– 14 –
Allah’ın Meryem’i annesinin adağı olarak kabul etmesi Meryem a.s’ın doğuşu, Zekeriya’nın kefilliği, yetiştirilmesi ve rızıklandırılması;
İslam o kadar temiz kadının yetiştirilmesine neden ehemmiyet verdi?
Erkek kadın eşitliği yaygarasını niçin koparıyorlar?
Kadına çalışmak farz mıdır?
Salih zürriyete sahip olmak için ne yapılır?
اِذۡ قَالَتِ امۡرَاَتُ عِمۡرٰنَ رَبِّ اِنِّىۡ نَذَرۡتُ لَـكَ مَا فِىۡ بَطۡنِىۡ مُحَرَّرًا فَتَقَبَّلۡ مِنِّىۡۚ اِنَّكَ اَنۡتَ السَّمِيۡعُ الۡعَلِيۡمُ فَلَمَّا وَضَعَتۡهَا قَالَتۡ رَبِّ اِنِّىۡ وَضَعۡتُهَاۤ اُنۡثٰىؕ وَاللّٰهُ اَعۡلَمُ بِمَا وَضَعَتۡؕ وَ لَيۡسَ الذَّكَرُ كَالۡاُنۡثٰىۚ وَاِنِّىۡ سَمَّيۡتُهَا مَرۡيَمَ وَاِنِّىۡۤ اُعِيۡذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيۡطٰنِ الرَّجِيۡمِ فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُوۡلٍ حَسَنٍ وَّاَنۡۢبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا ۙ وَّكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا ؕ كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيۡهَا زَكَرِيَّا الۡمِحۡرَابَۙ وَجَدَ عِنۡدَهَا رِزۡقًا ۚ قَالَ يٰمَرۡيَمُ اَنّٰى لَـكِ هٰذَاؕ قَالَتۡ هُوَ مِنۡ عِنۡدِ اللّٰهِؕ اِنَّ اللّٰهَ يَرۡزُقُ مَنۡ يَّشَآءُ بِغَيۡرِ حِسَابٍ
“İmran’ın karısının şöyle demesini hatırlat: Rabbim karnımda olanı yalnız senin ibadetine feragat etmek üzere adadım, benden kabul buyur. Şüphesiz ki Sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin. Onu doğurunca şöyle dedi: Rabbim ben bir kız doğurdum. Oysa Allah neyi doğurduğunu daha iyi bilir. Ancak erkek kız gibi değildir. Ona Meryem ismi verdim. Onu ve zürriyetini sürekli taşlanan şeytandan korumak için sana sığınıyorum. Onun Rabbi onu güzel şekilde kabul etmiştir. Onu güzel şekilde yetiştirdi. Onun kefilliğini Zekeriya’ya verdi. Mihrab’tayken Zekeriya onun yanına geldikçe yanında rızk bulunurdu. Dedi ki; Ey Meryem! Bu sana nereden geldi? Meryem dedi ki; bu Allah katından bana geldi. Şüphesiz ki Allah istediği kimseye hesapsız rızık verir.” (Al-i İmran 35-37)
Allah Celle Celalühü İmran’ın ailesinin pek temiz ve takvalı olduğu için âlemlere ve diğer mahlûklara üstün kıldı. Nitekim her temiz ve takvalı kişi Allah katında üstün olur. Şöyle buyurdu:
“اِنَّ اَكۡرَمَكُمۡ عِنۡدَ اللّٰهِ اَتۡقٰٮكُمۡ”
“Muhakkak ki Allah katında en değerli ve en üstün olanınız en takvalı olanınızdır (O’ndan en çok korkanınızdır)” (Hucurat 13)
İmran’ın karısının şu duası bu ailenin ne kadar temiz ve takvalı olduğunu ispatlar. ‘Rabbim karnımda olanı yalnız Senin ibadetine feragat etsin diye adadım.’ Bu temiz ve takvalı hanımefendi doğuracağı evlandın yalnız Allah’a ibadet etmek için olmasını diledi. Günümüzde ise çoğu kişi ve kadın çocuklarının zengin olmasını, üstün makamlarda bulunmasını, buna benzer dünyevi mal ve makam elde etmeleri için dua eder veya dilerler. Allah’a ibadet edecek veya takvalı olacak kimseler olmalarını pek dilemez veya bu yönde dua etmezler. Oysa insan Allah’a ibadet etmek için yaratılıyor. Zariyet suresi 56. Ayette Allah bunu duyurdu. Bu yaratılış için illet değil, hikmettir, yaratılıştan doğacak neticedir. Cin ve insanların kulluk etmelerini istedi. İllet olsaydı kulluk etmeyen kimse yaratılmayacaktı. Sadece kulluk edecek kimseleri yaratacaktı. Bakara suresi 30. Ayette Melekler Allah’a insanı neden yaratmak istediğini sorunca onlara yaratılışın sebebini göstermedi.
Meryem’in annesi olan İmran’ın karısı bu hakikati idrak etmiş ve bu duada bulunmuştur. Nitekim Allah Celle Celalühü Furkan suresi 63-77. ayetlerinde salih veya takvalı kullarının sıfatlarını sayarken şu sıfatı gösterdi:
وَالَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَاجِنَا وَذُرِّيَّاتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَاجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
“Onlar ki; şöyle dua ederler: Rabbimiz bize eşlerimizden ve zürriyetlerimizden gözlerimizi aydınlatacak kimseleri hibe et. Bizi takvalıların imamı (önderi) da kıl.” (Furkan 74)
Takvalı olan bu kimseler çocuklarının da takvalı olmalarını ve kendilerinin takvalıların önderi, öncüsü veya imamı olmaları için de dua ederler. Yine;
حَتَّى إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُ وَبَلَغَ أَرْبَعِينَ سَنَةً قَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَى وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا… تَرْضَاهُ وَأَصْلِحْ لِي فِي ذُرِّيَّتِي إِنِّي تُبْتُ إِلَيْكَ وَإِنِّي مِنَ الْمُسْلِمِينَ
“… Ta kırk yaşına gelince şu duada bulundu: Rabbim bana ve valideye (babama ve anneme) verdiğin nimetlerinden dolayı Sana teşekkür etmek ve razı olacağın amelleri yapabilmek için bana güç ver. Benim zürriyetimi (çocuklarım ve torunlarımı) bir evde salih ve takvalı insanlar haline getir. Sana tövbe ettim ve ben Müslümanlardanım.” (Ahkaf 15)
Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem;
” إذا مات ابن آدم انقطع عمله إلا من ثلاثة: إلا من صدقة جارية، أو علم ينتفع به، أو ولد صالح يدعو له”
“Âdemoğlu vefat edince ameli kesilir ancak şu üç şeyin sevabı devam eder: Faydalı ilim, kendisine dua edecek salih evlat ve cari (devam edecek) sadakadır.” (Müslim, İbn-i Mace)
Buna göre her mümin kadın İmran’ın hanımı gibi olmak için dua etmeli ve onun gibi olmayı dilemelidir. Allahu Teala İmran’ın hanımını bizlere Kur’an’da olumlu şekilde gösterirken mümin kadınların da onun gibi olmasını istedi. Ayrıca İsa’nın soyunu göstermek istedi. Çünkü bazı insanlar Meryem’in oğlu olan İsa’yı ilah edindi veya Allah’ın oğlu saydılar. Haşa! Allah bundan münezzehtir.
Meryem’in babası ve annesi bellidir. Babası İmran’dır, annesi İmran’ın hanımıdır. Onun ismini Allah bizlere bildirmedi. Bu nedenle ismi önemli değildir. İsrailiyatta onunla ilgili geçen ismi de almak istemiyoruz. Çünkü doğru olup olmadığını bilemiyoruz. Eğer ismi o kadar önemli olsaydı Allah bizlere onun ismini bildirirdi. Fakat bu kadının sıfatları isminden daha önemlidir. Takvalı, temiz, kendi evlatçığının sadece Allah’a ibadet eden bir kimse olmasını diledi.
Allah’a ibadet etmenin manası yalnız namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek değil bununla beraber dinin bütün emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden/yasaklarından vazgeçmektir. Yönetimle, iktisatla, siyasetle aile ve toplumla ilgili dinin bütün emirleri Allah’a ibadet etmektir. Yönetimle, iktisatla, siyasetle aile ve toplumla ilgili dinin bütün emirleri Allah’a ibadet etme konusuna dâhildir. Çünkü ibadet etmenin manası kulluk etmektir. Bunun manası; Allah’a boyun eğmek ve itaat etmektir. Böylece insanın en üstün mertebesi ve derecesi Allah’ı rab edinerek O’nun emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden uzak durmaktır. Her mümin kendi evlatlarının Allah’ın en iyi kullarından olmaları için Allah’a dua etmelidir. Böyle evlatlarının olmaları için temenni etmezse, dua etmezse hiç gerçek bir mümin sayılır mı?!. Zira kendisi bu konuyla ilgili Allah’a iman etmiş ve de en büyük gayesi Allah’ın rızasını kazanmaktır. Evlatlarını seven kimse onların kendisine cennette yetişmesini ve buluşmasını ister, onlarla beraber orada da yaşamak ister. Allah şöyle buyurdu:
وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا وَاتَّبَعَتۡهُمۡ ذُرِّيَّتُهُمۡ بِاِيۡمَانٍ اَلۡحَـقۡنَا بِهِمۡ ذُرِّيَّتَهُمۡ وَمَاۤ اَلَـتۡنٰهُمۡ مِّنۡ عَمَلِهِمۡ مِّنۡ شَىۡءٍؕ كُلُّ امۡرِیءٍۢ بِمَا كَسَبَ رَهِيۡنٌ
“ İman edip zürriyetleri kendilerini imanda izleyenler, biz onların zürriyetlerini de kendilerine (cennette) kavuşturduk. Amellerinden hiç bir şey eksiltmedik. Her kişi yaptığı amelden sorumludur” (Tur 21).
Salih evlat yetiştirdiklerinden dolayı sevap alacaklar, ikisi beraber cennetlik olacaktır. Çocuk babasının amelinin sevabından bir şey almaz, babalarının sevaplarını eksiltmezler. Zira herkes yaptığından sorumludur, karşılığını alır.
Allahu Teala İmran’ın hanımının duasını kabul ettiği gibi her samimi ve sadık niyete sahip olan müminin duasını da kabul eder. Zira Allah işiten ve bilendir. Herkesin niyetini bilir ve de duasını işitir; buna göre verir.
İmran’ın hanımı doğurduğu çocuğun kız olduğunu görünce şaşırıp kaldı. Bu şaşkınlığının sebebi; erkek olsa idi Allah’ın dinini insanlara taşır, davet eder, uğrunda mücadele eder, insanları Allah’ın dinine kazanabilir ve onların önderi olabilirdi. Kız ise bu duruma genellikle müsait değildir. Genellikle insanlar ona itibar vermez, itaat etmez, tabi olmaz ve böylece onların önderi olamaz.
Bu da şuna işaret eder, kadın ve erkek eşitliği söylemi doğru değildir, herkesin hayatta hususiyeti ve rolü vardır. Kadında asıl olan anne ve ev terbiyecisi olmasıdır. Bu nedenle Allah onu birçok hususta mükellef kılmadı, erkeği mükellef kıldı. Cihad ve Cuma ona farz kılınmadı, ev nafakasını, çocuk ve diğer kimselerin nafakasını temin etmeye mükellef kılmadı. Tersine hepsinin ve kadınların nafakasının mesuliyetini erkeğe yükledi. Bünyesinden ve biyolojik farklılığından dolayı, erkek gibi çalıştırmak, ona ağır ve zahmetli işleri taşıtmak doğru değildir. İşte eşitlik yapmak kadına büyük zulümdür. Onları yaratıp daha iyi bilen Allah herkesin hakları ve vecibelerini belirledi, toplumda bu şekilde uyum sağlanır.
Bundan dolayı İmran’ın hanımı şöyle dedi: ‘Rabbim onu kız doğurdum, zaten Sen ne doğurduğumu biliyorsun. Ona Meryem adını verdim.’
İsimler insanlar tarafından konulur. Onun için insanlar çocuklarına en güzel isimleri vermek isterler. Fakat bir isim dinin manalarına aykırı bir mana taşıyorsa o haram olur. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem İslam’a giren bazı kişilerin isimlerinin manası dine ters düştüğünden dolayı değiştirdi. Misal olarak; Abduluzza’nın adını Abdurrahman’a çevirdi. Abduluzza’nin manası; tanrı olarak kabul edilen Uzza’nın kuludur. Bu gibi ters veya iyi mana taşımayan isimler değiştirilir.
Müslüman, çocuklarını şeytandan korumaya çalışacaktır. Önce Allah’a dua eder; ‘Rabbim çocuklarımı şeytandan koru, onu onların üzerine musallat kılma!’ gibi. Zira şeytan insanın düşmanıdır, başta çocukları Allah’ın dininden uzaklaştırmaya çalışır. Çocuklar daha yaştır/olgun değildir, meseleleri hemen kavrayamazlar. Bunun için zaman ister. Bu nedenle çocuklar ufak iken, delikanlı iken yaramazlık yaparlar. Olgun oluncaya kadar durumları böyle devam edebilir. Durum böyle olunca onları yetiştirmek için önem verilmeli, tam yetişinceye ve olgun oluncaya kadar sabredilmelidir.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem kıyamet gününde Allah’ın gölgeleyeceği yedi kişiden birini de; ” وشاب نشأ في عبادة الله” “Allah’a kulluk ederek yetişen gençtir.” (Buharî: Ezan 36; Müslim: Zekât 91.) diye buyurdu.
Bu nedenle, İslam Hilafet devleti çocuklar okula girince ilk sınıftan itibaren çocukları İslam ve İman üzerinde yetiştirecek, İslam şahsiyetini onlara kazandıracaktır. Derslerin yarısı İslam kültürü olacaktır. Diğer dersler ilim, fen, teknik ve hayatla sair ilimler verilecektir. Bu şekilde çocuklar hem imanlı takvalı olarak yetişirler hem de sair ilimlerde yetişirler. Yüksekokullarda belli bir meslek veya ihtisas sahibi olur. Kız ve erk okulları da ayrı olacaktır. Karışım yasaktır, haramdır. Ayrıca kızlara özel hayatlarıyla, çocuk yetiştirmek ve evin terbiyeciliği ile ilgili ayrı dersler verilir.
İşaret delaletiyle Allah İmran’ın hanımının bu davranışla bütün mümin anneler için bir örnek göstermiş oldu. Onun gibi çocuklarını yetiştirmelidirler. Meryem’i güzel şekilde yetiştirdi. Meryem bu şekilde yetişince sürekli ibadet yapıyor, kötülükten, hayasızlıktan ve bütün ahlaksızlıklardan uzak duruyordu. Allah onu bir resul ve bir nebinin annesi haline getirdi. Bu ise Meryem ve Meryem’in annesi için büyük şereftir. İşte bir müminin çocuğu veya torunu salih bir insan, dava adamı, mücahid, devlet adamı, takvalıların önderi ve benzeri olması kendisi için büyük bir şereftir. Dünyada ve ahirette onunla övünecektir.
Ayrıca İslam kızın yetiştirilmesine daha fazla özen gösterdi, zira kendisi adam yetiştiren önemli unsurdur, toplumun fesadını engelleyen önemli unsurdur.
Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kadına verdiği değer şu hadislerden anlaşılır. Şöyle buyurdu:
[من ولدت له ابنة فلم يئدها ولم يهنها ولم يؤثر ولده عليها أدخله الله بها الجنة]
“Kimin kendisine kız doğurulursa, onu öldürmezse, alçaltmazsa ve kendi oğlunu ona tercih etmezse onun sayısında Allah onu cennete sokar.”[İbniHanbel, Hakim]
Şöyle de buyurdu:
[من عال ابنتين أو ثلاثا أو أختين أو ثلاثا حتى يَبِنّ أو يموت عنهن كنت أنا وهو في الجنة كهاتين وأشار بأُصبعه الوسطى والتي تليها]
“Kim iki kız veya üç kız veyahut iki kız kardeş veyahut ta üç kız kardeş -onlar (evlilik veya ölüm nedeniyle) ondan ayrılıncaya kadar veya kendisi ölünceye kadar- onlara bakarsa ben ve o (orta ve yanındaki parmakları işaret ederek) bu iki parmak gibi beraber cennette olacağız!”[İbniMace]
Kâfir, facir ve fasıklar toplumu bozmak için kadını bozmaya çalışırlar, kadının açılmasını, süsünü dışa vurmasını ve erkeklere çekici olmasını isterler, reklam yapar, onların laik demokratik sistemleri buna yönelik kanun çıkarır. Kadın böyle olursa hayasızlık, fuhşiyat ve ahlaksızlık yayılır. Kâfirler Hilafeti yıkıp Cumhuriyeti kurduktan sonra fesadı yaymaya başladılar ve toplumu bozdular.
Allah temiz insanların duasını kabul ettiği gibi onların yardımcısı olur. Meryem’in annesinin duası ve iyi niyeti üzerine şöyle buyurdu:
فَتَقَبَّلَهَا رَبُّهَا بِقَبُولٍ حَسَنٍ وَأَنبَتَهَا نَبَاتًا حَسَنًا وَكَفَّلَهَا زَكَرِيَّا كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللّهِ إنَّ اللّهَ يَرْزُقُ مَن يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ
“Onun Rabbi onu güzel şekilde kabul etmiştir. Onu güzel şekilde yetiştirdi. Onun kefilliğini Zekeriya’ya verdi. Mihrab’tayken Zekeriya onun yanına geldikçe yanında rızk bulunurdu. Dedi ki; Ey Meryem! Bu sana nereden geldi? Meryem dedi ki; bu Allah katından bana geldi. Şüphesiz ki Allah istediği kimseye hesapsız rızık verir.” (Al-i İmran 37)
Allahu Teala Meryem’in annesi olan İmran’ın hanımının duasını kabul etti. Onun kızı olan Meryem’i annesinin adağı olarak kabul etti. Artık Meryem sırf Allah’ın emrine itaat eder ve sırf Allah için çalışır. Bu nedenle onu güzel şekilde yetiştirdi. Zekeriya’yı onun kefili kıldı. Zekeriya bir peygamberdi. Onun oğlu Yahya’dır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
” يحيى وعيسى وهما ابنا الخالة”
“Yahya ve İsa birbirlerinin teyze oğullarıdır.” (Buharı ve Müslim)
Yani; Zekeriya Meryem’in teyzesinin kocasıdır. Zekeriya ve Meryem’in ailesi akraba olup İsrailoğullarındandır.
Allah Meryem’in kefili olarak onun akrabası ve peygamber olan Zekeriya’yı kıldı. Bundan daha güvenilir kişi yoktur. Zekeriya Meryem’i yetiştirmeye başladı. Allah’ın dinini kendisine öğretti. Böylece Meryem pek dindar, ahlaklı ve akıllı bir kız olarak yetişti. Sürekli Mihrab’ta oturup namaz kılar ve Allah’a kulluk ederdi. Başka ayetlerde;
وَمَرۡيَمَ ابۡنَتَ عِمۡرٰنَ الَّتِىۡۤ اَحۡصَنَتۡ فَرۡجَهَا فَنَفَخۡنَا فِيۡهِ مِنۡ رُّوۡحِنَا وَصَدَّقَتۡ بِكَلِمٰتِ رَبِّهَا وَكُتُبِهٖ وَكَانَتۡ مِنَ الۡقٰنِتِيۡنَ ﴿۱۲﴾
“(Müminlere başka bir misal olarak) İmran kızı Meryem’dir ki fercini korudu. Bizim emrimizden (Cebrail vasıtasıyla) bir ruh üfledik. Allah’ın kitaplarına, resullerine inandı ve Allah’a hep kulluk ediyordu.” (Tahrim 12) buyrulmaktadır.
Meryem ibadet etmek için kendisine bir yer tahsis etti. Buna Mihrab denilir. Mihrab; yüksek yer manasına gelir. Müslümanlar mescitlerde imam için önde bir yer tahsis ettiler. Buna mihrab denildi. İmamın görülmesi için biraz yüksek olabilir.
Zekeriya Meryem’in yanına geldikçe yiyecek buluyordu. Oysa Meryem’e bakmakla mükellef/sorumlu kılınan Zekeriya’dır. Zekeriya onun ihtiyaçlarını temin ediyordu. Fakat Zekeriya Meryem’in yanında rızkı buluyordu. Bu nedenle Zekeriya bu hale şaşırarak Meryem’e sordu: ‘Bu rızık sana nereden geliyor?’ Meryem; ‘Allah katından’ cevabını verdi.
Allah istediği kişiye hesapsız rızık verir. Bunun manası; insan çalışmadan da rızıklanabilir. Zira çalışmak rızkın sebebi değildir. Rızkın sebebi yalnızca Allah’tır. Allah rızkı istediği kişiye istediği kadar verir. Çalışmakla ilgili mesele başkadır, ayrıca ahkâmı vardır. Ama insanın kendisine ve ailesine bakmak için çalışması farzdır, lüks ihtiyaçları temin etmeye çalışmak farz değildir, mubahtır.
Meryem ile ilgili bir takım mucizeler gerçekleşti. Evlenmeden bir peygambere hamile kaldı. İsa’nın annesidir. Bu nedenle yanına rızık geliyordu. Bazı insanlar ortaya çıkarak evinde, Mihrab’ta veya bir köşede oturarak şöyle diyebilir: ‘Allah Meryem’e hesapsız ve çalışmadan nasıl rızık verdi ise bana da verir.’ Böyle düşünen insanlar varsa veya ortaya çıkarsa yanılmış olurlar. Bunlar insanların sırtından geçinmek isteyenlerdendir.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem döneminde iş sahası dar olmasının yanında çok kimse başka yerlerden gelip Müslüman oluyor ve Medine’de yerleşiyordu. Bunlar için Mescidin bir tarafında yer ayrıldı. Bu yere Suffa deniliyordu. Orada ikamet eden kimselere Ehl-i Suffa denir. Bunun manası; Suffa’nın halkıdır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem devlet başkanı olduğu için onların ikamet yerlerini, yiyeceklerini ve giyeceklerini temin etti. İkinci Raşidi Halife Hz. Ömer döneminde çok memleket fethedilince Suffa’yı kapatıp oradaki kimselere şöyle dedi: “Gidin rızkınızı arayın, gök ne altın ne de gümüş yağdırmaz.”
Buna göre İslam Devleti insanlara iş sağlayamaz ise onların ikamet yerlerini, yiyeceklerini giyeceklerini temin eder. İş bulan kimse çalışmalıdır. “Bir grup Sahabeler kendileriyle beraber hacca giden bir kişiyi Hz. Resulullah’a anlatıp övdüler: deveden insek, binsek, yere otursak hep namaz kılıyor, Kuran okuyor ve oruç tutuyordu. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bu durumu aktaran kimselere
“فمن كان يكفيه علف ناقته وصنع طعامه؟ قالوا: كلنا، قال: كلكم خير منه” (عبد الرزاق، سعيد بن منصور)
“ Kim onu yediriyor ve kim onun devesinin yemeğini veriyor?” diye sorunca, hepimiz dediler. Resulullah : “Hepiniz ondan daha hayırlısınız” (Abdurazzak, Said bin Mansur)
Hz. Ömer’e bazı kişilerin kendilerini ibadete verdikleri söylendi. 2. Raşidi Halife Ömer r.a Yemen’den gelen (fakir) bir grup görünce onlara şöyle sordu: “siz kimsiniz?” dediler ki; “Biz mütevvekilun (Allah’a tevekkül edenleriz).” Dediler Hz. Ömer şöyle cevap verdi: “Siz müttekilunsünüz (diğerlerin sırtlarına dayanan insanlarsınız). Mütevvekil (Allah’a tevekkül eden kimse) ise, yeri eker ve Allaha tevekkül eder” (Alhafız bin Receb)
Allaha tevekkül etmek, dayanıp güvenmek bir akidedir, fakat çalışmakla çelişmez. İnsan Allaha dayanıp güvenirken esbaba tevessül eder, bir netice elde etmek için sebepleri araştırıp gereğince yapar. Bu nedenle ameli terk edip sadece tevekkül etmek caiz değildir. Hatta Allah Meryem’e bakmak için Zekeriye’ye bir görev verdi. Buna rağmen Allah Meryem’e bir şekilde rızk veriyordu. Bu ayet erkeğin kadınlara bakmasını gerektiren bir işarettir. Nitekim İslam şeriatında kadınların çalışması farz değildir, erkek üzerine farzdır. Erkek bakmakla mükellef olduğu kadınların rızklarını temin etmeye çalışmalıdır. İslam Hilafet devleti erkekleri çalışmaya zorladığı halde kadınları hiçbir şekilde zorlamaz. Daha doğrusu erkeğin karısı, kızı, annesi, kız kardeşi ve benzeri bakmakla mükellef olduğu kadınlara geçimlerini temin etmesini zorlar.