– 25 –

İman ettikten sonra küfre sapmak, onlara lanet etmek, tövbe edenlerin kurtuluşu, bir daha küfre sapanların durumu, küfür üzerinde ölenlerin durumu ve yaptıkları iyi ameller meselesi;

İman ettikten sonra küfre düşüp mürtet olanların hükmü ve cezası nedir? Tövbe ederlerse affedilirler mi?

 Nasıl hidayetli olurlar?

 Bir daha mürtet olurlarsa tövbeleri kabul edilir mi?

Küfür üzerine ölenler fidye verirse veya iyi amel yaparsa kurtulur mu? Kâfirlere dünyada veya ahirette kim lanet eder?

 Kuran’ı ve Sünneti inkâr edenler ebedi cehennemlik midir?

كَيْفَ يَهْدِي اللّهُ قَوْمًا كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ وَشَهِدُواْ أَنَّ الرَّسُولَ حَقٌّ وَجَاءهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَاللّهُ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ أُوْلَئِكَ جَزَآؤُهُمْ أَنَّ عَلَيْهِمْ لَعْنَةَ اللّهِ وَالْمَلآئِكَةِ وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ خَالِدِينَ فِيهَا لاَ يُخَفَّفُ عَنْهُمُ الْعَذَابُ وَلاَ هُمْ يُنظَرُونَ إِلاَّ الَّذِينَ تَابُواْ مِن بَعْدِ ذَلِكَ وَأَصْلَحُواْ فَإِنَّ الله غَفُورٌ رَّحِيمٌ إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ بَعْدَ إِيمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُواْ كُفْرًا لَّن تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الضَّآلُّونَ إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الأرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَى بِهِ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ

İman ettikten, Resulün (Muhammed’in) hak olduğuna şahitlik ettikten ve kendilerine açık deliller geldikten sonra küfre düşen bir topluluğu Allah nasıl hidayete erdirir? Allah, zalim topluluğu hidayete erdirmez, doğru yola iletmez. İşte onların cezası; Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lânetinin üzerlerine olmasıdır. Onun (lânetin) içinde ebedî kalacaklardır. Onların azabı hafifletilmez, onlara göz açtırılmaz, mühlet verilmez. Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. İman ettikten sonra kâfir olup kâfirliklerini artıranların tövbeleri kabul edilmeyecektir. Onlar sapıkların ta kendileridir. Şüphesiz ki, kim kâfir olursa ve kâfir olarak ölürse yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verse dahi asla kabul edilmeyecektir. Onlar için pek acılı azap vardır. (Ali İmran 86-91)

Bir takım insanlar imana girdikten sonra mürtet oldular. Hem de Resulün hak olduğuna şahitlik yaptılar, şahadet getirdiler, Resulün ve İslam’ın hak olduğuna dair kesin delilleri de gördüler. Bu tür insanlar bu durumda kaldıkça Allah Celle Celaluhu onları hidayete erdirmez, zira bunlar zalim oldular. Ancak tövbe ederler ve Salih amel yaparlarsa Allah Celle Celaluhu onları affeder.

Bu ayetten anlaşılan husus mürtet olanların tekrar tövbe etmelerine fırsat verilir, tövbe ettirilir. Tövbe ederse ve işini düzeltirse, İslam’ın istediği şekilde hareket ederse affedilir. Tövbe etmezse cezalandırılır; İslam Hilafet devleti onu öldürür. Ahirette cehennemde ebediyen kalır.

İşte insan kâfirliği üzerinde ısrarlı kaldıkça Allah Celle Celaluhu onu hidayete erdirmez. Ancak tövbe ederse, kâfirliğinden dönerse Allah Celle Celaluhu onu hidayete kavuşturur. Bu ayet hidayetin insanın iradesi dâhilinde olduğuna bir delildir. İnsan kendi iradesiyle ya kâfir olur ya da Mümin olur. Kendisi hidayete girmek veya dönmek istiyorsa Allah Celle Celaluhu onu dilediğine muvaffak kılar. İbn-i Abbas’ın rivayetine göre; Ensardan birisi mürtet oldu ve müşriklerin yanına gitti, sonra pişmanlık duydu ve kendi akrabalarına şöyle bir haber yolladı: Rasulullah’a sorun ki bundan sonra tövbe etsem kabul edilir mi?  Bunun akabinde Allah Celle Celaluhu yukarıdaki ayeti indirdi. (İbni Cerir)

Bu adam düşündü, hatasını fark etti, ondan dönmek istedi, böylece kendi iradesiyle hidayete döndü. Kendisi hidayeti istediği için Allah Celle Celaluhu onu hidayete muvaffak kıldı. Böylece Allah Celle Celaluhu onu hidayete erdirdi. Fakat bir kişi hidayeti kabul etmek istemiyorsa veya hidayete ve İslam’a dönmek istemiyorsa Allah Celle Celaluhu ona lanet eder. Bunun manası Allah ona azap indirir, Melekler onun üzerine azap indirmek için Allah Celle Celaluhu’ya dua ederler. İnsanlar ise ona Allah Celle Celaluhu’nun azabının inmesini dilerler.

Burada insanlardan Müslümanlar kastediliyor, buna göre bütün Müslümanlar ona azap indirmesi için Allah Celle Celaluhu’ya dua ederler. Zira ayette  وَالنَّاسِ أَجْمَعِينَ ‘Bütün insanlar’ ifadesi geçti.  النَّاسِ ‘İnsanlar’ kelimesinin başında ال ‘El’ iki harfi geçti. Arapçada ‘ ال’ insan cinsini tayin edebilir. Belli insanlar olduklarını tayin edebilir; elaht için kullanılır.  İkinci manayı alırsak bu kâfirleri lanetleyen insanlar “Müslümanlardır” olur. Zira bu manaya daha yakındır. Allah Müslümanlar yoluyla dünyada kafirlere lanet ederler, onlarla savaştıkça onları azaplandırır. Şöyle buyurdu:

 قَاتِلُوۡهُمۡ يُعَذِّبۡهُمُ اللّٰهُ بِاَيۡدِيۡكُمۡ وَيُخۡزِهِمۡ وَيَنۡصُرۡكُمۡ عَلَيۡهِمۡ وَيَشۡفِ صُدُوۡرَ قَوۡمٍ مُّؤۡمِنِيۡنَۙ‏

“ Onlarla savaşınki Allah onları sizin ellerinizle azaplandırsın, rezil etsin, onlara sizi galip getirsin ve müminlerin kalplerini ferahlatsın” (Tevbe 14)

Ancak bu mürtet kimseler diğer kâfir insanlar tarafından lanetlenebilir. Kâfirler birbirlerine girip birbirlerini lanetler. Nitekim kâfirler birbirlerini pek sevmezler, çoğu zaman birbirlerine girerler ve birbirlerini lanetleyip öldürmeye başlarlar, çok zaman aralarında savaş çıkar.

Allah Celle Celaluhu mürtet olan insanları diğer kâfirler tarafından sevilmeyen konumuna de getirir ve böylece lanetli kimseler haline düşürür. Dünyada durum böyledir.

Ayrıca ahirette kâfirler birbirlerini lanetleyecekler. Allah şöyle buyurdu:

قَالَ ادۡخُلُوۡا فِىۡۤ اُمَمٍ قَدۡ خَلَتۡ مِنۡ قَبۡلِكُمۡ مِّنَ الۡجِنِّ وَالۡاِنۡسِ فِى النَّارِ‌ ؕ كُلَّمَا دَخَلَتۡ اُمَّةٌ لَّعَنَتۡ اُخۡتَهَا‌ ؕ حَتّٰۤى اِذَا ادَّارَكُوۡا فِيۡهَا جَمِيۡعًا ۙ قَالَتۡ اُخۡرٰٮهُمۡ لِاُوۡلٰٮهُمۡ رَبَّنَا هٰٓؤُلَۤاءِ اَضَلُّوۡنَا فَاٰتِهِمۡ عَذَابًا ضِعۡفًا مِّنَ النَّارِ‌قَالَ لِكُلٍّ ضِعۡفٌ وَّلٰـكِنۡ لَّا تَعۡلَمُوۡنَ‏ ﴿۳۸﴾

“Allah onlara “ sizden önce yaşamış, geçip gitmiş cehennemdeki cin ve insan topluluklarının içinde yerinizi alın” dedi. Cehenneme her giren topluluk kardeşini (diğerini) lanetler. Ta hepsi cehennemde toplanınca bu toplulukların en sonu ilkine şöyle der: Rabbimiz bunlar bizi saptırdılar, bunlara cehennemin ateşinden iki kat azap ver. Allah da “ her birinize iki kat azap vardır, fakat siz bilmiyorsunuz” (Araf 38)

وَقَالَ اِنَّمَا اتَّخَذۡتُمۡ مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ اَوۡثَانًا ۙ مَّوَدَّةَ بَيۡنِكُمۡ فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا ‌ۚ ثُمَّ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ يَكۡفُرُ بَعۡضُكُمۡ بِبَعۡضٍ وَّيَلۡعَنُ بَعۡضُكُمۡ بَعۡضًا وَّمَاۡوٰٮكُمُ النَّارُ وَمَا لَـكُمۡ مِّنۡ نّٰصِرِيۡنَ

(İbrahim) onlara: “ siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah’ı bırakıp yarattıkları içinden putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü birbirinizi inkâr edip reddedeceksiniz ve birbirinize lanet okuyacaksınız. Barınma yeriniz cehennemdir ve hiç bir yardımcı bulamayacaksınız” (Ankebut 25)

اِنَّ اللّٰهَ لَعَنَ الۡكٰفِرِيۡنَ وَاَعَدَّ لَهُمۡ سَعِيۡرًاۙ‏ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۤ اَبَدًا ۚ لَا يَجِدُوۡنَ وَلِيًّا وَّلَا نَصِيۡرًا ۚ  يَوۡمَ تُقَلَّبُ وُجُوۡهُهُمۡ فِى النَّارِ يَقُوۡلُوۡنَ يٰلَيۡتَـنَاۤ اَطَعۡنَا اللّٰهَ وَاَطَعۡنَا الرَّسُوۡلَا‏ وَقَالُوۡا رَبَّنَاۤ اِنَّاۤ اَطَعۡنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَآءَنَا فَاَضَلُّوۡنَا السَّبِيۡلَا‏ رَبَّنَاۤ اٰتِهِمۡ ضِعۡفَيۡنِ مِنَ الۡعَذَابِ وَالۡعَنۡهُمۡ لَعۡنًا كَبِيۡرًا

“ Şüphesiz ki Allah kâfirleri lanetledi ve onlara pek çılgın ateş hazırladı. Orada ebediyen kalır, ne bir dost bulurlar ne de bir yardımcı. Yüzleri ateşte evirilip çevrilirken şöyle derler: keşke Allah’a itaat etseydik, keşke Resule itaat etseydik. Şöyle de derler: Ey Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, onlar da bizim yolumuzu saptırdılar. Ey Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver ve büyük bir lanetle onları lanetle” (Ahzap 64-68)

Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem in Resul olduğuna şahit olmanın manası Kuran ve bunun açıklaması olan Sünnetin Allahtan ona vahyedildiğine inanmak, Allahtan sonra onu sevmek ve kendimize tercih etmek, onu örnek edinmek, Rabbinden ne getirdiyse almak, neyi nehyettiyse terk etmek, heva ve hevesinden konuşmadığına, ancak vahiyle konuştuğu ve tebliğ ettiğine inanmaktır. 

Birçok ayette geçtiği gibi Allah indirdiği kitabını açıklamak için Resul gönderdi. Diğer türlü Resul ayeti okur, sonra onu açıklamaz ve uygulamaz ve onun hakkında sorulan sorulara cevap vermez, sesiz kalır, kitapla alakası olmaz, açıklaması ve uygulaması bizi bağlamaz?!  Ne biçim anlayıştır?! Hem kuran’a aykırı hem de akla aykırıdır.

Eğer Resul kitabı ters bir şekilde açıklasaydı veya uygulasaydı, Allah onu engellerdi, İsra suresi 73-75. ayetlerde ve Hakka suresinde 44. Ayette geçtiği gibi onu cezalandırıp onun elçiliğine son verirdi.

Mümin olan buna inanır, Resulünü kendisinden, babasından, annesinden ve her şeyden fazla sever, hep ona salat ve selam getirir, bunu inkâr eden, ona değer vermeyen ve sevmeyen asla mümin değildir, dinini terk etmiş olur.

İşte küfre sapıp Allaha itaat etmeyen, Kuran’a uymayan ve Resule itaat etmeyenler, sünneti inkâr ederek Resule isyan edenler, Kuran’dan ve sünnetten yüz çeviren, Allah’ın indirdiklerini reddederek uygulamayan yöneticilerine, sahte âlimler ve toplum önderleri gibi büyüklerine itaat edenler cehennemde ebediyen kalacaklar. Birbirlerini lanetleyecekler.

Bu ayetlere binaen bütün kâfirler kıyamet gününde birbirlerini lanetleyecekler.

İşte, bu lanet kıyamet gününde olacaktır. Cehennem azabına uğrayacaklar, o azapta kalıcı olacaklar ve o azap üzerlerinden hafifletilmeyecektir. Bir an için azabın hafifletilmesini dileyecekler fakat hiç hafifletilmeyecektir. Diğer kâfirler gibi ebediyen azapta kalacaklardır.

Ancak bu dünyada kendilerine ölüm gelmeden önce dine dönerek tövbe ederler, Allah Celle Celaluhu’nun emirlerine uyarak ve nehiylerinden kaçarak Salih amel yaparlarsa Allah Celle Celaluhu onları lanetten kurtarır, affeder ve rahmetine kavuşturur.

Buna göre, dinimizde mürtet olanlara tövbe etmek için mühlet verilir, onlara tekrar iman anlatılır, deliller gösterilir ve ikna etmek için çalışılır. Dine dönerek tövbe ederlerse onlar affedilir. Dine dönmezlerse öldürülürler. Nitekim Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

 [مَنْ بَدَّلَ دِينَهُ فَاقْتُلُوهُ]

“Kim (İslâm) dinini değiştirirse onu öldürün!”[Buhari]

İbni Mesut yoluyla Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediğini rivayet ettiler:

“لا يحل دم امرئ مسلم يشهد أن لا إله إلا الله وأني رسول الله إلا بإحدى ثلاث: الثيب الزاني والنفس بالنفس والتارك لدينه المفارق للجماعة”

“La ilahe illallah ve benim Allah’ın resulü olduğuma şehadeti getiren Müslüman’ın kanı ancak üç halde helal olur: Evlilik yaşamış olup zina eden, nefise nefis ve dinini terk edip cemaatten (İslam toplumundan) ayrılan kimsedir.”[Buharı ve Müslim]

Cabir RadiyAllahuAnh şöyle rivayet etmiştir:

[أَنَّ أُمُّ رُومَانَ ارْتَدَّتْ فَأَمَرَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِأَنْ يُعْرَضَ عَلَيْهَا الْإِسْلَامُ فَإِنْ تَابَتْ وَإِلَّا قُتِلَتْ]

“Ümmü Mervan adlı bir kadın İslâm’dan mürtet oldu (döndü). Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem ona İslâm’ı izah etme, İslam’a dönmezse öldürün (emri verdi).”[Dârekutnî]

II. Raşid Halife Ömer RadiyAllahu Anh velisi Ebu Musa tarafından bir adam geldi. Halife oradaki durumları ona sorunca: “Bir kişi Müslüman olduktan sonra kâfir (mürtet) oldu, dedi. Halife ona sordu: Ne yaptınız? Onun boynunu vurduk, dedi. Halife onu üç güne kadar hapsedip her gün bir ekmek yedirip onu tövbe ettirseydiniz, belki tövbe ederdi ve Allah’ın emrine dönerdi, dedi. Halife şöyle ekledi: Allah’ım buna şahit olmadım, buna emir vermedim ve bana bunun haberi gelince bundan razı olmadım.” Şu ayeti okudu:

[فَقَالَ تَمَتَّعُوۡا فِىۡ دَارِكُمۡ ثَلٰثَةَ اَ يَّامٍ ‌ؕذٰ لِكَ وَعۡدٌ غَيۡرُ مَكۡذُوۡبٍ]

 Dedi ki evlerinizde üç gün hayatı tadın. Bu yalan olmayan bir vaattir (ondan sonra azap gelecektir).[Hud Suresi 65][Fethu’lBârî]

Halife Ömer bu ayete göre mürtet ile üç gün boyunca tartışılacağına dair bir içtihat yaptı. Bu süreç duruma göre azaltılır veya uzatılabilir. Zira hadis-i şerifte Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem tövbe ettirmeye belli bir müddet göstermemiştir. Dolayısıyla halifenin içtihadına bırakılır. Eğer bu kişiyi ikna etmek fazla zaman gerektiriyor ise o zamana kadar uzatılır. Zira onu öldürmeye hırs gösterilmez, daha doğrusu onun hidayeti istenir. Ayrıca İslâm akidesini korumak gerekir. İslâm akidesini koruma metodu budur.

Öte yandan, İslâm Devleti’nin bir görevi de ilkokuldan itibaren insanlara İslâm’ı öğretmektir. İslâm Devleti her yerde her yolla ve araçla insanları İslâm’la eğitecek, küfür fikirlerine çağırmayı yasaklayacaktır.

İslam davetini taşıyanların bir görevi de insanlara İslâm’ı güzelce ve derin şekilde anlatmaktır. Başka fikirlere karşı fikrî mücadele yapmaktır.

Mürtetler birer fertler ise tövbe ettirilir, dönmezlerse öldürülür. Bir grup güçlü olup mürtet olursa Hilafet devleti o gruba karşı savaş ilan eder, dine dönünceye kadar onlarla savaşır. Yine de delili kesin ve delaleti kesin olan hükmü veya fikri inkâr ederlerse veya onu yerine getirmek istemiyorlarsa onlarla savaşılır Ebubekir Radiyallahu Anh öylesi mürtet gruplarla savaştı. Arap Yarımadası’nda bütün mürtet veya zekâtı inkâr edenler veyahut zekâtı vermek istemeyen kabile ve gruplarla savaştı ve dine döndürdü, zekâtı onlardan zorla aldı. Nitekim dini koruma metodu; mürtedi ve İslam’ın kesin hükmünü inkâr edeni öldürmektir.

Hâlbuki kimseyi dine sokmak için zorlamak caiz değildir. Allah Celle Celaluhu şöyle buyurdu:

   لاَ إِكْرَاهَ فِي الدِّينِ ‘Dinde zorlama yoktur.’ (Bakara 256)

Fakat dine girdikten sonra dini terk edemez veya kesin bir hükmü inkâr edemez, yoksa cezası ölümdür, dini uygulamaya da zorlanır.

Bu asırda Batı fikrinden etkilenenler bu ayeti kötü şekilde kullanarak mürtet öldürülmez demekteler. Oysa bu insanları dine sokmak için zorlamak caiz değil manasındadır. Fakat dini terk etmek ayrı bir meseledir, onun hükmü ölümdür. Nitekim Allah Celle Celaluhu iman ettikten sonra küfre sapanları şiddetli azapla tehdit etmiştir. Bunun manası dünyada mürtetler cezalandırılır. Zira Allah bir şey için cezalandırıyorsa Hilafet devleti bu cezayı Allah’ın cezalandıracağı kişiler, O’nun emrine muhalif olanlara uygular. Ahirette onlar için cehennem vardır.

Nitekim dünyada Rasul Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in söylediği ve uyguladığı hüküm vardır. Ukbe bin Abi Mait Medine’ye gelip Müslümanlığını ilan etmişti. Mekke’ye dönünce arkadaşlarının tesirinde kalıp mürtet oldu. Rasulullah Rasul Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Mekke’yi fethedince bu adamı öldürdü. Abdullah bin Esserh’te Mekke döneminde mürtet olmuştu. Mekke fethedildikten sonra Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem onu yakalayıp öldürün emrini verdi. Fakat bu adam Hz. Osman’ın evine sığınıp tövbesini ilan etti. Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ondan bunu kabul etti.

İşte ayette geçtiği gibi mürtetler üzerine Allah Celle Celaluhu’nun, meleklerin ve bütün insanların lanetinin manası budur. Dünyada bilinen insanlar Müslümanlardır. Müslümanlar o mürtetlere azap indirirler, bu azap ise öldürmektir. “Onlar hiçbir zaman azapsız bekleyemezler.” ifadesinin manası; cezasız yaşayamazlar, kendi hallerine bırakılmazlardır. Onlar muhakkak ceza görecekler, ancak tövbe eder ve salih amel yaparlarsa Allh Celle Celaluhu onları affeder ve günahlarını bağışlar.

İman ettikten sonra kâfir olup kâfirliklerini artıranların tövbeleri kabul edilmeyecektir. Onlar sapıkların ta kendileridir. Şüphesiz ki, kim kâfir olursa ve kâfir olarak ölürse yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verse dahi asla kabul edilmeyecektir. Onlar için pek acılı azap vardır.(Ali İmran 90-91)

Bu ayetin nüzul sebebi ise ibni Abbas’tan şöyle rivayet edilmiştir: “Bir grup insanlar Müslüman oldular, ondan sonra mürtet oldular, tekrar Müslüman oldular ondan sonra da mürtet oldular, ondan sonra kabilelerine isteklerini bildirdiler. Kabileleri Rasul Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e bunu bildirdiler ve bunun akabinde bu ayet nazil oldu.

Böyle hareket edenler İslam’a giriyor ondan sonra mürtet oluyor, tekrar İslam’a dönüyor, ondan sonra tekrar mürtet oluyor. Böyle kimselerin tövbeleri kabul edilmez, hemen öldürülür. Bunlara güvenilmez. İslam devleti onları hemen öldürür, bunlar tamamen sapıktırlar. Dine girip çıkmakla sanki oynuyorlar, hiç ciddi değiller, imanlı olamazlar, her an geri mürtet olabilirler. Buna göre birisi mürtet olursa sadece bir defa için tövbesi kabul edilir. İkinci defa yaparsa tövbesi kabul edilmez hemen öldürülür.

Kâfir olarak kim ölürse Allah’ın azabından kurtulmak için yeryüzü dolusu altın sunmaya çalışsa dahi bu ondan kabul edilmeyecektir. Nitekim insan kâfir olursa ne iyilik yaparsa yapsın bu ondan kabul edilmeyecektir.  Allah Celle Celaluhu şöyle buyurdu:

مَّثَلُ الَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِمْ أَعْمَالُهُمْ كَرَمَادٍ اشْتَدَّتْ بِهِ الرِّيحُ فِي يَوْمٍ عَاصِفٍ لاَّ يَقْدِرُونَ مِمَّا كَسَبُواْ عَلَى شَيْءٍ ذَلِكَ هُوَ الضَّلاَلُ الْبَعِيدُ

 “Kâfirlerin amelleri fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler, en uzak sapıklık odur.” (İbrahim 18) 

Hz. Aişe r.a akrabası olan Abdullah bin Cedaan adlı bir kişi hakkında Rasulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e  “Zira bu adam cahiliyede, kâfir olduğu halde, sila-i rehm, akrabalarına ve komşularına iyilik yapıyordu, misafire ikramda bulunuyor ve fakirlere yemek veriyordu” diyerek sordu. Rasul Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

” لا ينفعه، إنه لم يقل يوما رب اغفر لي خطيئتي يوم الدين”

 “Hayır, kendisine hiçbir yararı yoktur. Nitekim bu adam,  hiçbir gün Rabbim kıyamet gününde günahlarımı affet demedi.” (Müslim, İbni Habban)

Bu adam İslam’ın istediği iyi amelleri yapmasına rağmen Kıyamet gününe inanmıyordu. İşte iman olmayınca salih amel sahibine kıymet günü hiç yaramaz. İman varsa ne iyi amel yaparsa sevabını alır, hatta kat kat alır, kötülük yaptığında Allahtan mağfiret dileyip tövbe ederse ve salih amel yaparsa affedilir.

Buna göre salih veya iyi amel ancak imanla faydalı olur ve Allah Celle Celaluhu tarafından kabul edilir. Şayet kâfir ise en büyük kötülüğü yapmış olur. Zira Allah Celle Celaluhu’yu inkar etmek veya O’na ortak koşmak, bir peygamberi veya bütün peygamberleri inkar etmek, Allah Celle Celaluhu’nun kitabını veya imanın gerektirdiği hususlardan herhangi birini inkar etmekten daha büyük kötülük var mıdır?! O zaman insanlara çok iyilik yapsa neye yarar?! Allah Celle Celaluhu’ya kötülük yapıyor, insanlara iyilik yapıyor, olur mu böyle bir şey? Oysa öncelikle Yaratıcıya, kendisine bütün iyilikleri veren Allah Celle Celaluhu’ya iyilik yapmalıdır.  Allah Celle Celaluhu’nun hakkı bütün haklardan daha üstündür ve hepsinden önce gelir. Allah Celle Celaluhu’nun hakkı, kendisine, meleklerine, peygamberlerine, kitaplarına, ahiret gününe ve benzeri iman meselelerine iman etmek ve ondan sonra bunları uygulamaktır.

Kâfir olanların kıyamet gününde paraları ve malları kendilerine yaramayacağı gibi yardımcı da bulamayacaklar. Ebediyen cehennemde kalacaklar.