– 49 –

Bu ayetlerde şu hakikatları açıklarız:

  • İslam Hilafet devletinin kurulmasının zarureti
  • Kâfirlerin kâfirlikleri üzerine israrlı kalmaları
  • Allah’ın kullarına şefkatli olması ve mühlet vermesi
  • Allah’ın tayyip ile habis olan müminlerin ortaya çıkarması
  • Cimrilerin cezası

İslam Hilafet devletinin kurulması zaruri midir?

Kâfirlerin kâfirlikleri üzerine israrlı kalmaları Allah’a zarar verir mi?

Allah kullarına şefkatli olduğu halde azap verir mi?

Kâfirlerin kendilerine mühlet verilmesi hayırlı mıdır?

Allah temiz ile habisi ortaya çıkartmadan müminleri bulundukları durumda bırakır mı?

Cimrilerin cezası nedir?

  وَلَا يَحۡزُنۡكَ الَّذِيۡنَ يُسَارِعُوۡنَ فِى الۡكُفۡرِ‌ۚ اِنَّهُمۡ لَنۡ يَّضُرُّوا اللّٰهَ شَيۡـــًٔا ‌ؕ يُرِيۡدُ اللّٰهُ اَلَّا يَجۡعَلَ لَهُمۡ حَظًّا فِىۡ الۡاٰخِرَةِ ‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ عَظِيۡمٌ‏ ﴿۱۷۶﴾  اِنَّ الَّذِيۡنَ اشۡتَرَوُا الۡكُفۡرَ بِالۡاِيۡمَانِ لَنۡ يَّضُرُّوا اللّٰهَ شَيۡـــًٔا ‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ اَلِيۡمٌ‏ ﴿۱۷۷﴾  وَلَا يَحۡسَبَنَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡۤا اَنَّمَا نُمۡلِىۡ لَهُمۡ خَيۡرٌ لِّاَنۡفُسِهِمۡ‌ؕ اِنَّمَا نُمۡلِىۡ لَهُمۡ لِيَزۡدَادُوۡۤا اِثۡمًا‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ مُّهِيۡنٌ‏ ﴿۱۷۸﴾  مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ عَلٰى مَاۤ اَنۡـتُمۡ عَلَيۡهِ حَتّٰى يَمِيۡزَ الۡخَبِيۡثَ مِنَ الطَّيِّبِ‌ؕ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُطۡلِعَكُمۡ عَلَى الۡغَيۡبِ وَ لٰكِنَّ اللّٰهَ يَجۡتَبِىۡ مِنۡ رُّسُلِهٖ مَنۡ يَّشَآءُ‌ فَاٰمِنُوۡا بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖ‌ۚ وَاِنۡ تُؤۡمِنُوۡا وَتَتَّقُوۡا فَلَـكُمۡ اَجۡرٌ عَظِيۡمٌ‏ ﴿۱۷۹﴾  وَلَا يَحۡسَبَنَّ الَّذِيۡنَ يَبۡخَلُوۡنَ بِمَاۤ اٰتٰٮهُمُ اللّٰهُ مِنۡ فَضۡلِهٖ هُوَ خَيۡـرًا لَّهُمۡ‌ؕ بَلۡ هُوَ شَرٌّ لَّهُمۡ‌ؕ سَيُطَوَّقُوۡنَ مَا بَخِلُوۡا بِهٖ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ ‌ؕ وَ لِلّٰهِ مِيۡرَاثُ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ‌ؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ خَبِيۡرٌ ﴿۱۸۰﴾ 

Küfürde yarışanlar seni üzmesin, onlar Allah’a hiç bir zarar veremezler. Allah onlara ahirette hiç bir nasip vermek istemiyor. Onlar için çok büyük bir azap vardır“(176) imana karşılık küfrü satın alanlar Allah’a hiç bir zarar veremezler, Onlar için elim bir azap vardır (177) Kâfirler kendilerine mühlet vermemizi hayırlı sanmasınlar. Biz onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır (178) Allah müminleri bulundukları durumda bırakacak değildir, taki habis (pis ve kötü) olanları tayyib (iyi ve temiz) olanlarından ayırıncaya kadar. Allah size gaybı bildirecek değildir.  Fakat Allah (gaybı bildirmek için) Resullerinden istediğini seçer. Allaha ve Resullerine iman edin. Eğer iman ederseniz ve takva sahibi olursanız size büyük bir ecir vardır. (179) Allah’ın fazlından verdiği şeylerde cimrilik edenler sanmasınlar ki bu kendileri için hayırlıdır, tersine kendileri için bu şerdir. Kıyamet günü cimrilik ettikleri şeyler boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (180)

 Al-i İmran 176:

Küfürde yarışanlar seni üzmesin, onlar Allah’a hiç bir zarar veremezler. Allah onlara ahirette hiç bir nasip vermek istemiyor. Onlar için çok büyük bir azap vardır” (176)

وَلَا يَحۡزُنۡكَ الَّذِيۡنَ يُسَارِعُوۡنَ فِى الۡكُفۡرِ‌ۚ اِنَّهُمۡ لَنۡ يَّضُرُّوا اللّٰهَ شَيۡـــًٔا ‌ؕ يُرِيۡدُ اللّٰهُ اَلَّا يَجۡعَلَ لَهُمۡ حَظًّا فِىۡ الۡاٰخِرَةِ ‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ عَظِيۡمٌ‏ ﴿۱۷۶﴾   

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem kâfirlerin kâfirlikleri üzerinde ısrarlı kalmaları, inat göstermeleri, küfrü korumak için çalışmaları ve imana hiç yanaşmamalarından dolayı üzülüyordu. Çünkü onların hidayete kavuşmalarını çok arzu ediyordu. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Enbiya suresi 107. Ayette geçtiği gibi bütün âlemlere bir rahmet olarak gönderildi.

وَمَاۤ اَرۡسَلۡنٰكَ اِلَّا رَحۡمَةً لِّـلۡعٰلَمِيۡنَ‏

(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik. ﴾Enbiya 107﴿

 Bu nedenle bütün insanların iman etmeleri için mücadele ediyordu, onlar imanı reddedip kâfirlikleri üzerine ısrarlı kalmaları Onu pek üzüyordu. Allah (cc) Resulünün getirdiği risalete kâfirlerin inanmalarına ne kadar hırslı olduğunu Kehf suresinde 6. Ayette şöyle açıkladı

فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّـفۡسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمۡ اِنۡ لَّمۡ يُؤۡمِنُوۡا بِهٰذَا الۡحَـدِيۡثِ اَسَفًا‏

Demek sen, bu söze (Kur’an’a) inanmazlarsa, arkalarından üzülerek âdeta kendini tüketeceksin! ﴾kehf 6﴿

“. Böylece Resulullah (sav) durmadan insanları İslama davet etmeye büyük gayret gösteriyordu. Nitekim onun görevi buydu. O görevini tam yapmaya hatta fazlasıyla yamaya çalışıyordu. Nefsiyeti pek yüksekti, insanlara hayrı diliyordu, onları dünya bedbahtlığından kurtarıp dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturmaya çalışıyordu.

 Bu nedenle İslam devletini kurmaya yöneldi. Zira sırf fertleri İslam’a davet etmek pek netice vermez. Ama devlet yoluyla davet yüklenirse Nasr suresinde geçtiği gibi

اِذَا جَآءَ نَصۡرُ اللّٰهِ وَالۡفَتۡحُۙ‏ ﴿۱﴾ وَرَاَيۡتَ النَّاسَ يَدۡخُلُوۡنَ فِىۡ دِيۡنِ اللّٰهِ اَفۡوَاجًا ۙ‏ ﴿۲﴾  فَسَبِّح بِحَمۡدِ رَبِّكَ وَاسۡتَغۡفِرۡهؕ اِنَّهٗ كَانَ تَوَّابًا﴿۳﴾ 

“Allah’ın yardımı ve fetih geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tespihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir”. ﴾Nasr 1-3﴿

“Fetih’in manası bir memleketin İslam devletinin ordusuyla fethedilmesidir, o memleketteki küfür rejimini kaldırıp onun yerine İslam sistemini getirmektir. Fethedilen memleket İslam hükmü altına girince insanlar İslam’ın gerçeğini ve adaletini görürler. Önceki küfür rejimlerinin zulmünden kurtulduklarını ve İslam’ın sağladığı adaleti fark edince İslam’a girmeye başlarlar. Bu nedenle İslam kendisine dayalı bir devlet olunca hızlı bir şekilde yayıldı. Böylece bu koskoca İslam dünyası oluştu ve 13 asrın büyük devleti oldu.

Allah-u teala şöyle buyurdu:

 لَقَدۡ كَانَ لَكُمۡ فِىۡ رَسُوۡلِ اللّٰهِ اُسۡوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَنۡ كَانَ يَرۡجُوا اللّٰهَ وَالۡيَوۡمَ الۡاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثِيۡرًا ؕ‏   

Andolsun, Allah’ın Resülünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır. ﴾Ahzab21﴿

Biz bu ayette Allahın emrine uyarak Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i güzel örnek edindiğimiz için onun gibi diğer insanları İslama hidayet etmek veya İslam hükmü altında yaşatmak üzere davet etmede çok gayret sarf etmemiz gerekir. Fakat İslam Hilafet devleti olmadan pek fazla insan İslam’a girmeyeceğinden tarihten ve vakıadan ve başta Allahın vahyi olan Resulullah’ın metodundan idrak ettiğimizden dolayı İnsanları dünya ve ahiret azabından kurtarmak maksadıyla İslama kendi iradeleriyle onların girmelerini sağlamak üzere bu devleti kurmak için çok gayret sarf etmemiz gerekir.

Zira küfür rejimi hem İslam’ı kötülemeye çalışıyor, hemde insanların İslam’ın hakikatini ve adaletini görmelerini engellemek için her tür vesileye başvuruyor. Hatta İslam davetini yüklenen kimselerle savaşıyor, çalışmalarını engellemek için onları cezaevlerine atıyor veya idam ediyor.

Kâfir küfrü üzerine ısrarlı kalırsa Allah’a hiç bir zarar vermiyor, çünkü Allah bundan münezehtir, kimse ona zarar veremez, o yücedir, istese o insanı anında yok edebilir, ama yok etmek istemiyor, ta kendisine tayin ettiği ecele kadar yaşatıyor. O insanın eceli gelince canını alır, ölümden sonra ahirette ona hazırladığı büyük azabı verecektir. Kâfir kimse kâfir olduğu için bunu idrak edemez. Ahireti ve oradaki azabı inkâr ediyor, Allah’ın dediğine inanmıyor, çünkü Allah’a inanmıyor, gerçek Allah’a inanan kimse Allah’ın dediğine inanır ve ondan korkar.

Gerçekten Allah’a inanan kimse; Allahın insanı boşuna yaratmadığını ve onu başıboş bırakmadığını idrak eder. Niçin Allah bizi yarattı, bizden ne istiyor? Niye bizim canımızı alıyor ve hayatlarımıza son veriyor? Bu hayattan maksat nedir? Ondan sonra ne var? Diriliş var mıdır? Sormaya başlar ve düşüne düşüne cevap vermeye veyahut cevabı bulmaya çalışır. Tam cevabı bulamaz. Bu nedenle Resulün gelmesine ihtiyaç hisseder. Allah tarafından bir Resulün gelmesi elzemdir, akıl bunu gerektirir. Ama bu hasuslarda aklını kulanmak istemeyen kimse kâfirliği üzerine ısrarlı kalır ve bu nedenle Allah’ın büyük azabına müstahak olur. İşte bunlar Allah’a zarar vermiyor, ancak kendi kendilerine zarar veriyor, yazık ediyorlar.

Al-i İmran 177:

اِنَّ الَّذِيۡنَ اشۡتَرَوُا الۡكُفۡرَ بِالۡاِيۡمَانِ لَنۡ يَّضُرُّوا اللّٰهَ شَيۡـــًٔا ‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ اَلِيۡمٌ‏ ﴿۱۷۷﴾

imana karşılık küfrü satın alanlar Allah’a hiç bir zarar veremezler, Onlar için elim bir azap vardır” (177)

Allah c.c bu ayette imana küfrü tercih edenlerin kendisine hiç bir zarar veremeyeceklerini tekrar pekiştiriyor. Zira Allah insanların kendisine iman etmelerine hiç muhtaç değildir, hepsi kâfir olsalar da kendisine hiç zarar vermez.

Şöyle de buryurdu:  

وَقَالَ مُوۡسٰٓى اِنۡ تَكۡفُرُوۡۤا اَنۡـتُمۡ وَمَنۡ فِى الۡاَرۡضِ جَمِيۡعًا ۙ فَاِنَّ اللّٰهَ لَـغَنِىٌّ حَمِيۡدٌ‏ ﴿۸﴾ 

ve Musa dediki, siz ve yeryüzünde ki bütün insanlar kafir olsa da Allah onların imanlarına hiç mutaç değildir, O zengindir, hep övülendir”. (İbrahim 8)

Şöyle de buyurdu:

اِنۡ تَكۡفُرُوۡا فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ عَنۡكُمۡ ‌وَلَا يَرۡضٰى لِعِبَادِهِ الۡـكُفۡرَ‌ ۚ وَاِنۡ تَشۡكُرُوۡا يَرۡضَهُ لَـكُمۡ‌ ؕ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِّزۡرَاُخۡرٰى‌ ؕ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمۡ مَّرۡجِعُكُمۡ فَيُنَبِّئُكُمۡ بِمَا كُنۡتُمۡ تَعۡمَلُوۡنَ‌ ؕ اِنَّهٗ عَلِيۡمٌۢ بِذَاتِ الصُّدُوۡرِ

 “Eğer kâfir olursanız, Allah size hiç muhtaç değildir,  o zengindir. Fakat kulların kâfir olmalarını sevmez, ondan memnun kalmaz. Eğer ona teşekkür ederseniz sizden razı olur.” (Zümer 7)

 Allah’a teşkkür etmek ona inanmak ve emrine uymaktır. Zira şükrün tersi küfürdür, nankörlüktür, iyiliği unutmaktır. Yaratılış, sağlık ve sair nimetleri unutmak, bunları verene karşılık vermemektir. Nitekim Allah (cc) insanların hayrını istiyor; kendisine inanırlarsa ve uyarlarsa teşekkür etmiş olurlar, onlara karşılığını verecektir. Ufak bir benzerlik gösterilecekse; anne baba çocuklarına ne kadar iyilik dilede de çocukaların çoğu nankördür. Babalarının iyiliğini de unuturlar.

Allah kullarına o kadar şefkatlidirki bir annenin bebeğine olan şefkatinden daha fazla şefkatlidir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bir kadını çocuğunu korumak üzere kucaklarken görünce sahabelere şunu sordu: “Bu kadın çocuğunu ateşe atar mı? Sahabeler asla atmaz dediler. Resulullah (sav) şöyle dedi: Allah kullarına bu kadının bebeğine gösterdiği şefkatlılığından daha fazla şefekatlidir. (Buhari ve Müslim). Onlara azap vermek istemiyor, fakat kâfirlikleri üzerine ısrar ederlerse o zaman azabı haketmiş olurlar. Zira onlar onun tarafından yaratıldılar, yaratıldıklarından dolayı ona teşekkür etmeliler. Teşekkürün ilk adımı Allah’ı tanımak ve kesin şekilde tasdik etmektir, ondan sonra ona kulluk etmek ve her işte onun emrine uymaktır. Kâfir kimse nankördür, Allah’ın iyiliğine karşı iyilik yapmadığı gibi kendisine yapılan iyiliği inkâr eder. Bu nedenle acılı azabı haketmiştir.   

Buna rağmen onlara daveti yüklenmemiz gerekir. Onlar kafirlikleri üzerine ısrarlı kaldılar, Allah’a zarar veremezler, onları boş ver, zaten onlara anlatsan da inanmazlar, onlar hakka karşı kör, sağır ve kalpleri kilitlidir onları niye İslam’a çağıralım?!  Böyle şey denilmez. Çünkü onlara daveti yüklenmek şeri bir hükümdür, farzdır, onlar inansa da inanmasa da yine de onlara daveti yüklenmemiz gerekir. Ayrıca ilerde onların inanmıyacaklarını bilemiyoruz, mademki yaşıyorlar, inanacaklarına dair bir ihtimal vardır.   Allah (cc) birçok ayette Resulüne sana düşen görev sadece apaçık şekilde tebliğ etmektir, inanmasalar da sana hiç sorumluluk yoktur, sorumluluk tebliğ edilip inanmayanlar üzerine düşer diye buyurdu. (Maide 92, Nahl 35, 82, Nur 54,  Ankubut 18, Yasin 17, Tağabun 12)  

Tebliğ apaçık dikkat çeken şekilde olmalıdır, hiç kapalılık bulunmaması gerekir, insanlara İslmın ne olduğunu anlatmak gerekir. Bu nedenle bunu gerçekleştirmek için İslam davetini yüklenecek bir devlet kurmak gerekir, eğer İslam devletini kurmaya çalışırsak başkalarına daveti yüklenmek için çalışıyoruz demektir. Aynı anda bu devlet kurulmadan önce imkânlarımız dâhilinde çalışmamız gerekir. Ama Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem in yaptığı gibi çalışmamız o devleti kurmak üzerine yoğunlaşmalıdır. Bu devlet kurulunca bütün insanlara daveti yüklenecektir. Devletin dış siyasetin hedefi ve ekseni İslam davetini yüklenmek hemde apaçık ve çekici şekilde ve inasanlara İslamı sevdirecek şekilde de olmalıdır.

İşte sadece ferdi apaçık tebliğ yeterli değildir, devletin kurulması elzemdir, bu devlet yoluyla tebliğ gerekir, değişik araçlarla sırf açıklamak değil, direk o insanlar üzerine İslamı uygulamak kaçınılmaz, fetih gerektirir, o zaman insanlar İslam hakikatini, güzelliğini ve adaletini görürler.

Al-i İmran 178:

 وَلَا يَحۡسَبَنَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡۤا اَنَّمَا نُمۡلِىۡ لَهُمۡ خَيۡرٌ لِّاَنۡفُسِهِمۡ‌ؕ اِنَّمَا نُمۡلِىۡ لَهُمۡ لِيَزۡدَادُوۡۤا اِثۡمًا‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ مُّهِيۡنٌ‏ ﴿۱۷۸﴾   

“Kâfirler kendilerine mühlet vermemizi hayırlı sanmasınlar. Biz onlara ancak günahları artsın diye mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır” (178)

Kâfirler kâfirlikleri üzerine ısrarlı kaldıkları hatta Allah’ın dinine karşı savaştıkları hâlde; hala yaşadıklarını ve bundan dolayı kendilerine hiç bir zarar dokunmadığını görünce aldanırlar. Bu durumun kendileri için hayırlı olduğunu zannederler ve böylece kâfirliklerini korumaya ve günah işelemeye devam ederler. Oysa Allah onları yaratınca ecellerini tayin etti, ne yaparlarsa yapsınlar, ne günah işlerlerse işlesinler ecelleri gelinceye kadar yaşarlar. Bu müddette günah işlemeye devam ederler, böylece yaşadıkça bunların günahları artar ve bu nedenle azapları artar. Nitekim hem kâfir oldukları için cehennemde ebediyen kalacakalar hem de günah işlediklerinden dolayı orada azapları artacak. Allah şöyle buyurdu:

اَلَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا وَصَدُّوۡا عَنۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ زِدۡنٰهُمۡ عَذَابًا فَوۡقَ الۡعَذَابِ بِمَا كَانُوۡا يُفۡسِدُوۡنَ‏ ﴿۸۸﴾ 

“kâfir olup Allahın yolundan insanları çevirenler var ya! İfsatları ve bozgunculuklarından dolayı tadacakalrı azap üstüne azabı arttıracağız” (Nahl 88)

Kâfirliklerine karşı azapları vardır, Allah yolundan insanları saptırdıklarından ve ifsat yaptıklarından dolayı günahları ve azapları artacaktır.

Öte yandan dünya insanları aldatır. Bunun manası insan güçlü olarak yaşadığı ve mal, mülk ve sair nimet ve lezzeten nasibini aldığını, güç kazandığı ve her şeyi yapabileceğini hissedince aldanır. Böylece dünya onu aldatmış olur. Bu nedenle Allah insanları bunlardan uyardı:

يٰۤـاَيُّهَا النَّاسُ اِنَّ وَعۡدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الۡحَيٰوةُ الدُّنۡيَا وَلَا يَغُرَّنَّكُمۡ بِاللّٰهِ الۡغَرُوۡرُ‏ ﴿۵﴾ 

 “Ey insanlar! Allah’ın sözü haktır (müminlere cennet ve kâfirlere cehennem vardır) dünya hayatı sizi aldatmasın, Allahın affı ve mağfireti de sizi aldatmasın”. (Fatır 5)

Bazı insanlar günah işleyince Allah affedicidir, bağışlayıcıdır derler ve günah işlemeye devam ederler. Bunların kâfirlikleri veya günah işlemek üzerine israrlı kalıp tövbe etmeden ölmeleri Allah’ın onlara azap vereceğini ve onun azabının pek şiddetli olduğunu unuturlar.

Hatta kâfirler Allah bize nasıl dünyada verdiyse eğer ahiret varsa yine bize verecektir derler. Bu şekilde kâfir insanlar Allah kendilerine dünyadan taktir ettiği paylarını verince ve ömür verince aldanırlar ve Allah’a isyan etmeye devam ederler, onun Şeriatını reddederler, kendi heva ve heveslerine ve çıkarlarına göre kanun çıkartırlar, şöyle demeye başlarlar: biz hür insanlarız, hiç kimse bize dini dayatamaz, din kurallarıyla bağlayamaz, biz demokratız; herkes hürdür, istediği şeyi söyler ve yapar, istediği dini seçer ve bırakır, istediği yaşam tarzı ve sistemi seçer, Allah bizim işimize karışmaz, dini dünyay karıştırmayın vs. Bu şekilde mutemadiyen günah işlemeye devam eder ve kafirliği üzerine ısarlı kalırlar. Allah’ın sözüne aldırış etmez veya inanmazlar. Ama bu insan ahirette pişmanlığı gösterecek, fakat iş işten geçtikten sonra, o zaman göstereceği pişmanlık kendine hiç yaramayacaktır. Orada kendisi için hazırlanan alçaltıcı azabı çekecektir. Ama dünyada onlara müminlerin elleriyle azap vermek üzere müminlerin devlet kurup savaşmalarını farz kıldı. Şöyle buyurdu:

قَاتِلُوۡهُمۡ يُعَذِّبۡهُمُ اللّٰهُ بِاَيۡدِيۡكُمۡ وَيُخۡزِهِمۡ وَيَنۡصُرۡكُمۡ عَلَيۡهِمۡ وَيَشۡفِ صُدُوۡرَ قَوۡمٍ مُّؤۡمِنِيۡنَۙ‏

“ Onlarla (kâfirlerle) savaşın ki Allah onlara ellerinizle azap versin, onları rezil etsin ve onlara kaşı sizi muzeffer kılsın. Bu şekilde Müminlerin gönüllerini ferahlatsın” (Tevbe 14)  

İşte, dünyada kâfirlerin cezası onları alçaltmak, yenilgiye uğratmak, İslam hükmüne boyun eğdirmek ve savaşta onların bir kısmını öldürmektir. Ahirette ceza cehennemdir.

Al-i İmran 179:

مَا كَانَ اللّٰهُ لِيَذَرَ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ عَلٰى مَاۤ اَنۡـتُمۡ عَلَيۡهِ حَتّٰى يَمِيۡزَ الۡخَبِيۡثَ مِنَ الطَّيِّبِ‌ؕ وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُطۡلِعَكُمۡ عَلَى الۡغَيۡبِ وَ لٰكِنَّ اللّٰهَ يَجۡتَبِىۡ مِنۡ رُّسُلِهٖ مَنۡ يَّشَآءُ‌ فَاٰمِنُوۡا بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖ‌ۚ وَاِنۡ تُؤۡمِنُوۡا وَتَتَّقُوۡا فَلَـكُمۡ اَجۡرٌ عَظِيۡمٌ‏ ﴿۱۷۹﴾ 

Allah müminleri bulundukları durumda bırakayacak değildir, taki habis (pis ve kötü) olanları tayyib (iyi ve temiz) olanlarından ayırıncaya kadar. Allah size gaybı bildirecek değildir.  Fakat Allah (gaybı bildirmek için) Resullerinden istediğini seçer. Allaha ve Resullerine iman edin. Eğer iman ederseniz ve takva sahibi olursanız size büyük bir ecir vardır“ (179)

Allah müminlerin iman ettik demekle gerçek mümin olup olmadıklarını imtihan etmeden onları öyle bırakmayacaktır. Onların arasında mümin olduğunu iddia eden hain, samimi olmayan veya münafık olanları ortaya çıkartacaktır. Allah’a ve dinine ihlas ve sebat göstermeyen kimseler, hainler ve münafık olanlar habis, pis olanlardır. Şiddetli olaylar, sıkıntılı durumlar ve musibetlerle imtihan edilip ortaya çıkarlar. Uhud veya Tebük veyahut Beni Mustalık gibi savaşlarda bu habis olanlar ortaya çıktı.

Ankebut suresinde 2. Ve 3. Ayetlerde şöyle buyurdu; “İnsanlar iman ettik demekle bir imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı zannediyorlar! Biz onlardan öncekilerini de imtihan ettik. Allah sadık olanları bilecek yalancı olanları da bilecektir (ortaya çıkaracaktır). Elbet Allah ezelden bunları biliyor, fakat bunları imtihan ederek ortaya çıkartacak ve bize gösterecektir. Allah Gaybı biliyor, ama bize gaybta onun ilminde olanları göstermez, ancak olaylar ve musibetleri müminlerin başına getirerek onları ortaya çıkartır.

Yine Ankebut suresinde 10. Ve 11. Ayetlerinde şöyle buyurdu; “Bazı insanlar iman ettik derler, ama Allah uğrunda eziyet görünce insanların işkencesini Allahın azabı gibi sayarlar. Eğer senin Rabbinden zafer gelirse şöyle diyecekler: Sizinle beraber idik. Allah insanların göğüslerinde ne var ne yok bilen değilmidir.  Allah mümin olanları bilecek ve münafık olanları da bilecektir”.

Münafıkları gerçek müminlerden ayırt edecek ki herkesin ne olduğu belli olsun. Zira münafıklar müminler arasına karıştıkları ve iman etiklerini iddia ettiklerinden dolayı görünüşte müminlerden sayılırlar.

İslam davetini yüklenenler zalimlerin ellerine düşüp işkence çekerlerse, cezaevine atılırlarsa ve kısa veya uzun müddete kadar orada yatarlarsa sadık ve samimi olanlar ile olmayanlar belli olurlar, birbirinden ayrılırlar.

Oysa Allah Bakara suresi 214. Ayette müminlerin imtihan edileceklerini bildirdi, “Başlarına öyle müsibetler gelecek sarsılacaklar ki Resul ve onunla beraber olan müminler bile Allah’ın yardımı ve zaferi ne zaman gelecek diyecekler. Bu imtihandan sonra Allahın yardımı ve zaferi yakın olur”.

Yine müminlere Bakara suresi 155. Ayette Allah; korku, açlık, mal, can ve meyveleri eksiltmekle imtihan edeceğiz dedi.

Yine mal, mülk, çocuk, eş ve diğer sevilen kimselerle imtihan edilecekler.  Tevbe 24, Enfal 24, Teğabun 15, Münafıkun 14.

Karun Musa a.s’ın kaviminden idi, Allah ona çok mal verince kibirlendi ve azgın oldu. Malla imtihan edilerek cehenneme düştü.

Makamla mümin imtihan edilir, makam sahibi olunca aldanır ve İslam davetini yüklenmekten ya taviz verir ya da bırakır.

İmtihanlar pek çoktur, Allah her insanı bir şeyle imtihan eder, onun mümin olup olmadığını veya samimi olup olmadığını ortaya çıkartır. Özellikle İslam davetini yüklenenler ve zalimlere karşı gelen müminler daha fazlaca imtihan edilirler. Zira Allah sırf samimi olanların vasıtasıyla kendi dinini yükseltmek ister, bunlar dine ve ümmete sadık olurlar, samimi olmayanlar müminleri rezil ederler, hemen güçlü müstekbir veya zalim devletlerin ve bunların askerlerinin veya polislerinin önünde yere çökerler, dini ve müminleri satarlar. Kendileri için önemli olan canları, koltukları ve mallarıdır.

Allah kendi Resullerinden istediğine gaybı gösterir. Cin suresi 26. ayette bunu açıklıyor “Gaybı bilen yalnız Allahtır, kimseye gaybı göstermez, ancak razı olduğu resulleri müstesna”. Resulllah Sallallahu Aleyhi Vesellem’ e gaybtan bazı hususları gösterdi, bunlar münafıklar ve samimi olmayan kimseler hakkındaydı. O zaman vahiy meleği gelip Resulullaha bildiriyordu. Ama ondan sonra Allah hiç bir kimseye gaybı göstermez. Bu nedenle ikinci Raşid Halife Ömer bin Al-hattab bir seferde insanları şöyle uyardı: Vahiy kesildi, Resulullah gelip kim samimidir kim samimi değildir bildiriyordu, şimdi ise amellerinize göre hüküm veririz, kim bize hayırlı iş gösterirse ondan emin oluruz ve onu kendimize yaklaştırırız onun gizli tarafından sorumlu değiliz. Ancak o Allaha hesap verir. Kim bize bir kötülük gösterirse ondan emin olmayız ve ona inanmayız ve gizliliği (niyetim ve kalbim temizdir derse bile niyetleri) ancak Allah bilir. ( Buhari).

Al-i İmran 180:

وَلَا يَحۡسَبَنَّ الَّذِيۡنَ يَبۡخَلُوۡنَ بِمَاۤ اٰتٰٮهُمُ اللّٰهُ مِنۡ فَضۡلِهٖ هُوَ خَيۡـرًا لَّهُمۡ‌ؕ بَلۡ هُوَ شَرٌّ لَّهُمۡ‌ؕ سَيُطَوَّقُوۡنَ مَا بَخِلُوۡا بِهٖ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ ‌ؕ وَ لِلّٰهِ مِيۡرَاثُ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضِ‌ؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ خَبِيۡرٌ ﴿۱۸۰﴾ 

“Allah’ın fazlından verdiği şeylerde cimrilik edenler sanmasınlar ki bu kendileri için hayırlıdır, tersine kendileri için bu şerdir. Kıyamet günü cimrilik ettikleri şeyler boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (180)

Dünya ile aldanan kimseler malı severler, bunu toplamaya ve çoğaltmaya çalışırlar. İhtiyaç dışında bunu yaparlar. Çok paralı olduklarını göstermek isterler. İnsanda beka içdüsünden gelen mülk edinme sevgisi vardır ve edindikleri bu mülk ile gösteriş yapmak ve bununla övünmek ve kendilerine başkalarının övgüsü beğenisini ve sevgisini isterler.  Aynı anda bu içgüdüyü malla güç, söz sahibi ve egemen olmak sevgisi ile tatmin etmek isterler. Bu nedenle mala çok hırs göstermeye başlarlar. Milyarları toplamaya ve her mülk çeşitlerini elde etmeye çok gayret sarf ederler. Aynı anda bundan harcamamaya çalışırlar, çünkü harcarlarsa mallarının eksileceğini düşünürler. Böylece cimri olurlar. Eğer harcarlarsa harcadıklarını nasıl telafi edeceklerini planlamaya çalışırlar.

Misal olarak yönettikleri kapitalist sistemde vergiyi iade etme kanunu çıkarttılar. Mecburen vergi verdikleri zaman bu vergiyi geri alacaklarına dair kanunları çıkarttılar. İşte bu tip insanlar Allah’ın kendilerine verdiği maldan Allah uğrunda harcayın denilirse cimrilik gösterirler. Zekâtı hiç vermek istemezler, muhtaçlara yardım etmek istemezler. Hatta Yasin suresi 47. ayette geçtiği gibi: “Eğer kendilerine Allahın size verdiği rızıktan harcayın (muhtaçlara verin) denilirse kâfirler müminlere şöyle derler: Allahın istese doyurabileceği kimseleri biz mi doyaracağız? Siz ancak açık sapıklık içindesiniz”. İşte kendilerini çok akıllı kimseler sanırlar Allah isteseydi o fakirleri ve miskinleri yedirirdi, ihiyaçlarını kapatırdı. Bu görev bize mi düşer?! Böyle cimrilik göstermeye çalışırlar. Kendilerine bu rızkı kimin verdiğini unuturlar veya Allah’ın kendilerine verdiğine inanmazlar. Kuran’ın dediği gibi “Ancak bu mal ve mülkü ilmimle, zekâmla ve becirikliliğimle elde ettim”(kasas 78 ve Zümmer 49). Hatta bu kimseler mağrur olurki; “zekâmla bu dünyayı kazandım, eğer ahiret varsa ahireti de kazanacağım” der. Kehf suresinde 35-36. ayetlerde ve Fusilet suresi 50. ayetinde geçtiği gibidir.

İşte bunlar cimrilikleriyle övünürler; mala hırs gösterek, Allah uğrunda hacamazlar, fakir, miskin ve diğer muhtaç kimselere vermezler, eğer bir kuruş harcarlarsa onu kat kat fazlasının iade edilmesini isterler.

Eğer harcarlarsa sadece övünmek ve gösteriş için yaparlar. Başka şey için yapamazlar. Bütün dünya onlardan söz etsin diye harcarlar. Nisa suresi 38. Ayette “Allah’a ve ahirete inanmayanlar harcadıkları zaman ancak riyakârlık ve gösteriş için harcarlar.” diye buyurdu Allah(cc). Bunu gerçek vakıada görüyoruz. Bu nedenle Bakara suresi 264. Ayette müminleri Allah’a ve ahirete inanmayanlar gibi harcamaktan sakındırdı. Onlar ancak riyakârlık ve gösteriş için harcarlar, aynı anda bir kimseye verdikleri zaman minnet ederler ve bu şekilde insanlara eziyet etmiş olurlar.   

Cimrilik yapmakla yetinmiyorlar, diğer insanları da cimri olmaya çağırırlarki herkes kendileri gibi olsun ve ayıplanmasınlar,  bu şekilde kamoyunu kendi lehlerine çevirmiş olurlar, bu durumda onları hiç kimse kınamaz, tersine övgü toplamaya başlarlar. İnsanlar bunlar ne kadar zeki, ne kadar akıllı ne kadar becerikli mallarını iyice koruyorlar, harcadıklarını hemen geri getirirler, helal olsun onlara ve buna benzer sözleri söylerler. Bu nedenle Allah için harcayanlarla alay ederler; onları aptal sayarlar, sapık olarak sayarlar, Allah istese onları doyururdu, onlara verirdi, onları muhtaç bırakmazdı, zaten bu fakirler aptaldır, tembel, işe yaramaz, topluma yüktür, yok olmalıdır. Bu nedenle kapitalist sistem sahipleri “beka güçlü olanlara aittir” diyen Darwin teorisine inanarak fakirleri horlarlar ve ticaretinde zarar gören ve batan kimse batsın, daha güçlüsü ortaya çıksın derler.

Bu cimrilik yapanlar ve bu tip insanalar cimriliği kendileri için hayırlı iş sayarlar. Bunun iyi ve faydalı olduğunu zannederler. Oysa bu kendileri için şerdir, ama farknda değiller. Çünkü “Kıyamet günü cimrilik ettikleri şeyler boyunlarına dolanacaktır”, öyle şiddetli azap görecekler. Dünya kısa ve fanidir, ama ahiret daimi ve sonsuz, orada şiddetli azap görecekler ve yaptıkları cimrilikten ve gösteriş için yaptıkları harcamadan dolayı pişman olacaklar. Münafıkun suresi 10. Ayette ölüm gelince cimri olanların pişmanlık duyacaklarını bildirir; rabbim benim ecelimi geciktir ki sadaka vereyim ve salih kimselerden olayım diyeceklerdir. Bunun manası cimri olanlar o anda kendilerinin salih ve iyi olmayan kimseler olduklarını ve cimrilikle iyi iş yapmadıklarını itiraf edecekler.

Göklerin ve yerin mirası Allahındır; bu nedenle insan cimrilik yaparsa Allah’a zarar veremez, kendilerine zarar verirler. Allah insanlara hiç muhtaç değildir, zengindir. Muhammed suresi 38. Ayette buna değendi: “İşte Allahın uğrunda harcamaya davet ediliyorsunuz, ama bir kısmınız cimrilik gösterir, harcamak istemez, kim cimrilik gösterirse ancak kendi aleyhine göstermiş olur, oysa allah zengindir, siz fakirsiniz, Ona mutaçsınız”.

Dünyada cimrilerin cezası vardır, eğer zekât vermezse İslam Hilafet devleti ondan zorla alır, ayrıca ona ceza verir. Bakacağı kimselere vermezse ondan zorla alır ve o kimselere verir ve teşhir eder. Eğer cihad gibi önemli devletin ihtıyacı varsa ondan belli miktar zorla alır.

Allah bir insana mal ve mülk verince onu denemek ister; bu insan cimrilik yapacak mı yoksa Allah’ın emrine icabet ederek onun uğrunda harcayacakmıdır? Hemde bolca harcasınki daha fazla sevap kazansın ve günahları silinsin. Zira sadaka günahları siler. Aslında insan Allah’ın verdiğinden onun uğrunda Allah’ın istediği yerlere verecektir. Allah ona vermeseydi onu nereden elde edecekti? Fakat kâfir ve münafık kimse buna inanmaz, çabamla, zekâmla ve becrikliğimle elde ettim der.

“Allah yaptıklarınızdan haberdardır”; Allah insan ne yaptıysa onu bilir, cimrilik yaparsa veya gösteriş için harcama yaparsa veya samimi olarak Allah için verirse hepsini bilir, ona göre hesap ve ceza verecektir.

Aslında cimri olanlar hiç akılli değiller, dar ve kısa görüşlüdürler. Dünyada ne kazandılarsa bırakıp başkalarına devredilecektir, varislerine bırakacakalar, onlar bedava yiyecekler, oysa kendisi çok çalıştı. Varisleri yoksa malını devlet alacaktır. Ahiret için hiç yatırım yapmadı, ziyandadırlar. Ahirette Allahın kendi uğrunda harcayanlara vaadine inansalardı, kazandıklarını hep harcyıcaklardı. O gün pişmanlık duyacak ve ağır azap görecektir.