– 27-

Dünyada ibadete tesis edilen ilk ev, O’nun mübarek olması, içindeki ayetler, hac farzı ve yerine getirmesi;

Dünyada ibadet için ilk tesis edilen ev hangisidir?

Onu kim tesis etti?

İçindeki ayetler nedir?

Hac kimin üzerine farzdır?

Hac bütün insanlara mı farz?

Hac yapmayanlarla savaşılır mı?

اِنَّ اَوَّلَ بَيۡتٍ وُّضِعَ لِلنَّاسِ لَـلَّذِىۡ بِبَكَّةَ مُبٰرَكًا وَّهُدًى لِّلۡعٰلَمِيۡنَ‌‌ۚ‏  فِيۡهِ اٰيٰتٌ ۢ بَيِّنٰتٌ مَّقَامُ اِبۡرٰهِيۡمَ وَمَنۡ دَخَلَهٗ كَانَ اٰمِنًا ‌ؕ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الۡبَيۡتِ مَنِ اسۡتَطَاعَ اِلَيۡهِ سَبِيۡلًا ‌ؕ وَمَنۡ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ عَنِ الۡعٰلَمِيۡنَ‏                                                                                  

”    İnsanlar için inşa edilen ilk mabet; şüphesiz ki Bekka (Mekke) daki mübarek ve alemler için hidayet olan beyt (ev)dir. Onda apaçık ayetler vardır; İbrahim’in makamıdır, kim ona girerse emniyetli olur, kimin gücü varsa bu beyti haccetmesi o kişinin üzerinde Allah’ın bir hakkıdır, kim kafir olursa bilsin ki Allah’ın alemlere hiç ihtiyacı yoktur. (Al-i İmran 96-97) “

Daha önceki ayette Allah(cc) insanların İbrahim milletine tabi olmalarını emretmiştir. Bunun manası hiç şirk koşmadan ve hiç sapmadan dosdoğru olan İslam’a tabi olmaktır. Bununla ilgili insanlar için ilk inşa edilen mabet İbrahim’in Mekke’de tesis ettiği beyttir. Bunun haccedilmesi farz kılındı, bu İslam’ın bir rüknüdür. Bunu kabul etmeyen kâfir olur.

Bunun manası insanlar için Allah’a kulluk etmek üzere mabet veya ibadethane olarak ilk tesis edilen yer Mekke’de olan Beyt-i Haramdır, o ise Kâbe’dir. Ayette insanlar için denilmesi insanları ibadet için toplayacak ilk mekândır. Daha önce insanlar cemaatçe veya topluca ibadet yapmaları için onları toplayacak yerin bulunmadığına dair mana çıkmaktadır.  Nebi İbrahim’den eski nebiler hakkında söz edilirken topluca veya cemaatçe ibadet yaptıkları bir yer yoktur.

 İkinci yer Kudüs’te tesis edilen Mescid-i Aksa’dır. Bunların ikisi birer kutsal mescitlerdir. İsra suresinde ilk ayette bu iki mescitten söz ederek kutsal olduklarını gösterdi. Kendileri ve etraflarının mübarek olduklarını da belirtti. Bunların kutsallığını göstermek için kendi Resulüne ikram etmek ve değerini üstün kılmak üzere Mescid-i haramdan Mescid-i aksa’ya isra etti; geceleyin götürüldü.

Üçüncü kutsal mescit ise; son peygamber olan Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem tarafından Medine’de tesis edilen Mescid-i Nebevidir. Tevbe suresi 108 ve 109. Ayetlerde buna işaret eder. Takva üzerine tesis edilen ve içinde namaz kılmak diğerlerinden daha evla olan mescittir, içinde temizliği ve tahareti seven takvalı Müslümana kılar. Bunun manası bu mescit değerlidir, içinde namaz kılmak çok sevaplıdır. Medine’de ilk tesis edilen Kuba mescidi olsa da ondan sonra Resulullah’ın tesis ettiği mescit daha evla ve değerlidir.  Ayrıca Nebi Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” صلاة في مسجدي خير من ألف صلاة مما سواه إلا المسجد الحرام”

 Benim mescidimde namaz kılmanın,  Mescid-i haram haricinde her hangi bir mescitte namaz kılmaktan bin kat daha fazla sevabı vardır’’. (Buhari ve Müslim).

Bu üç mescide fazla sevap elde emek maksadıyla özellikle ziyaret yapılır ve büyük sevap elde etmek için yolculuk edilir. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellemçok sevap elde etmek maksadıyla ancak bu üç mescide binekler hazırlanıp özel ziyaret yapılacağını’’açıklayarak  şöyle buyurdu:

Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[لا تُشَدُّ الرِّحالُ إِلاّ إِلَى ثَلاثَةِ مَساجِدَ: مَسْجِدِيْ هَذا وَالْمَسْجِدِ الْحَرامِ وَالْمَسْجِدِ الأَقْصَىْ]

“Sadece üç mescit için yolculuğa çıkılabilir: Mescid-i Haram, benim şu mescidim ve Mescid-i Aksâ.” (Buharı ve Müslim)

Bu üç mescid dışında hiç bir mescide fazla sevap kazanmak maksadıyla özel ziyaret yapılmaz. Bu üç mescit dışında her hangi bir mescide gidilirse aynı sevap alınır, fazla alınmaz.

Allah(cc)’ nin Hz. İbrahim vasıtasıyla tesis ettirdiği ilk ibadet yeri Kâbe’dir ve ona yönelmeyi farz kıldı ve bunu Bakara suresinde        144,149 ve 150. ayetlerde açıkladı.

Maide suresi 97.ayette Beyt-i haram olan Kâbe’nin insanlar için kalkınacak yer olduğunu beyan etti. Ona fazla sevap almak maksadıyla bütün zahmetlere katlanarak gidilir. Bu nedenle farz olan hac dışında umre’ ye de ehemmiyet verdi. Onu farz kılmasa da çok büyük sevaplı bir sünnet olduğunu beyan etmiştir. Kâbe’nin ziyaret edilip etrafını tavaf yapmanın ve orada namaz kılmanın ehemmiyetini bu şekilde göstermiş oldu. Bakara suresi 158 ve 196.ayetlerde bunu vurguladı.

Bu yer İbrahim (a.s) ve onun oğlu İsmail (a.s) tarafından inşa edildi. Bakara suresi 127.ayette

 وَإِذْ يَرْفَعُ إِبْرَاهِيمُ الْقَوَاعِدَ مِنَ الْبَيْتِ وَإِسْمَاعِيلُ

İbrahim ve İsmail evin kaidelerini (tabanlarını) yükseltiyorlar’’  ifadesi geçtiği için bu tabanların aslı vardır, İbrahim ve İsmail’in bu tabanlar üzerine evi inşa ettikleri anlamı çıkar. Bu görüş daha fazla tercih edilir.

Fakat kesin olan ayette geçtiği gibi İbrahim ve İsmail tarafından Kâbe bina edildi. Acaba daha önce Kâbe melekler veya Âdem tarafından tesis edildi ondan sonra yıkıldı ve bilahare İbrahim ve oğlu İsmail gelip bunun tabanlarının izleri üzerine mi tekrar onu tesis ettiler, bu tür sözler için Kuran’da veya sünnette hiç delil yoktur. Nitekim Müslümanların akideleri, gayıbla ilgili haberleri, şer’i ahkâmları ve bunların uygulama keyfiyeti olan metodu yalnız Kur-an ve sünnetten alırlar. Tarih kitapları veya İsrailiyatlar veyahut kişilerin fikir ve faraziyelerinden almazlar.

 Ancak İbrahim ve İsmail’in evin kaidelerini yükselttiklerine dair kesin ifade vardır. Buna inanırız, itikat ederiz. Fakat daha önce evin var olduğuna delalet vardır, bunu tercih ederiz, ama akide yapmayız.

Zira Bu ayet Yahudilerin Kudüs’teki Beyt-i Makdis Mekke’deki Beyt-i haram’dan daha üstündür diye iddia etmelerine bir cevap olarak geldi. Allah onların batıl iddialarını bu ayetle çürüttü.  

Bu yer mübarektir; Mübareğin manası hayrı çok olandır veya sevabı çok olandır. Başka bir ifadeyle oraya giden kimse çok sevap alır. Bu nedenle Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Benim mescidimde (mescid-i nebevi’de) namaz kılmanın sevabı Mescid-i haram dışında herhangi bir mescitte namaz kılmaktan bin kat daha fazla sevaptır” diye buyurmuştur.

Ayrıca orasının çöl olmasından dolayı meyvelerden yoksun olan bir yer olmasına rağmen Allah oradakilere rızık vereceğine dair söz verdi. Bakara suresi 126.ayette İbrahim (a.s) Rabbine Mekke’nin emniyetli bir yer olmasını ve iman sahibi olan halkına rızık vermesi için dua etti:

وَاِذۡ قَالَ اِبۡرٰهٖمُ رَبِّ اجۡعَلۡ هٰذَا بَلَدًا اٰمِنًا وَّارۡزُقۡ اَهۡلَهٗ مِنَ الثَّمَرٰتِ مَنۡ اٰمَنَ مِنۡهُمۡ بِاللّٰهِ وَالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ‌ؕ

Allah onun duasını kabul ederken yalnız müminlere değil oradaki her insana rızık vereceğini bildirdi. Çünkü İbrahim’in duası üzerine Allah(cc) bu ayette şöyle dedi:

 قَالَ وَمَنۡ كَفَرَ فَاُمَتِّعُهٗ قَلِيۡلًا ثُمَّ اَضۡطَرُّهٗۤ اِلٰى عَذَابِ النَّارِ‌ؕ وَبِئۡسَ الۡمَصِيۡرُ

‘’Kim kâfir olursa ona rızıktan biraz tattıracağım ondan sonra ona cehennem azabı tattıracağım’’. Kureyş suresinde Mekke ehli olan Kureyş’e hem rızık hem emniyet sağladığını onlara hatırlattı.  

Bu beyt-i haram veya Kâbe âlemler için bir hidayettir. Bu hidayet ise Allah’a doğru ibadet etmek Kâbe’ye yönelmekle olur. Bunun dışında dalalettir, sapıklıktır. Bu nedenle Yahudiler ve Hıristiyanlar Kâbe’ye doğru yönelmedikleri için sapıttılar. Bakara suresi 149.ayette ibadet yapılırken Mescid-i harama veya Kâbe’ye doğru yönelmenin hak olduğu açıklandı. Bunun dışında olan ise batıldır. Sadece insanlara bir hidayet olarak değil, bütün âlemlere bir hidayet olarak gösterildi. Şu da anlaşılır; Allah’a ibadet edecek her mahlûk buraya yönelmelidir. Bakara suresi 144. ayette ehl-i kitap olan Yahudiler ve Hıristiyanlar da bunun hak olduğunu biliyorlar, fakat Bakara suresi 109. ayette geçtiği gibi hakkı bildikleri halde haset ederek bunu kabul etmek istemediler, 145.ayette onların heva ve heveslerine tabi oldukları da gösterildi.

Fetih suresi 24.ayette Mekke adı geçti. Burada Mekke’nin başka adı olarak Bekka geçti. Bekka’nın manası zillet göstermek veya boyun eğmektir. Yine izdiham ve kalabalık teşkil etmek manası da taşır. Bir kısım Tefsir âlimleri son manayı tercih ettiler. Bu nedenle onlardan İbni Abbas ve Katade bunu tercih ederek şöyle dediler: Allah(cc) erkekler ve kadınların aynı yerde ve karışık şekilde namaz kılmalarına ve tavaf yapmalarına müsaade ettiğinden dolayı o yer Bekka olarak adlandırıldı.

Bu beytte açık ayetler vardır; Örnek Makam-ı İbrahim’dir. İbrahim(a.s) Kâbe’yi inşa ederken bunun üzerinde duruyordu. Bunun üzerinde ayağının izi vardır. Bu beytin İbrahim(as) tarafından inşa edildiğine dair o makam apaçık bir ayet veya bir delil olur. Ayrıca safa ve merve birer ayetlerdir.

Bu yere kim girerse emniyetli olur. Zira Mekka emniyetli bir yer veya bir belde olarak kılındı. Bakara suresinde 125. ve 127. ayetler bunun emniyetli bir yer olduğunu gösterdi. Allah(cc) Beled suresinde ilk ayette emin olan Mekke beldesine yemin etti. Bu nedenle bu memlekette silah kullanmayı yasakladı. Resulullah  Sallallahu Aleyhi Vesellem Mekke’yi fethederken şöyle buyurdu:

إِنَّ هَذَا الْبَلَدَ حَرَّمَهُ اللَّهُ يَوْمَ خَلَقَ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ فَهُوَ حَرَامٌ بِحُرْمَةِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ وَإِنَّهُ لَمْ يَحِلَّ الْقِتَالُ فِيهِ لِأَحَدٍ قَبْلِي وَلَمْ يَحِلَّ لِي إِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍ فَهُوَ حَرَامٌ بِحُرْمَةِ اللَّهِ إِلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ

“Şüphesiz ki bu beldeyi Allah göklerle yeri yarattığı gün haram kıl­mıştır (savaşmak ve kan akıtmak haram kılındı). Binaenaleyh o, Allah’ın haram kılmasıyla kıyamete kadar haram­dır. Benden önce bu beldede hiç kimseye harp helal olmamıştır. Bana da ancak gündüzün bir saatinde kıtal helal olmuştur. O, Allah’ın haram kılmasıyla kıyamet gününe kadar haramdır.” (Buhari ve Müslim)

Allah(cc) bunu açıkladıktan hemen sonra haccı farzı kıldı, insanlar üzerine Allah(cc)’nin hakkıdır. Fakat güce sahip olursa ona farz olur. Nitekim Bakara suresi 286.ayette; لاَ يُكَلِّفُ اللّهُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا “Allah insanı gücü dışında mükellef kılmaz ve sorumlu tutmaz” diye buyurdu. Bu güç; sağlık, maddiyat, ve emniyet kapsamındadır.

Ayette insanlar üzerine beyti haccetmek Allah’ın hakkı olarak gösterildi. Bu nedenle bütün insanların haccetmesi gerekir, haccetmezlerse sorumlu tutulup cehennemde cezalandırılacaklardır. Ancak haccetmenin ilk şartı imandır. Öyleyse insanların önce iman etmeleri ve sonra haccetmeleri gerekir. İman etmezlerse ebediyen azap görecekleri gibi haccetmediklerinden dolayı da azapları artacaktır. Yine namaz kılmazlar veya zekât vermezlerse hesaba çekileceklerdir. Müddessir suresi 42. Ayetten 47. ayete kadar olan ayetlerde;

 مَا سَلَكَكُمْ فِي سَقَر “sizi cehennemde yakan nedir?                                قَالُوا لَمْ نَكُ مِنَ الْمُصَلِّين Dediler ki; namaz kılanlardan değildik,

وَلَمْ نَكُ نُطْعِمُ الْمِسْكِينَ  Yoksulu yedirenlerden değildik.

وَكُنَّا نَخُوضُ مَعَ الْخَائِضِينَ Batıla dalanlarla dalıyorduk.

وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوْمِ الدِّينِ Hesap gününü yalanlıyorduk’’.

 Fussilet suresinde 6-7. ayetlerde

وَوَيْلٌ لِّلْمُشْرِكِينَ الَّذِينَ لَا يُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُم بِالْآخِرَةِ هُمْ كَافِرُونَ

 “zekâtı vermeyen müşriklere vay! Aynı anda ahireti inkâr ediyorlar’’ diye buyurdu.

Buna göre insanlar hem imandan hem şeriatı uygulamaktan mükelleftir ve sorulacaktır. İman etmezlerse ebediyen cehennemde kalırlar. Ayrıca İslam’ın sair ahkâmını uygulamadıklarından dolayı azapları artacaktır. Furkan suresinde 68-69. ayetlerde Allah’la birlikte ilah edinenlerin, haksızca nefsi öldürenlerin ve zina edenlerin azaplarının kat kat artacağını ve azapta kalacaklarını’’ buyurdu. Küfürden dolayı kâfir ebediyen cehennemde kalır ve bununla beraber haksızca insanı öldürürse ve zina ederse azapları kat kat artar. Resulullah  Sallallahu Aleyhi Vesellem kendi amcası olan Ebu Talib’in en hafif azaplı olduğunu bildirdi. Ebu Talip İslam’a girmediği için kâfir ve bu nedenle cehennemde ebediyen kalır. Fakat İslam’a yardım ediyordu ve Resulullah’ı himaye ediyordu. Ayrıca pek kötülük yapmıyordu, zulme ve haksızlığa karşı çıkıyordu, pek akıllı bir adam idi. Bu nedenle kavminde ve insanlar arasında saygın pek büyük ve akıllı adam idi.

Bu nedenle; İslam Hilafet devleti kendi hükmü altında yaşayan veya onun tabiiyetini taşıyan kâfir insanlar üzerine İslamiyet’i uygular. Onu uygulayınca onlar için bir rahmet olur. En az bazı hususlarda onların azapları artmaz veya katlanmaz. Laik ve demokratik sistemlerde olduğu gibi fazla günah işlemezler. Zina etmezler, diğer sapık ilişkiler kurmazlar, hırsızlık yapmazlar, kadınlar açık seçik gezmezler, faiz yemez ve yedirmezler, kumar oynamazlar vs. ama cehennemde ebediyen kalırlar, namaz kılmadıkları, zekât vermedikleri, haccetmedikleri ve sair ibadet ve farzları uygulamadıkları için azapları artacaktır. Böylece İslam devleti olan Hilafet yalnız Müslümanlar için değil Müslüman olmayan kâfirler için de bir rahmettir; azaptan kurtarır. O devlet olmayınca Müslümanlar dâhil olmak üzere herkesin azabı artar.

Ayetin sonunda وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ الله غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَمِينَ “kim kafir olursa bilsin ki Allah’ın âlemlere hiç ihtiyacı yoktur’’ ifadesi geçti. Bu ifade geneldir; Burada Yahudilerin inkâr ettikleri gibi ilk mabedin Kâbe olmadığını iddia ettiklerini, oradaki makam-ı İbrahim gibi delilleri inkâr etsinler veya hac farzını inkâr etsinler hepsinin kâfir olduğunu net şekilde beyan etti. Bu ifade genel olduğu için Kuran’da geçen herhangi bir ayeti veya bir ifadeyi inkâr etmenin küfür olduğunu da açıkladı.

Hac farzını inkâr etmek küfürdür. Fakat Müslüman’ın gücü olduğu halde haccetmemesi büyük günahtır.

 Hac’dan engelleyen maddi güç veya bir hastalık veyahut zalim yönetici veyahut ortada önemli maddi ihtiyaç dışında ciddi bir mazeret yoksa gücü ve imkânı varsa haccetmezse büyük günahkâr olur. Ancak hac vakti geniş bir farzdır, niyeti varsa ileride hac yapmayı düşünüyorsa günahkâr değildir. Fakat efdal olan gücü ve imkânı olursa hemen gidip hac yapmasıdır.

Hadis âlimlerinden olan Said bin Mansur Halife Ömer bin Hattab (r.a)’ın şöyle dediğini rivayet etti: “İnsanlar haccı terk ederlerse tamamen namaz ve zekâtı terk ettikleri zaman nasıl onlarla savaşıyoruz hac içinde onlarla savaşırız’’. Zira hac Allah’ın haklarındandır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” أمرت أن أقاتل الناس حتى يشهدوا أن لا إله إلا الله وأن محمدا رسول الله، ويقيموا الصلاة ويؤتوا الزكاة، فإذا فعلوا ذلك عصموا مني دماءهم وأموالهم إلا بحق الإسلام وحسابهم على الله” (البخاري)

“İnsanlar La ilahe illallah Muhammed Resulullah şehadeti getirinceye, namaz kılıncaya ve zekât verinceye kadar onlarla savaşmaya emredildim. Eğer bunu yaparsa benden (İslami devletten)  kanlarını ve mallarını korumuş olurlar. Ancak İslam hakkıyla alırım. (Ondan sonra) onların hesabı Allah katındadır”. (Buhari) 

İslam Hilafet devleti İslam’ı yaymak üzere cihad yapar, insanlar ya İslam’a girer ya da İslam hükmüne boyun eğer. Zira Tövbe suresi 29. Ayette belirlendi. Ancak Bakara suresinde 256. Ayette geçtiği gibi İslam’a girmeye zorlanmaz, muamelat ve ukubata zorlanır. Ama Müslüman olduktan sonra İslam’ın bütün hükümlerini uygulamaya zorlanır.

İşte Müslümanların ibadetle veya hayatın sair konularıyla ilgili İslam’ın bütün hükümlerini uygulamalarına zorlandıklarına dair bir ispattır. Müslümanlar hür veya serbest olmazlar. Zira onlar Allah’ın kulları, köleleridir. Batıdaki gibi İslam’da hürriyet veya serbestlik yoktur. İslam; bir insanın başka insanın kölesi olmasını haram kılar. Ama davranışlarda ve ibadetlerde veya fikirde hür olmaz. İslam’ın ahkâmına, fikirlerine ve akaidine bağlı olur ve İslam devleti Müslümanları buna göre hesaba çeker. Devlet kâfirlere İslam’ı uygulayınca bir çağrı olur, İslam doğruluğu ve adaletini görüp İslam’a girmeye bir vesile olur.