– 31 –

İslam’a dayalı siyasi partinin kurulması, metodu, mensuplarının sıfatları, Müslümanların ehl-i kitap gibi bölünmesinin nehyidir;

Ümmetin manası nedir?

İslam’a göre siyasi hizbi tesis etmek farz mıdır?

 Birden çok hizbin tesis edilmesi caiz midir?

 Siyasi partilerin işi, metodu ve mensuplarının sıfatları nedir? Müslümanlar arasında cehenneme çağıran fırkalar nedir? Müslümanlar arasında hangi hususta ihtilaf caiz hangisinde caiz değildir?

Ehl-i kitap gibi Müslümanların bölünmesi neden nehyedildi?

وَلۡتَكُنۡ مِّنۡكُمۡ اُمَّةٌ يَّدۡعُوۡنَ اِلَى الۡخَيۡرِ وَيَاۡمُرُوۡنَ بِالۡمَعۡرُوۡفِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ الۡمُنۡكَرِ‌ؕ وَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡمُفۡلِحُوۡنَ‏ وَلَا تَكُوۡنُوۡا كَالَّذِيۡنَ تَفَرَّقُوۡا وَاخۡتَلَفُوۡا مِنۡۢ بَعۡدِ مَا جَآءَهُمُ الۡبَيِّنٰتُ‌ؕ وَاُولٰٓٮِٕكَ لَهُمۡ عَذَابٌ عَظِيۡمٌۙ‏

 “Hayra (İslam’a) davet eden, marufu emreden ve münkeri nehyeden sizden bir grup bulunsun. Felaha kavuşanlar bunlardır. Kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilaf edenler gibi olmayın. İşte onlar için pek büyük azap vardır‘‘. (Ali İmran Suresi 104-105)

Allah c.c 102.ayette tam hakkıyla kendisinden korkmamızı ve Müslümanlık üzerine ölmek için çalışmamızı istedikten sonra 103.ayette kendi ipine sımsıkı olarak bağlanmamızı ve Müslümanlar olarak gerçek kardeş olmamızı talep edip kendi içimizde İslam’a dayalı siyasi bir parti kurmamızı istedi. Onun istekleri kesin birer emirdir.

Burada dördüncü emir; müminlerin kendi içlerinden bir grubu oluşturmasıdır. Bu gruba hizb, parti, fırka veyahut örgüt veyahut ta cemaat denilebilir. Önemli olan onun içeriği: düşüncesi, metodu ve hedefidir. Zira ayette müminlere hitap ederek “sizden bir ümmet bulunsun” ifadesi geçmiştir.

Dilde ümmet aynı cinsten bir sayıdır, gruptur. Bir sayı veya bir grup insanlar, bir sayı hayvanlar, bir sayı senelerdir. vs.

Bu mana birçok ayette geçmiştir:

كَذٰلِكَ اَرۡسَلۡنٰكَ فِىۡۤ اُمَّةٍ قَدۡ خَلَتۡ مِنۡ قَبۡلِهَاۤ اُمَمٌ لِّـتَتۡلُوَا۟ عَلَيۡهِمُ الَّذِىۡۤ اَوۡحَيۡنَاۤ اِلَيۡكَ

(Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki sana vahyettiğimizi onlara okuyasın” (Ra’d 30)

وَلَـمَّا وَرَدَ مَآءَ مَدۡيَنَ وَجَدَ عَلَيۡهِ اُمَّةً مِّنَ النَّاسِ يَسۡقُوۡنَ

“Medyen suyuna gelince suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan insanlardan bir ümmet buldu” (Kasas 23)

وَمَا مِنۡ دَآبَّةٍ فِى الۡاَرۡضِ وَلَا طٰۤٮِٕرٍ يَّطِيۡرُ بِجَنَاحَيۡهِ اِلَّاۤ اُمَمٌ اَمۡثَالُـكُمۡ‌ؕ ‏

“Yeryüzünde yürüyen her türlü canlı ve iki kanadıyla uçan her tür kuş sizin gibi birer ümmetlerden başka bir şey değildir” (Enam 38)

وَقَالَ الَّذِىۡ نَجَا مِنۡهُمَا وَادَّكَرَ بَعۡدَ اُمَّةٍ

“İki zindan arkadaşından kurtulan kişi bir ümmetten (bir kaç seneden) sonra hatırladı”  (Yusuf 45)

 Istılahı manada Ümmet bir fikre inanan insan grubudur, bir fikir üzerinde birleşen insan grubudur.

Diğer insanlar dışında Müslümanların toplamına ümmet adı verildi. İslam’a inanan insanların toplamına İslam ümmeti adı verilip övüldü.

 رَبَّنَا وَاجْعَلْنَا مُسْلِمَيْنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَا أُمَّةً مُّسْلِمَةً لَّكَ

(İbrahim ve İsmail dediler ki) Ey Rabbimiz! Bizi sana Müslümanlardan kıl, neslimizden de Müslüman bir ümmet çıkar” (Bakara 128)

Allah müminleri överken  “siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz’’ dedi.

كُنۡتُمۡ خَيۡرَ اُمَّةٍ اُخۡرِجَتۡ لِلنَّاسِ تَاۡمُرُوۡنَ بِالۡمَعۡرُوۡفِ وَتَنۡهَوۡنَ عَنِ الۡمُنۡكَرِ وَتُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ‌ؕ وَلَوۡ اٰمَنَ اَهۡلُ الۡكِتٰبِ لَڪَانَ خَيۡرًا لَّهُمۡ‌ؕ مِنۡهُمُ الۡمُؤۡمِنُوۡنَ وَاَكۡثَرُهُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ‏

Siz insanlar için çıkartılmış en hayırlı ümmetsiniz; marufu emreder, münkeri nehyedersiniz ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap (Yahudiler ve Hıristiyanlar) iman etseydiler kendileri için iyi olurdu. Onlardan iman edenler vardır, fakat çoğu fasıktır. ( Al-i İmran 110)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Medine vesikasını yazdırırken şöyle geçti: “Kureyş’ten (Mekkeden) ve Yasrib (Medine)den gelen mümin olan Müslümanlar ve kendilerine kim tabi olursa ve onlarla beraber cihad ederse; bunlar insanlar dışında tek bir ümmettir….’’.

Şu hadis-i şerifte geçtiği gibi toplum ve cemaat manasındadır:

“تكون دعاة على أبواب جهنم، من أجابهم إليها قذفوه فيها، قلت يا رسول الله صفهم لنا؟ فقال:هم قوم من جلدتنا يتكلمون بألسنتنا، قلت فما تأمرني إن أدركني ذلك؟ قال: تلزم جماعة المسلمين وإمامهم، فإن لم تكن جماعة وإمام فاعتزل تلك الفرق كلها”

  “Cehennem kapısı üzerinde davetçiler olacaktır, kim onlara uyarsa onu içine atarlar. Onların sıfatları nedir, ey Resulullah? Sorusuna cevap olarak Resulullah:  Onlar bizim derimizdendirler ve dillerimizi konuşurlar! O zamana yetişirsem ne yapayım, ey Resulullah? “Müslümanların cemaatine ve İmamına bağlan…ve (cehennem kapısı önünde İslam dışındaki fikirlere davet eden) bütün o fırkalardan uzak dur…’’ (Buhari). Bu hadis-i şerifte bütün Müslümanların tek bir cemaat olduklarını gösterirken başka hadisi-i şerifte Müslümanlardan ayrı ayrı cemaatlerden söz etti. Aynı anda onlardan sapık gruplar çıkacaktır. İslam’a çağırmayan, İslam dışında demokrasi, laiklik, milliyetçilik, ırkçılık, sosyalizm gibi fikirlere çağıracak kimseler ortaya çıkacaktır. Bunlar gruplar oluşturalar, Müslümanları çağıracaklar. Bunlar cehennem kapısı üzerinde durup insanları kandırarak çağırıyorlar, kendilerine icabet eden ve uyanları cehenneme atarlar.

İşte İslam ümmetinden şu iki çeşit grup çıkacak:

Cennete çağıran hizipler ve Cehenneme çağıran parti ve hiziplerdir:

İslam’a ve hâkimiyetine çağıranlar cennet kapısı üzerinde dururlar, kendilerine icabet edenleri cennete götürürler.  Bunların fırkaları naciyedir, kurtulandır, kurtuluşa erendir.

İslam’a zıt fikirlere çağıran, İslam’ın hâkimiyeti, şeriatı ve Hilafeti reddeden fırkalar ve kimseler cehennem kapsı üzerinde duranlar olarak sayıldı: fırka ve parti kurup laikliğe, demokrasiye, sosyalizme, milliyetçiliğe ve sair cahiliye fikirlerine çağırırlar, kendilerine icabet edenleri cehenneme atarlar. Bu partilerin başında duranlar ve kendilerine icabet edenler cehennemlik olur.

 Bütün Müslümanlar diğer insanlar dışında tek bir cemaat sayılırlar, aynı anda üç kişiden fazla bir grup olunca ona bir cemaat denilir. Eğer üç kişi bir fikirde birleşip beraber olurlarsa bir ümmet veya bir cemaat veyahut bir hizb denilir.

Maide suresinde 56.ayette  “Allah’ı, Resulünü ve müminleri dost edinen kimselerin Allah’ın hizbi ve galip gelen oldukları’’ bildirildi. Mücadele suresinde 22.ayette de bunun benzeri geçti.

Ayrıca mücadele suresinde 19.ayette Allah, Resulüyle ve müminlerle sinsi şekilde savaşan, kâfirlerle iş birliği yapan ve yardımlaşmada bulunan münafık gruplar şeytanın hizbi, partisi olarak adlandırıldı. İslam hâkimiyetini, Şeriatını ve Hilafeti reddedenler şeytan partisine mensup olurlar.

Ahzab suresinde 20-22 ayetlerinde geçtiği gibi Kâfir güçler hendek savaşında birleşip İslam devletine saldırınca hizbin çoğulu olarak ahzab denildi.

 Nitekim Kuran-i kerim 30 cüz’ den oluşurken her cüz’ iki hizbten de oluşur.

Böylece hizb bir parti bir grup bir fırka olarak söylenebilir. Fakat fikri ve siyasi manada hizb ya Allah’ı, Resulü ve müminleri dost edinip yalnız bunlar için çalışır, başka ifadeyle İslam’a davet eder, marufu emreder ve münkeri nehyeder; Allah’ın hizbinin vasfına sahip olur.

Eğer bir hizb veya parti Allah’ı, Resulünü ve müminleri dost edinmezse veya başka ifadeyle İslam’a davet etmezse, marufu emretmezse, münkeri nehyetmezse, veyahut İslam dışındaki fikirleri, laikliği, demokrasiyi, milliyetçiliği, komünizmi, sosyalizmi ve diğer küfür fikirlerinden bir fikir edinirse şeytanın hizbinin vasfına sahip olur, İblis’in partisidir, bunun liderleri cehenneme çağıranlardır, partilerine katılanları cehenneme atmış olur.

Zira Allah şöyle buyurdu:

يَوۡمَ نَدۡعُوۡا كُلَّ اُنَاسٍۢ بِاِمَامِهِمۡ‌ۚ

“O gün, Kıyamet gününde, her grup insanı önderleriyle beraber çağıracağız” (Isra 71)

Her grup insanlar önderleriyle beraber hesaba çekilecek: eğer Allah’ın dinine ve hâkimiyetine davet etmişlerse, marufu emreder ve münkeri nehyederlerse hepsi beraber cennete girerler. Eğer İslam dışındaki fikirlere çağırırlarsa veya uyarlarsa önderleriyle beraber cehenneme giderler.  

Bir takım kişilerin bir ümmet bir grup veya bir hizp olabilmesi için kendilerinden bir emir seçmeleri gerekir. Belli fikirler, belli metod ve belli hedef edinecekler. Emir seçmez iseler beraber hareket edemezler ve organizeli iş yapamazlar. Bu nedenle, İslam ümmeti veya cemaati için tek bir emir olmalıdır, Hadislerde geçtiği gibi; Müslim’de  “Emirinden kim kerih bir şey görürse…’’“Benden sonra halifeler olacak…”, “İmam bir kalkandır….’’ ona müminlerin emiri,  imamı veya halifesi denildi. Yine de hadis-i şerifte geçtiği gibi   “üç kişiden fazla bir arada bulunurlarsa veya yolculuğa çıkarsa kendilerinden bir emiri seçmeleri farz kılındı”. (ibni hanbel ve el- bazzar) Bunun manası üç kişiden fazla kişi ortak bir iş yapacaklarsa muhakkak kendilerinden bir emir seçmeleri gerekir. Bu nedenle daveti yüklenecek kimselerin kendilerinden emir seçmeleri daha evladır, çünkü yapacakları iş yolculuktan kat kat büyük ve daha önemlidir.

Bu Al-i İmran suresinde 104. ayette Allah c.c müminlere hitap ederken kendilerinden bir ümmetin veya hizbin oluşturulmasını farz kılarken ne yapacaklarını da gösterdi;

1. Bu hizb hayra davet edecektir: Hayırdan İslam kast edildi, zira İslam’dan başka bir hayır yoktur, hemde ayette ” الخير”   “el-hayır” ifadesi geçti. Arapçada  ” ال”  “el-i tarif’’ denildiği gibi Ahit eli: bir grup kimseler arasında tanınan veya bilinen bir şey olunca ismin başına ” ال”  “el’’ eklenir. Misal olarak” المسجد ”  “el- mescit” dediğimiz zaman bizim tarafımızdan tanınmış mescidi kast ediyoruz.

Nitekim İslam’a ve Müslümanlara göre tanınan hayır İslam’ın ta kendisidir. Ayetler ve hadisler bunu belirledi. Buna göre bu hizbin ilk işi İslam’a davet etmektir, İslam’dan başka bir şeye davet edemez. İslam dışında bir şeye davet ederse Allah’ın emrine muhalefet etmiş olur. Cahilce ve inanmayarak davet ederse büyük günahkâr, fasık olur. Bildiği halde ama inanmayarak belli bir maslahatı gerçekleştirmek için davet ederse İslam’dan sapmış olup sapık büyük fasık sayılır. İslam dışındaki şeye inanarak davet ederse kâfir olur.

Nitekim bütün tefsir âlimleri hayrın İslam olduğunu belirledi. İşte; Milliyetçiliğe veyahut vatancılığa davet ederse İslam dışında bir şeye davet etmiş olur. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem in dediği gibi cahiliyeye davet etmiş olur; şöyle buyurdu:  “kim cahiliye izzetiyle izzetlenirse bizden değil’’   “kim bir asabiyete (milliyetçilik ve vatancılık) sancağı altında savaşırsa veya bu asabiyete davet ederse veyahut bu asabiyet uğrunda savaşıp ölürse cahiliye üzerine ölmüş olur’’. (Müslim)   “Ben hala sizin aranızdayken Allah sizi İslam’la değerli kılarken de cahiliyeyi (milliyetçilik ve vatancılık) sizden uzaklaştırırken ve kalplerinizi birleştirdiği halde bu cahiliyeye mi davet edersiniz?! O kokuşmuş bir şeydir, onu terk edin’’. (Buhari)

Ayrıca Laiklik, demokrasi, komünizm ve sosyalizm gibi küfür ideolojilerine ve fikirlerine davet etmek küfre davettir. İslam’a veya hayra zıt olan bir davettir. Nitekim hepsi şerdir.

İslam’da mana taşıyan deliller vardır, bütün Müslümanlar bunlara inanırlar. Fakat birkaç mana taşıyan deliller de var, bundan dolayı değişik içtihatlar çıktı, bu durumda bir cemaat İslam’a davet ederken belli şeri içtihatları benimsemelidir. Fikirlerini sınırlandırmalı ve belirgin şekilde göstermelidir. Zira fikirleri ve hükümleri sınırlandırmadan ve belirtmeden genel şekilde İslam’a davet edemez. Özellikle toplumla, devletle ve siyasetle ilgili İslami fikirleri ve görüşlerini sınırlandırmalı ve net şekilde göstermelidir.

İslam’a davet sadece insanların İslam’a girmeleri için bir davet değildir, aynı anda İslam’ı hâkim kılmaya yönelik bir davettir, onun devletini kurmaya yönelik bir çalışmadır. Bu nedenle Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ve onun cemaati İslam’a çağırırken onun devletini kurmaya bir çalışma yapmış oldu. Kabilelerle temas ederken hem İslam’a davet ediyordu hem de İslam hakimiyetini tesis etmek üzere nusret ve yardım talep ediyordu. Medine’de Musa’b r.a. vasıtasıyla İslam’ı yayarken nusret ehlini çağırıp onlardan nusret istedi  2. Akabe’de Ensarlar (nusret veren) tarafından kendisine nusret verildiği gibi biat verildi ve bu şekilde kendisine Medine yönetimi teslim edildi.

2. Bu hizb marufa davet edecektir: Burada da ahit elisiyle   “المعروف” “el-maruf” olarak geçti. Bunun manası İslam’a göre tanınan şeydir. Bu ise Allah’ın emirleridir, onun şeriatıdır, bütün şer’i hükümleridir. İnsanları şer’i hükümlere bağlanmaya çağıracaklar. Başta insanları yöneten kimseleri bu hükümlere bağlanmaya çağırmalıdırlar. Çünkü bu yöneticiler insanları etkiliyor ve belli kanunlara uydurmaya zorluyor. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

“أفضل الجهاد كلمة حق تقال عند سلطان جائر” (أبو داود، الترمذي)

“ Cihadın en üstün derecesi zalim yöneticiler karşısında hak sözü söylemektir’’. (İbn-i mace ve Tirmizi)

3. Bu hizb münkeri nehyedecektir: Yine ahit eliyle geçti; ” المنكر”   “el- münker’’dir. Bu ise İslam’a göre inkâr edilen veya reddedilen hususlardır. İslam’ın haram kıldığı veya yasakladığı her şeydir. Yine bütün insanları münkerden nehyederken yöneticileri nehyedecekler. Zira insanları yürüten ve belli kanunlara zorlayan yöneticilerdir. Yöneticiler münkerden nehyetmese o zaman insanları nehyetmek zor olur, hatta yöneticiler bu hayır davetini engellerler. Genellikle insanlar yöneticilerine rızayla veya korkuyla boyun eğerler. Buna rağmen insanlar münkerden vaz geçmezse ve nehyetmezlerse azaptan kurtulamazlar.

 Ayette geçtiği gibi münkere uyan bu insanlar kendi yöneticileriyle beraber cehenneme girerken yöneticilerini ve büyüklerini lanetleyecekler:

يَوۡمَ تُقَلَّبُ وُجُوۡهُهُمۡ فِى النَّارِ يَقُوۡلُوۡنَ يٰلَيۡتَـنَاۤ اَطَعۡنَا اللّٰهَ وَاَطَعۡنَا الرَّسُوۡلَا وَقَالُوۡا رَبَّنَاۤ اِنَّاۤ اَطَعۡنَا سَادَتَنَا وَكُبَرَآءَنَا فَاَضَلُّوۡنَا السَّبِيۡلَا‏  رَبَّنَاۤ اٰتِهِمۡ ضِعۡفَيۡنِ مِنَ الۡعَذَابِ وَالۡعَنۡهُمۡ لَعۡنًا كَبِيۡرًا

“ O gün yüzleri cehennemde çevirlip döndürülürken Rabbimiz yöneticilerimize ve büyüklerimize uyduk da onlar bizi doğru yoldan saptırdılar. Rabbimiz onlara iki kat azap ver ve büyük lanetle onları lanetle’’. (Ahzab  66-68)  

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

«وَاللَّه لَتَأْمُرُنَّ بالْمعْرُوفِ، وَلَتَنْهوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، ولَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، ولَتَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْراً، ولَتقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّه بقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، ثُمَّ لَيَلْعَنكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ» (أبو داود والترمذي وابن ماجه).

“Hayır. Allah’a yemin olsun ki elbette marufu emredip münkerden nehy edeceksiniz. Zalimin elinden tutup onu hakka döndüreceksiniz ve onu hak üzere tutacaksınız (ya da sizin de kalplerinizi biribirine çarptırır. Sonra da onları lanetlediği gibi sizleri de lanetler.” (Tirmizi, Ebu Davut, İbni Mace)

Ayrıca; bu hizb yalnız Allah’ın dinine davet etmeli, mensupları tam idrakle ve basiretle davet etmeliler. Bunun metodu Resulullah’ın metodu olmalıdır. Yusuf suresi108.ayette Allah(cc) şöyle buyurdu:

قُلۡ هٰذِهٖ سَبِيۡلِىۡۤ اَدۡعُوۡۤا اِلَى اللّٰهِ ‌ؔعَلٰى بَصِيۡرَةٍ اَنَا وَمَنِ اتَّبَعَنِىۡ‌ؕ وَسُبۡحٰنَ اللّٰهِ وَمَاۤ اَنَا مِنَ الۡمُشۡرِكِيۡنَ‏

 “Deki benim yolum budur, basiretle ben ve benimle beraber olanlarla beraber Allaha davet diyoruz, Allah’ı her şirkten tenzih ediyoruz, ben müşriklerden değilim’’.

Nitekim Allah(cc) kendi dinine davet edenleri, kendi emirlerine uyanları, ırkıyla veya kavmiyle övünen milliyetçi veya vatancı değil Müslümanım diyen kimseleri överek şöyle buyurdu:

وَمَنۡ اَحۡسَنُ قَوۡلًا مِّمَّنۡ دَعَاۤ اِلَى اللّٰهِ وَعَمِلَ صَالِحًا وَّقَالَ اِنَّنِىۡ مِنَ الۡمُسۡلِمِيۡنَ

 “ Allah’a çağıran, salih amel yapan ve ben Müslümanlardanım diyenlerden kim daha güzel söz söyler’’. (Fussilet 33) Bunun manası doğru hizib: yalnız İslami olur, yalnız İslam’a davet eder, mensupları imanlı ve takvalı olur, zira salih amel yaparlar, yalnız İslam’la ve Müslüman olmakla övünürler. Bunlardan hiç biri kendi milliyetiyle, ırkıyla ve vatanıyla övünemez, demokrat, laik, sosyalist, özgürlükçü ve benzeri cahili sıfatlarla övünmez.  

Davet hak üzerinde benimsenen fikirler ve metod da hedefi gerçekleştirinceye kadar sebatlılığı gösterirler, hiç yılmazlar ve bundan sapmazlar. Aynı anda; bu hizbin mensupları günahtan vazgeçip tövbe eden kimseler olmalıdır. Zalimlerle işbirliği yapmazlar, küfür yönetimine katılmazlar, yoksa cehennemlik olur ve İslam’ı hâkim kılmak için çalıştıklarını iddia etseler de Allah’ın yardımını görmezler. İslam onların vasıtasıyla hâkim olmaz, İslam’la iktidar sahibi olmazlar. Allah-u teala Resulüne ve hizbine böyle emir verdi ve uyardı. Bu ise davet metodundan bir parçadır. Şöyle buyurdu:

فَاسۡتَقِمۡ كَمَاۤ اُمِرۡتَ وَمَنۡ تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطۡغَوۡا‌ ؕ اِنَّهٗ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ بَصِيۡرٌ‏ وَلَا تَرۡكَنُوۡۤا اِلَى الَّذِيۡنَ ظَلَمُوۡا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُۙ وَمَا لَـكُمۡ مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ مِنۡ اَوۡلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنۡصَرُوۡنَ‏

 “ Sen ve seninle beraber tövbe edenler emrolunduğun şey üzerinde sebatlık gösterip dosdoğru olun, hiç bundan sapmayın, bunun dışına çıkmayın. (dikkatli olun) Şüphesiz ki Allah yaptığınızı görüyor. Zalimlere dayanmayın (onlarla işbirliği yapmayın), yoksa size ateş dokunur, Allah dışında dostunuz yoktur, ondan sonra zaferi ve yardımı görmezsiniz’’. (Hud 112-13)

Allah; kendi Resulüne ve hizbine hiç taviz göstermemesine dair emir verince İslam’a dayalı her partiye bir emir sayılır. Ufak taviz gösterirlerse büyük azap görürler ve Allah’ın yardımını göremezler. Bu emir, davetin metodundan bir parçadır. Şöyle buyurdu:

وَاِنۡ كَادُوۡا لَيَـفۡتِنُوۡنَكَ عَنِ الَّذِىۡۤ اَوۡحَيۡنَاۤ اِلَيۡكَ لِتَفۡتَرِىَ عَلَيۡنَا غَيۡرَهٗ‌ ‌ۖ  وَاِذًا لَّاتَّخَذُوۡكَ خَلِيۡلًا‏ وَلَوۡلَاۤ اَنۡ ثَبَّتۡنٰكَ لَقَدۡ كِدْتَّ تَرۡكَنُ اِلَيۡهِمۡ شَيۡــًٔـا قَلِيۡلًا ۙ‏ اِذًا لَّاَذَقۡنٰكَ ضِعۡفَ الۡحَيٰوةِ وَضِعۡفَ الۡمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَـكَ عَلَيۡنَا نَصِيۡرًا‏

 “ Kâfirler sana vahyettiğimizden başkasını yalan uydurup bize isnat etmen için seni neredeyse bu vahyettiğimizden saptıracaklardı. O zaman seni candan dost edineceklerdi. Sana sebatlık vermeseydik az miktarda onlara dayanacaktın. O halde sana hayatın ve ölümün iki kat azabını verirdik. Ondan sonra bize karşı bir yardımcı bulamayacaktın’’. (İsra 73-75)

 Şöyle de buyurdu:

وَاحۡذَرۡهُمۡ اَنۡ يَّفۡتِنُوۡكَ عَنۡۢ بَعۡضِ مَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ اِلَيۡكَ‌ؕ

 “ Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptıranlardan sakın’’. (Maide 49)

Kâfirlere yağ çekmek ve onlara dava hususunda yumuşaklık göstermekten Resul ve hizbi nehyedildi. Her İslami hizb te bundan nehyedilmiş oldu. Allah şöyle buyurdu:

فَلَا تُطِعِ الۡمُكَذِّبِيۡنَ‏ وَدُّوۡالَوۡتُدۡهِنُ فَيُدۡهِنُوۡنَ 

 “ Yalanlayanlara uyma, onlar kendilerine yağ çekmen ve yumuşaklık göstermeni isterler ki onlar da sana aynı şekilde davransınlar’’ (Kalem 8-9)

Bu hizb hikmeti ve güzel üslupları kullanacak, sırf fikri tartışmalara başvuracak, delil ve güzel öğüdü yol edinecek ve en güzel şekilde cedelleşme yapacaktır: Allah  şöyle buyurdu:

اُدۡعُ اِلٰى سَبِيۡلِ رَبِّكَ بِالۡحِكۡمَةِ وَالۡمَوۡعِظَةِ الۡحَسَنَةِ‌ وَجَادِلۡهُمۡ بِالَّتِىۡ هِىَ اَحۡسَنُ‌

 “ Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et ve en güzel şekilde onlarla cedelleşme yap’’ (Nahl 125).

Dilde hikmetin manası doğru görüş, isabetli fikirdir. Allah Kuran ve Sünnetin hikmet olduğunu beyan etmiştir. Böylece Kuran ve sünnetten delil göstererek davet taşınmalıdır. Güzel öğüt ise; insanların kalplerini yumuşatmak için duruma göre güzel ve uygun üslup kullanılmalıdır, etkileyici sözler sarf edilmeli, düşündürücü örnekler verilmeli ve belli kişilere tesirli kişiler gönderilmelidir.

En güzel şekilde cedelleşme ise; hak ile batılı birbirinden ayırarak batıl fikirleri çürütmek, hak fikirleri ispatlamak,  yanlış ile doğru fikirleri gösterip doğru fikirleri vurgulamaktır. Cedelin manası bükmektir. Fikri mana ise batıl ve yanlış fikirler bükülecek yerin dibine indirilecek hak ve doğru fikirler net şekilde gösterilip yükseklere çıkarılacaktır.

Dava adamı fikren güçlü olmalı, tutumu ciddi ve izzetli olmalı, kendine, fikrine ve grubuna güvenmelidir. İdeolojik ve akaidi olmalı. Tavizkar, gevşek, ve dalkavuk olmamalıdır. 

Bu hizb mensupları, Kâfirlere karşı güçlü ve müminlere karşı yumuşak olurlar, batıla karşı susmaz ve hakkı söylemekten çekinmezler. Aynı anda Allah’ı her şeyden üstün tutup çok severler. Maide  suresi 54.ayette onların sıfatları gösterildi:

يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا مَنۡ يَّرۡتَدَّ مِنۡكُمۡ عَنۡ دِيۡـنِهٖ فَسَوۡفَ يَاۡتِى اللّٰهُ بِقَوۡمٍ يُّحِبُّهُمۡ وَيُحِبُّوۡنَهٗۤ ۙ اَذِلَّةٍ عَلَى الۡمُؤۡمِنِيۡنَ اَعِزَّةٍ عَلَى الۡكٰفِرِيۡنَ يُجَاهِدُوۡنَ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُوۡنَ لَوۡمَةَ لَاۤٮِٕمٍ‌ ؕ ذٰ لِكَ فَضۡلُ اللّٰهِ يُؤۡتِيۡهِ مَنۡ يَّشَآءُ‌ ؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلِيۡمٌ‏

 “ Ey iman edenler, kim dinini terk ederse (herhangi bir şekilde taviz gösterirse), (bilki) Allah öyle insanların topluluğunu meydana çıkartacak ki Allah onları sevecek, onlar da Allah’ı sevecekler, müminlere karşı yumuşak, alçak gönüllüdür,  kâfirlere karşı izzetli, kuvvetlidirler, Allah’ın uğrunda cihad ederler ve mücadele ederler, dinlerini açıklamada ve hakkı söylemede hiç bir kimsenin kınamasından çekinmezler.  Bu, Allahtan bir iyilik, bir lütuftur. İstediği kimseye verir. Allah’ın iyiliği pek büyüktür, O bilendir’’.

Bu hizbin mensupları birbirlerine karşı merhametli, kâfirlere karşı şiddetli olurlar. Allaha çok bağlanırlar, sürekli ibadet yaparlar, namazlarını muhafaza ederler ve o kadar namaz kılarlar ki iman yüzlerinde ve simalarında gözükür. Aynı anda çalışmalarında sadece Allah’ın rızasını hedef edinirler ve onun fazlına sahip olurlar. Bu fazl ise Allah’ın yardımı ve zaferidir. Fetih suresi 29.ayette Allah bu hizbin başkanını ve mensuplarını şöyle vasıflandırdı:

مُحَمَّدٌ رَّسُوۡلُ اللّٰهِ‌ ؕ وَالَّذِيۡنَ مَعَهٗۤ اَشِدَّآءُ عَلَى الۡكُفَّارِ رُحَمَآءُ بَيۡنَهُمۡ ‌ تَرٰٮهُمۡ رُكَّعًا سُجَّدًا يَّبۡتَغُوۡنَ فَضۡلًا مِّنَ اللّٰهِ وَرِضۡوَانًا‌ سِيۡمَاهُمۡ فِىۡ وُجُوۡهِهِمۡ مِّنۡ اَثَرِ السُّجُوۡدِ‌ؕ

 “ Muhammed Allah’ın resulüdür ve onunla beraber olanlar kâfirlere karşı şiddetli ve müminlere karşı merhametlidirler. Sürekli rükû ederek ve secde ederek namaz kıldıklarını görürsün. Allah’ın rızasını ve ondan fazl gaye edinirler.  İman simalarında secde izlerinden dolayı yüzlerinde belli olur’’.

Bu hizb ancak siyasi olur, çünkü İslam’ı insanlara benimsettirmeye ve kavratmaya çalışıyor, toplumda yalnız İslam’ı hâkim kılmak istiyor, bunu gerçekleştirmek için düzenini kurmaya çalışıyor. Zira Marufu emretmek ve münkeri nehyetmek siyasi bir çalışmadır. Çünkü başta yöneticilere marufu emreder ve münkerden nehyeder. Yöneticileri muhasebe edip hak üzerinde durdurur. İnsanların işlerini yürütmekle ilgili çalışma yapar. Zira siyaset insanların işlerini bir fikirle yürütmektir.

Ruhani taraf Allah(cc)le alakayı idrak etmektir. Ama bu partinin çalışması Allah(cc)le alakayı idrak ederek dünyaya Allah’ın hâkimiyetini kılmaya ve yerleştirmeye çalışır. Böylece bu parti ruhani siyasi bir çalışma yapmaktadır. Bu nedenle Allah böyle partiye mensup olanların felaha kavuşanlar olduklarını gösterdi. Felah ise başarıdır. Bunlar hem dünyada felaha kavuşurlar; kâfirlere karşı zaferi elde ederek er geç başarılı olacaklar, hem de ahirette felaha kavuşurlar; cenneti elde ederek başarılı olacaklar. Nitekim Allahu teala şöyle buyurdu:

اِنَّا لَنَـنۡصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا وَيَوۡمَ يَقُوۡمُ الۡاَشۡهَادُ ۙ‏

 “ Muhakkak, biz resullerimizi ve iman edenleri hem dünya hayatında hem şahitlerin kalktığı gün (kıyamet günü) de muzaffer kılacağız’’. (Mümin/Ğafir 51)

Zira; Maide suresin 56.ayette Allah’ın hizbi vasfına sahip olanların galip gelecekleri bildirildi. Mücadele suresin 22. ayetinde Allah’ın hizbi vasfına sahip olan partiye mensup olan kimselere Allah’ın verdiği şeyler şöyle gösterildi: imanlarını kalplerinde yerleştirdi ve onları sabit kıldı, kendi tarafından bir ruhla, bir güçle ve kuvvetli hüccet ve delillerle onları destekledi, ahirette ise onları cennete sokacaktır, ayrıca Allah onlardan razı oldu, onlarda Allahtan razı oldular. Allah’ın rızasından başka şey istemezler, onlar felaha kavuşanlardır.  

Ayette  ” منكم”  “minkum’’  “Sizden’’ ifadesinin manası Müslümanlardan bir kısım demektir. Bu nedenle bu sıfatlara sahip olan bir hizbin tesis edilmesi farz-ı kifaye olur. Buna göre Müslümanların İslam’a dayalı en az bir siyasi partiyi kurmaları farzdır. Çünkü emir sigası geçti: “ bulunsun’’ ve bir karine geçti o ise; “felaha kavuşanların ta kendileridir’’. Ayrıca bunu destekleyen başka deliller; Resulullah  Sallallahu Aleyhi Vesellem ferdi olarak çalışmadı, siyasi bir parti kurdu, o sahabelerin hizbidir. Nitekim yukarıda gösterdiğimiz Yusuf suresi 108.ayette “ ben ve benimle beraber’’, Hud suresi 112. ayette  “sen ve seninle beraber’’ Bakara suresi 214. ayette  “Resul ve onunla beraber olanlar Allah’ın zaferi ne zaman gelecek…’’, Fetih suresi 29. ayette “Muhammed Allah’ın resulüdür ve onunla beraber olanlar …’’ denilince bir cemaat kast ediliyor. Buna göre Müslümanların Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in hizbi gibi hizb kurmaları gerekir.

Eğer bir parti İslam’ı hâkim kılabilirse diğerlerinden bu faarz sakıt olur. Yoksa diğer Müslümanların ona katılması gerekir. Ta bu farz yerine getirilinceye kadar herkese bu farz devam eder.

 Ayrıca, birçok siyasi İslami parti kurulabilir. Çünkü “sizden bir ümmet bulunsun’’ mefhumundan en az bir parti bulunsun anlamı çıkar, bunun manası birçok parti de olabilir demektir. Bir ümmet (grup) nakire olarak geçti, nakire ifadesi geçince bir cinsi gösterir. Burada ise; parti cinsini belirler. Bunun manası bu cinsten ve tipten (ayette gösterilen işleri yapacak siyasi İslami parti cinsinden) birçok parti olabilir. Bunu destekleyen arkasından gelen ayettir:

‏ وَلَا تَكُوۡنُوۡا كَالَّذِيۡنَ تَفَرَّقُوۡا وَاخۡتَلَفُوۡا مِنۡۢ بَعۡدِ مَا جَآءَهُمُ الۡبَيِّنٰتُ‌ؕ وَاُولٰٓٮِٕكَ لَهُمۡ عَذَابٌ عَظِيۡمٌۙ‏

“Kendilerine açık deliller geldikten sonra ayrılığa düşüp ihtilaf edenler gibi olmayın. İşte onlar için pek büyük azap vardır”. (Al-i İmran105)

Bunun mefhumu da birçok parti kurulabilir, fakat bunlar Yahudiler ve Hristiyanlar gibi bölünmeyecekler ve ihtilafa düşmeyecekler. Nitekim Yahudiler ve Hristiyanlar kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, muhkem ayetlerde, dinin temellerinde ihtilafa düşüp bölündüler. Akaitleri ve inançları farklı oldu.

İşte Müslümanlar bu şekilde ihtilafa düşmeyecekler ve bölünmeyecekler.  İslam‘a davet edecek İslam‘a dayalı birçok parti kurma müsaadesi alırken akait ve inançlarda ihtilafa düşmeyecekler ve bölünmeyecekler. Allah’ın vahdaniyetine ve rububiyetine, meleklerine, Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem ‘e ve sair Resul ve nebilerine, Kur’an ve içerdiği bütün ayetlerine ve diğer indirdiği kitaplara, ahirete, kaza ve kaderin hayrın ve şerrin Allahtan olduğuna inanmaktır. Bütün Müslümanlar bunda ittifaktadırlar. Buna inanmayan Müslüman değildir, kesinlikle kâfirdir ve kendisi için Allah(cc) büyük bir azap hazırladı.

Delili kesin olmayan veya delaleti ve manası kesin olmayan ayetler ve hadislerle değişik içtihatlar çıkarabilirler. Siyasi partiler İslam akidesine dayalı olarak siyasi çalışma yapabilmek için belli içtihatları benimsemelidir. Zira; İslam’daki yönetim, iktisat, iç ve dış siyasetle ilgili ahkamı benimsemeye muhtaçtır. Bu nedenle bunlarla ilgili belli içtihatların benimsemesi gerekir.

 Fakat Allah’ın kitabında İslam akaidi ve inançları dışına çıkmak küfürdür; bu asırda Laiklik, demokrasi, komünizm ve sosyalizm gibi küfür inançlarını ve sistemlerini benimsemek küfürdür. Bunları benimseyenler için büyük azap vardır. Gelecek ayetlerde gösterildiği gibi kıyamet gününde yüzleri kara ve cehennemde kalıcı olacaklardır. Ama Allah‘ın hizbi vasfına sahip olan hizbin mensupları Allah’ın rahmetine kavuşacak ve cennette kalıcı olacaklardır. Er geç Allah’ın izniyle düşmanlarını yenip mücadeleyi kazanacak ve Hilafet devletini kurup Allah’ın sözünü yükseltecekler.