– 26 –

Sadaka ne zaman kabul edilir?

Çöpe atılacak mal fakire verilirse sadaka sayılır mı?

İsrail’in kendisine haram kıldığı yiyecek nedir?

 İman etmek için Yahudilerin koştukları şartlar nedir?

 Şartları yerine getirince iman etmemek için neyi bahane ettiler?

 Allah’ın Resulünün cevaplarının doğru olduğunu söylemesi sünnetin  vahiy olduğuna dair bir delil midir?

Millet ve ümmet mefhumu nedir?

لَنۡ تَنَالُوا الۡبِرَّ حَتّٰى تُنۡفِقُوۡا مِمَّا تُحِبُّوۡنَ وَمَا تُنۡفِقُوۡا مِنۡ شَىۡءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ بِهٖ عَلِيۡمٌ‏ ﴿۹۲﴾  كُلُّ الطَّعَامِ كَانَ حِلًّا لِّبَنِىۡۤ اِسۡرَآءِيۡلَ اِلَّا مَا حَرَّمَ اِسۡرَآءِيۡلُ عَلٰى نَفۡسِهٖ مِنۡ قَبۡلِ اَنۡ تُنَزَّلَ التَّوۡرٰٮةُ ‌ؕ قُلۡ فَاۡتُوۡا بِالتَّوۡرٰٮةِ فَاتۡلُوۡهَاۤ اِنۡ كُنۡتُمۡ صٰدِقِيۡنَ‏ ﴿۹۳﴾  فَمَنِ افۡتَرٰى عَلَى اللّٰهِ الۡكَذِبَ مِنۡۢ بَعۡدِ ذٰ لِكَ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوۡنَؔ‏ ﴿۹۴﴾  قُلۡ صَدَقَ اللّٰهُ‌ فَاتَّبِعُوۡا مِلَّةَ اِبۡرٰهِيۡمَ حَنِيۡفًاؕ وَمَا كَانَ مِنَ الۡمُشۡرِكِيۡنَ‏ ﴿۹۵﴾ 

 “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir. Tevrat indirilmeden önce İsrail (Yakup) kendine haram kıldığının dışında İsrail oğullarına her yiyecek helal idi. De ki eğer doğru söyleyen kimseler iseniz Tevrat’ı getirip okuyun! Bundan sonra kim Allah adına yalan uydurursa onlar zalimlerin ta kendileridir. Deki Allah doğru söylemiştir. Öyleyse hanif (batıldan uzak) olan İbrahim’in milletine (dinine) uyun! İbrahim müşriklerden değildi”. (Ali İmran 92-95)

İnsan sevmediği bir şeyi elinden çıkartsa bir iyilik yapmış sayılmaz. Zaten onu elinden çıkartacaktı, onu atacaktı! Bir insan sadaka olarak çöpe atacağı bir elbise veya bir yemeği bir fakire, bir miskine veya bir muhtaca verirse ondan kabul edilmez, sadaka yerine geçmez. Ama sadaka ve zekâtı verdikten sonra eski şeyleri fakirlere verebilir.

Bu ayeti duyan Ebu Talha el ansari adlı sahabenin, kendisine ait Mescid’e yakın Beyraha adlı bir yeri vardı, oranın suyu pek tatlı idi, hatta Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem mescide girmeden oraya uğrayıp suyunu içiyordu. Bu ayeti duyunca Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e gelip bu ayeti okuyarak benim için en sevdiğim yer bu yerdir, onu Allah için sadaka veriyorum, onu istediğin şekilde kullan ya Resulullah! dedi. Bunun üzerine Resulullah “Kazandın, bu mal pek karlıdır, bunu senin akrabaların arasında dağıt” deyince yapacağım ya Resulullah diyerek akrabaları ve amcaoğulları arasında dağıttı.( İbni Hanbel)

İbni Ömer r.a Resulullah’ın yanına gelerek “Hayber’de aldığım ganimet payım en güzel malımdır, ona ne yapayım ya Rasullah! Dedi; Rasulullah dediki; toprağın aslı senin elinde kalsın, meyvesini (Allah için) dağıt” (Buhari ve Müslim) 

Allah Celle Celaluhu ancak sevdiğiniz şeyi harcarsanız veya verirseniz iyilik veya sevap elde edebilirsiniz diye açıkça bildiriyor. Müslüman sevdiği şeyden harcamazsa ondan kabul edilmez. İnsanın ne harcadığını ve ne için harcadığını Allah Celle Celaluhu kesin şekilde bilir. İnsan derse ki bunu ve şunu seviyorum ve bundan dolayı bunu Allah Celle Celaluhu için sadaka veriyorum. İşte Allah Celle Celalehu onun niyetini bilir ve ona göre iyilik verir veya vermez. Zira bir kimse Allah Celle Celaluhu için verirse Allah Celle Celaluhu karar verir ve bu kişinin niyetinde sadık olup olmadığına dair hüküm verir. Buna göre bir Müslüman Allah Celle Celaluhu yolunda infak edecekse iki şart vardır:

 Birincisi; Niyeti sadece halis bir şekilde Allah Celle Celaluhu için olmalıdır.

İkincisi; En sevdiği maldan veya mülk edindiğinden harcamalıdır.

Bununla ilgili birçok ayet geçmiştir.  Müslüman bu iki hususta dikkatli olmalıdır. Riyakârlık ve gösteriş için harcarsa ondan kabul edilmez. Bakara suresinde 264. Ayette geçtiği gibi sadakayı bozmuş olur.  Bakara suresi 267. ayette Allah Celle Celaluhu Müminlerin kötü veya sevmedikleri mallarından harcamamaları hususuna dikkat çekip uyarıyor ve nehyediyor. Ayrıca harcanacak mal helal mal olmalıdır. Haram maldan, faiz, içki ticareti ve uyuşturucu ticareti gibi haramlardan harcarsa kesinlikle ondan kabul edilmez. Nitekim sahabe Radiyallahu Anh hep iyi ve sevdikleri mallarından harcıyorlardı. Allah Celle Celaluhu ve Rasulu Sallallahu Aleyhi Ve Sellem onlardan memnun ve razı oldu. Bu nedenle sahabeler Radiyallahu Anh birçok ayette ve hadiste övüldüler.

Gerçek şudur ki; insan ve daha doğrusu Müslüman sevdiği mallardan Allah Celle Celaluhu uğrunda harcamazsa, sadaka vermezse veya ikram etmezse samimi ve cömert kişi sayılmaz, cimri sayılır. Aslında karşı taraf bunu hisseder, kendisine verilen veya ikram edilen kimse vermeye veya ikram etmeye yönelen kimsenin neyi harcadığını anlar. Kendisine iyi bir şey sadaka veya hediye olarak verilirse veya ikram edilirse bu şeyin, hediyenin veya ikramın ne olduğunu, değerini bilir ve anlar. Bunu Allah Celle Celaluhu nasıl bilmeyecek, O herkesin sinesinde sakladığını ve kalbinden geçeni çok iyi bilir.

Nitekim harcamak bir fedakârlıktır. Allah Celle Celaluhu insanı en sevdiğini harcamaya davet ederken bunları iki hususta beyan etmiştir. Bunlar mallar ve candır. Birçok ayeti kerimede “mallarınızla ve canlarınızla savaşın ve fedakârlık gösterin” diye emretmiştir. Ancak bu şekilde cenneti elde edeceğimizi beyan etmiştir. Hem de Müslüman’ın fazlaca iyi olan mallarından harcaması lazımdır. Bolluk varken az harcarlarsa cimri sayılırlar.

Hali dar olup ta harcamak isterken sadece iyi olmayan malı varsa ve daha temizi yoksa ondan kabul edilir. Kendisine göre en iyi şey sayılır.

Müslüman şunu daima hatırında tutmalı: Kendi elindeki mal ve mülk Allah Celle Celaluhu’ dandır ve O’na aittir. Kendisine geçici olarak verilmiştir ve ondan geri alınacaktır.  Allah Celle Celaluhu ondan herhangi bir şekilde geri alacaktır. Öyleyse Müslüman Allah Celle Celaluhu’nun ona verdiğinden O’nun yolunda, O’nun için O’nun uğrunda harcamalıdır. Zaten Allah Celle Celaluhu kendisine mal ve mülk verince kendisini denemek için veriyor. Ondan Allah Celle Celaluhu için harcayıp harcamayacağını veya nerede harcayacağını imtihan etmektedir.

Allah uğrunda iyi olandan harcama konusu bahis edildikten sonra malı ve dünyayı çokça sevdiklerinden dolayı cimrilikle ünlü olan Yahudilerin haram ve helal mal hakkında bahsi olunca Allah şu ayetle cevap verdi:

Tevrat indirilmeden önce İsrail (Yakup) kendine haram kıldığının dışında  İsrail oğullarına her yiyecek helal idi. De ki eğer doğru söyleyen kimseler iseniz Tevrat’ı getirip  okuyun! Bundan sonra kim Allah adına yalan uydurursa onlar zalimlerin ta kendileridir. Deki Allah doğru söylemiştir. Öyleyse hanif (batıldan uzak) olan İbrahim’in milletine (dinine) uyun! İbrahim müşriklerden değildi. (Al-i İmran 93-95)

Bu ayetlerin nüzul sebebini İbni Abbas şöyle anlattı: Bir Yahudi grup Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ‘in yanına gelip şöyle dediler: Sana bir nebi olarak bir takım hususları soracağız. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onlara şöyle dedi: istediğiniz şeyi sorun fakat benim karşımda Allah’ın ahdi ve İsrail’in (Yakup)  kendi oğullarından aldığı ahdi gibi bir ahit (söz) verin ki eğer size bir şey söylersem ve onu tanımış iseniz bana İslam üzerine tabi olacaksınız. Onlar dediler ki: Tamam sana söz veriyoruz. Şu dört husus hakkında bize cevap ver:

 -Yakup’un kendi kendine haram kıldığı yemek nedir?

 -Kadın ve erkeğin suları nasıl? 

– Bu sulardan nasıl erkek ve dişi oluyor?

– Sen ümmi bir nebi olarak uykudayken halin nasıl olur ve meleklerden senin velin (dostun ve yardımcın) kimdir?

Eğer Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bunlara cevap verirse kendisine inanacaklarına dair söz verdikten sonra:

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onlara şöyle dedi: Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah’ın adıyla size sesleniyorum; İsrail (Yakub) şiddetli hastalığa tutulunca ve hastalığı uzayınca  şöyle adak adadı: Eğer Allah beni bu hastalıktan kurtarıp şifaya kavuşursam kendim için en sevdiğim yiyecek ve içeceği haram kılacağım, kendisi için en sevdiği yiyecek ve içecek deve eti ve sütü idi. Bunu biliyor musunuz?

  • O Yahudi grup şöyle dediler: Allahım evet.
  • Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle dedi: Allahım onlara şahit ol !
  • Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem onlara şöyle dedi: Musa’ya Tevrat’ı indiren tek ilah olan Allah’ın adıyla size sesleniyorum: erkeğin suyu beyaz ve kadının suyu sarı ve incedir. Kimin suyu daha üstün gelirse Allah’ın izniyle ona göre çocuk olur ve benzer; eğer erkeğin suyu kadının suyuna daha üstün gelirse Allah’ın izniyle çocuk erkek olur. Eğer kadının suyu erkeğin suyuna daha üstün gelirse çocuk Allah’ın izniyle dişi olur. Bunu biliyor musunuz?
  • O Yahudi grup şöyle dediler: Allah’ım evet.
  • Resulullah  Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle dedi: Allah’ım onlara şahit ol !
  • Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem: Musa’ya Tevrat’ı indiren Allah’ın adıyla size sesleniyorum; ben ümmi nebi olarak gözlerim uyur fakat kalbim uyumaz.
  • O Yahudi grup şöyle dediler: Allah’ım evet.
  • Resullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Allah’ım onlara şahit ol !
  • Resullah Sallallahu Aleyhi Vesellem o gruba şöyle dedi: Benim velimin Cebrail ve gönderilen her nebinin velisinin Cebrail olduğunu biliyor musunuz?
  • Bu Yahudi grup şöyle dediler: o zaman senden ayrılırız, senin velin başka melek olsaydı sana tabi olurduk!

Allah onlar hakkında şu ayeti indirdi:

قُلۡ مَنۡ كَانَ عَدُوًّا لِّجِبۡرِيۡلَ فَاِنَّهٗ نَزَّلَهٗ عَلٰى قَلۡبِكَ بِاِذۡنِ اللّٰهِ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ وَهُدًى وَّبُشۡرٰى لِلۡمُؤۡمِنِيۡنَ‏ ﴿۹۷﴾                                                               

De ki ya Muhammed: kim Cebrail’e düşman olursa bilsin ki daha önce indirilen kitapları doğrulayan, müminler için yol gösteren ve müjde olan Kuranı Allah’ın izniyle O (Cebrail) senin kalbine indirmiştir. (Bakara 97)

Bu rivayet Taberi, Tirmizi, Nesai ve İbni Hanbel’de geçmektedir.

Ama Yahudiler o kadar nankör ve haktan uzaktırlar ki, hakikati gördükten sonra ve onayladıktan sonra inanmamak için basit bir mesele uydururlar ve böylece yüz çevirirler. Bakın ne dediler; senin veli; dostun ve yardımcın Cebrail olmasaydı inanırdık. Resulullah başka bir meleğin adını verseydi yine de diyeceklerdi filan melekten başka velin olsaydı inanırdık.. Zira Allah(cc) geçen ayetten sonra buna şöyle işaret etti:

مَنۡ كَانَ عَدُوًّا لِّلّٰهِ وَمَلٰٓٮِٕکَتِهٖ وَ رُسُلِهٖ وَجِبۡرِيۡلَ وَمِيۡكٰٮلَ فَاِنَّ اللّٰهَ عَدُوٌّ لِّلۡكٰفِرِيۡنَ‏ ﴿۹۸﴾ 

Kim Allaha, meleklerine; Resul ve Nebilerine, Cebrail’e ve Mikail’e düşman olduysa Allah kâfirlerin düşmandır. (Bakara 98)

Cebrail’e düşman olan kimse Mikail’e ve diğer meleklere de düşman olur, zira bütün meleklere iman etmek eşittir. Ayrıca Allah’ın düşmanı olur. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem ’e inanmayan veya düşman olan Allah’ın düşmanı olur. Zira bütün meleklere ve Resullere iman etmek birdir, Allah’ın emridir. Bir kimse her hangi bir meleği veya her hangi bir resulü inkâr ederse veya herhangi birine düşmanlık ederse kâfir olur ve Allah’ın düşmanı olur.

Yahudiler Muhammed (sav)’in her dediğini doğruladılar fakat buna rağmen inanmak ve ona tabi olmak istemediler. Allah (cc) ayeti kerimede Tevrat’ta bunun yazılı olduğunu söyleyerek Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e hitap ederek onlara deki eğer doğru söyleyen kimseler iseniz Tevrat’ı getirin ve okuyun, Muhammed’in size anlattığı hususların tümü doğru çıkacaktır; Yakup’un kendisine ne haram kıldığını görürsünüz.

Yakup (as)’ın diğer ismi bu ayette geçtiği gibi İsrail’dir. Yusuf suresinde geçtiği gibi on iki çocuğu vardı. Onların adı esbat olarak geçti, bunun manası torunlardır. O nedenle on iki kabile oldular. Onlara İsrail oğulları denildi.

Yakup (as) Musa (as)’dan çok önce geldi. Daha doğrusu Musa (as) Yakup (as)’in neslindendir. Tevrat Musa’ya indirildi. Tevrat indirilmeden önce İsrail oğullarına her yiyecek ve içecek helal idi. Ancak Yakup (as)  kendisine ne haram kıldıysa İsrail oğullarına haram oldu. Nitekim Yakup (as) nebidir ve Allah’ın vahyine göre hareket ediyordu. Bir şeyi haram kılmışsa İsrail oğulları için bir şer’i hükümdür, Yakub (as)’ın şeriatından olur.

Tevrat indirilince bir takım haramlar kılındığı gibi bir takımda helaller kılındı. Başka ifadeyle; Tevrat Yakup (as)’ın şeriatının bir kısmını neshetmiştir, kaldırmıştır. Nitekim her yeni gelen resul kendisinden önceki Resul’ün ve nebinin şeriatının bir kısmını neshediyordu. Son resul ve nebi olan Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e Allah(cc) den vahyedilen şeriat eski resul ve nebilerin şeriatlarını neshetmiştir. Bu nedenle şu şer’i kaide çıkarıldı:

شَرْعُ مَنْ قَبْلِنَا لَيْسِ شَرْعَاً لَنَا

‘’ Bizden öncekilerin şeriatları bizim için şeriat değildir’’.

Halbuki Allahu Teala şöyle buyurdu:

وَاَنۡزَلۡنَاۤ اِلَيۡكَ الۡكِتٰبَ بِالۡحَـقِّ مُصَدِّقًا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ مِنَ الۡكِتٰبِ وَمُهَيۡمِنًا عَلَيۡهِ‌ فَاحۡكُمۡ بَيۡنَهُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعۡ اَهۡوَآءَهُمۡ عَمَّا جَآءَكَ مِنَ الۡحَـقِّ‌ؕ لِكُلٍّ جَعَلۡنَا مِنۡكُمۡ شِرۡعَةً وَّمِنۡهَاجًا ‌ؕ وَلَوۡ شَآءَ اللّٰهُ لَجَـعَلَـكُمۡ اُمَّةً وَّاحِدَةً وَّلٰـكِنۡ لِّيَبۡلُوَكُمۡ فِىۡ مَاۤ اٰتٰٮكُمۡ فَاسۡتَبِقُوا الۡخَـيۡـرٰتِ‌ؕ اِلَى اللّٰهِ مَرۡجِعُكُمۡ جَمِيۡعًا فَيُنَبِّئُكُمۡ بِمَا كُنۡتُمۡ فِيۡهِ تَخۡتَلِفُوۡنَۙ‏

“Bu kitabı (Kuran’ı) sana hakla indirdik, eski kitapları tasdik eder ve onlara egemendir (nesheder). Öyleyse onların arasında sırf Allah’ın indirdikleriyle hükmet, onların heva ve heveslerine uyma. Sizden her biriniz (her resul) için bir şeriat ve metot kıldık. Allah isteseydi hepinizi tek ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi imtihan etmek istedi. Öyleyse hayır işleri yapmada yarışın. Hepiniz Allaha döneceksiniz, o zaman ihtilaf ettiğiniz şeyler hakkında size bildirecektir” (Maide 48)

Buna göre biz sadece İslam şeriatıyla muhatap, mükellef olduk. Yalnız bu şeriatın ahkâmına uyarız ve onunla amel ederiz. Sadece bunun metodunu izleriz ve uygularız. Daha önceki Resullerin şeriatları ve metotları farklı idi, neshedildi. Fakat bütün Resul ve Nebiler aynı akideye sahip idiler ve küfre karşı tutumları birdir.

Ayrıca; Yakup (as)’ın kendisine kitap indirilmedi, fakat Allah kendisine vahyediyordu. Nitekim nebilerin birçoğuna kitap indirilmedi. Ama kendilerine Allah; Cebrail, rüya veya ilhamla kalplerine atmak yoluyla vahyediliyordu. Allah Kur’an dışında Resulümüz Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e vahyediyordu, buna sünnet denilir. Bunu bize de birçok ayette gösterdi; misal olarak; Necim suresi 2 ile 4. ayetlerine bakın:

وَالنَّجۡمِ اِذَا هَوٰىۙ‏ ﴿۱﴾  مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمۡ وَمَا غَوٰى‌ۚ‏ ﴿۲﴾  وَمَا يَنۡطِقُ عَنِ الۡهَوٰىؕ‏ ﴿۳﴾  اِنۡ هُوَ اِلَّا وَحۡىٌ يُّوۡحٰىۙ‏ ﴿۴﴾   

Sizin arkadaşınız Muhammed sapıtmadı, azdırılmadı. Kendi heva ve hevesinden konuşmaz.  O ancak kendisine vahyedilen bir vahiydir’’.

Şöyle de buyurdu:

قَاتِلُوا الَّذِيۡنَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَلَا بِالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ وَلَا يُحَرِّمُوۡنَ مَا حَرَّمَ اللّٰهُ وَ رَسُوۡلُهٗ وَلَا يَدِيۡنُوۡنَ دِيۡنَ الۡحَـقِّ مِنَ الَّذِيۡنَ اُوۡتُوا الۡـكِتٰبَ حَتّٰى يُعۡطُوا الۡجِزۡيَةَ عَنۡ يَّدٍ وَّهُمۡ صٰغِرُوۡنَ ﴿۲۹﴾ 

“İslam hükmüne boyun eğerek cizye verinceye kadar Allah’a ve ahirete inanmayanlarla, Allah’ın ve Resulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlarla ve Hak dini (İslam’ı) din edinmeyen ehl-i kitapla savaşın’’. (Tevbe 29)

Bu ayet Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Yahudilerle ve diğer din mensuplarıyla nasıl diyalog yaptığını gösteriyor; onlar kendi yanına gelip bir şey sorarlarsa sırf cevap veya bilgi vermiyordu; onları kendi dinlerini terk etmeye ve İslam’a çağırıyordu. Kendisiyle bir konu hakkında tartışmak istedikleri zaman tartışıyordu ve onları İslam’a davet ediyordu. İşte bir Yahudi grup kendisinden dört soruya cevap istedikleri zaman onlara şart koştu: eğer size bildiğiniz gibi cevap verirsem bana inanıp tabi olacak mısınız? Onlar evet deyince onlara cevap verdi. Bunun manası Resulullah diğerleriyle diyalog yaparsa veya tartışırsa veya kendisinden bilgi veya cevap istenirse hemen İslam’a çağırıyordu. Böylece Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in hareket noktası İslam’a davet etmek olarak ortaya çıkıyordu.

Ama ne yazık ki bu asırda bunu anlamayan ve Müslümanız diyen bazı kimseler veya gruplar bu noktadan hareket etmeyerek kâfirlerin oyuna gelip tuzaklarına düşüyorlar; Yahudileri veya Hıristiyanları İslam’a çağırmazlar, hatta dinler arası diyalog adı altında İslam’ın birçok fikrinden vazgeçip onların isteklerine tabi olurlar.

Allahu teala Resulüne hitap ederek Yahudilere şöyle dedi ‘’ bundan sonra kim Allah’ın adına yalan uydurursa onlar zalimlerin ta kendileridir’’. Bu ayet geneldir; Yahudileri kapsadığı gibi Müslümanları da kapsıyor, ayetin nüzul sebebi Yahudilerin Allah adına yalan uydurmasıdır. Ve her kim onlar gibi Allah adına yalan uydurursa onlar gibi zalim olur. Ayette ” مَنْ”  “kim” ifadesini kullandı; bu ifade umumi, geneldir. Kim Allah’ın adına yalan uydurursa… bir kimsenin adı alim, şeyh, hoca, müftü, profesör olsun, Allah’ın emrine aykırı bir fikir veya bir fetva verirse veya Allah’ın bir emrini saklarsa başka şey gösterirse veyahut onu yarım gösterip tamamını göstermezse Allah adına yalan uydurmuş olur ve o zalim olur. Nitekim Yahudi alim ve hahamları veya Hristiyan papazları böyle davranıyorlardı. Allah onları zalim, fasık ve kâfir sayıp lanetledi.

Nitekim “Allah doğru söylemiştir”, buna göre yalnız Allah’ın söylediğini söylemek gerekir. Resulüne Yahudilerin sorularının cevaplarını vahyetti, böylece Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem onlara doğruyu söyledi, onlarda bu hakikati bildiler, fakat iman etmek istemediklerinden dolayı bahane çıkarttılar, hem de o bahane çok tehlikelidir; Cebrail (as)’a düşmanlığı ilan etmektir. Böylece daha tehlikeli bir çukura düştüler.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in cevaplarının Allah tealadan olduğu sabit olunca sünnetin Allah(cc) den bir vahiy olduğu sabit olur. Bunu kabul etmeyen Allah(cc) adına yalan söylemiş olur o da zalimdir. Kur’an-ı Kerim’de İsrail veya Yakup(as)’ın kendi kendine neyi haram kıldığı yazmıyor, sadece bir şeyi kendisine haram kıldığı yazılıyor, ama o nedir, kuran açıklamadı, Yahudiler Resulullahı imtihan etmek için bunu sordular, onlara bunun gerçeğini açıklayınca doğruladılar. Bunun arkasında Allah(cc) ayette “Allah doğru söyledi” diye buyurdu, bunun manası Resulullahın söylediği cevap ayetin açıklaması olarak Allah(cc) dendir.

Bunun arkasından Allah onlara şöyle dedi: “öyleyse hanif olan İbrahim milletine tabi olun, o müşriklerden değildi”. Bunun manası Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e tabi olun, çünkü Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem İbrahim (as)’a tabi idi, hiç şirk koşmuyordu, hanif bir din üzere idi: batıldan uzak bir dindir.

Yahudiler ve Hıristiyanlar İbrahim(as) ın milletine tabi olduklarını iddia ettiler ama değiller, çünkü şirk koşuyorlar, Allah(cc) ile birlikte Üzeyir veya İsa’yı ilah ediniyorlar, bunları Allah’ın oğulları olarak sayıyorlar. Ayrıca hahamları, rahipleri ve papazları rab ediniyorlar, bunların kıldıkları haram ve helalleri kabul ediyorlar; bu da büyük bir şirktir.  

Millet bir dine tabi olan topluluktur. Ümmet manasındadır. Başka ayetlerde millet yerine ümmet kelimesi geçti: Enbiya suresi 92, Müminun suresi 52. ayetlerinde ümmetiniz tek bir ümmettir ve yalnız Allah’a kulluk edin ve yalnız Allah’tan sakının ifadelerini içermektedir. Nitekim, Nahl suresi 120. ayette İbrahim hanif bir dine tabi olan ve Allah’a kulluk eden bir ümmet idi, müşriklerden değildi. Bundan hareket ederek ümmet için şu tarif gösterildi:  Bir akide ve bundan fışkıran hayat nizamına tabi olan insanların toplulukları bir ümmet veya bir millet sayılır. Bu nedenle;

“مِلَّةُ الكُفْرِ واحِدة” küfür milleti birdir denildiği gibi   مِلّةُ الإسلامِ واحِدةİslam milleti birdir denilmektedir.  Buna göre bütün Müslümanlar tek bir millettir ve tek bir ümmettir. Arap milleti veya Türk milleti demek yanlıştır, hepsi tek bir millet ve tek bir ümmettir.

Buna göre İbrahim(as)’ın milletine tabi olmak isteyen İslam’a tabi olmalıdır, yalnız İslam İbrahim (as)’in milletine uyar. Allahu teala şöyle buyurdu:

قُلۡ اِنَّنِىۡ هَدٰٮنِىۡ رَبِّىۡۤ اِلٰى صِرَاطٍ مُّسۡتَقِيۡمٍ دِيۡنًا قِيَمًا مِّلَّةَ اِبۡرٰهِيۡمَ حَنِيۡفًا‌ ۚ وَمَا كَانَ مِنَ الۡمُشۡرِكِيۡنَ‏

 ‘’De ki (Ey Muhammed) Rabbim beni dosdoğru bir yola hidayet etti. Bu ise hanif olan İbrahim’in milleti olan gerçek ve üstün bir dindir. O müşriklerden değildi. (Enam 161).

Bu asırda bazı sapık kimseler biz Yahudiler ve Hıristiyanlarla beraber olup hepimiz İbrahim (as)’ın çocuklarıyız diyerek bunların dinlerini bir saymaya çalışırlar ve Allah(cc)’nin adına yalan söylerler. Nitekim daha önce tefsirini yaptığımız Ali-İmran suresi 67.ayette Allah açıkça şöyle ilan edip beyan etmiştir:

مَا كَانَ اِبۡرٰهِيۡمُ يَهُوۡدِيًّا وَّلَا نَصۡرَانِيًّا وَّ لٰكِنۡ كَانَ حَنِيۡفًا مُّسۡلِمًاؕ وَمَا كَانَ مِنَ الۡمُشۡرِكِيۡنَ

İbrahim ne Yahudi ne de Hıristiyan idi, hiç öyle değildi, o batıldan uzak bir dine sahip olan bir Müslüman idi, müşriklerden değildi.

Müslüman’ın manası yalnız Allaha kulluk eden, emrine uyan, teslim olan ve şirkten uzak olan kimsedir. Nitekim Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem İbrahim (as)’ın duasının icabeti ve müjdesi idi. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e inanmayan Müslüman olamaz ve İbrahim(as)’ın milletine tabi olamaz.