– 21 –

Ehl-i Kitabın müminleri saptırmak için çalışmaları ve oyunları;

Allah ehl-i kitap hakkında müminleri neyle uyarıyor?

Onların yaptıkları iş ve hile nedir?

 İslam ve Müslümanlarla nasıl savaşırlar?

وَدَّتۡ طَّآٮِٕفَةٌ مِّنۡ اَهۡلِ الۡكِتٰبِ لَوۡ يُضِلُّوۡنَكُمؕۡ وَمَا يُضِلُّوۡنَ اِلَّاۤ اَنۡفُسَهُمۡ وَمَا يَشۡعُرُوۡنَ‏  يٰۤـاَهۡلَ الۡكِتٰبِ لِمَ تَكۡفُرُوۡنَ بِاٰيٰتِ اللّٰهِ وَاَنۡـتُمۡ تَشۡهَدُوۡنَ يٰۤـاَهۡلَ الۡكِتٰبِ لِمَ تَلۡبِسُوۡنَ الۡحَـقَّ بِالۡبَاطِلِ وَتَكۡتُمُوۡنَ الۡحَـقَّ وَاَنۡـتُمۡ تَعۡلَمُوۡنَ وَقَالَتۡ طَّآٮِٕفَةٌ مِّنۡ اَهۡلِ الۡكِتٰبِ اٰمِنُوۡا بِالَّذِىۡۤ اُنۡزِلَ عَلَى الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا وَجۡهَ النَّهَارِ وَاكۡفُرُوۡۤا اٰخِرَهٗ لَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُوۡنَ‌‌ۚ‌ۖ‏ وَلَا تُؤۡمِنُوۡۤا اِلَّا لِمَنۡ تَبِعَ دِيۡنَكُمۡؕ قُلۡ اِنَّ الۡهُدٰى هُدَى اللّٰهِۙ اَنۡ يُّؤۡتٰٓى اَحَدٌ مِّثۡلَ مَاۤ اُوۡتِيۡتُمۡ اَوۡ يُحَآجُّوۡكُمۡ عِنۡدَ رَبِّكُمۡ‌ؕ قُلۡ اِنَّ الۡفَضۡلَ بِيَدِ اللّٰهِۚ يُؤۡتِيۡهِ مَنۡ يَّشَآءُ ‌ؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلِيۡمٌۙ‏ يَّخۡتَصُّ بِرَحۡمَتِهٖ مَنۡ يَّشَآءُ ‌ؕوَاللّٰهُ ذُو الۡفَضۡلِ الۡعَظِيۡمِ‏ 

“Ehli kitaptan bir gurup sizi saptırmayı arzu etmektedir. Oysa onlar ancak kendi kendilerini hissetmeden saptırıyorlar. Ey kitap ehli! Gerçeği gördüğünüz halde, niçin Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz? Ey kitap ehli! Bile bile hakkı gizleyip te hakkı batıla niye karıştırıyorsunuz? Ehli kitaptan bir gurup şöyle dediler: Günün ilk vaktinde inanın ve sonunda kâfir olun da belki Müslümanlar dinlerinden dönerler. Ve şöyle dediler: Ancak sizin dininize tabi olanlardan başkasına inanmayın. Onlara deki; şüphesiz ki Allah’ın hidayetinden başka hidayet yoktur. Bu hidayet ise, size verildi sizden başkasına bunun gibi verilmedi ve Rabbiniz yanında sizin aleyhinize delil getirmezler. Şüphesiz ki lütuf ve iyilik Allah’ın elindedir. Bunu istediği kimseye verir. Allah’ın lütfu ve iyiliği pek geniştir ve O (her şeyi) bilendir. Allah rahmetini istediğine tahsis eder. Şüphesiz ki Allah büyük lütuf ve iyiliğe sahiptir.” (Ali İmran 69- 74)

Bir gurup Yahudi ve Hıristiyan bu işleri üstlenir, Müslümanları saptırmaya çalışırlar. Bu nedenle ayette Ehl-i Kitaptan bir grup olarak geçti, çünkü saptırma işini bir grup üstelenir, onların diğer kısımları onlara uyarlar ve desteklerler. Nitekim düşünce çok zaman bir kişiden çıkar, diğerleri bunu kabul eder ve uygular. Kuran-ı kerimde birçok yerde Yahudiler veya Hristiyanlar şöyle dediler veya bir grup onlardan şöyle dedi, ondan sonra Allah hepsini lanetler ve azap indirir. Misal olarak Al-i İmran suresinde 181. Ayette geçtiği gibi, bir Yahudi çıkıp Allah fakirdir, biz zenginiz deyince diğerleri ya onun dediğini kabul ettiler veya ona karşı sustular. Bu şekilde içerik olarak kabul etmiş olurlar, bu nedenle Maide suresi 79. Ayette Allah’ın ayetlerini inkâr ettikleri, Allah’a isyan ettikleri ve birbirlerini münkerden nehyetmediklerinden dolayı lanetlendikleri beyan edildi.

Bu asırda bunu görüyoruz, İslam’a karşı biri bir şey söylerler, ehl-i kitaptan veya sair kâfirlerden taraftar toplarlar. Diğerleri onu bir şekilde tasvip ederler, bunlardan insaflı kişi pek azdır.

Bu ayetlerde Allahu Teala Ehl-i kitap hakkında bizi uyarıyor: “Dikkatli olun! Yahudiler ve Hristiyanlardan bir gurup sizi değişik yollara, dininizden/İslam’dan saptırmak için çalışıyorlar.”

İşte Dinler arası diyalog yolu bu yollardan biridir. “İbrahim çocukları” ve “İbrahimiye ittifakları” hikayesi de bunlardandır. Yahudiler ve Hristiyanlardan gelen bütün fikir ve sistemler saptırıcı olup Müslümanları kendi fikir ve sistemlerinden saptırmak, benimsettirmek ve uygulamak amacıyla sokulur. Bunlardan, laiklik, demokrasi, özgürlük ve temel hürriyetler, insan hakları, kadın hakları, çocuk hakları v.s.

Allah Müslümanları bu ayetle Ehl-i kitabın Yahudilerin ve Hristiyanların sinsi hedefleri hakkında uyarıyor. Bu nedenle Yahudi ve Hristiyanlardan ve bütün kâfirlerden ne fikir gelirse gelsin onu almamız caiz değildir. Çünkü bu fikir bizi saptırmak için olur. Ayrıca İslam’a zıt olan bakış açılarından fışkırıyor. Rasullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem döneminde de bu tür olaylar olup saptırmalarda bulunmak için çalıştılar.

Misal olarak; Müslümanların yanına gelip; “biz Müslüman olduk” deyip onlarla beraber sabah namazını kıldılar. Akşam da gelip; biz kâfir olduk, bu din yaramaz, onu terk ediyoruz dediler. Bu hareketi cahil olanları aldatmak ve İslam’dan saptırmak için yaptılar. Cahil kimseler şöyle diyecekler; bu Yahudiler kitap sahipleri onlar da ilim ve fikir vardır. Onlara uyarlar ve dini terk eder veya mümin olmayan dine girmekten sakınır.

 Onlar hakkı gizleyip hakkı batıla karıştırdılar. Müslümanları aldatmak saptırmak için her türlü hileyi kullandılar. Zira kitaplarında geçen Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in peygamberliği ile hakikati gizlediler. Oysa Bakara suresi 146. Ayette geçtiği gibi onu çocuklarını tanıdıkları gibi tanıyor ve biliyorlar. Ama 109. Ayette geçtiği gibi kendilerinden gelmediğinden dolayı kıskandılar. Ayrıca kendi zevk ve isteklerine uymadığından dolayı eski nebileri yalanladıkları gibi yalanladılar. Ondan dolayı İslam’a giren en büyük hahamlardan biri Abdullah bin Selam Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem yanına gelip şöyle dedi “Yahudiler yalancı, iftiracı, facir ve gaddar bir halktır”. Zira Abdullah bin Selam Müslüman olduktan sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’den kendi Müslümanlığını ilan etmeden önce bütün hahamları toplayıp kendisi hakkında sormasını istedi. Hahamlar gelince onlara onu sorunca “Abdullah bin Selam efendimizdir, efendimizin oğludur, en büyük haham ve en büyük âlimdir” diye cevap verdiler. Hemen Abdullah bin Selam gizlendiği yerden çıkıp “Muhammed’in Allah’ın resulü olduğuna şahitlik ediyorum, ona inanıyorum, onu tasdik ediyorum ve tanıyorum” deyince ona bizden en şerli sensin, en şerli adamın oğlusun dediler ve onu kötülediler. Bunun üzerine Resulullah’a sana demedim mi ya Resulullah “ bu halk yalancı, iftiracı, facir ve gaddardır” dedi. (Buhari)

Ehl-i kitap hakikatleri bile bile gizlerler, hakkı batılla bile bile karıştırırlar, çünkü Allahtan hiç korkmuyorlar. Hatta ne yaparlarsa yapsınlar cennete gireceklerini söylediler. Müslümanlara her türlü iftirayı atabilir, yalan söyleyebilirler, bu asırda İslamafobi ve terörle savaşmak meselesini çıkarttılar, iftira atarak ve yalan söyleyerek İslam’dan insanları korkutuyorlar, Müslümanları kolayca itham edip suçlarlar.

Bu nedenle Allah ondan sonra şu ayetleri indirdi:

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَأَنتُمْ تَشْهَدُونَ

“Ey kitap ehli! Gerçeği gördüğünüz halde, niçin Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz?” (Ali İmran 70)

يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تَلْبِسُونَ الْحَقَّ بِالْبَاطِلِ وَتَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ

“Ey kitap ehli! Bile bile hakkı gizleyip te hakkı batıla niye karıştırıyorsunuz?” (Ali İmran 71)

وَقَالَت طَّآئِفَةٌ مِّنْ أَهْلِ الْكِتَابِ آمِنُواْ بِالَّذِيَ أُنزِلَ عَلَى الَّذِينَ آمَنُواْ وَجْهَ النَّهَارِ وَاكْفُرُواْ آخِرَهُ لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ

“Ehli kitaptan bir gurup şöyle dediler: günün ilk vaktinde inanın ve sonunda kâfir olun da belki Müslümanlar dinlerinden dönerler.” (Ali İmran 72)

وَلاَ تُؤْمِنُواْ إِلاَّ لِمَن تَبِعَ دِينَكُمْ قُلْ إِنَّ الْهُدَى هُدَى اللّهِ أَن يُؤْتَى أَحَدٌ مِّثْلَ مَا أُوتِيتُمْ أَوْ يُحَآجُّوكُمْ عِندَ رَبِّكُمْ قُلْ إِنَّ الْفَضْلَ بِيَدِ اللّهِ يُؤْتِيهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ وَاسِعٌ عَلِيمٌ

“Ve şöyle dediler: “Ancak sizin dininize tabi olanlardan başkasına inanmayın.” Onlara deki; şüphesiz ki Allah’ın hidayetinden başka hidayet yoktur. Bu hidayet ise, size verildi sizden başkasına bunun gibi verilmedi ve Rabbiniz yanında sizin aleyhinize delil getiremezler. Şüphesiz ki lütuf ve iyilik Allah’ın elindedir. Bunu istediği kimseye verir. Allah’ın lütfu ve iyiliği pek geniştir ve O (her şeyi) bilendir.” (Ali İmran 73)

يَخْتَصُّ بِرَحْمَتِهِ مَن يَشَاء وَاللّهُ ذُو الْفَضْلِ الْعَظِيمِ

“Allah rahmetini istediğine tahsis eder. Şüphesiz ki Allah büyük lütuf ve iyiliğe sahiptir.” (Ali İmran 74)

Allah Celle Celaluhu Ehl-i kitaba sert bir şekilde çıkarak onların hakikatlerini ortaya çıkartıyor. Onlar gerçeği bildikleri halde Allah’ın ayetlerine kâfir oluyorlar. Hz. Muhammed’in gerçeğini bildikleri halde inkâr ediyorlardı. Kitaplarında Hz. Muhammed’in sıfatlarını gördükleri halde inkâr ettiler. İnatçı, kin besleyen ve haset sahibi olanların durumu böyledir. Kalplerindeki bu hastalıklarından dolayı gerçeği inkâr ederler. Ayrıca hakkı bildiği halde onu gizler ve bunu tam örtmek için hakla beraber batılı karıştırır.

Bu asırda ehli kitap ve kâfirler hakkı gizleyip hakkı batılla karıştırma hususunda pek beceriklidir. Siyasette, ekonomide ve diğer sahada bunu yapmaktadırlar. Siyaset alanı ile ilgili bir örnek: Libya halkının yanında oldukları ve Kaddafi’nin katliamlarından onları himaye etmek istediklerini söylediler. Fakat bir şey gizlediler ve böylece hakkı batıla karıştırdılar: 42 senedir Kaddafi’yi destekleyen ve koruyanın kendilerinin olduğunu gizlemeye çalıştılar. Maksatları Kaddafi’den sonra, Libya’nın başka ajanlarla kendi ellerinde kalmasını sağlamak ve Müslümanların İslam devletini kurmalarını engellemektir. Aynı şekilde Mısır’da Hüsnü Mübarek’i devirme hususunda hareket ettiler. Suriye’de rejime karşı halkı destekliyoruz dediler, fakat halkı kandırıp rejimi korumaya çalıştılar, devrim İslami olduğundan dolayı başarısızlığa uğratmaya çalıştılar. Her yerde aynı oyun veya benzerlerini oynarlar. İnsan hakları ve hürriyetleri savunduklarını iddia ederler, mesele Müslümanlar veya İslam’ı taşıyanlar olunca her söylediklerini ayakları altında çiğnerler.

Fikir alanında şöyle hareket ettiler: “Laiklik dine zıt değil, dini korur veya dinlere aynı mesafede durur” iddiası ile dine saygı gösterirler. Oysa laiklik dini hayattan, siyasetten ve devletten uzaklaştırır. Sadece camide veya ibadetle sınırlı kılar. Kişinin vicdanında imanıyla mahsur bırakır. Demokrasi İslam’dandır diye iddia ederek Müslümanlara yutturmaya çalıştılar. Zira ondan seçim tarafını gösterdiler. Oysa demokraside asıl olan halkın hâkimiyetidir. Allah’ın kanunları yerine beşeri kanunları çıkartıp uygulamaktır. Ekonomide faiz, şirketler, bankalar ve sair muameleleri hak olan İslam’la karıştırmaya çalışıp Müslümanlara sistemlerini kabul ettirmeye çalışırlar. Böylece hakkı batılla karıştırıp hakkı gizlerler.

Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem döneminde şöyle bir hile çıkarttılar: Günün ilk vaktinde, sabahleyin, sabah namazını kılarak Müslümanlığımızı ilan edelim, günün sonunda bu dini terk ettiğimizi ilan edelim, insanların arasını karıştıralım, insanlar şöyle desinler: Bu Yahudiler ehli kitaptır, bilgili insanlardır. Bir bildikleri var ki onun için İslam’ı terk ettiler. Böylece İslam’a girenler ondan vazgeçtiler. Yine ehli Kitap’tan bir gurup birbirlerine şöyle dediler: Dinimize tabi olmayanlara inanmayın, sadece Yahudi olanlara güvenin ve inanın. Dinin ne olduğunu ancak onlardan öğrenin. Başka bir ifade ile diğerlerini hiç dinlemeyin ve dediklerine inanmayın.

Bu asırda aynı şeyi yapıyorlar; Hilafet devletini kurmak isteyenleri dinlemeyin ve onlara inanmayın, bunlar aşırıdır, sapıktır ve İslam’dan uzaktır. İslam ılımlıdır. Sadece şu Ilımlı hocadan veya ılımlı parti veya cemaatten alın. Oysa bu ılımlılar dinlerini satıp demokrasiyi ve batının diğer fikirlerini kabul ettiler veya İslam’a uydurmaya çalıştılar.

Allah onlara şöyle cevap veriyor: De ki; ya Muhammed! Hidayet Allah’ın hidayetidir. Doğru yol ve din Allah’ın yolu ve dinidir. Kesinlikle Allah’ın indirdiği İslam dininden daha doğru din olmaz; Ne Yahudilik ne Hristiyanlık ne de başkası.

Bu asırda kapitalizm, demokrasi, laiklik ve temel hürriyetlerin en güzel fikir ve sistem olduğuna dair sahte reklam yapılıyor. Yalan bir şekilde bunların İslam’dan ve onun fikirlerinden daha üstün olduğunu iddia ediyorlar. İslam gericidir veya devletle siyasetle işi yoktur, bu asır için geçerli değildir, Hilafet mazide kaldı, bu asırda kurulmaz diyerek ayrıca onun parlak tarihini karartmaya çalışıyorlar.

İşte biz aldanmamalıyız, Allah’ın dinine ve bu dinin içerdiği fikir ve sistemlere güveniyoruz. Çünkü Allah bizi öğreterek şöyle diyor: Bize Allah’ın indirdiği başkalarına indirilmedi. Verdiği hidayet gerçektir ve hidayet sadece budur. Buna göre, bu dine güvencimiz sonsuz olmalıdır. Demokrasi gibi batılı onunla karıştırmayız. Karıştırma gibi bir davranışta bulunmak ahmaklıktır, İslam’a, içerdiği fikir ve sistemlere güven tam değil demektir. Böyle şey çok tehlikelidir.

İslam dini dışında her din, her fikir, her ideoloji ve her sistem batıldır. Bunlar kendi kafalarından çıkarttıkları bir batıldır. Oysa hak olan sadece ve sadece Allah’tan gelendir. Bu da Allah’ın büyük nimeti, lütfu ve en büyük iyiliğidir. Allah bize bunu verdi, O’na çok teşekkür edelim. Fakat Allah’a teşekkür etmek O’na itaat etmek, emirlerine uymak, nehiylerinden vazgeçmek, dinini hâkim kılmak ve devletini kurmaktır.

Bu da Allah’ın rahmetidir, dilediğine tahsis eder. Allah’ın dinine, İslam’a kim inanırsa ve uyarsa Allah’ın rahmeti kendisine yetişmiş olur, Allah’ın hidayetini dilediği kimselerden olur. Allah’ın lütfu ve iyiliği pek geniştir. Öyleyse bütün insanlar İslam’a girerlerse Allah’ın rahmeti onları kapsar. Yeter ki insanlar bu rahmeti istesinler, Allah onlara verir. Zira Allah yarattığı insanlara pek şefkatlidir, onlar için iyilik istiyor. Bu nedenle şeriatını indirdi ve bu şeriatla hem dünyada hem ahirette mutlu olmalarını diliyor. Bunun dışında hiçbir şekilde mutlu olamazlar.