– 30 –

Allah’ın ipine sarılmak, Müslümanların kardeşliği, birleşmesi ve bölünmelerini engellemek;

Allah’ın ipi nedir?

Ona sarılmanın manası nedir?

Müslümanların kardeşliği ve birleşmesi nasıl gerçekleşir?

Bu ayetler milliyetçiliği kesin şekilde haram kılar mı?

وَاعۡتَصِمُوۡا بِحَبۡلِ اللّٰهِ جَمِيۡعًا وَّلَا تَفَرَّقُوۡا‌ نِعۡمَتَ اللّٰهِ عَلَيۡكُمۡ اِذۡ كُنۡتُمۡ اَعۡدَآءً فَاَ لَّفَ بَيۡنَ قُلُوۡبِكُمۡ فَاَصۡبَحۡتُمۡ بِنِعۡمَتِهٖۤ اِخۡوَانًاۚ وَكُنۡتُمۡ عَلٰى شَفَا حُفۡرَةٍ مِّنَ النَّارِ فَاَنۡقَذَكُمۡ مِّنۡهَا ‌ؕ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَـكُمۡ اٰيٰتِهٖ لَعَلَّكُمۡ تَهۡتَدُوۡنَ‏

Allah’ın ipine bütün olarak hepiniz sımsıkı yapışın ve hiç bölünmeyin! Sizin üzerinizdeki Allah’ın nimetini hatırlayın! Şöyle ki birbirinize düşman idiniz, fakat kalplerinizi birleştirdi. Böylece onun nimeti sayesinde birbirinize kardeş oldunuz, ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Böylece Allah size ayetlerini gösteriyor, umulur ki hidayetli olursunuz. (Ali İmran suresi 103)

Bir önceki Ayeti kerimede Allah(cc) müminlere hitaben onların kendisinden tam ve hakkıyla korkmaları ve ancak Müslümanlar olarak ölmeleri için çalışmalarına dair birinci ve ikinci emrini verdi.

 Bu ayette ise şu üçüncü emiri verdi:

Kendi ipine yapışıp sarılmaları, hiç bölünmemeleri ve gerçek kardeş olmalarıdır.

 Kendi ipi ise kendisine ulaştıracak yoldur, kurtuluş için uzanan yoldur, kim onu tutarsa batmaz, kurtulur. Bu ise bize indirdiği kitaptır. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” كتاب الله حبل ممدود من السماء إلى الأرض”

 “Allah’ın kitabı; gökten yere Allah’ın uzattığı iptir’’. (Tirmizi, Taberi)

Başka hadiste Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” إن هذا القرآن هو حبل الله المتين، وهو النور المبين، وهو الشفاء النافع، عصمة لمن تمسك به، ونجاة لمن اتبعه”

 “Bu Kur’an Allah’ın metin, sağlam ipidir, aydınlatıcı ışıktır, fayda veren şifadır, onu tutan için bir koruyucudur ve ona tabi olan için bir kurtuluştur’’. (İbni Mardeveyh)

Buna göre Allah(cc)’nin ipine sarılmak, O’nun kitabına sarılmaktır. Allah(cc), kendi kitabında her şeyle ilgili genel veya mutlak veya mücmel hüküm gösterdi. Fakat kendi kitabının tahsisi, kayıtları ve detaylarını Resulüne başka yolla vahyetti. Buna hikmet veya sünnet adı verildi. Bu nedenle; Allah(cc) kendi kitabında birçok ayette Resulüne uymamızı kesin emirle talep etti.

Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Veda hutbesinde şöyle buyurdu:

” فاحذروا أيها الناس! إني تركت فيكم ما إن اعتصمتم به فلن تضلوا أبدا: كتاب الله وسنة نبيه صلى الله عليه وسلم. إن كل مسلم أخ مسلم، المسلمون إخوة، ولا يحل لإمرئ من مال أخيه إلا أعطاه عن طيب نفس، ولا تظلموا، ولا ترجعوا من بعدي كفارا يضرب بعضكم رقاب بعض”

 “Ey insanlar! Size iki şey bıraktım, onlara sarılırsanız hiç şaşmazsınız; Allah’ın kitabı ve benim sünnetimdir. Her Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Müslümanlar kardeştir. Hiç bir kimse kardeşinin malından bir şey alamaz, kendinse helal olmaz. Hoş gönlüyle vermedikçe kardeşinin malı kendisine helal olmaz. Zulmetmeyin. Benden sonra birbirinizin boyunlarını vurarak kâfir olarak düşmeyin’’. (Malik, Elhakim, Beyhaki)

Allah’ın kitabı ve onun açıklaması olan Resulullah’ın sünneti İslam’ın kaynaklarıdır. İnsanlar Kuran’a ve sünnete bağlanırsa İslam’a bağlanmış olur. Allah müminleri kendi dinine sarılmaya davet edince kitabına ve vahyettiği Resulünün sünnetine bağlanmamızı emretmiş olur. Yalnız Allaha, kitabına ve Resulüne inandık veya “amentü’’ dememiz yetmez, bağlanmamız gerekir. Bağlanma ise; Kuran’ı ve sünneti uygulamakla gerçekleşir. 

Allah’u Teala Bakara suresi 256. Ayette

قَدْ تَبَيَّنَ الرُّشْدُ مِنْ الغَيِّ فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللَّهِ فَقَدْ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقَى لَا انفِصَامَ لَهَا

 “…. Artık doğruluk ve hak ile sapıklık ve batıl birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tağutu reddedip Allaha inanırsa sağlam kulpa yapışmış olur..’’ diye buyurmaktadır.

İslam dışındaki her fikir tağuttur, şeytani hükümdür, dalalettir. Nitekim Nisa suresi 60. Ve 61. Ayetlerde Tağutun her türlü küfür fikri ve şeytanın hükmünün olduğunu açıkladı; sadece lafla Allah’ın indirdiğini söyleyip ona inandığını iddia edenler tağutla muhakeme olunmak istiyorlar, Allah’ın ve Resulünün hükmüne çağrılırlarsa bundan yüz çevirirler. Allah(cc) onları münafık olarak vasıfladı. Böylece Allah’ın ipine yapışmanın manası Kuran’a ve sünnete yapışmak, uygulamak ve bunların üzerine birleşmek demektir.

Bu ayetlerde; Allah Müslümanların kendi kitabı ve Resulünün sünneti üzerine bir ve beraber olmaları ve tek bir vücut şeklinde birleşmelerini de emretmektedir. Başka esas üzerine birleşmek batıldır. Kendi ipini tutmaktan vazgeçip başka iplere sarılmak bölünme sayılır ve buda tağutun ipine sarılmak demektir. Zira ayette Allah(cc) yalnız kendi ipine hepimizin bir bütün olarak yapışmamızı ve sarılmamızı istedi, başka iplere değil.  Milliyetçilik veya vatancılık gibi bağlar ve iplere yapışmak ve sarılmak veya bunların üzerine birlik ve beraberlik oluşturmak haramdır, cahiliyedir. Demokrasi üzerine birleşmek tağuti birleşmedir. Zira demokrasi Allah(cc)’nin hâkimiyetini reddeder, halkın hâkimiyetini kabul eder. Laik rejime sarılmak onun gölgesinde birleşmekte tağuti birleşmedir. Zira laiklik dini devletten ve siyasetten ayırır, Kuran’ın ve sünnetin devletin esası ve anayasanın kaynağı olmasını reddeder. Öyleyse; Müslümanların birleşmesi sadece ve sadece İslam’la olur. Kuran ve sünneti Müslümanların devletinin esası kılmak ve anayasalarının kaynağını göstermekle gerçekleşir. Nitekim Allah(cc) kendi nimetiyle kardeş oldunuz diye müminlere hitap ediyor. Allah’ın nimeti ise İslam’dır. Öyleyse birleşme sadece İslam’la olur ve başka fikirlerle olmaz. Başka fikirle birleşme batıldır, yoksa hepsi beraber cehennem çukuruna düşerler ve orada birbirlerini lanetlemeye başlarlar. Nitekim insanlar İslam’a girmeden önce cehennem çukuruna düşmek üzereydiler, ölseydiler cehenneme gideceklerdi, fakat Allah’ın nimetiyle hidayetli olup ölmeden önce Müslüman olunca, Allah onları cehennemden kurtarmış oldu. İşte; cehennemden kurtuluşun yolu Allah’ın ipine yapışmakla olur. Böylece hem dünyada hem ahirette kurtuluşun yegane yolu Allah’ın ipine yapışmaktır.

Nitekim İslam’dan önce Medine’de Evs ve Hazreç kabileleri birbirlerine düşman idiler ve birbirleriyle savaşıp birbirlerini öldürüyorlardı. Diğer Arap kabileleri de böyle idi, yine Türkler, Kürtler ve sair halklar böyle idi. Kabileleri hep birbirleriyle savaşıp birbirlerini öldürüyorlardı. Bu halklar İslam’a girince hepsi birleştiler, kardeş oldular ve tek ümmet oldular. Hepsi İslam’ın potasında eridiler, hiç aralarında fark kalmadı.

 Nitekim Allah Müslümanlara şöyle buyurdu:

اِنَّ هٰذِهٖۤ اُمَّتُكُمۡ اُمَّةً وَّاحِدَةً ‌ۖوَّاَنَا رَبُّكُمۡ فَاعۡبُدُوۡنِ‏

  “Siz tek bir ümmetsiniz ve Rabbiniz de benim, öyleyse bana kulluk edin’’. (Enbiya 92)

Tek ümmet olunca onların tek devletinin olmasını gerektirir.

 Yalnız Allah’ı Rab edinip ona kulluk edecekler, Bunun manası Allah’ın dinine bağlı olup tek ümmet olmaları gerekir demektir. Bu nedenle tek devlet olacaklar, o devlette edindikleri Rab Allah’tır. Öyleyse hâkimiyet Allah’ındır; hâkim olan onun şeriatıdır. Anayasa ve kanunların Allah’ın hâkimiyetinden kaynaklanması gerekir.

İslam’dan önce insanlar arasındaki bağ milliyetçilik, vatancılık veya menfaatçilik idi. Ondan dolayı bölünüyorlardı ve birbirleriyle savaşıyorlardı. Osmanlı devletinin sonlarına doğru Batılılar Müslümanlar arasında milliyetçiliği yayabildiler, milliyetçi ve vatancı hareketleri kurdurup desteklediler, böylece İslam Hilafet devletini yıkabildiler, yerine ayrı ayrı ulus devletleri kurdurdular. Tek İslam devleti yerine geneli ulusa dayalı 57 devlet tesis ettirdiler. Bu nedenle Müslümanlar birleşemiyorlar. Allah’ın ipine tekrar yapışırlarsa birleşip tek devlet olurlar. Öyle olmak zorundadırlar, yoksa nasıl hepsi elhamdülillah Müslümanız diyebilirler?! Yada nasıl hep; bir ve beraber olalım?! Derler. Biz kardeşiz deyip  aynı anda ayrı ayrı devletlerde bağımsız olmak isterler ve 57 devlet olmaktan razı olurlar!! Bu halde iken Müslümanlar nasıl Allah’ın ipine yapıştıklarını ve kurtuluşa kavuştuklarını iddia edebilirler?!

Müslümanlar Allah’ın ipine sarılılarsa kardeş olurlar, hidayetli olurlar. Sarılmazlarsa birbirlerine düşman ve şaşkın olurlar, doğru yoldan sapıp gerilerler. Kolayca birbirlerinin boyunlarını vururlar. Allah bu ayette geçtiği gibi iman ve İslam kardeşliğini başka ayetlerde de vurgulamıştır. Şöyle buyurdu:

اِنَّمَا الۡمُؤۡمِنُوۡنَ اِخۡوَةٌ فَاَصۡلِحُوۡا بَيۡنَ اَخَوَيۡكُمۡ‌ وَاتَّقُوااللّٰهَ لَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُوۡنَ

“Şüphesiz ki müminler kardeştir. Kardeşleriniz arasında sulh yapın, Allahtan korkun. Umulur ki rahmet edilirsiniz” (Hucuret 10)

 Eğer İslam kardeşliğini muhafaza etsek, aramızda ihtilaf olursa Allah’ın hükmüne dönerek sulh yapsak, O’nun hükmüne dönerek O‘ndan korksak bizi dünya ve ahiret azabından kurtarır.

Müslümanlar Allah’ın ipine sarılan tek bir devlette birleşmezse pratik şekilde kardeşlikleri gerçekleşmez. Zira ayrı ayrı devlette bulununca bölünürler. Sistemler onları birbirinden ayırır. Bu nedenle İslam Müslümanlar için bir devletten fazla devletin bulunmasını yasaklar.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

«مَنْ بَايَعَ إِمَاماً، فَأَعْطَاهُ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ، فَلْيُطِعْهُ مَا اسْتَطَاعَ، فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ، فَاضْرِبُوا عُنُقَ الْآخَرِ»

“ Kim bir İmama (Halifeye) el avucunu ve kalbinin meyvesini (sevgisini) vererek biat ederse gücü yettiği kadar ona itaat etsin. Eğer (Halifelik üzerinde) onunla çekişerek kim ortaya çıkarsa onun boynunu vurun” (Müslim)

Şöyle de buyurdu:

إذا بويع لخليفتين فاقتلوا الآخر منهما”

 “İki Halifeye biat edilirse ikincisini öldürün” (Müslim)

Allah Müslümanların kardeşliğini ve birleşmesini sağlamak için Resulüne bu hadisleri söylemeyi vahyetmiştir.

Vakıa ve tarih bunu ispatlamıştır; kâfirler kendi ajanları vasıtasıyla İstanbul’da Hilafeti yıkınca Müslümanlar dağıldı, onların kardeşliği parçalandı ve birbirlerine düşüp düşman oldular. İslam’dan önce cahiliye devrindeki duruma düştüler.

Bu nedenle İslam kardeşliğini ve Müslümanların birleşmesini isteyen kimseler bunu gerçekleştirecek Hilafet devletini kurmaya çalışmalıdır. Nitekim Şeri kaide bunu vurgulamaktadır: “Bir vacip yerine getirmek için ne gerekirse vacip olur”.