– 24 –

Allah’ın nebilere Kitap ve Hikmet vermesi, onlardan bir söz alması, İslam’dan başka dini bulunmaması ve kabul edilmemesi;

Allah Nebilere Kitap ve Hikmeti nasıl verdi?

 Kendilerine verdiği hikmetin manası nedir?

Nebiler arasında fark var mıdır?

İslam’dan başka dini kabul eder mi?

وَاِذۡ اَخَذَ اللّٰهُ مِيۡثَاقَ النَّبِيّٖنَ لَمَاۤ اٰتَيۡتُكُمۡ مِّنۡ كِتٰبٍ وَّحِكۡمَةٍ ثُمَّ جَآءَكُمۡ رَسُوۡلٌ مُّصَدِّقٌ لِّمَا مَعَكُمۡ لَـتُؤۡمِنُنَّ بِهٖ وَلَـتَـنۡصُرُنَّهٗ ‌ؕ قَالَ ءَاَقۡرَرۡتُمۡ وَاَخَذۡتُمۡ عَلٰى ذٰ لِكُمۡ اِصۡرِىۡ‌ؕ قَالُوۡۤا اَقۡرَرۡنَا ‌ؕ قَالَ فَاشۡهَدُوۡا وَاَنَا مَعَكُمۡ مِّنَ الشّٰهِدِيۡنَ‏ ﴿۸۱﴾  فَمَنۡ تَوَلّٰى بَعۡدَ ذٰ لِكَ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ‏ ﴿۸۲﴾  اَفَغَيۡرَ دِيۡنِ اللّٰهِ يَبۡغُوۡنَ وَلَهٗۤ اَسۡلَمَ مَنۡ فِى السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ طَوۡعًا وَّكَرۡهًا وَّاِلَيۡهِ يُرۡجَعُوۡنَ‏ ﴿۸۳﴾  قُلۡ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَاۤ اُنۡزِلَ عَلَيۡنَا وَمَاۤ اُنۡزِلَ عَلٰٓى اِبۡرٰهِيۡمَ وَ اِسۡمٰعِيۡلَ وَاِسۡحٰقَ وَيَعۡقُوۡبَ وَالۡاَسۡبَاطِ وَمَاۤ اُوۡتِىَ مُوۡسٰى وَ عِيۡسٰى وَالنَّبِيُّوۡنَ مِنۡ رَّبِّهِمۡ لَا نُفَرِّقُ بَيۡنَ اَحَدٍ مِّنۡهُمۡ وَنَحۡنُ لَهٗ مُسۡلِمُوۡنَ‏ ﴿۸۴﴾  وَمَنۡ يَّبۡتَغِ غَيۡرَ الۡاِسۡلَامِ دِيۡنًا فَلَنۡ يُّقۡبَلَ مِنۡهُ‌ۚ وَهُوَ فِى الۡاٰخِرَةِ مِنَ الۡخٰسِرِيۡنَ‏ ﴿۸۵﴾ 

Allah peygamberlerden şu misakı (sözü) aldı: Onlara Kitap ve hikmeti verince ve size verilen kitapları doğrulayan resul geldikçe ona inanacaksınız ve yardım edeceksiniz. Onlara da şöyle dedi: Kabul ettiniz mi ve size yüklediğim bu ağır yükü yüklenmeye karar aldınız mı? Dediler ki; kabul ettik ve aldık. Allah dedi ki; şahid olun ve Ben sizinle şahid olanlardanım. Kim bundan sonra sözünden dönerse onları fasıkların ta kendileridir. Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken ve O’na döndürülüp götürülecekken onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve Yakup oğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız. Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran 81-85)

Allah her peygamberden misak aldı. Misak; bir söz veya ahit vermek, taahhüt sözleşme yapmak manasına gelir. Beraber olmak üzere iki taraf arasında bir güven sağlamaktır. Fakat o fikir veya ilkeler içeren bir sözleşme olur. Bu demektir ki üzerine gidilecek ve çalışma yapılacaktır.

Allah her peygambere kitap ve hikmet verince ona derki; senden sonra gelecek peygambere ve resule inanacaksın ve ona davet edeceksin. Zira nebi ve peygamber; ya nebi ve resul olur ki bu halde ona direk kitap indirilmiş olur, ya da resul olmadan bir nebi olur ki kendisine kitap verilmemiş fakat başka bir resule indirilen kitabı tebliğ eder. O halde bu kitabı taşır ve ona davet eder. Böylece sanki o kitap kendisine verilmiş gibi olur.

Aynı anda Allah nebilere Kitap dışında hikmet verdi: Kitap dışında doğru birer fikir ve şeri hükümlerdir. Nebiler diğer Resullere indirilen Kitapları tebliğ ederken Kitabı açıklamak ve uygulamak maksadıyla Allah kendilerine hikmeti vahyetti. Başka bir ifadeyle Kitabın açıklamasıdır.

İbrahim a.s’a verilen sayfalar kitap mesabesinde olup ondan sonra gelen nebiler Musa a.s’a kadar bu sayfaları tebliğ ediyorlardı, ayrıca Allah bunların açıklamasını vahyediyordu. Yakup ve Yusuf kıssası Kuran’da açıklanırken kendilerine Kitap dışında gaypla ilgili, Yusuf’un kardeşlerinin bilmedikleri şeyleri vahyettiğini gösterdi. Musa a.s’ın kendisine Tevrat vahyedildiği gibi bir takım hükümler ve gayptan bilgi vahyedildi. Ondan sonra gelen nebiler İsa a.s’a kadar hep Tevrat’ı tebliğ ediyorlardı, bununla birlikte Allah kendilerine bir takım hüküm, fikir ve gaypla ilgili hususlar vahyetti. Keza İsa a.s’a İncil verildiği gibi bunun dışında hükümler ve gayptan bilgiler tebliğ ediliyordu, hatta Al-i İmran suresi 49. Ayette geçtiği gibi ne yediklerini ve evlerinde ne sakladıklarını Allahtan gelen bilgiye göre onlara bildiriyordu. Onun zamanında yaşayan Zekeriya ve Yahya İncil’i tebliğ ettiler ve kendilerine ayrıca vahyedildi, Al-i İmran suresi 39. Ayette geçtiği gibi Zekeriya a.s Mihrapta namaz kılarken melekeler ona Allah’ın vahyini tebliğ ettiler.

İşte Kitap dışındaki hikmet budur. Kitabı açıklamak ve uygulamak üzere kitabın dışında Allah’ın vahyidir.

 Bu nedenle Allah Kuran’ı açıklamak ve uygulama metodunu göstermek üzere Resulüne hikmeti vahyetmiştir, ona Sünnet adı verildi.

Allah Subhanehû ve Teâlâ şöyle buyurdu:

كَمَا اَرۡسَلۡنَا فِيۡکُمۡ رَسُوۡلًا مِّنۡکُمۡ يَتۡلُوۡا عَلَيۡكُمۡ اٰيٰتِنَا وَيُزَكِّيۡکُمۡ وَيُعَلِّمُکُمُ الۡكِتٰبَ وَالۡحِکۡمَةَ وَيُعَلِّمُكُمۡ مَّا لَمۡ تَكُوۡنُوۡا تَعۡلَمُوۡنَؕ‌ۛ‏ فَاذۡكُرُوۡنِىۡٓ اَذۡكُرۡكُمۡ وَاشۡکُرُوۡا لِىۡ وَلَا تَكۡفُرُوۡنِ‏

“Nitekim içinizden size ayetleri okuyan, sizi temize çıkartan, size Kitabı, hikmeti ve bilmediğinizi öğreten bir Resul gönderdik. Öyleyse beni anınki sizi anayım, bana teşekkür edin ve nankörlük etmeyin.”[Bakara Suresi 151-152]

Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem müminlere Kitab’ı öğrettiği gibi hikmeti de öğretti. Kitab’ı anladık, o; Kur’an’ı Kerim’dir. Peki, [وَيُعَلِّمُکُمُ… وَالۡحِکۡمَةَ] “size… ve hikmeti öğretti” denilen ve Kitap dışında bize öğrettiği hikmet nedir? Kur’an’la beraber başka bir şey olması gerekir! Bu Sünnet’ten başka bir şey midir? Elbette hayır. Yalnızca Sünnet’tir; O’nun sözleri, fiilleri ve takriridir. Bilmediğimiz şeyleri de öğretti! Bunlar nedir? Sünnet’i kapsadığı gibi onunla beraber değişik detaylardır. Bunlarda gelecekle ve gaybla ilgili meselelerdir. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: 

وَاَنۡزَلَ اللّٰهُ عَلَيۡكَ الۡكِتٰبَ وَالۡحِكۡمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمۡ تَكُنۡ تَعۡلَمُ‌ؕ وَكَانَ فَضۡلُ اللّٰهِ عَلَيۡكَ عَظِيۡمًا‏

“Allah sana Kitab’ı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri de öğretti. Senin üzerine Allah’ın fazlı ve nimeti büyüktür.”[Nisa Suresi 113]

Bu ayette Allah Subhanehû ve Teâlâ Kitab’ı yani Kur’an-ı Kerim’i indirdiği gibi hikmeti de indirdiğini net bir şekilde bildiriyor. Kur’an dışında hikmeti indirdi, deniliyor. Burada hikmet Sünnet’ten başka bir şey olamaz.

Allah Subhanehû ve Teâlâ Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hanımlarına hitap ederken şöyle buyurdu:

وَاذۡكُرۡنَ مَا يُتۡلٰى فِىۡ بُيُوۡتِكُنَّ مِنۡ اٰيٰتِ اللّٰهِ وَالۡحِكۡمَةِؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ لَطِيۡفًا خَبِيۡرًا

“Siz evlerinizde okunan Allah’ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah en gizli şeyi bilendir, hakkıyla haberdardır.”[Ahzap Suresi 34]

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hanımlarına evlerinde hem Allah’ın ayetleri okunuyor hem de hikmet okunuyor! Burada hikmetin manası Sünnet’ten başka bir şey midir? Kesinlikle hayır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in evlerinde Kur’an yanında Sünnet’ten başka bir şey yoktur.

Resul ve Nebilere verdiği Kitap ve hikmetten dolayı onlardan söz ve taahhüt almış, onlarla sözleşme yapmış oldu.  

Ali Radiyallahu Anh ve Abbas Radiyallahu Anh Allah’ın bir nebi göndermesi üzerine Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e inanmak ve yardım etmek istediklerini söylediler.

Bu bir tevildir. Yani ayetin tefsirine bir açıklamadır. Fakat ayet direk buna işaret etmez. Ancak ayette ehl-i Kitap’a yönelik bir hitap vardır: Sonra sizdeki kitapları tasdik eden, size Resul (Hz. Muhammed) gelince ona inanacaksınız ve ona yardım edip sahip çıkacaksınız diye kapalı olmayan ifade geçmektedir. Bunun manası; ehl-i Kitab’ın kitapları olan Tevrat ve İncil’de Hz. Muhammed’in geleceğinin müjdesi sarih bir ifade ile yer almaktadır. Bundan dolayı ehl-i Kitap’tan Resul olan Hz. Muhammed’e inanmak ve yardım etmek istenmektedir. Önceki nebilerden Muhammed’e inanmak, ona davet etmek, müjdelemek ve ona yardım etmek istenmiş olabilir. Nebilerden Allah’ın aldığı sözde geçmiş olabilir. Bakara suresi 146. ayette bu açıkça ifade ediliyor:

اَلَّذِيۡنَ اٰتَيۡنٰهُمُ الۡكِتٰبَ يَعۡرِفُوۡنَهٗ كَمَا يَعۡرِفُوۡنَ اَبۡنَآءَهُمۡؕ وَاِنَّ فَرِيۡقًا مِّنۡهُمۡ لَيَكۡتُمُوۡنَ الۡحَـقَّ وَهُمۡ يَعۡلَمُوۡنَؔ‏

“Kendilerine kitap verdiklerimiz (Yahudiler ile Hıristiyanlar) O’nu (son peygamberi) öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.”

Bunun manası; Hz. Muhammed’in risaletine bütün insanların inanması gerekir. Bu nedenle Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki Musa Aleyhisselam aranızda bulunsa da beni bırakıp ona tabi olursanız sapmış olacaksınız.” (İbni Hanbel) Başka bir rivayette; “Musa ve İsa hayatta olsalardı ancak bana tabi olurlardı.” (Darimî Sünen Hadis no:436, Müsned no:14104) diye geçmektedir.

Allahu Teala nebilere şöyle sordu: “Kabul ettiniz mi ve size yüklediğim bu ağır yükü yüklenmeye karar aldınız mı? Nebiler; Kabul ettik ve karar aldık dediler.”

Nebiler Allah’ın indirdiği kitapları tebliğ etmek, açıklamak ve uygulamakla sorumlu tutuldular. Kitaptan hiçbir şeyi gizlemezler, hepsini tek tek anlatırlar ve davet ederler.

Sadece nebiler değil âlimler ve her bilen Allah’ın Kitabını tek tek açıklamalı ve hiçbir şey de gizleyemez. Yoksa Allah’ın lanetine uğrar. Bakara suresi 159. ayette bu beyan edildi. Para veya dünya menfaati karşılığında Allah’ın Kitabında indirdiğini gizleyenler ancak karınlarını ateş yiyerek dolduruyorlar. Allah onlarla asla konuşmaz ve onları temize çıkartmaz. Allah onlar için de acılı bir azap hazırladı.

Eğer Allah’ın ayetlerini bilen kimselerin bildiklerini tebliğ etmeleri üzerlerine farz kılınmışsa tebliğ etmek zorundadırlar. Nebilerin tebliğ etmeleri daha evladır. Ayrıca âlimler de Allah’ın ayetlerini bildirmekle yükümlüdürler. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” العلماء ورثة الأنبياء”

“Âlimler nebilerin mirasçılarıdır.” (Tirmizi, İbni Maceh, İbni Habban)

İnsan âlim olmasa dahi bir ayeti öğrendiğinde onu hemen tebliğ etmelidir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” بلغوا عني ولو آية”

“Bir ayeti (öğrenirseniz bile) onu tebliğ edin.”  (Buhârî, Enbiyâ 50. Ayrıca bk. Tirmizî, İlm 13.)

Bir hadis-i şerifi öğrenirse dahi onu tebliğ etmelidir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” نضر الله امرءا سمع مقالتي فوعاها وحفظها وبلغها فرب حامل فقه إلى من هو أفقه منه”

“Kim benim sözümü duyarsa, onu kavrarsa, onu ezberlerse ve onu duyduğu gibi tebliğ ederse Allah onun yüzünü parlatsın.” (Müslim)

Nitekim bir insan bir ayeti veya bir hadisi öğrenirse ve kavrarsa bunda âlim olur.

Nebiler risaleti tebliği ettiler. Bundan ümmetleri de sorumlu olur. Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellemin ümmeti diğer ümmetlere ve insanlara tebliğ etmekle sorumlu tutuldu. Bakara suresi 143. ayetinde İslam ümmetinin diğer insanlardan sorumlu tutulduğu bildirilmektedir. Ayrıca onlara şahit kılındı.

Nebiler Allah’ın misakına bağlı kalacaklarına şahit kılındı. Allah onların sadık olduklarını bildiği için onlara şahit oldu, bundan dolayı da kendi kendini şahit kıldı.

Nitekim hakkı söylemek, tebliğ etmek pek ağır bir görevdir, çünkü zalimler, fasıklar, facirler bunu işitmek istemezler, kendilerine dokunur, hemen karşı çıkıp hakkı söyleyenleri ezmeye başlarlar. Bu nedenle cihadın en üstün derecesi Allah yolunda hakkı söylemektir.

Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“أفضل الجهاد كلمة حق تقال عند سلطان جائر” (أبو داود، الترمذي)

“Cihadin en üstünü zalim yönetici karşısında hak sözü söylemektir” (Ebu Davut, Tirmizi)

Hakkı söyleyip öldürülen kimse şehitlerin efendisidir. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَالَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ فَقَتَلَهُ» رواه الحاكم في المستدرك وإسناده صحيح.

“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmuttalip ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona marufu emredip münkeri nehyederek öldürülen kimsedir” (Elhakim Müstedrek hadis kitabında rivayet etti, senedi sahihtir)

 Ayette geçen “Kim bundan sonra sözünden dönerse veya vazgeçerse fasık olur” ifadesi genel bir ifadedir. Her hangi bir insan bu misaktan dönerse, Hz. Muhammed’in peygamberliğini ve risaletini reddederse, bundan yüz çevirirse o kişi fasıktır, büyük günahkâr, kâfir olur. Nitekim insan inanıp ta amel etmezse kısmen fasık olur. Eğer inanmazsa veya imandan cayarsa, H. Muhammed’in risaletine sırt çevirirse mutlak fasık olur. Bunun manası kâfir olur.

Bundan sonraki ayet Allah’ın misakının İslam’a inanmak ve bağlanmak olduğunu gösteriyor. 

“Göklerdeki ve yerdeki herkes ister istemez O’na boyun eğmişken ve O’na döndürülüp götürülecekken onlar Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar?” (Ali İmran 83) 

De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakup’a ve Yakupoğulları’na indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz. Biz O’na teslim olanlarız.” (Ali İmran 84) 

Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran 85)

Allahu Teala bu ayetlerde kendi dininden başka dini seçenleri kınıyor. Nasıl kendi dinlerinden başka bir dini seçerler diyerek onlara sert bir şekilde çatıyor. Zira onları yaratan ve öldüren kendisidir. İnsan çok zayıftır fakat bunun hiç farkında değildir. Sağlıklı ve zengin olduğu zaman kendisini çok güçlü hissedip Allah’ın dinini reddeder. Oysa her insan -Müslüman veya kâfir- ister istemez Allah’a teslim olur. Müslüman isteyerek ve severek Allah’ın emrine teslim olur. Kâfir ise istemeyerek ve sevmeyerek Allah’ın emrine teslim olur. Birçok hususta iradesi dışında ve engelleyemeyeceği hususlar oluyor. Bu durumda sevmeyerek ve kendisine rağmen Allah’ın emrine teslim olmuş olur. Ölünce Allah’ın emrine teslim olmuş olur. Başına gelen her hangi bir musibette Allah’ın emrine teslim olmuş olur. Gökler, melekler ve yaratılmış her şey Allah’a teslim oldu. Şey Allah’a teslim oldu. Yeryüzünde insanlar hayvanlar ve her şey Allah’ın düzenine tabi olup ona boyun eğer. Nitekim Allah Celle Celaluhu kâinat, insan ve hayat için bir nizam yarattı. Herkes ve her şey bu düzene göre yürüyor ve de onun dışına çıkamaz.

Ayrıca insanı bir dairede bırakıp imtihan etmek istedi. Kendi hükmüne uyup uymadığını görmek istedi. Bu nedenle kendi dinini Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e vahiy yoluyla indirdi. İnsan bu dini kendi iradesiyle seçer. Başka dinide seçebilir, bu hususta irade sahibidir. Fakat Allah’ın dini dışında bir din edinirse bu ondan kabul edilmez ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olur, cehenneme girer ve ebediyen orada kalır. Bu nedenle İslam dışında kim bir din edinirse bu ondan kabul olmayacak ve ahirette hüsrana uğrayacaktır diye ilan etti. Bu dinin temeli akidedir inançtır. Bu akide de bütün peygamberler ortaktır. Bütün peygamberlerin akidesi birdir. Bu nedenle Allah Celle Celaluhu Resulüne ve bize şöyle hitap etti:

 قُولُواْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْنَا وَمَا أُنزِلَ إِلَى إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطِ وَمَا أُوتِيَ مُوسَى وَعِيسَى وَمَا أُوتِيَ النَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمْ لاَ نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّنْهُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ

“Deyin ki: “Biz Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a), İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve Yakupoğulları’na indirilene, Mûsâ ve İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil) ile bütün diğer peygamberlere Rab’lerinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz ona teslim olmuş kimseleriz.” (Bakara 136) 

Müslüman olmak Allah’ın emrine teslim olmaktır. O’nun emrettiği her hususu da kabul edip uygulamaktır.  İbrahim Aleyhisselam’a bir takım sayfalar indirildi, Musa’ya da Tevrat indirildi.

صُحُفِ إِبْرَاهِيمَ وَمُوسَى

“Şüphesiz bu hükümler ilk sayfalarda, İbrahim ve Mûsâ’nın sayfalarında da vardır.” (A’la 19)                                                                                                                    

Fakat İsmail’e, İshak’a ve Yakup’a kitap ve sayfalar indirilmedi. İsmail ve İshak babalarının sayfalarını tebliğ etmekle mükellef oldular. Bu nedenle bu sayfalar kendilerine indirilmiş olur. Allah Celle Celaluhu Rasulü Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e indirdiği Kur’an’ı bize indirdiğini bir takım ayetlerle açıkladı. Oysa direkt bize indirilmedi. Onunla mükellef olduğumuz için bize indirilmiş olur. Fakat İsmail, İshak ve Yakup birer nebi olarak seçildiler. Onlar her ne kadar İbrahim’in sayfalarını tebliğ etseler de Allah Celle Celaluhu onlara nasıl hareket edeceklerini vahiy yoluyla bildiriyordu. Yusuf Aleyhisselam’ın kıssasında bu açıktır.

Yakup Aleyhisselam Allah Celle Celaluhu’dan bir takım hususları bildiriyordu. Bu ayette Allah Celle Celaluhu;

 قُولُواْ آمَنَّا بِاللّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيْنَا ‘Deki Allah’a ve bize indirilene inandık’ buyurdu.

‘Bize indirilene’ cemi (çoğul) ifadesini kullandı. Bunun manası; bütün Müminler bunu diyeceklerdir. Allah’a ve bize indirilene (Kur’an’a) inandık diyeceklerdir. Bunun yan sıra diğer peygamberlere indirilene de inandık diyeceklerdir.   وَالأسْبَاطِ (Abat)’ın manası torunlardır. Hz. İbrahim’in torunlarıdır. Yusuf suresi 4. Ayette Yusuf rüyada 11 yıldız, güneş ve ayın kendisine secde ettiklerini gördüğünü söylediğinde, babası ve annesiyle beraber 11 kardeşinin kendisine secde ettikleri anlaşılıyor. Bunun manası Yakup Aleyhisselam’ın on iki çocuğu vardı. Onlarda Hz. İbrahim’in sayfalarını tebliğ etmekle mükelleftiler. Bunlardan biri de Yusuf Aleyhisselam’dır. O’nu peygamber olarak biliyoruz. Diğerlerini bize açıklanmadı. Fakat bu ayetten anlaşılan husus onlar bilahare seçildiler. Nitekim onlar Yusuf’u öldürmeye teşebbüs ettiler. Allah Celle Celaluhu Yusuf’u kurtardıktan sonra pişman olup tövbe ettiler.

Hz. İsa’ya İncil indirildi bu herkesçe malumdur. Diğer peygamberlere ne indirildiyse onlara iman etmekle yükümlüyüz. Ancak bu şekilde Müslüman oluruz. Allah’a, Kur’an’a, diğer Peygamberlere indirilen kitaplara ve sayfalara inanırsak Müslüman oluruz. Bir kimse bunlardan bir kısmına inanıp bir kısmına inanmazsa Müslüman olmaz. Zira iman hususunda peygamberler arasında fark yoktur. Bir tanesine veya bir kısmına inanıp diğerlerine inanmamak küfürdür.

Ancak özelliklerinden dolayı nebiler arasında fark vardır. Fakat onların peygamberliklerine iman hususunda hiç fark yoktur. Allah şöyle buyurdu:

تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۘ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللَّـهُ ۖ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ ۚ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ۗ وَلَوْ شَاءَ اللَّـهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَـٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّـهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلَـٰكِنَّ اللَّـهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ

“O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya açık mucizeler verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de kâfir oldu. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı, lakin Allah dilediğini yapar.” (Bakara 253)

Müslüman olmak veya Mümin olmak aynı manadadır. Her Müslüman Mümindir hiçbir şekilde Mümin olmayana Müslüman denilemez. Zira iman İslam’ın temelidir, İslam ise hem iman hem de şeriattır. Müslüman hem iman sahibi olmalı hem de şeriata inanıp uymalıdır. Eğer Müslüman iman sahibi olur, şeriata da inanır fakat bu şeriatı uygulamazsa Mümin kalır, kâfir olmaz. Fakat ona fasık denilir. Eğer günah işler ve hemen akabinde tövbe ederse ona fasık denilmez. Fasık kimse akideye ve şeriata inandığı halde bir veya daha fazla farzı terk ediyorsa bir veya daha fazla günah işliyordur. Bir Müslüman orucun farz olduğuna inandığı halde kasıtlı olarak onu tutmazsa fasık sayılır, kâfir sayılmaz. İçkiyle ilgili her hususun haram olduğuna inandığı halde içki içerse veya satarsa fasık olur, kâfir olmaz. Bunun cezası dini terk eden gibi değildir. Mürtet olarak sayılmayarak öldürülmez. Seksen kırbaç vurulur.

Ancak cezalar İslam devleti tarafından uygulanır. Dünyada insan cezasını görmezse ahirette görecektir. Nitekim hepimiz Allah’a döneceğiz ve yaptığımız bütün amellerden sorulacağız. Bundan dolayı takvalı Müslüman ahretten korkarak salih amel yapmaya çalışır. Bunun manası; Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve yasakladığı her işten kaçınmaya çalışır demektir. Böylece Müslüman sıfatına tam manasıyla layık olur ve onun yeri peygamberlerin yanıdır.