Hatta kâfir rejim Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e ve diğer Müslümanlara eziyet veriyorlardı. Müslümanlar karşılık vermeyip sabrediyorlardı ve onlara çekinmeden fikirlerini anlatıyorlardı.

Buna göre Müslümanlar küfür rejiminin hükmü altında veya kâfirlerin memleketlerinde yaşıyorlarsa bu şekilde hareket etmelidirler. İbn-i Abbas Radiyallahu Anha bu ayeti açıklarken takiye durumu hakkında şöyle dedi: “Kâfirler galip olunca oradaki Müslümanlar onlara karşı iyi şekilde davranırlar, fakat din hususunda muhalefet ederler.”  Katade de bu ayeti tefsir ederken şöyle dedi: “Takiyenin manası kâfirlerle akrabalığın varsa onlarla akrabalık ilişkini kurarsın.” Hatta İslam memleketlerinde yaşayan Müslümanlar bu durumda değiller. Memleketlerinin ahalisi ya hepsi ya da ezici çoğunluğu Müslüman’dır. Yöneticileri, askerleri, polisleri kendilerindendir. Fakat sistemleri, anayasaları ve kanunları küfürdür. Kendi kendileri üzerine bunları uygularlar. Bu nedenle Müslümanlar takiye kullanamazlar, açıkça kendilerinin Müslüman olduklarını iddia eden yöneticilere karşı fikri ve siyasi mücadele yapmalıdırlar. Bu mücadeleyi yapmaları kendilerine farzdır. Çünkü bu memleketler kendi memleketleridir, ahalisi de Müslüman’dır. Bu memleketlerin İslam’la yönetilmesi kendilerine farzdır. Zalim yöneticilere karşı yumuşaklık gösteremezler, onların yönetimlerine ve parlamentolarına katılmazlar, kurallarına göre siyasi parti kuramazlar. Açıkça onlara karşı fikri ve siyasi cephe açarlar, Hakkı söylemekten çekinmezler, marufu emreder ve münkeri nehyederler.

Allahu Teala müminleri kendisinden ve azabından sakındırdı. Eğer böyle davranmazsanız Allah size azap edecektir. Çünkü Allah’a döneceksiniz. Mademki Allah’a döneceksiniz niye kafirlerden korkuyorsunuz?! Onlardan korkmayın, kimliğinizi bariz bir şekilde gösterin ve dininizi savunun. İslam davetini yüklenin ve küfür rejimlerine ve fikirlerine sözle, fikri ve siyasi mücadeleyle karşı çıkın. İslam devletiniz olunca ordular hazırlayıp işte o zaman silaha başvuracaksınız ve cihad edeceksiniz. İstisna ise kâfirlerin galibiyeti ve yönetimi altında iseniz takiye olarak onlara düşmanlığı göstermeyip iyi geçinmeye çalışırsınız. Fakat dininize sahip çıkacaksınız.

Müslüman ölüm tehdidi altında veya çekemediği ağır işkence altında bulunursa kalbi imanla dolu ve mutmain olduğu halde sözde küfür kelimesi söylemeye ruhsat geldi. Bu ayrı bir durumdur. Bunun daha önceki Al-i İmran 28.inci ayetiyle alakası yoktur. O ruhsat Nahl suresinde 106. Ayette geçti. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Mekke’deyken kâfirler Ammar’ın babasını ve annesini öldürünce kendisine ağır işkence çektirip bir kuyuya atınca; “Muhammede küfretmeden seni oradan çıkartmayacağız ve seni ölüme terk ediyoruz” deyince Allah bu ayeti indirdi. Bu durum farklıdır. Tukye veya takiyeyle hiçbir alakası yoktur. Zira bazıları bu durumu birbirine karıştırıyorlar ve iki durumu aynı sayıyorlar.

Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ölüm tehdidi olursa bile hakkı söylemek ve sebatlık göstermenin daha üstün olduğunu açıklamıştır. Bu meselede azimeti ruhsata tercih etmenin daha evla olduğunu beyan etmiştir. Zira bu tutumla İslam’ın zaferi gerçekleşir. Özellikle liderler ve âlimler bu tutumu edinmelidir, diğerleri için örnek olurlar, diğerleri de onlara tabidir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

«سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَالَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ فَقَتَلَهُ» رواه الحاكم في المستدرك وإسناده صحيح.

“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmuttalip ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona marufu emredip münkeri nehyederek öldürülen kimsedir” (Elhakim Müstedrek hadis kitabında rivayet etti, senedi sahihtir)

Nitekim Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“كَونوا كأصْحَابِ عِيسَى بْنِ مَرْيَمَ ، نُشِرُوا بِالْمَنَاشِيرِ وَحُمِلُوا عَلَى الْخَشَبِ فَوَالذي نَفْسي بِيَدِهِ لَمَوْتةُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ خَيْرٌ مِنْ حَيَاةٍ فِي مَعْصِيَتِهِ”

“İsa’nın arkadaşları gibi olun. Zira onlar testerelerle ikiye bölündüler ve çarmıha gerildiler. Canımı elinde tutan Allah’a yemin olsun ki Allah yolundaki ölüm, günah içindeki bir hayattan daha hayırlıdır.” (El-Mu’cemu’s Sağîr, 749; El-Mu’cemu’l Kebîr, 9/20; Müsned eş-Şamiyyîn, 658)

Zira Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem onlara şöyle diyordu:

 [صَبْراً آلَ يَاسِرْ إن مَوْعِدَكُمُ الجَنَّة] “Sabredin Yasir ailesi. Elbette size vaat edilen şey cennettir.” (Müstedrak, 3/383; Metâlibu’l Âliye, 4034; Hilye, 1-140)