– 36 –

Ahirette kâfirlerin malları ve çocuklarının kendilerini kurtarmaması, harcadıkları malların boşa çıkması ve kendi kendilerine zulmetmeleri;

Kâfirlerin kendi çocukları, malları ve iyi gözüken amelleri ahirette kendilerine ne kadar fayda getirir?

Allah niçin Kitabında insanlara misaller verir?

Allah keyfi ceza verir mi?

 İnsanlar nasıl eğitilir?

 İlim ve bilgi insana ne zaman fayda verir?

اِنَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا لَنۡ تُغۡنِىَ عَنۡهُمۡ اَمۡوَالُهُمۡ وَلَاۤ اَوۡلَادُهُمۡ مِّنَ اللّٰهِ شَيۡـــًٔا ؕ وَاُولٰٓٮِٕكَ اَصۡحٰبُ النَّارِ‌ۚ هُمۡ فِيۡهَا خٰلِدُوۡنَ‏ مَثَلُ مَا يُنۡفِقُوۡنَ فِىۡ هٰذِهِ الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا كَمَثَلِ رِيۡحٍ فِيۡهَا صِرٌّ اَصَابَتۡ حَرۡثَ قَوۡمٍ ظَلَمُوۡۤا اَنۡفُسَهُمۡ فَاَهۡلَكَتۡهُ ‌ؕ وَمَا ظَلَمَهُمُ اللّٰهُ وَلٰـكِنۡ اَنۡفُسَهُمۡ يَظۡلِمُوۡنَ‏

 “Kâfirlere gelince; şüphesiz ki onların malları ve evlatları Allah indinde kendilerine hiç bir fayda sağlamayacaktır. Onlar ise cehennemin halkıdır. Orada ebediyen kalacaklar. Bu dünya hayatında harcadıklarının misali ise; kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerine isabet edip mahveden kavurucu bir rüzgârdır. Allah onlara zulmetmedi, fakat kendi kendilerine zulmediyorlar.” (Al-i İmran116-117)

Allah c.c önceki ayetlerde ehli kitaptan Kâfir ve mümin olanları birbirinden ayırarak durumlarını izah etti. Kâfir olanların dünyada hep müminlere zarar vermeye çalıştıklarını beyan etti. Ama dünyada cezalarının hezimet, yenilgi ve zillet olacağını bildirdi. Şimdiki ayetlerde ise ahiretteki durumlarını anlatıyor: dünyada kazandıkları mallar ve sahip oldukları çocuklarının Allah indinde kendilerine bir fayda sağlamayacağını ve kendilerini hiç kurtaramayacağını açıklıyor, ondan sonra sonucu ve onların sonlarını bildiriyor: O ise “cehennemdir hem de orada ebediyen kalacaklar”.

Allahu teala Şöyle de buyurdu:

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَن يُقْبَلَ مِنْ أَحَدِهِم مِّلْءُ الأرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدَى بِهِ أُوْلَئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَمَا لَهُم مِّن نَّاصِرِينَ

“Şüphesiz ki, kim kâfir olursa ve kâfir olarak ölürse yeryüzünü dolduracak kadar altın fidye verse dahi asla ondan kabul edilmeyecektir. Onlar için pek acılı azap vardır”. (Ali İmran 91)

Kâfir olarak kim ölürse Allah’ın azabından kurtulmak için yeryüzü dolusu altın sunmaya çalışsa dahi ondan kabul edilmeyecektir. Oysa o gün hiç bir kuruşu yoktur ki fidye versin, her şeyi dünyada bırakıp toprağa atılır, bazıları yakılır, bir de dünya dolusu altına sahip olan bir kimse yoktur. Bu ise, zengin kâfirleri düşündürmek için bir misaldir. Umulur ki parayı hep sayan ve çoğaltan kimseler doğru hesaplar yapıp akıbeti düşünsünler. Aynı anda bu misalin manası; kâfirler hiç bir zaman cehennemden kurtulamayacaktır.

Derin ve aydın düşünmeyen insanlar dünyadaki durumu ahiretteki duruma benzetmeye çalışırlar; dünyada malları ve çocuklarının kendilerine yardımcı olduklarını görüyorlar, mal ve parayla kendilerini korur veya cezadan kurtarır, bir sıkıntıya veya hapse düşerse para yolu ile kendini kurtarabilir, zengin olduğu için kimse ona dokunamaz! Yine çocukları kendisine yardım etmek için koşarlar. Dünyada böyle bir durum vardır; mal ve evlat insana fayda sağlayabilir, özellikle zenginlerin sistemi olan demokratik kapitalist sistemde durum böyledir.

Kâfirler ahirete pek inanmadıklarından, Allah’ı ve onun azabının hakikatini kavrayamadıklarından, zihinlerinde tasavvur edemediklerinden dolayı işi alaya alarak şöyle derler: ahiret varsa orada da güçlü ve varlıklı olacağız, kendimizi mallarımızla ve çocuklarımızla kurtarırız! Kehf suresinde 32-36. ayetlerde bunun misali verildi: orada varlıklı bir kişi var, mümin olan arkadaşına şöyle der: “Ben senden daha çok mala ve çocuklara sahibim. Bu benim güzel bahçelerim hiç bir zaman yok olmayacaktır. Kıyametin kopacağını da zannetmiyorum. Yine de böyle bir şey varsa ve Allah’ın huzuruna çıkacaksam dünyadaki elde ettiğimden daha fazla elde edeceğim…”. İşte kâfir insan böyle malıyla ve çocuklarıyla mağrur olup aldanır ve kibirlenir.  Her zaman böyledir.   Çok zamanda bazı insanlar zengin olursa zenginlikleriyle aldanıp geleceği değil önlerini görmez olurlar.

Kâfir olanlar bu dünyada neyi harcarlarsa harcasınlar boşuna! İyilik için harcasalar da hiç değeri yoktur. Ahirette hiç sevapları yoktur. Zira imansız hiç bir iyiliğin karşılığı yoktur. İmanla beraber her salih amel ve harcama Allah’ın rızası için oldukça hem de Allah’ın emrinde gösterildiği şekilde olunca bunun sevabı vardır. Bu nedenle iyilik için bir amel yapmak veya harcamanın sevabını elde etmek için üç şart vardır: İman, sırf Allah için yapmak ve Allah’ın gösterdiği şekilde yapmaktır.  Kâfirlerin imanı yoktur, Allah için yapmazlar ve harcamazlar, Allah’ın gösterdiği şekilde da bunu yapmazlar.

Kâfirlerin harcadıklarının misali; kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerine isabet edip mahveden kavurucu bir rüzgârdır. Bu ayette hem kâfirlerin harcadıklarının nasıl boşa çıkacağını gösteriyor, aynı anda insanın ekinlerine böyle bir musibet olursa ekin sahiplerinin kendilerine zulmettiklerinden dolayı o musibetin geldiğini gösteriyor. Bu büyük bir belağattir, Kuran’ın ne kadar mucizevi olduğunu her ayette görürüz, ama kafir olanlar bunu görmezler, daha doğrusu inkar ederler ve alaya alırlar.

Kalem suresi 17-33. ayetlerinde bahçe sahiplerinin misalini de verdi; meyvelerin sadakasını vermemek maksadıyla miskinlerin gözlerinden uzak tutarak gizlice sabahın erken saatlerinde mahsullerini toplamak için geceleyin anlaştılar. Onlar yattıktan sonra Allah o bahçeyi mahvettirdi. Sabahın erken vaktinde bahçelerine gidince onun mahvolduğunu gördüklerinde kendilerinin zalim olduklarını daha doğrusu saptıkları ve azgınlaştıklarını kendi kendilerine itiraf edip birbirlerini suçlamaya başladılar. Allah bu ayetlerin sonunda:

 كَذٰلِكَ الۡعَذَابُ‌ؕ وَلَعَذَابُ الۡاٰخِرَةِ اَكۡبَرُ ‌ۘ لَوۡ كَانُوۡا يَعۡلَمُوۡنَ

 “ İşte (dünyadaki) azap böyledir, ama ahiretteki azap daha büyüktür. Keşke bunu bilselerdi” buyurmuştur.

Bunlar bu sinsi planı çizerken böyle bir şey olacağını bilselerdi bu işi yapmayacaklardı. Dünyadaki azabı görünce hakikati öğrendiler. Ama ahiretteki azabı görmedikleri için onun ne kadar büyük olduğunu düşünmediler. Kâfirler ahiret azabına inanmadıklarından dolayı bununla alay ederler, ama gerçek iman etmiş olanlar azaptan korkarlar.

Buradan anlaşılan husus; bilmek imana bağlı olmalıdır. Eğer insan Allah’a ve ahirete gerçek manada inanıyorsa azabın hakikatini bilmiş olur, o zaman korkar, Allah’ın emirlerine muhalefet etmekten sakınır, daha doğrusu bu emirleri yerine getirmeye titizlikle çalışır. Zira çok insan bunu bilir, ama imana bağlamadığından dolayı bu bilme işi kendilerine yaramayıp sırf bilgi olarak kalır. Bu nedenle insanlar bilgilendirilirken veya öğretilirken bilgiyi imana dayandırmak gerekir, yoksa hiç faydası olmaz.

Maalesef, son yüzyılda Müslümanlar sırf öğrenmek ve bilgi edinmeye önem verirken öğretenler veya öğretmenler sırf bilgi vermekle yetiniyorlar, inandırmaya çalışmıyorlar veya imana dayandırmıyorlar. Bu şekilde bilgi sahibi olan insan bununla amel etmez ve buna davet etmez oldu. Bu durumdan dolayı İslam’a ve Müslümanlara zarar geldi. Artık İslam herhangi bir ilim gibi sırf bir ilim olarak telakki edilir oldu. Bir kısım Müslümanlar İslami okullardan mezun olup diploma sahibi olur, ilim sahibi olur, âlim derecesine de ulaşır, fakat ilmiyle amel etmez ve Müslümanları amele ve çalışmaya çağırmaz. Böylece birçok kimse fazla aldırış etmeden veya utanmadan haram işler oldu. Hatta küfür sistemi hâkim olunca ve küfür kanunları uygulanınca bunlara uymakta sakınca görmez oldu, daha doğrusu bir kısım ilim sahipleri Müslümanları bu sisteme uymaya ve kanunları uygulamaya çağırırlar, daha ziyade buna muhalefet edeni suçlarlar ve günah işledikleri gibi yalan iddialarda bulunurlar! Güya bu yöneticiler ul-l (ulul) emirdir, onlara itaat etmek farzdır! Böyle büyük mugalata, yanıltma yapıp insanları saptırmaya çalışırlar. Oysa ul-il emir Allah ve Resulüne itaat ederlerse itaat edilir, isyan ederlerse onlara itaat edilmez, itaat etmek haramdır, onları reddetmek ve değiştirmeye çalışmak ta büyük farzdır. Bununla ilgili birçok ayet ve hadis vardır. Ama bazı ilim sahibi ilimleri kendilerine vebal olup bununla ticaret yaptılar, ahirete karşı dünyayı satın aldılar. Bunların amelleri ve ilimleri boşa çıktı, büyük hüsrandadırlar.

Allah insanları düşündürmek, meseleyi tam anlamak ve kavramak için çok zaman misal vermektedir. Zira misaller fikri vakıada canlandır, fikri idrak etmeye yardımcı olur. Allah şöyle buyurmuştur:

وَتِلۡكَ الۡاَمۡثَالُ نَضۡرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَتَفَكَّرُوۡنَ‏

“ Bu misalleri insanlara veriyoruz, umulur ki düşünürler” (Haşr 21)

 Kâfirlerin harcadıklarının ve yaptıkları bütün iyiliklerin boşa çıktığını göstermek için kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerine isabet edip mahveden kavurucu bir rüzgâra benzetmiştir.

Yine Allah c.c İbrahim suresinde 18. Ayette kâfirlerin amellerini fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küle benzetti. Rablerini inkâr edenlerin işleri, fırtınalı bir günde, rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer; Kazandıklarından hiç bir şeyi elde edemezler.”

 Nur suresinde 39. Ayette “ kâfirlerin amelleri ıssız çöldeki serap gibidir, susuz kalan kimse onu su zanneder. Yanına gelince onun hiç bir şey olmadığını görür” misalini verdi.

Buna göre kâfirlerin yaptıkları ameller iyi gözükürse veya dünyada iyi olarak sayılırsa Allah onu iyi amel saymaz ve sevap vermez. Çünkü iman olmayınca iyi ameller sahibine fayda getirmez. Nitekim kâfir kimseler Allaha en büyük kötülük yapmaktadırlar; onun varlığını inkar ederler veya onunla beraber ortak kılarlar veyahut Kuran başta olmak üzere indirdiği kitaplara veyahut Kitabın bir kısmına inanırlar bir kısmına inanmazlar veyahut imanın gerektirdiği şeyi inkar ederler. Eğer Rablerine iyilik yapmak istemedikleri halde insanlara iyilik yaparlarsa ne bu ne fayda getirir! Zira insan önce rabbine iyilik yapmalıdır, çünkü onu yoktan yarattı, düzgün hale getirdi, sıhhat, afiyet ve güç verdi, bol bol rızk ve değişik nimetler verdi. Bu iyiliklere karşı O’na iyilik yapmalıdır. Bu ise O’na, Resulüne ve vahyettiğine hakkıyla inanıp uymaktır. Zaten uyarsa hem dünyayı hem de ahireti kazanır, yoksa Allah’a bir fayda veya bir zarar veremez, Allah ona muhtaç değildir.

Allah c.c Nahl suresi 97. Ayette erkek veya kadın mümin iken salih amel yaparsa dünyada hoş hayatla yaşatacağı ve ahirette amellerinin karşılığını vereceğini vaat etmiştir. Burada Allah azze ve celle amelin kabulü için imanı şart koştu. Bakara suresi 272. Ayette, Rum suresinde 38. ve 39. Ayette İnsan suresinde 9. Ayette, Leyl suresinde 19-21. ayetlerde Allah’ın yüzü için kim iyilik yaparsa veya harcama yaparsa Allah indinde karşılığını göreceği açıklanmıştır.

Haşr suresi 7. Ayette Resul ne getirdiğiyse alın ve neyi nehyettiyse onu terk edin diye buyurmaktadır. Bunun manası iyilik Allah’ın emri olmadıkça sayılmaz. Birçok ayette Allah’ın hükmüne uymamızı ve onu uygulamamızı emrediyor. Ameller Allah’ın emriyle ve Resulünün açıklamasıyla belirlenir. Ayetler hep onu gösteriyor.

Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” من عمل عملا ليس عليه أمرنا فهو رد” (البخاري، مسلم)

 “ Kim bizim emrimize aykırı bir amel yaparsa reddedilir”. (Buhari ve Müslim). 

Allah insanlara zulmetmez, haşa! Niye kendi kullarına zulmetsin? Oysa onları yaratan kendisidir, onlara muhtaç değildir, insanlar ne yaparlarsa yapsınlar Allah’a zarar vermezler, fayda getirmezler. Nitekim fayda ve zarar Allah’ın elindedir. Allah keyfi azap vermez, haşa! Bundan münezzehtir. Allah yarattığı insan kafir olursa veya bir kötülük yaparsa veyahut iş yaparken kendi emrine muhalefet ederse veyahut ta kendi rızası için yapmasa ceza verir. Bu durumda insan kendi kendine zulmetmiş olur. Böylece Allah insana zulmetmemiş olur. Zira Allah zulmü hiç sevmez. İnsanlar için hayrı ister, onların dünyada ve ahirette mutlu olmalarını ister. Fakat insanların çoğu bunu reddederler. Nitekim mutluluk O’nun rızasını kazanmakla gerçekleşir.  

وَّنَقُوۡلُ ذُوۡقُوۡا عَذَابَ الۡحَرِيۡقِ‏  ذٰ لِكَ بِمَا قَدَّمَتۡ اَيۡدِيۡكُمۡ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيۡسَ بِظَلَّامٍ لِّلۡعَبِيۡدِ‌ۚ‏ 

 “Onlara tadın bu yakıcı azabı diyeceğiz, bu, ellerinizle hazırladığınızdır. Allah kullarına zulmedici değildir” (Al-i İmran 181-182)

Allah insanlara azap vermeyi neden istesin ki?! İstemez! zevk mi alır?! Haşa! Şöyle buyurdu:

مَا يَفۡعَلُ اللّٰهُ بِعَذَابِكُمۡ اِنۡ شَكَرۡتُمۡ وَاٰمَنۡتُمۡ‌ ؕ وَكَانَ اللّٰهُ شَاكِرًا عَلِيۡمًا

“Eğer şükrederseniz ve iman edersiniz Allah size azap vermekle ne yapacaktır? Allah teşekkür eden ve bilendir” (Nisa 147)

Kim iman ederek Allaha teşekkür ederse, onun emrine uyarsa ve nehiylerinden uzak durursa Allah’a teşekkür etmiş olur. Allah ona teşekkür eder, bunun karşılığını verir, sevap verir.

Ayette  “Eğer şükrederseniz ve iman edersiniz” ifadesinde önce “şükrederseniz” kelimesi geçti: bunun sebebi şükretmek ancak iyilik yapan kimseyi tanımak ve kendine iyilik yaptığını kabul etmekle gerçekleşir. Böylece Allah’a teşekkür ederse Allah’ı tanımış ve iyiliğini kabul etmiş olur. Ondan sonra geçen “iman ederseniz” kelimesi sırf bir pekiştirmedir, imanın ehemmiyetini vurgulamak içindir. Zira birinci kelime yeterli olurdu. Nitekim başka ayette sadece şükrederseniz kelimesi geçti, şöyledir:

وَاِذۡ تَاَذَّنَ رَبُّكُمۡ لَٮِٕنۡ شَكَرۡتُمۡ لَاَزِيۡدَنَّـكُمۡ‌ وَلَٮِٕنۡ كَفَرۡتُمۡ اِنَّ عَذَابِىۡ لَشَدِيۡدٌ

“ Rabbinizden size bir duyuru vardır (dinleyin): eğer şükrederseniz size nimetlerimi fazlaca artırırım, eğer kâfirlik ederseniz (nankörlük ederseniz) bilin ki benim azabım pek çetindir” (İbrahim 7)

Arapça da bir kişi iyiliği inkâr ederse nimete kâfirdir, nankördür denilir. İnsanlar ondan nefret ederler. İşte kâfir kendi üzerine Allah’ın iyiliği ve nimetini inkar ettiği için de kafir olur, Allaha teşekkür etmeyen kimsedir.

Peki bunlar cehennemi hak etmez mi?! Elbet, hak ederler. Zira Allah adalet sahibidir, asla kimseye zulmetmez. Enam suresinde 160. Ayette geçtiği gibi bir kimse imanla beraber bir iyilik yaparsa onun sevabı 10 defa katlanır, bir kötülük yaparsa sadece bir kötülük ona yazılır, katlanmaz. Bakara suresinde 261. Ayette geçtiği gibi cihatla ve İslam davetiyle ilgili harcama yaparsa bunun sevabı 700 defayla katlanır. Bundan daha adaletli olan var mıdır?! Elbet, yoktur. Fakat insanların çoğu Allaha şükretmezler, Allah’ın kendilerine verdiği mal, mülk, evladı sanki kendi elleriyle kendilerine temin etmiş gibi davranıp mağrur olurlar, Allah’ın hakkını vermezler. Ahirette bunun cezasını göreceklerinden gafildirler. Ancak dünyada Allah bunları ellerinden alırsa O’nu hatırlayıp ona yalvarmaya başlarlar.

 وَاِنَّ رَبَّكَ لَذُوۡفَضۡلٍ عَلَى النَّاسِ وَلٰكِنَّ اَكۡثَرَهُمۡ لَا يَشۡكُرُوۡنَ‏  

“Şüphesiz ki Rabbinin insanlar üzerinde nimeti pek çoktur. Fakat onların çoğu şükretmezler” (Naml 73)