– 34 –

Ehl-i Kitabın Müslümanlara verdikleri eziyet, Müslümanlara karşı yenilmesi, zillete uğramaları, yardımsız kalmaları vebunun sebepleri;

Ehl-i Kitap niçin Müslümanlara zarar vermeye çalışırlar?

 Müslümanlara nasıl yenilirler?

 Müslümanlar onlara yardım etmelerine rağmen neden ihanet ettiler?

Niçin zillete uğrayıp yardımsız oldular?

Nasıl onlara yardım gelebilir?

Müslümanlar onların durumlarına düştüler mi?

لَن يَضُرُّوكُمْ إِلاَّ أَذًى وَإِن يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الأَدُبَارَ ثُمَّ لاَ يُنصَرُونَ ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُواْ إِلاَّ بِحَبْلٍ مِّنْ اللّهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَآؤُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَيَقْتُلُونَ الأَنبِيَاء بِغَيْرِ حَقٍّ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ

“Onlar (ehli kitap) size eziyetten başka zarar veremezler. Eğer sizinle savaşırlarsa arkalarını dönüp kaçarlar ve ondan sonra zafer görmezler. Nerede olurlarsa olsunlar kendilerine zillet damgası vurulmuştur. Ancak Allah’ın ipi ve insanların ipi onlara uzandıkça korunurlar. Allah’ın azabına uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası da vuruldu. Çünkü Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlar. Yine de Allaha isyan ediyor ve onun sınırlarını aşıyorlardı.” (Al-i İmran 111- 112)

Allah Celle Celaluhu daha önceki ayette Ehl-i kitabın çoğunun kâfir olup imanı reddettiklerini gösterdikten sonra müminlere karşı tutumlarını göstermektedir.

İşte; Allah Celle Celaluhu burada şu hakikate bizim dikkatimizi çekiyor: Ehli kitap savaşta müminlere karşı sebatlık gösteremeyip hemen kaçarlar, ondan sonra yenilgiye uğrarlar. Ancak savaş dışında müminlere eziyet vermeye çalışırlar. Şöyle; müminlere her kötülükle dil uzatır, iftira atar ve menfi propaganda yaparlar, bizimle, dinimizle ve peygamberimizle alay ederler. Bu nedenle; bu asırda Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Veslem ile alay etmek ve bizi rahatsız etmek üzere karikatür resimleri çiziyorlar. Oysa bizimle savaşamazlar, müminlerden çok korkarlar. Nitekim tarih boyunca ehli kitap ve diğer kâfirler bizim karşımızda hep yenildiler. Ancak Müslümanlar belli hallerde zaaflık gösterdikleri için Ehli kitap ve diğer kâfirler bize galip geldiler. Bu asırdaki gibi Müslümanların İslam’la yönetilmedikleri ve yöneticileri kâfir devletleriyle işbirliği yaptıklarından dolayı parçalanıp dağıldılar ve kâfirlere mağlup oldular.

Bu ayet şu mefhumu da içerir: Müslümanlar kendilerinden Ehli kitabın ve sair kâfirlerin eziyetini defetmek ve bundan korunmak için hep savaşacak ve hiç bir zaman cihadı durduramayacaklar. Savaşı veya cihadı durdukları ve bıraktıkları anda hemen kâfirler müminlere eziyet getirmeye ve saldırmaya başlarlar. Bu da olmuştu: 1684’te Viyana muhasarasından sonra Müslümanlar yeni fetihler yapmak üzere cihadı durdurmak gibi bir duruma geldiklerinden dolayı kafirler onlara saldırıp memleketlerini işgal etmeye başladılar.

Bu nedenle cihad ve savaşla ilgili yüzlerce ayet geçip bunun farziyetini pekiştirdi. Yine de Allah Celle Celaluhu Enfal suresi 60. ayette düşmanları korkutmak için gücümüz yettiği kadar kuvvet hazırlamamızı emretti. Haşr suresi 13. ayette Yahudiler başta olmak üzere Ehl-i kitap ve sair kâfirlerin Allahtan değil müminlerden daha fazla korktuklarını beyan etmiştir. Bu nedenledir ki müminlerin her zaman cihadı sürdürmeleri gerekir. Yoksa düşmanlar onlardan korkmaz, her zaman onlara dil uzatır ve saldırırlar. Bunu gerçek manada yapabilmek için cihad işlerini üstlenecek İslam Hilafet devletinin var olması gereklidir.

Savaş dışında kâfirler bize, dinimize ve peygamberimize eziyet vermeye çalıştıkları zaman hemen onlarla silahlı savaşa başvurursak onları korkuturuz ve de onlar ciddi tehdit görünce hemen çirkin fiillerinden vazgeçerler. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem döneminde kendisiyle ve Müslümanlarla Yahudiler alay etmeye başlayınca hemen onlara savaşı açtı. Böylece onlar korkup boyun eğdiler. Hatta Yahudi lider Kaab bin el- Eşref Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e ve Müslümanların kadınlarına şiirle dokunmaya başlayınca onu öldürttü ve böylece bütün Yahudileri korkuttu.

Fatih Muhammed İstanbul’u fethedip Ayasofya’yı Camiye çevirince Vatikan’daki Hristiyanların papazı Müslümanlara dil uzatıp tekrar Ayasofya’nın kiliseye çevirmesini isteyince Fatih ona şöyle yazdı: “Ayasofya’yı bir mabet haline getirerek (onu bir Camiye çevirerek) onu şereflendirdim. Susmazsan Roma’ya gelip onu fethedeceğim ve Vatikan kilisesini atlarım için bir ahıra çevireceğim.’’ Papa bunu duyunca korkup ağzını kapattı. Ancak Fatih vefat edince sevinç günü olarak ilan edip kâfir Hristiyan milletinin üç gün boyunca bayram yapmalarını emretti. Nitekim Fatih sözünü yerine getiren büyük lider idi. Şöyle demişti: Bu sene hacca gideceğim ve gelecek senede Roma’ya doğru gideceğim. Fakat hacca giderken vefat edip Allah’ın yanına intikal etti.

İslam devleti en zayıf zamanda bile 1890’da bir Fransız tiyatro yazarı Müslümanlara zarar vermek üzere Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’le alay edici bir tiyatro sahnesi çevireceğini ilan edince Müslümanların Halifesi 2. Abdülhamid Fransa’yı tehdit etti. Fransa korkup bu tiyatroyu yasakladı. Keza aynı kişi İngiltere’ye gidip orada bunu oynatmak istediği zaman Halife İngiltere’yi de tehdit etti. İngiltere korktu ve bunun oynamasına müsaade etmedi.

Müslümanlar Allah’a bağlı oldukça, itaat ettikçe ve O’nun dinini hâkim kılmak için cihat ve mücadele ettikçe kendilerine karşı kâfirlere imkân vermez, kâfirleri yenilgiye uğratır.  Tamamen ayette geçtiği gibi kâfirler Müslümanlara karşı “zafer göremezler”.

Oysa bu gün Hilafet devleti ve Müslümanların halifesi bulunmadığı için Yahudiler, Hristiyanlar ve sair kafirler Müslümanlara eziyet vermeye çalışıyorlar. Aynı anda silahla Müslümanlarla savaşıp memleketlerini işgal ediyor, eziyor, servetlerini çalıyor ve fakir halde bırakıyor, zafer görüyorlar.

İşte, bu ayette geçen hususlar; Müslümanlar dinlerine bağlı oldukça, onu hayatta uyguladıkça ve onu uygulayan devletleri oldukça tecelli eder: Kâfirler bize zarar vermeye çalışırlarsa Allah’ın yardımıyla zararlarını defederiz, bizimle savaşırlarsa bizim önümüzden kaçarlar ve bize karşı zaferi elde edemezler.

Allah onları zillete uğratır, devamla şöyle buyurdu:

ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ أَيْنَ مَا ثُقِفُواْ إِلاَّ بِحَبْلٍ مِّنْ اللّهِ وَحَبْلٍ مِّنَ النَّاسِ وَبَآؤُوا بِغَضَبٍ مِّنَ اللّهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُ ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَانُواْ يَكْفُرُونَ بِآيَاتِ اللّهِ وَيَقْتُلُونَ الأَنبِيَاء بِغَيْرِ حَقٍّ ذَلِكَ بِمَا عَصَوا وَّكَانُواْ يَعْتَدُونَ

“Nerede olurlarsa olsunlar kendilerine zillet damgası vurulmuştur. Ancak Allah’ın ipi ve insanların ipi onlara uzandıkça korunurlar. Allah’ın azabına uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası da vuruldu. Çünkü Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlar. Yine Allaha isyan ediyor ve onun sınırlarını aşıyorlardı.” (Al-i İmran 112)

Özellikle Yahudiler Allah’ın ayetlerini inkâr ettikleri, haksızca nebiler veya peygamberleri öldürdükleri, Allah’a isyan ettikleri onun helal ve haram olarak çizdiği sınırlarını aştıkları için zillete uğradılar, miskinlik damgası kendilerine vuruldu ve Allah’ın gazabına uğradılar. İşte bu kendileri için dünyada bir ceza ve azaptır. Kendilerine birçok nebi geldi, onları öldürdüler. Bir nebi kendi heva ve heveslerine göre söylemezse, onları Allah’ın emrine getirmeye çalışınca onu öldürürlerdi. Maide suresinde 70. ayette buna işaret etti:

لَقَدۡ اَخَذۡنَا مِيۡثَاقَ بَنِىۡۤ اِسۡرَآءِيۡلَ وَاَرۡسَلۡنَاۤ اِلَيۡهِمۡ رُسُلًا ؕ كُلَّمَا جَآءَهُمۡ رَسُوۡلٌ ۢ بِمَا لَا تَهۡوٰٓى اَنۡفُسُهُمۙۡ فَرِيۡقًا كَذَّبُوۡا وَفَرِيۡقًا يَّقۡتُلُوۡنَ

 “İsrail oğullarından söz aldık ve onlara Resulleri gönderdik, bir resul nefislerinin sevdiğine ters olan Allah’tan bir takım emirlerle geldikçe ya onu yalanlarlar ya da onu öldürürler.” 

Bu şekilde Allah’ın ayetlerini inkâr ettiler, peygamber ve resulleri öldürdüler. Bu şekilde de Allah’a isyan ettiler ve Allah’ın sınırı olan helal ve haramı aştılar. En son Hz. Zekeriya ve onun oğlu Hz. Yahya; bu iki peygamberi öldürdüler. Aynı dönemde Resul olarak gönderilen Hz. İsa’yı Romalılara öldürteceklerdi. Allah onu kurtardı ve ondan sonra Romalıları onlara musallat kıldı ve böylece Yahudiler yeryüzünde dağılıp 2000 seneye kadar sürgünde kaldılar ve zillet ve miskinlik içerisinde yaşadılar. Bu süre boyunca hep böyle yaşadılar. Nerede bulunmuşlarsa oradaki halk onları eziyor ve zelilleştiriyordu. Bu da onlara Allah’ın cezası idi.

Artık Nebilerinin döneminde Allah’ın onlara uzattığı ipi kalmadı, onlara yardımı kesti, onları himaye etmez. İnsanların ipi kaldı, insanlar onları himaye edebilirler. İnsanların ipi kaldı, yardım edilebilir. Bu da geçicidir, Allah’ın müsaade ettiği kadar devam eder, ondan sonra kesilir.

Onlardan dört grup; Kaynuka oğulları, Kureyza oğulları, Nadir oğulları ve Hayber Medine ve etrafında yaşıyordu. Zaten orada bir Resulün çıkışını beklemek üzere oraya gitmişlerdi. Nitekim kitaplarında Arap çölünün kuzeyinde vahyin geleceği, bir nebi ve resulün ortaya çıkacağına dair bilgi geçmektedir. Ama o Resul onlardan çıkmayıp Araplardan çıkınca Bakara suresinde 109. Ayette geçtiği gibi hasetten dolayı ona inanmayı reddettiler. Ancak onlardan çok az kişi inandı. Tefsirimizde daha önceki bölümlere bakabilirsiniz.

   Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem oraya gelince onu öldürmeye teşebbüs ettiler. Onu, devletini ve Müslümanları ortadan kaldırmak için Hendek savaşında müşrik Araplarla işbirliği yapıp Medine’yi kuşattılar. Fakat Allah’ın yardımıyla yenildiler, Resululah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ceza olarak bir kısmını öldürdü, bir kısmını da Arap yarım adasından sürgün etti. Oysa daha önce Allah’ın, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in ve Müslümanların ahdine binaen emniyet içerisinde yaşıyorlardı. Bu ise insanların kendilerine uzattıkları iptir. Fakat bu ahdi bozup Resullah’a, Müslümanlara ve dinlerine saldırmaya, ırzlarına dokunmaya ve diğer insanları Müslümanlara karşı kışkırtmaya başladılar. Bu şekilde insanların onlara uzattığı ipi elleriyle kestiler.

Endülüs’te veya İspanya’da Müslümanların emniyeti altında yaşıyorlardı ve çok rahat idiler. Orada Müslümanlar yenilince İspanyollar ve sair Avrupalılar Yahudileri ezmeye başladı. Bu sefer Yahudilerden bir kısım Osmanlı devletine sığındılar. Böylece Allah’ın emrine göre Müslümanlar onlara ahit verdiler ve bu şekilde onlar İslam devletinin emniyeti altında güzel bir hayat geçirdiler. Böylece Müslümanların onlara uzattığı iple kurtuldular.

 Fakat İslam devleti zaafa uğrayınca hainlik yapıp bu devleti yıkmak için alttan çalışmaya başladılar. Böylece kendilerini ezen batılılarla işbirliği yapıp İslam’ı ve İslam devletini yıkmak amacıyla demokratik ve laik fikirleri yaydılar, İttihat ve Terakki gibi teşkilatlarda rol oynadılar, Halife 2. Abdülhamid’i devirmek için bu teşkilat içinde diğer ahmak subayları örgütleyip kışkırttılar. Onlar dönme Yahudiler olarak tanındılar. Müslüman olarak gözüküyorlar, fakat laiklik ve demokrasi gibi küfür fikirleri benimseyip yayıyorlardı. Batılılar ile ve özellikle İngilizlerle tam bir işbirliği halindeydiler. Ondan sonra Hilafeti yıktılar ve akabinde yerine İslam nizamını devletten uzaklaştıran laik demokratik Cumhuriyeti kurdular. İngilizlerin yardımı ve sair batı devletlerinin yardımıyla Filistin’i gasp edip orada Yahudi devleti kurdular.

Bu nedenle Allah Celle Celaluhu Maide suresinde 51. Ayette; “Müminleri uyararak Yahudi ve Hristiyanların birbirlerinin dostu olduklarını gösterip onları dost edinmekten sakındırdı. Yoksa onlardan bir parça olup böylece zalim olurlar.”

Nitekim Yahudiler ve Hristiyanlar Allah’ın ahdini hep bozdular. Maide suresinde 13. ve 14. ayette bunu gösterdi. Yine Müminlere verdikleri ahdi fırsat buldukça bozuyorlardı. Nitekim yukarıda gösterdiğimiz gibi Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e verdikleri bütün ahitleri bozdular. Bu gün ise Filistin’de onlarla anlaşma yapan, Filistin halkını temsil ettiğini iddia eden, İslami olmayan Filistin Kurtuluş örgütü ve otoritesine verdikleri sözleri hep bozdular. Oysa bu otorite İslami olmadığı gibi İslam’la savaşıyor ve Filistin halkına karşı Yahudilerle işbirliği yapıyor. Buna rağmen Yahudi varlığı verdiği söze değer vermeden hem bu otoriteyi zelilleştiriyor hem oradaki Müslümanları eziyor, arazilerine el koyuyor ve evlatlarını ya öldürüyor ya da hapse atıyor. 

10 asırdan fazla İslam devleti dünyada birinci büyük devlet olduğu dönemde Yahudiler ve Hristiyanlar Müslümanlara mahkûm olup boyun eğdiler ve cizye verdiler. Böylece bunlar zillete uğradılar.

Artık Allah’ın ipi onlara uzanmayıp yardımı kesildi. İslam’dan çıkıp kendilerine Yahudi adını verdiler. Oysa İsrail oğulları olarak Allah’ın dinine bağlı iken üstün oldular, şeriat farklı olmasına rağmen inanç açısından İslam akidesine bağlı idiler, fakat şirk koşup kâfir oldular, hemen hemen her hususta Allah’a isyan ettiler. Nebilerinin dönemlerinde Allah direk onlara yardım etti; Firavundan onları kurtardı, gökten onlara yemek indirdi, çöldeyken güneşin sıcaklığından bulutlarla onları gölgeledi, Filistin’deki güçlü olan kavme karşı galip getirdi, Süleyman a.s döneminde en güçlü devlet oldular. Fakat nebilerini öldürmeye başladılar, Allah Celle Celaluhu’ya verdikleri ahdi bozdular, emirlerine isyan ettiler, ayetlerini inkar ettiler, hakkı batılla karıştırarak Allah’ın helal ve haram sınırlarını aştılar. Bundan dolayı onları cezalandırıp zillete uğrattı ve miskinlik, zavallılık durumuna düşürdü. Zira ayette geçen miskinlik ise zillet ve zavallılık manasındadır.

Allah bunu bize gösterirken bizi uyarıyor. Onlar gibi olmayın ve yaptıkları gibi yapmayın yoksa onların düştükleri duruma düşersiniz diye uyarıyor.

İşte Müslümanlar bir devlet şeklinde İslam’ı uygulamaktan vazgeçince, laik demokratik cumhuriyet sistemine boyun eğince Allaha isyan etmiş, O’nun sınırlarını aşmış ve sanki O’nun ayetlerini inkâr etmiş ve O’nun Resulünü çok kızdırmış oldular. Kıyamet gününde Resulullah, Osmanlıların sonuna kadar devam eden kendi temiz elleriyle kurduğu İslam devletinin yıkılışını seyredip bir şey yapmayan veya onu tekrar kurmaya çalışmayan Müslümanlara çok kızacaktır. Nitekim Allah’ın gazabına uğradılar. Bu nedenle Hilafet yıkıldıktan sonra Müslümanlar zelil oldular. Kâfirler onlara her taraftan saldırıyor ve onları alçaltıyor. Nitekim Bakara suresinde 85. ayette; “Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr edenlerin cezasını veriyor; dünyada rezillik ve alçaklık ve ahirette şiddetli azaba uğrarlar.” İsrail oğullarına hitap ederken bizi de uyardı. Yoksa boşuna İsrail oğullarının yaptıklarını ve akıbetlerini boşa anlatmıyor! Haşa! Yusuf suresi 110. Ayetinde söylediği gibi onların kıssalarında bize bir ibret ve ders vardır.

İşte bunlar laikliğe ve demokrasiye inanan veya boyun eğenlerin ta kendileridir. Akait, ibadet ve ahlakla ilgili ayetleri kabul ederiz veya uygularız, fakat devlet, yönetim, öğrenim, ekonomi, siyaset, cihat, yargı ve cezalarla ilgili ayetleri kabul etmeyiz veya uygulamayız derler. Çünkü zamanı değildir veya artık bunlar bu asır için geçerli değil veya bunların uygulanması mümkün değildir gibi inkâr edici sözleri sarf ederler. Allah’ın dini olan İslam’ı hâkim kılıp bunun Hilafet devletini kurunca Müslümanlar bu zilletten ve miskinlikten kurtulurlar. Bunun için çalışanlar kurtuldu, felaha kavuştu, ölüme kadar bu çalışma üzerinde devam ederse Kevser’de Resululla Sallallahu Aleyhi Veslem ile bulaşacaklar, ebedi saadete kavuşacaklar. İşte onlara ne mutlu!