– 50 –

Bu ayetlerde şu hakikatleri açıklarız:

  • İnat eden kimselerin mucize istemelerine rağmen inanmamalarının sebebi
  • Yahudilerin kendilerini zengin ve Allah’ı fakir saymaları
  • Ebu Bekir’in bir Yahudi hahamı tokatlamasının sebebi
  • Hilafet devletinde yönetici ve milletvekillerine dokunulmazlığın olmaması ve yargılanmaları
  • Tebaalar arasında ayrım bulunmaması ve yöneticileri şikayet etme ve dava açma haklarının var olması.
  • Ölümün acı ve tatlı tadı
  • Dünyanın aldatıcı olması

İnsan hakkı bildiği halde niye inat edip küfrü tercih eder? Allah onlara her şey verdiği halde niye Yahudiler isyan ettiler?

Hilafet devletinde yöneticilere ve milletvekillerine dokunulmazlık var mıdır?

Tebaalar onlar hakkında dava açabilir mi?

Melekler kafirlerin ruhlarını alırken onlara azap veriyor mu?

 Müminlerinkine ne yaparlar?

لَقَدۡ سَمِعَ اللّٰهُ قَوۡلَ الَّذِيۡنَ قَالُوۡۤا اِنَّ اللّٰهَ فَقِيۡرٌ وَّنَحۡنُ اَغۡنِيَآءُ ‌ۘ سَنَكۡتُبُ مَا قَالُوۡا وَقَتۡلَهُمُ الۡاَنۡۢبِيَآءَ بِغَيۡرِ حَقٍّۚ وَّنَقُوۡلُ ذُوۡقُوۡا عَذَابَ الۡحَرِيۡقِ‏  ذٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتۡ اَيۡدِيۡكُمۡ وَاَنَّ اللّٰهَ لَيۡسَ بِظَلَّامٍ لِّلۡعَبِيۡدِ‌ۚ‏  اَلَّذِيۡنَ قَالُوۡۤا اِنَّ اللّٰهَ عَهِدَ اِلَيۡنَاۤ اَلَّا نُؤۡمِنَ لِرَسُوۡلٍ حَتّٰى يَاۡتِيَنَا بِقُرۡبَانٍ تَاۡكُلُهُ النَّارُ‌ؕ قُلۡ قَدۡ جَآءَكُمۡ رُسُلٌ مِّنۡ قَبۡلِىۡ بِالۡبَيِّنٰتِ وَبِالَّذِىۡ قُلۡتُمۡ فَلِمَ قَتَلۡتُمُوۡهُمۡ اِنۡ كُنۡتُمۡ صٰدِقِيۡنَ‏  فَاِنۡ كَذَّبُوۡكَ فَقَدۡ كُذِّبَ رُسُلٌ مِّنۡ قَبۡلِكَ جَآءُوۡ بِالۡبَيِّنٰتِ وَالزُّبُرِ وَالۡكِتٰبِ الۡمُنِيۡرِ‏  كُلُّ نَفۡسٍ ذَآٮِٕقَةُ الۡمَوۡتِ‌ؕ وَاِنَّمَا تُوَفَّوۡنَ اُجُوۡرَكُمۡ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ‌ؕ فَمَنۡ زُحۡزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدۡخِلَ الۡجَـنَّةَ فَقَدۡ فَازَ ‌ؕ وَمَا الۡحَيٰوةُ الدُّنۡيَاۤ اِلَّا مَتَاعُ الۡغُرُوۡرِ‏

 “şüphesiz Allah fakirdir, biz zenginiz diyenlerin sözünü Allah işitmiştir. Onların dediklerini ve haksızca peygamberleri öldürmelerini birlikte yazacağız. Onlara tadın bu yakıcı azabı diyeceğiz (181) Bu ellerinizle hazırladığınızdır. Allah kullarına zulmedici değildir (182) Onlar “Allah bize ateşin yiyeceği (yakacağı) bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere inanmamamızı emretti” dediler. Onlara deki; benden önce size apaçık delillerle ve bu söylediğinizle nice Resuller geldiler, eğer doğru söyleyen insanlar iseniz niye onları öldürdünüz?! (183) Eğer seni yalanlarlarsa zaten senden apaçık delillerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitapla gelen Resuller yalanlandı (184) Her nefis ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size ödenecektir. Kim ateşten kaydırılırsa ve cennete sokulursa kazanmış oldu. Dünya hayatı ise ancak aldatıcı bir tatma, bir lezzettir  (185)

Bu ayetin nüzul sebebini İbn Abbas şöyle rivayet etti: Ebu Bekir r.a (İslam’a davet etmek üzere) Yahudilere ait beyt-il Midras (Yahudilerin dershanesi) ne girdi, orada Finhas adlı bir haham etrafında birçok Yahudi toplanmıştı. Ebu Bekir şöyle dedi: “Vay sana Finhas! Allahtan kork ve Müslüman ol, Allaha yemin ederim ki Muhammed’in Allah tarafından hakla gelen bir Resul olduğunu gerçekten biliyorsun. Onu sizde Tevrat’ta ve İncil’de yazılı olarak buluyorsunuz”. Finhas şöyle cevap verdi: (Bakara suresindeki 245. ayete “kim Allaha güzel kredi verirse Allah ona birçok katla öder” işaret ederek) Allah’a ihtiyacımız yoktur, o fakirdir, bize yalvardığı kadar biz ona yalvarmıyoruz, biz zenginiz. Kendisi zengin olsaydı sizin arkadaşınız Muhammed’in iddia ettiği gibi kredi istemezdi. Sizi faizden nehyediyor ve bize faizle borcu iade ediyor. Zengin olsaydı bize faiz vermezdi”. Ebu Bekir r.a ona kızdı ve yüzüne şiddetlice vurdu, ona da şöyle dedi: Ey Allah’ın düşmanı,  canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki sizinle bizim aramızda o ahit (zimmi sözleşmesi) olmasaydı senin boyunu vuracaktım, eğer doğru kimseler olsaydınız gücünüz yettiği kadar bizi yalanlayın”.

Finhas Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem in yanına giderek şöyle dedi: senin arkadaşının bana ne yaptığına bak”. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Ebu Bekir’e “ona niçin böyle yaptığını Sordu. Ebu Bekir r.a şöyle dedi: Bu Allah’ın düşmanı çok kötü bir şey söyledi: Kendilerinin zengin ve Allah’ın fakir olduğunu söyledi. Allah için ona kızdım ve yüzüne vurdum”. Finhas böyle söylediğini inkâr etti. Allah (cc) bunun üzerine bu ayetleri indirdi. Onları tehdit ederek bu söylediklerine karşı ve peygamberleri haksızca öldürmelerini kendilerine hatırlatarak onları cehennemle cezalandıracağını bildirdi. Bir insan bir kötülük işlediğinde tekrar onun gibi bir kötülük işlerse eski kötülüğünü ona hatırlatarak cezalandırırsın üslubu kabilinden Allah eski kötülüklerini kendilerine hatırlattı.

Aslında Yahudiler öyle inadına söylerler, yoksa onlar Allah’a inanıyorlar, Müslümanlara karşı inadına böyle söylüyorlar veya diğerlerini İslam’a karşı kışkırtmak veya belli çıkarlar elde etmek için böyle söylerler. Yine Bakara suresinde 109. Ayette Müslümanları çekemedikleri için de böyle söylüyorlar. Bu güne kadar onlar bu âdeti devam ettirdiler. Çünkü bu kendi kültürlerinden bir parçadır. Oysa onlar o ayeti “Kim Allaha güzel kredi verirse Allah ona birçok katla öder” ayetini de anlıyorlar, bunun manası Allah için sadaka veren veya Allah uğrunda harcayan kimse sanki Allaha borç vermiş gibidir, çünkü Allah bunun karşılığını kat kat geri verecektir, sevap verecektir ve malını bereketli kılacaktır.  

Buna benzer şekilde yine; Nisa suresinde 51. Ayette geçtiği gibi bir sefer Yahudiler putperest Kureyşlileri kendi taraflarına çekmek için onlara sizin dininiz Muhammed’in dininden daha doğrudur dediler. Oysa Kureyş putlara tapıyordu, Allah’la bu putları ortak kılıyordu, Müslümanlar ise kendilerinin inandıkları Hz. Musa’nın peygamberliğine ve Tevrat’a inanmıyorlardı.

Bu olaydan şu hüküm ve hakikat ortaya çıkıyor, İslam Hilafet devletinde tebaalar zimmi olsalar yöneticiler kendilerine her hangi bir şey yaparlarsa onları şikâyet edebilirler ve onlar hakkında dava açabilirler, o halde hemen yargılanırlar. Demokratik sistemdeki yöneticilere veya milletvekillerine olan dokunulmazlık yoktur.

Zira Ebu Bekir yönetici idi, İslam devletinin başkanı olan Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem in yardımcısı idi. Bu nedenle; İslam devletinde Mezalim mahkemesi olacaktır. Bu mahkeme yöneticilere yönelik şikâyetler ve açılan davalara bakar. Onları yargılar ve suçlu bulduğu zaman cezalandırır. Nitekim Allah (cc) Nisa suresi 59.ayette ulul-emir (yöneticiler)e itaat edin dedikten sonra eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah (Kur’an)a ve Resulün (sünnet)e götürün dedi. Bunun manası Halife başta olmak üzere yöneticiler yargılanır, bunun için Mezalim mahkemesi kurulur.

Ümmet vekilleri için dokunulmazlık yoktur. Hepsi İslam devletinde onların hakkında dava açılınca yargılanırlar. Ayrıca Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem “Devlet başkanı olarak bir kimseye haksızlık yapmış olursam; haksızca malından bir şey almış isem veya sırtına vurmuş isem gelsin malım var hakkını alsın sırtım var hakkını alsın. “Kıyamet günü Allah’la karşılaşırken hiç bir kimse kendine malla veya kanla zulmettiğimi iddia etmesin”. (İbn Hanbel) Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem yönetici sıfatıyla kendisinden hesap istenmesi, aleyhine dava açılması ve yargılanmasını istedi. Raşidi Halifeler de istediler ve uyguladılar.

Ayrıca; başka bir hüküm ve hakikat ortaya çıkar: İslam Hilafet devletinde Müslüman olsun olmasın bütün tebaalar yöneticilerden şikâyet etme ve onlar aleyhine dava açabilirler. Tebaalar arasında hak ve hukukta hiç ayrım yapılmaz. Azınlık mefhumu yoktur, ırkları ve dinleri ne olursa olsun hepsi devletin tebaaları sayılır, demokratik sistemdeki gibi zulmedilmezler.   

Allah (cc) Yahudilerin dediklerinden dolayı onları kıyamet günü yargılayacak ve cezalandıracaktır. Bu nedenle dediklerini ve daha önce peygamberlerini öldürmelerini yazacağız dedi. Zira onları yargılamak için bir belge ve delil olsun diye yaptıkları ve dediklerini yazmak gerekir. Ondan sonra “Onlara tadın bu yakıcı azabı diyeceğiz. Bu ellerinizle hazırladığınızdır. Allah kullarına zulmedici değildir”. Allah (cc) onlara bu cezayı verirken kendisinin zulmedici olmadığını pekiştiriyor. Nitekim Allah (cc) haşa zalim olmaz, kendisi yaratıcıdır, bu insanları yaratınca onlara ruh verdi, ecellerini tayin etti, ecelleri bitince verdiği ruhu çeker.  Bu yaşam süresi esnasında yaptıkları ve dedikleri melekler tarafından hep yazılır ve Kıyamet günü onları hesaba çekecek ve ona göre ceza veya ödül verecektir.

Bu nedenle “Her nefis ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size ödenecektir. Kim ateşten kaydırılırsa ve cennete sokulursa kazanmış olur. Dünya hayatı ise ancak aldatıcı bir tatmadır”. İnsan dünyayı tadıyor, haz ve zevk alıyor, keyifli oluyor, ama çabuk bitiyor ve sona eriyor. Bu nedenle ona aldatıcı bir tatma sıfatı verdi. Ahiret ise daimi bir tatmadır. Sürekli insan oradaki nimetleri tadıyor, zevk ve haz alıyor, keyifli oluyor ve hiç sona ermiyor. O nimetler daimidir, insanın hayatı daimidir, bu nedenle ahiret gerçek hayat olur ve mutluluk olur. Bitmez ve tükenmez, ne mutlu onu kazananlara.  

Ayette “Her nefis ölümü tadacaktır”. Ama ölümün tadı acıdır, özellikle kâfirlere pek acıdır, Enam suresinde 93. Ayette, Enfal suresinde 50. Ayette Muhammed suresinde 27. Ayette melekler kâfirlerin ruhlarını çekerken yüzlerine ve arkalarına vurarak onlara azap verilir. Bu ilk azaptır, bu şekilde kâfirler ölümü acı tadıyla tatmış olurlar. Müminler ise Nahl suresi 32. Ayette geçtiği gibi hoş tadıyla ölümü tadarlar. Melekler onları hoşça karşılar ve ruhlarını acı çektirmeden çekerler. Fusilet suresinde 30. Ayette Melekler müminlere gelip itminan ve huzur verir, müjdelerler, hem dünyada hem de ahirette onların dostları olduklarını söylerler. Facr suresinde 27. Ayette müminin nefsinin, ruhunun mutmain, huzurlu olduğunu niteleyerek ölürken müjdeler, salih kulların arasına gireceği gibi cennete gireceğini müjdeler. Bununla ilgili birçok sahih hadis vardır.   

Ama cehenneme girenler dünyanın tadını alınca aldandılar, dünyayı kazanmaya çalıştılar, ancak ölüm kendisine yaklaşınca diyor ki sanki hiç bir şey tatmadım, lezzetini almadım, her şey bitti, bu hayat ne kadar kısadır, nasıl çabuk geçti ve bitti, sanki dün başladı. Bakara suresi 96. ayette Allah Yahudiler ve müşrikler en fazla hayatı sevdiklerini, onlardan her birinin bin sene yaşamak istediklerini bildirdi. Ama bu kadar yaşasalar da azaptan kurtulamayacaklar.

  Onlar inadına da şöyle dediler;  “Allah bize ateşin yiyeceği (yakacağı) bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere inanmamamızı emretti”. Çünkü hakkı gördüler, Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem in Resul olduğundan tam emin oldular. Buna karşı hüccet ve delil ve söyleyecekleri bir şey de kalmadı, buna rağmen inat gösterdiler. Zira inanmak istemediklerinden dolayı böyle inat ederler ve bahane ararlar. Resul bu mucizeyi getirirse de inanmayacaklardı. Bu nedenle Allah Resulüne şöyle dedi:

Onlara deki; benden önce size apaçık delillerle ve bu söylediğinizle nice Resuller geldiler, eğer doğru söyleyen insanlar iseniz niye onları öldürdünüz?!  

Buna rağmen o Resulleri ve nebileri öldürdüler. O sebeple Allah onların isteğini yerine getirmedi, çünkü eskiden bu isteği yerine getirdi, buna rağmen o resulleri yalanladılar veya öldürdüler.  İnat göstermeyen kimse delil görünce hemen kabul eder, mucizeyi istemez.

Ama inatçı kimse ona ne delil ve ne mucize göstersen inanmak istemez. Baştan şartlanmış, doğruyu görse bile inanmak istemiyor. Böyle insanlarla konuşmak abes bir şeydir. Zira kalplerinde bir şey vardır, kıskançlık, haset, çekemezlik, kin, körü kürüne taassup, kibir, çıkar ve makam derdidir. Bu şeylerden uzak, insaflı, hakkani ve akıllı kimse hakkı görünce hemen kabul eder.

Allah c.c yalanladıklarından dolayı Resulünün üzülmemesini istemez ve şöyle teselli eder; “Eğer seni yalanlarlarsa zaten senden apaçık delillerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitapla gelen Resulleri yalanlandı”. Öyleyse fazla kendini üzme. Daha önce bu surede tefsir ettiğimiz 176.ayette Resulüne bunu söylemişti. Zira bunlar kitap ehli ve kitaplarında Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem den söz ediliyor, bu nedenle onların diğerlerinden önce inanmalarını istiyordu. Fakat bu insanlar samimi değillerdi, bilgi sahibidirler, ama hakkı görünce hemen ona tabi olanlardan değillerdir. Kalpleri hasta, hakkı başkalarında görünce çekemezler, hatta karşı gelirler, değişik değişik yalan ve iftiralar uydurmaya başlarlar.

Hatta bu asırda da bu tip insanlar var, bilgi veya ilim sahibi olurlar ama ona hakkı gösterince senden kabul etmez, seni ve senin davetini çekemez ve haset ederler. Kalbinde bir hastalık vardır, bir şey vardır. Ama samimi kimse hakkı görünce hemen onu kabul eder ve ona tabi olur.

Bu tip insanlar İslam Hilafet devleti kurulunca da zor değişirler, ancak kalplerindeki o hastalık tedavi edilirse ve kendileri değişmeyi isterlerse. Zira Allah (cc) Rad suresi 11.ayette, insanlar kendi nefislerindekini değiştirmedikçe onların halini değiştirmez diye buyurdu. Önce insana hakka tabi olma prensibini kabul ettirmek gerekir. Haktan başka itibar vermeyecek akıllı ve insaflı insan haline getirmek,  onu nefsani şeylerden vazgeçirmek, temiz kalbe sahip olmasını sağlamak gerekir. Bu nedenle İslam devletini kurmak gerekir, o zaman toplum değişir, doğru mefhumlar ve ölçüler yayılır ve insanlara egemen olur. Okulda, evde, cadde ve her yerde bu İslam mefhumları hâkim olursa inadına hakka tabi olmayan o Yahudiler gibi kimseler kınanır. O nedenle Kur’an onları kınadı, diğer insanlar onlar gibi olmasın. O sebeple hakkı kabul etmeyenleri kınamak gerekir, onlara hamle yapmak lazım. Bu nedenle Allah bize yolu öğretiyor, onlara karşı susmadı, onları sert bir şekilde kötüledi ve kınadı.

Zira Müslümanların hedefi cehenneme girmemek ve cennete girmektir. Ayette  “Kim ateşten kaydırılırsa ve cennete sokulursa kazanmış olur” diye buyurdu. Zira her an insan ateşe girebilir! Bu nedenle ayette kim ateşten kaydırılırsa ifadesi geçti. Bunun manası insan kolayca ateşe atılabilir. Haram işlemek kolaydır, hemen insan ateşe kayar, farzı terk etmek kolay bir şeydir, hemen insan ateşe kayar. Ama farzları yerine getirmek kolay bir şey değildir, güçlü iman gerektirir. Zira insan tabiatında tembellik vardır, bir iş yapmak istemez, her şey hazır olsun ister. Bu nedenle zorlanmalı ve işi yapmadığında cezalandırmak gerekir.

Ama imanı güçlü olanın, iradesi ve himmeti güçlü olur, seve seve yapar, oturmayı sevmez, bahane uydurmaz, ciddi ve azimkâr olur, farzlar üzerinde olan sünnetleri kılar ve mendupları yapar. Haramlardan kaçındığı gibi mekruhlardan kaçınır, hatta şüphelerden uzak durur. İşte bu cenneti hak etmiştir, cennete sokulur.