– 43 –

Bu ayetlerde şu hakikatleri keşfedeceğiz:

  • Rabbani olanların sıfatları
  • Rabbani olanın kazanması
  • Kâfirlere uymanın neticeleri
  • Zaferin sebepleri

Rabbani kimseler kimdir? Zaferin sebepleri nedir? Kâfirlere itaat müminleri hangi hale getirir?

وَكَاَيِّنۡ مِّنۡ نَّبِىٍّ قٰتَلَ ۙ مَعَهٗ رِبِّيُّوۡنَ كَثِيۡرٌۚ فَمَا وَهَنُوۡا لِمَاۤ اَصَابَهُمۡ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ وَمَا ضَعُفُوۡا وَمَا اسۡتَكَانُوۡا ‌ؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الصّٰبِرِيۡنَ‏ ﴿۱۴۶﴾  وَمَا كَانَ قَوۡلَهُمۡ اِلَّاۤ اَنۡ قَالُوۡا رَبَّنَا اغۡفِرۡ لَنَا ذُنُوۡبَنَا وَاِسۡرَافَنَا فِىۡۤ اَمۡرِنَا وَثَبِّتۡ اَقۡدَامَنَا وَانۡصُرۡنَا عَلَى الۡقَوۡمِ الۡكٰفِرِيۡنَ‏ ﴿۱۴۷﴾  فَاٰتٰٮهُمُ اللّٰهُ ثَوَابَ الدُّنۡيَا وَحُسۡنَ ثَوَابِ الۡاٰخِرَةِ‌ؕ وَاللّٰهُ يُحِبُّ الۡمُحۡسِنِيۡنَ﴿۱۴۸﴾  يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اِنۡ تُطِيۡعُوا الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا يَرُدُّوۡكُمۡ عَلٰٓى اَعۡقَابِكُمۡ فَتَـنۡقَلِبُوۡا خٰسِرِيۡنَ‏ ﴿۱۴۹﴾  بَلِ اللّٰهُ مَوۡلٰٮكُمۡ‌ۚ وَهُوَ خَيۡرُ النّٰصِرِيۡنَ‏ ﴿۱۵۰﴾ 

Nice peygamberler vardır ki onlarla beraber çok rabbani kimseler savaşmıştır. Allah uğrunda kendi başlarına gelen musibetlerden dolayı gevşemediler, zaaf göstermediler ve boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever. (146) Onların sözleri; ancak şöyle demekten ibarettir: Rabbimiz günahlarımızı ve işlerde israflarımızı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl ve kâfir kavimlerine karşı bize zafer ver. (147) Bu nedenle Allah onlara dünya sevabını ve ahiretin en güzel sevabını verdi. Allah ihsan sahiplerini sever. (148) Ey iman edenler kâfirlere itaat ederseniz onlar sizi gerisin geri döndürürler ve böylece hüsrana uğrayanlardan olursunuz. (149) Hâlbuki sizin mevlanız Allah’tır, en hayırlı yardımcı ve zafer veren O’dur (150)

Allah bu ayetlerde müminlere, o eski müminlerin Peygamberleri yanında savaşmaları ve sebatlılıklarından örnek gösterdi. Zira daha önceki ayetlerde müminlerin bir kısmı Uhud savaşında Resullah Sallallahu Aleyhi Vesellem öldürüldü denilince gevşeklik ve zaaflık gösterip savaştan kaçtılar. Bunlar dünyayı tercih ettiler. Ama müminlerin öbür kısmı bunu duyunca sebatlılık gösterip şöyle dediler: : “Allah zaferi verinceye kadar veya Resulullaha yetişinceye (ölünceye) kadar savaşacağız”. Bunlar ahireti tercih ettiler. Bu nedenle hem dünyayı hemde ahireti kazandılar. Başka ifadeyle hem zaferi hemde cenneti kazandılar. Eski müminlerin misalini verirken “Allah onlara dünya sevabı (iyiliği) ve ahiretin en güzel sevabını verdi” diye geçti. Arapçada sevabın manası ödüllendirmektir. Dünya sevabı ise dünya ödülünü kazanmaktır. Bu ise; Allah’ın zaferi ve yardımıdır. Uhud savaşını kaybettilerse tamamen yenildiler veya kaybettiler demek değildir. O bir meydan muharebesi veya bir raunttur.

  Geniş manada savaş veya harp bir taraf başka tarafın varlığını yok edinceye kadar meydan muharebelerinden ibarettir. Bir savaşı veya bir muharebeyi kaybedersen ikincisini kazanabilirsin, ondan dolayı biz ilerde bu surede tefsir edeceğimiz 165. Ayette AllahuTeala müminlere bunu hatırlattı ve onlara dediki eğer Uhud savaşını kaybetmişseniz, siz Bedir savaşını kazanmıştınız, hemde düşmanlarınızın kazandığının iki katını o savaşta kazandınız. Yine daha önce tefsir ettiğimiz 140. Ayette Allah(cc) müminlere şunu hatırlattı; eğer acı çekiyorsanız karşı tarafta acı çekiyor, öyleyse niye üzülüyorsunuz ve sabretmek istemiyorsunuz?  Ayrıca günleri insanlar arasında değiştiririz diye buyurarak müminlere bunu hatırlattı.

Başka ifadeyle bir gün sizin lehinize ve başka bir günde sizin aleyhinize olur. Bu Allah’ın kanunudur. Nitekim Enbiya suresi 35. Ayette buyurduğu gibi insanları hayırla, yani; insanın sevdiği şeyle ve şerle, yani; insanın nefretettiği şeyle imtihan edeceğini bildirdi.  Böylece sabredenleri ortaya çıkartır. Zira Allah sabredenleri sever, sabırlarına karşı bir gün yardım edecek ve ahirette bol sevap verecek, günahlarını silecek ve cennetine sokacaktır.

Allah bu ayetlerde rabbani kimselerin kim olduklarını tanıttı; Onlar Allah uğrunda savaşırlar, bu uğurda kendi başlarına gelen musibetlerden dolayı hiç gevşemezler, zaaf göstermezler, kâfirlere taviz gösterip boyun eğmezler. Allah bunu gösterirken müminlerin rabbani olmalarını talep ediyor.

Rabbani kelimesi Rabba nisbettir, mahsustur. Rab ise Allah’tır. Böylece rabbani kimse rabbine bağlı olup sırf onun için mücadele eden, hak mücadelesinde zaaflık ve gevşeklik göstermeyendir. Yalnız Allahtan korktuğu ve insanlardan hiç korkmadığı ve ahireti de düşündüğü için Allah uğrunda savaşır, başına ne musibet gelirse gelsin hiç aldırış etmez. Bu kimseler sabredenlerdir. Zira Allah sabredenleri sevdiğini ve onlara yardım edeceğini ilan etti. Musibetlere karşı hiç Allaha isyan etmeden ve ümitsizliğe kapılmadan dayanan kimseleri sever. Bunlara hem ilerde zafer verir hem de ahirette onları cennetine sokar.

Bu nedenle kuvvetli mümin veya rabbani olan kimse savaşta ve mücadelede hiç zaaflık ve gevşeklik göstermez, kâfirlere ve küfür güçlerine boyun eğmez, taviz göstermez. Uhud’ta sebatlılık gösterenlerin söyledikleri gibi söyler: ya Allah bize zafer verir ve böylece bizimle dinini yükselttirir yada onun uğrunda ölürüz veya Resulümüze yetişiriz ve cennette onunla buluşuruz. Nitekim biz ondan hayırlı değiliz, o ne Mekke’de küfür sistemine mücadele ederken ne de Bedir, Uhud ve sair savaşlarda hiç gevşeklik ve zaaflık göstermedi, kâfirlere, onların isteklerine ve önerilerine hiç uymadı ve hiç taviz göstermedi. Onlara meydan okuyarak İslam’ı sundu. Onların yöneticilerine karşı dikildi, imanı ve ondan fışkıran sistemi arzetti. Onu ve grubunu hapsettiler, onlara işkence çektirdiler ve bazılarını öldürdüler. Buna rağmen hiç gevşemediler, zaaf göstermediler ve kâfirlere boyun eğmediler. O bizim için en güzel örnektir.

Nitekim Allah Ahzab suresi 21. Ayette Allah’ı ve ahireti düşünüp arzu edenler ve Allah’ı çokça hatırlayanlar için Resulullah güzel örnektir diyerek bizim Resulü örnek almamızı kesin olarak emretmektedir.

Ayette “onların sözleri; ancak şöyle demekten ibarettir..” ifadesinden şu husus anlaşılıyor; onlar başına gelen musibetlere rağmen ah demediler, şikayet etmediler, hiç Allah’a isyan etmediler ve emrine itiraz etmediler. Ancak Allah’a dua ederek şöyle dediler: “Rabbimiz günahlarımızı ve işlerde israflarımızı bağışla, ayaklarımızı sabit kıl ve kâfir olanlara karşı bize zafer ver”.    

Yine ayetten şu hususta anlaşılır; dua etmek ancak savaşmak ve mücadele etmekle beraber olmalıdır. Hiç mücadele etmeden dua etmek uygun değildir. Biri böyle mücadele yapmadan böyle duada bulunursa ne kadar uygun olur? Allah için mücadele ederse kendi uğrunda mücadele ettiği veya savaştığı için onun günahını siler, işlerde yaptığı israfları bağışlar, ona sebatlılık verir ve kâfirlere karşı da zafer verir. Duasına icabet etmeyi hak etmiş olur.

İsraf etmenin manası haddi aşmaktır veya taşkınlık yapmaktır. Burada işlerde israf etmenin manası, insan her hangi bir iş yaparken Allah’ın çizdiği hat ve sınırlarını aşmaktır. Bunlar ise Allah’ın haram kıldığı veya yasakladığı amellerdir. Kim Allah’ın bir nehyini geçerse veya bir emrine muhalefet ederse onun sınırını aşmış olur ve böylece israf etmiş olur. Sadece para hususunda değildir. Zira haramda az olsa da para harcarsa israf etmiş olur. Yine zina yaparsa, içki içerse, demokrasi ve laiklik gibi küfür sistemini uygularsa, namazı terk ederse, riba veya faiz yerse, bir farzı yerine getirmezse israf etmiş olur. Nitekim Allah birçok ayette günah işleyenlerin israf yaptıkları ve müsrif olduklarını göstererek kötüledi. Bazı âlimler büyük günah işlemek israf olur dediler. Oysa Allah’ın her emrine muhalefet etmek günah sayılır ve Allah’ın çizdiği sınırları aşmak demektir.

 Müminler Allah uğrunda savaşmak ve mücadele etmenin en büyük farzlardan ve bu nedenle en fazla sevap aldıkları hal ve günahları silme vesilesi olduğunu bildikleri için Allahtan işledikleri küçük olsun büyük olsun bütün günahlarını silmesini umarak dua ederler. Nitekim en fazla kabul edilen dua Müslüman ya büyük ve zahmetli farzı yerine getirirken ya da Allah için sabırla büyük musibetler ve meşakkatleri çekerken dua ettiği zamanlardadır. Bu nedenle müminler Allah’ın uğrunda savaşırken ve mücadele ederken, işkence görürken, ceza evine atılırken ve zalim rejimin zulmüne uğrayıp her eziyete karşı sebatlılığı gösterirken dua ederlerse Allah’ın kendi dualarını kabul etmesi daha yakındır.

Nitekim Allah dua etmeyi amelle beraber mezcetmek istedi. Buna göre Müslüman Allah’ın emrini yerine getirirken veya onun emrine göre kendiişlerini yürütürken dua eder, bir iş yapmadan dua etmek kendisine uygun değildir. Ancak aciz veya güçsüz olursa veyahut çaresiz kalırsa başkadır. O zaman da bol bol acizlikten kurtulmak ve çare bulmak için Allah’a dua eder.

Allah müminleri kâfirlere itaat etmekten veya uymaktan sakındırdı. Bu ise bir nehiydir ve yasaklamaktır. Bunun karinesi ise Kâfirlere uymak veya itaat etmenin neticesi dinden ya tamamen döndürmektir, bu durumda o kimse laik kimse olur, ya da kısmen dinden döner, İslam’ın uygulanmasına inanır ama küfür sistemine uyar, bu kimse fasık ve zalim olur. Fakat ikisinin akıbeti hüsran ve ziyandır. Zira her emir bir şey yapmak ve her nehiy bir şeyden vazgeçmek için bir taleptir. Bir karine geçince bu emir veya nehyin kesin olup olmadığı anlaşılır. Bu usul-ulfıkıh’ta bir asıl ve bir kuraldır. Burada geçen karine ise kesinlik ifadesini taşır. Buna göre kâfirlere itaat etmek günahtır. Hem de büyük günahtır. Çünkü onlara itaat etmenin neticesi gerisin geri veya dinden döndürmek, dünya ve ahireti kaybetmektir. Oysa önceki ayette Allah’a ve Resulüne itaat etmenin neticesinin dünya ve ahiretini kazanmak olduğunu kesin karine ile vurguladı. Bunların ihsan sahipleri olduklarını duyurdu. İhsan ise iyilik ve güzelliktir. İşte ihsan sahipleri, yani; güzellik ve iyilik yapan müminler ise; Allah ve Resulüne itaat edip onlarla beraber Allah’ın uğrunda dinini yükseltmek ve hâkimiyetini kurmak için kâfirlere boyun eğmeden, her hangi bir taviz vermeden, her hangi bir zaaf ve gevşeklik göstermeden, sabırla, kuvvetle ve sebatlılıkla ya ölüm ya da zafer diyerek savaşırlar. Ama zaaf ve gevşeklik gösteren kişiler çirkin iş yaparlar; Kâfirlere itaat ederler, değişik bahaneler göstererek onların önerilerine ve isteklerine uyarlar. Bu nedenle kâfirlerin demokrasi sistemlerine katılmayı kabul ederler ve küfür kanunlarını uygulamaya başlarlar, dinlerini uygulamaktan vazgeçerler. Bu şekilde gerisin geri döndürülmüş olurlar ve hüsrana uğrarlar. Bunlar hem dünyayı hem ahireti kaybederler. Bunlar rahatı, malı ve makamı sevdikleri, yaptıkları işin akıbeti, ahireti ve Allah’ın azabının ne kadar ağır olduğunu düşünmediklerinden dolayı böylece davranırlar. Böyle davranan kimselerin imanları pek zayıftır, yüzeyseldir, derin değildir. Zira Allah uğrundaki zahmeti, meşakkati, zorlukları ve eziyeti çekmeye ve zararı görmeye hazır değiller. Bu durumlarla karşılaşınca hemen kaçarlar. Niye eziyet ve zararı görelim, niye ölelim, bunun faydası nedir, ne netice getirirki, bu küfür sistemi olan demokrasinin içinde daha iyi iş yaparız, hemde hiç zarar ve eziyet görmeden hizmet yaparız diyerek ve buna benzer sözler söyleyerek zayıf nefse sahip olanlar şeytanın vesveselerine uyarlar, kendi kendilerini bu sözlerle teselli ederek ve kandırarak yaşamaya çalışırlar. Hatta Demokrasiyi reddedip Allah’ın ve Resulünün emrettiği şekilde hiç taviz, zaaflık ve gevşeklik göstermeden mücadele eden ve ihsan sahibi olan müminleri kınamaya başlarlar, daha ziyade de onlara karşı mücadele ederler, değişik ithamlarla suçlarlar. Çünkü şeytan onların kötü işlerini nazarlarında süslü gösterdi, böylece yaptıkları kötü işleri kötü olarak görmez oldular, şaşkın oldular. Enam 43, Enfal 48, Nahl 63, Neml 24 ve Ankebut suresi 38. ayetlerinde Allah c.c bunların bu durumu bize gösterdi. Muhammed suresi 14. Ayette Allahtan bir delile göre amel yapan kimseler ile heva ve heveslerine uyup kötü amelini güzel gören kimseler bir olur mu?! Fatır suresi 8. Ayette kendi kötü işi kendisine güzel gösterilen kimseleri gördün mü?!  Böylece Allah azze ve celle müminleri bu duruma düşmekten uyarıyor. Şeklinde bize bildirdi.

Bundan sonra Allah c.c müminlere şunu duyuruyor: “Hâlbuki sizin mevlanızAllah’tır, en hayırlı yardımcı ve zafer veren O’dur” bunun manası sizin mevlanız kâfirler değildir, sizin rabbiniz olan Allah’tır. En hayırlı yardımcı odur, zafer veren odur, öyleyse niye kafirlere itaat edip mevla edinirsiniz?! Mevla ise yardım eden ve zafer verendir. Müminler için zafer sadece Allah’ın yardımıyla gerçekleşir. Zira zafer sadece onun katındadır. Daha önce tefsir ettiğimiz Al-i İmran suresi 126. Ayete bakın. Yine Enfal suresi 10. Ayete bakın. Hatta Rum suresi 47. Ayette müminlere zafer vermek bizim üzerimize bir haktır diye buyurmaktadır. Gafir (Mümin) suresi 51. Ayette hem dünyada hem ahirette muhakkak müminlere yardım ve zafer vereceğiz diye buyurdu. Ama Allah’ın yardım ve zaferinin şartı ise kendi dinine bağlanıp yardım etmek ve onun uğrunda savaşmaktır. Muhammed suresi 7. Ayet, Hac suresi 40. ayet ve Tövbe suresi 14. Ayette bildirdi. Bütün bu ayetlerden sonra bir Müslüman nasıl kafirlerin oyununa gelip onlara uyar, demokratik sistemlerine katılır ve küfrü uygulamaya başlar?! Bu kişi gerisin geriye döndürüldüğü ve hüsrana uğradığının farkında değil midir? İşte Türkiye, Mısır, Cezayir, Pakistan, Sudan ve diğer Müslüman beldelerinde demokratik sistemlerine uyan kimselerin akıbetini herkes gördü, Pek kötü idi, ne iktidarda kalabildiler ne de İslam’ı uygulayabildiler. Tersine hem iktidardan olup rezil hale geldiler hem de Allah’ın kızgınlığına uğradılar. Ama bazıları hala kötü amellerini güzel görmektedir ve yaptıklarında ısrarlıdırlar.

Allah kendisini en hayırlı yardımcı olarak vasıflarken başka yardımcıların var olduğunun manasınıda taşır. Çünkü diğer insanlar sana yardım etmeye kalkışırlar böylece bir yardımcı gözükür. Fakat bunların yardımları pek sınırlıdır ve ancak Allahın müsaade ettiği kadar olur. Oysa en büyük yardım Allah’ın yardımıdır, o yardım edince hiç yenilgiye uğramazsın. Al-i İmran suresi 160. Ayette: eğer Allah size yardım ederse hiç mağlup olmazsınız, hiç bir kimse size galip gelemez diye ilan etti. Allah’ın yardımının neticeleri kesindir, zaferdir. Diğerlerinin neticeleri kesin değildir, şüphelidir. Allah müsaade etmezse netice veremez.  

    İşte zaferin sebepleri bunlardır; sırf Allah için savaşmak, savaşırken başına gelen musibetlere hiç aldırış etmemek, sebatlılık göstermek, gevşeklik ve zaaflık göstermemek, kâfirlere ve isteklerine boyun eğmemek, onlara itaat etmemek, yalnızca Allah’a tevekkül etmek ve ondan yardım dilemektir. Zira müminlere zafer sırf Allahtan gelir.