Müjde!

Allahın yardımıyla Al-i İmran suresinin Tefsirini Tamamlıyabildik

Sevabı bize, okuyup istifade eden, yayınlayan ve amel edenlere olsun

  • 53 –

Bu ayetler şu hakikatları gösterir:

  • Kâfirlerin güçlü olmaları aldatıcıdır
  • Dünya hayatı aldatıcıdır
  • Müminlerin ahireti kazanmaları
  • Ehl- Kitabın bir kısmının müslüman olması
  • Felaha kavuşturan hususlar: sabır, sebat, ribat ve takva
  • Sabretmenin durumları

Kâfirlerin gücü ve zenginliğine aldananlar neden pişman olurlar?

Müminlerin kâfirler gibi dünyayı kazanmaya çalışmaları haram mıdır?

Ehli kitaptan mümin kimseler var mıdır?

Sıfatları nedir?

Müminleri felaha kavuşturan durumlar nedir?

لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا فِى الۡبِلَادِؕ‏ ﴿۱۹۶﴾ مَتَاعٌ قَلِيۡلٌ ثُمَّ مَاۡوٰٮهُمۡ جَهَنَّمُ‌ؕ وَ بِئۡسَ الۡمِهَادُ‏ ﴿۱۹۷﴾  لٰكِنِ الَّذِيۡنَ اتَّقَوۡا رَبَّهُمۡ لَهُمۡ جَنّٰتٌ تَجۡرِىۡ مِنۡ تَحۡتِهَا الۡاَنۡهٰرُ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَا نُزُلًا مِّنۡ عِنۡدِ اللّٰهِ‌ؕ وَمَا عِنۡدَ اللّٰهِ خَيۡرٌ لِّلۡاَبۡرَارِ‏ ﴿۱۹۸﴾  وَاِنَّ مِنۡ اَهۡلِ الۡكِتٰبِ لَمَنۡ يُّؤۡمِنُ بِاللّٰهِ وَمَاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡكُمۡ وَمَاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡهِمۡ خٰشِعِيۡنَ لِلّٰهِۙ لَا يَشۡتَرُوۡنَ بِاٰيٰتِ اللّٰهِ ثَمَنًا قَلِيۡلًا ‌ؕ اُولٰٓٮِٕكَ لَهُمۡ اَجۡرُهُمۡ عِنۡدَ رَبِّهِمۡ‌ؕ اِنَّ اللّٰهَ سَرِيۡعُ الۡحِسَابِ‏ ﴿۱۹۹﴾  يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوا اصۡبِرُوۡا وَصَابِرُوۡا وَرَابِطُوۡا وَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُوۡنَ‏ ﴿۲۰۰﴾

Kâfirlerin istedikleri gibi yaşayıp diyar diyar dolaşmaları seni aldatmasın (196) Bu ise azıcık bir tatma ve mefaattir, ondan sonra onların varacakları yer cehennemdir, ne kötü bir karargâhtır.  (197) Fakat rablerinden sakınanlar için Allah tarafından altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olan şeyler salih, iyi kişiler için daha hayırlıdır (198)  Ehli kitaptan bir kısım, Allah’a, size indirilen ve kendilerine indirilen kitaplara inanırlar, Allahtan korkarlar, Allah’ın ayetlerini az fiyatla satmazlar, işte Allah indinde onların sevapları vardır, şüphesizki Allah karşılığı hızlı verir. (199) Ey iman edenler! sabredip sebat gösterin, birbirlerinize sabırı tavsiye edin, ribat yapın (düşmana karşı cephede bekleyip hazırlıklı ve uyanık olun) ve Allahtan korkun. Umulurki felaha kavuşursunuz.   (200)

Bu ayetlerde Allah cc. Resulüne hitap ederken ümmetini kastediyor. Zira o Allahın elçisidir, o ümmetine ve bütün insanlara tebliğ eder. Ayrıca Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem dünyayı çevirdi, ancak ondan basit şeyi aldı. Ahireti dünyaya tercih etti.

İbni Abbas Ömer bin Hattab’tan şöyle dediğini duyup rivayet etti: Ömer Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem in bir hasır üzerinde yattığını, yüzlerine hasır izlerinin çıktığını gördü, başı altında lifle doldurulmuş bir yastık, ayakları yanında bir deri, yanında da su içmek için bir kap vardır. Bu durumu görünce ağladım ve dedimki: Ya Resulullah! Kisra ve kayser’e bak, ne haldedirler ve sen Allahın elçisisin?  Resulullah dediki: onlar için dünya var, ama bizim için ahiret vardır, bundan razı değil misin?”.

İşte; Allah c.c dünyada kâfirlere mal ve mülk verir, onlar bununla çok sevinirler, istedikleri gibi yaşamaya başlarlar. Oynayıp eğlenirler, istedikleri gibi yaşarlar, zevk ve sefahat hayatına düşkündürler, hep şehvetlerini doyurmaya çalışırlar, hep eğlenip oynamak isterler, ölmeyi hiç istemezler, en güzel yemekleri yemeyi ve en güzel içecekler içmeyi isterler, güzel elbiseler giyinip kuşanmaya çalışırlar, güzel ve lüks eşyaları kullanmaya özen gösterirler, istedikleri yere gidip seyahat yapmayı esas tutarlar vs. Böylece bir memleketten kalkıp diğerine geçerler, diyar diyar dolaşırlar. Zira imkânları çok ve geniştir, bolluk içerisinde boğulurlar. Bu durum birçok kişiyi kandırır, zannederlerki bu kâfirler üstündür, akıllı ve beceriklidir, iyi insanlardır, mutludurlar. Allah bundan aldanmaktan sakındırır.

Kâfirlerin bu dünyada elde edecekleri mal, mülk, güzellikler az bir tat ve menfaattir. Nitekim hepsi geçicidir, kendileri de ne kadar yaşarlarsa yaşasınlar az yaşayacaklar, yaşadıkları süreç ahiret mesabesinde bir göz açıp kapama kadar bile değildir. Elde ettikleri güzellikler cennetteki nimetlere göre hiç mesabesindedir. Ondan sonra kâfirlerin varacakları yer cehennemdir, ne kötü bir karargâhtır. Orada ebediyen kalacaklar ve ordan çıkamayacaklar. Allah c.c Muhammed suresi 12. Ayette kâfirlerin bu durumunu şöyle gösterdi: “Kâfirler hayvanlar gibi yiyip içerler, menfaat elde etmeye, tat ve zevk almaya çalışırlar”.  Aynı ayette iman edip salih amel yapanlara altından ırmaklar akan cennetleri hazırladığını duyurdu. Şura suresi 20. ayette ahireti isteyene fazlasıyla veririz diye buyurdu. Bunun manası hem ahireti veririz hemde onun fazlası dünyadan alacağı nasibi veririz. Ama yalnız dünyayı isteyenlere sadece dünyadan alacakları nasiplerini ve paylarını veririz, fakat ahirette hiç bir pay elde edemeyecekler, hiçte nasipleri yoktur”.

Mümin olsun kâfir olsun herkes dünyadan nasibini ve payını alacaktır. Mümin bunu daha ziyade ahiret için kullanır, ama kâfir sadece dünyayı düşünür, hep elde ettiğini tatmaya ve zevk almaya çalışır. Yine Muhammed suresi 36. Ayette dünyanın bir oyun ve eğlence olduğunu gösterdi. Hadid suresi 20. Ayette “Dünya bir oyun, eğlence, süs, insanların arasında bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir”  diye buyurdu. İnsanlar dünyayı böyle görürler. Allah bunu çürüterek bu ayette şöyle söylüyor: “Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçilerin hoşuna gider, sonra kurur, sapsarı olduğunu görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette kâfirler için şiddetli azap vardır, iman edip salih amel yapanlar için mağfiret ve Allah’ın rızası vardır. İşte dünya hayatı aldatıcıdır. Geçimi, zevk ve eğlencesi aldatıcıdır”. Fatır suresi 5.ayette dünyanın bizi kandırmasından ve aldatmasından sakındırıyor.

Öyleyse müminler kâfirlere bakmasınlar, kendi hayatlarını iman üzerinde devam ettirsinler, Allah kendilerine mal ve mülk verince kâfir gibi olmasınlar, onlar gibi yaşamaya çalışmasınlar, normal yaşamaya çalışsınlar, daha fazla Allah yolunda harcasınlar. Resullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali ve sair sahabeler gibi olsunlar, onlar; dünyadan az miktar almaya çalışıyorlar ve diğer kısımları hep Allahın uğrunda harcamaya çalışıyorlardı.

Kasas suresi 76. ve 77. Ayette Allah Karun’un misalini gösterdi, peygamber Musa kavimindendi, Allah ona o kadar verdiki hazinelerin anahtarları bile bir grup güçlü kimse zor taşırlar. Bu nedenle kavmine karşı azgınlık etmiştir. Kavmîde ona şöyle dedi; (şımarıncaya kadar) sevinme! Oysa Allah (şımarıncaya kadar) sevinenleri sevmez. Allahın sana verdiğinden ahireti iste. Dünyadan da nasibini al, Allah nasıl sana iyilik yaptı sende (onun yolunda harcayarak) ona iyilik yap. Yeryüzünde fesat ve bozgunculuk yapma, Allah fesatçı ve bozguncuları sevmez.

Ondan sonraki 78 ve 79. Ayetlerde Allah Karun’un azgınlığını onun cevabıyla da gösteriyor, o adam dediki bana ancak kendimdeki ilim ve bilgi veya zeka ve beceriklik sayesinde o mallar verildi.. ondan sonra ihtişamı içinde kavminin karşısına çıkıyor, dünyayı arzulayanlar aldanıp şöyle dediler: keşke Karun’a verildiği gibi bizede verilseydi, doğrusu o çok şanslıdır. Fakat 80. Ayette ilim sahibi olan müminler kavimlerini uyardılar, buna kanmamalarını istediler, salih amel yapan mümin için Allahın katındaki ödül daha büyüktür. 81. Ayette dünyada Karun’un akibetini gösteriyor; onu ve sarayını yerin dibine geçirdi..82. ayette onun yerinde olmayı  temenni edenlerin halini gösteriyor, çok pişman oldular.. Allah’ın lütfu olmasaydı bizi de yerin dibine geçirirdi, kafirler hiç felaha kavuşmazlar. Cenneti hiç kazanamazlar. Onların varacakları yer cehennemdir, ne kötü bir karargâhtır demeye başladılar.

Fakat rablerinden sakınanlar için Allahın tarafından altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah katında olan şeyler iyi kişiler için daha hayırlıdır.

Allah karşılaştırma yaptı; kâfirlerin durumu ve yalnız dünyayı kazanmak istiyenlerin hali ile kendisinden sakınıp emrine uyanların halinin ne kadar farklı olduğuna dikkati çekip müminlere hatırlatıyor. Zira kâfirler böyle şeyi kabul etmezler, onlar için ayetlerle hatırlatma olmaz. Ancak imana çağırılırlar, iman ederlerse bu hatırlatma yararlı olur, zira Allah c.c Zariyet suresi 55. Ayette dediği gibi “hatırlatma ancak müminlere fayda verir”, Kur’an’a inandıklarından dolayı bu kitapta ne geçerse kabul eder, düşünüp ona uyarlar.

Allah c.c yüzlerce ayette cennet ve cehennemden söz edip müminlere hatırlatıyor. Çünkü asıl karargâh oralardadır, dünya geçicidir, fazla değeri yoktur, fakat aldatıcıdır, insanı aldatabilir. Öyleyse müminler Allahtan sakınsınlarki cenneti kazanmaya çalışsınlar. Bu sakınma onun emrine uymak ve nehyinden vazgeçmektir, onun dinini yaşamak, şeriatını uygulamakla olur.

Dinin fertle, devletle ve toplumla ilgili bütün kanunlarına uymakla olur. Dinin bir kısmını uygulamak diğerini terk etmek çok tehlikelidir. İslam şamil ve kâmildir, eksik değildir, her ufak büyük meseleye hüküm ve fikir gösterir. Onları uygulamak hiç zor değildir. İman edenler için pek kolaydır. Zaten insan davranmak istediği zaman fikir istiyor, işte İslam ona doğru fikir veriyor, sorunları çözmek istiyor, İslam ona da doğru çözüm gösteriyor. Öyleyse her harekette ve davranışta ve her arayışta rabbinin hükmüne tabi olsun. Hem dünya hem ahirette mutlu olabilsin.

Allah katında olan şeyler iyi kişiler için daha hayırlıdır. Bu şeyler cennet, içindeki nimetler, ölmeksizin, sıkıntısız daimi hoş hayat, bu lezzetleri yorulmadan elde etmek, bundan daha büyük şey Allah’ın rızasıns nail olmak, onunla konuşmak ve cemalini görmektir. İşte müminler bunun için koşsunlar ve yarışsınlar, dünya buna göre hiç bir şey sayılmaz.

Müslüman dünyadan nasibini almaya çalışır, ama asıl çalışması ahireti kazanmaktır. Daha ziyade bunun için çalışır, fazla ibadet yapmak, İslam davetini yüklenip daha daha fazla faaliyet yapmak için gayret sarf etmek, cihat etmek, zalimlerle çarpışmak, marufu emretmek ve münkeri nehyetmek, müslümanlara yardım etmek gibi nice hayırlı işler yapabilirki bununla cenneti Allah’ın rahmetiyle kazanır. Şer’i vacibeleri ihmal etmeden dünyayı kazanmaya çalışırken helal ve harama dikkat ederse sevabı da kazanır. Ayrıca muhtaç kalmamak, borçlu olmamak, ailesi ve baktığı kimselerin ihtiyaçlarını temin etmeye çalışırsa sevap alır. Ama lüks ihtiyaçları temin etmeye çalışırsa sevabı yoktur, ama haram değildir, fakat bunun uğrunda şer’i vecibeleri ihmal ederse günahkâr olur. Zira ayetler ve hadisler insana hem kendisi hem ailesi için sırf yiyecek, giyim ve mesken temin etmeye çalışmasını vacip kıldı. Bunlar dışında değildir.

Ehli kitaptan bir kısım Allah’a, size indirilen ve kendilerine indirilen kitaplara inanırlar, Allahtan korkarlar, Allahın ayetlerini az fiyatla satmazlar, işte Allah indinde onların sevapları vardır, şüphesizki Allah hızlı bir şekilde karşılığı verir.

Ehli kitap olan yahudi ve hıristıyan kimselerden bir kısmı müslüman olunca Allah onları bu ayette övdü. Allah’a şirksiz inanırlar, bu nedenle Allaha inanırlar diyerek ayette geçti. Zira Yahudi ve Hıristıyanların Allah’a imanları doğru değildir, karışıktır, Allah’a ya Uzeyr ya da İsa’yı ortak kılarlar veya Allah üçtür derler veyahut Meryem’i de ilah edinirler. Maide suresinde 17, 72, 73,76, 116. ayetlerinde, Tevbe suresinde 29, 30, 31 ve32. ayetlerinde gösterildi.

Yine ehl-i kitaptan İslam’a girenler, Kura’an’a inanırlar, bunun manası Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in peygamberliğini kabul ederler. Nitekim başka ayetlerde ehl-i kitap’tan iman edenler Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’e inanırlar. Kendilerine daha önce indirilen kitaplara inanırlar,  Allahtan korkarlar, onun emirlerini yerine getirir ve nehylerinden vaz geçerler, haramı işlememeye ve farzları yerine getirmeye çalışrlar.  Allahın ayetlerini az fiyatla satmazlar. Nitekim birçok ayette Allah c.c yahudilerin hahamları ve hıristıyanların rahipleri az fiyatla Allah’ın ayetlerini sattıklarını ortaya çıkarttı. Bu nedenle Kitap’ta geçenlere ters fetva verirlerdi, yöneticilerin isteğine binaen veya çıkar ve maslahat veya başka nedenle Allah’ın hükümlerini değiştirirler. Bu asırdaki gibi bazı âlim, şeyh ve müftü aynı nedenlerle Allah’ın hükümlerini değiştirir ve ters fetva verirler.

Ehli kitap müslüman olunca Allah indinde onların sevapları vardır, şüphesiz ki Allah süratle karşılığı verir. Artık eski kâfirliklerinden ve yaptıkları yanlış ve sapıklıktan dolayı hesabe çekilmez, affedilirler. Şam diyarı, Irak, Mısır ve Anadolu’nun ahalisi hıristıyan idiler, sonra Müslüman oldular. Bu memelketlerde Hıristıyanlığında kalanlar azdır, çoğu hakkı kabul edip Müslüman oldular.

Allah cc nin Ehli kitabın Müslümanlığından söz etmesi Yahudi ve Hıristıyanların Müslüman olmaları için bir davet ve bir teşviktir. Yahudi veya Hıristıyan kimseler İslam’a girebilir, hemde onlardan birçok kimse Müslüman oldu, bu nedenle onları davet etmeliyiz. Siz ehli kitapsınız, öyle kalabilirsiniz diyemeyiz, aramızda fark yoktur veya onlarla diyalog yapalım ve ortak noktalarda birleşelşim ve buna benzer şeyler demeyiz. Tersine Al-i İmran suresi 64. Ayetinde Allah’ın dediği gibi onları şirkten vazgeçmeleri ve tek ilah olan Allah’a kulluk etmeye, hahamları ve rahipleri gibi insanları rab edinmemek, yalnız Allahı rab edinmek ve onun dışında rab edinmemeye,  helal ve haram, anayasa ve kanunları yalnız Allahın şeriatından alınmasına ehl-i kitabı çağırmalıyız.

Allah c.c Al-i İmran suresini şu özetleyici ayetle son vererek bize şöyle hitap ediyor: Ey iman edenler! sabredip sebat gösterin, birbirlerinize sabrı tavsiye edin, ribat yapın (düşmana karşı cephede bekleyip hazırlıklı ve uyanık olun) ve takvalı olun, Allahtan korkun. Umulurki felaha kavuşursunuz.

Bunu uygulasak yeter, bütün İslamı kapsar: sabır, sebat, ribat ve takva.

Sabretmek şu hallerde olur:

  1. Farzları yerine getirebilmek için sabretmek gerekir, farzları yerine getirme konusunda müslüman zorlukla ve sıkıntılarla karşılaşabilir. Kâfirlerle savaşıp Cihat etmek, İslam davetini yüklenirken insanların eziyetlerine karşı dayanmak, zalimlerle mücadele etmek, küfür sistemlerini kaldırıp yerine İslam sistemini kurmak ve benzeri büyük farzları yerine getirmeye çalışılırken çok zorluk ve sıkıntılarla karşılaşalacaktır. O sebeple Allah birçok ayette sabretmeye ve yılmadan sebat göstermeye müminleri çağırdı. Hatta namaz,  oruç ve hac gibi farzları yerine getirebilmek için sabretmek gerekir. Bu husus Bakara suresi 214. Ayetinde gösterildi.
  2. Haramlardan uzak durmak için sabretmek gerekir. Zina yapmamak, faiz yememek ve başka haram yollarla mal edinmemek, baskı altında kalıp kâfirlere taviz göstermemek, zalimlerle işbirliği yapmamak, küfür olan demokratik sistemlere katılmamak gibi haramları işlememek için saberetmek ve Allah’ın emri üzerinde sebat göstermek gerekir. Bu husus Kehf suresi 28. Ayetinde gösterildi.
  3. Musibetler karşısında sabretmek gerekir. Hastalık, mal, can, çocuk, aile,  iş ve sair dünyevi konularda insanın başına musibetler gelebilir. Bunlara karşı sabretmek, bunlarla ilgili misal Bakara suresinde 155. ayet ve Lokman suresi 17. Ayette gösterilir.
  4. Hedefleri gerçekleştirmek için sabretmek ve sebat göstermek gerekir. Bununla ilgili Yunus suresi 109. Ayet örnek olarak gösterilir. Bu ayette vahye tabi ol, Allah hükümedinceye kadar sabret. araf suresinde 87. Ayette Allah aramızda hükümedinceye kadar sabret, Ahkaf suresinde 35. ayette azimkâr Resullerin sabrettiği gibi sabret, Rum suresi 60.ayette sabret, Allah’ın vaadi haktır, kesin iman etmeyenler seni küçük görmesinler. İşte birçok ayet Allah’ın hükmü veya kararı veya verdiği sözü gelinceye kadar, yani; edindiğimiz hedef gerçekleşinceye kadar çalışmalıyız ve sabretmeliyiz. Ama Allah’ın vahyettiği veya emrine uyarak hedefi gerçekleşinceye kadar çalışmalıyız bu nedenle resulullah (sav) küfür sistemi gölgesinde Mekke Kralı olmak için Kureyş’in liderlerinden teklif gelince çevirerek şöyle söyledi: “sağ elime güneşi ve sol elime ayı koysalar yine bu daveti terk etmiyeceğim; ya Allah bu emri ( İslam’ı) hakim kılar ya onun uğrunda ölürüm..” (İbnı İshak ve İbni Hişam)

Allah c.c  müminlerin birbirlerine sabırla tavsiye etmelerini emrediyor, çünkü mümin diğer kardeşinin desteğiyle güçlü olur, zira şeytan ve dostları hep müminlerin güçlerini yıkmaya çalışıyorlar. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: “Mümin başka mümin (müminler birbirleri) için bir binanın taşları gibidir; birbirini tutur”. (Buhari ve Müslim)  Tuğlalar birbirini tutuyor, binanın yıkılmasını engelliyor. İşte böylece müminler birbirleriyle beraber olurlar ve yardımlaşırlar. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle de buyurdu: Müminler birbirlerini sevmek, birbirlerine merhamet ve şefkat göstermede bir vücuda benzerler. Vücudun bir organı rahatsız olursa bütün vücut uykusuz olur ve harareti yükselir”.(Buhari ve Müslim)

Yine Allah müminlere ribat yapmalarını emrediyor. Düşmana karşı cephede bekleyip hazırlıklı ve uyanık olmaları gerekir. Hiç bir zaman müslümanlar kâfir güçlerinin İslam memleketlerine girmesine müsaade etmeyecekler. Devamlı onlara teyakkuzda ve uyanık olmalıdırlar. Zira kâfirler İslam düşmanıdırlar, hep İslamı yok etmeyi düşünürler, İslam egemenliğini hiç istemezler, bu nedenle haçlı seferlerini müslümanlara karşı yürüttüler, ondan sonra sömürgecilik hamleleri yürüttüler, bütün İslam memleketlerini işgal ettiler, hilafeti ajanları vasıtasıyla ilga ettiler, İslam hükmünü kaldırdılar, küfür olan laik ve demokratik sistemi yerleştirdiler. İslam memleketlerini işgal edip böldüler. Kendilerine tabi olan rejimleri kurdular. Bu rejimleri müslümanlara musallat kıldılar. Filistini işgal edip içinde yahudi bir varlık yerleştirdiler. Ümmetin kalkınışını engellediler, halklar batıdan ithal edilen sistemlere ve yöneticilere başkaldırınca onlara karşı entika çevirmeye başladılar, hepsini değişik yollarla ezmeye ve devrimlerini boşa çıkartmaya başaldılar, özellikle Suriye devrimine karşı hepsi birleştiler, laik sistemini korumak ve İslam nizamının kurulmasını engellemek için bütün güçleriyle ve hileleriyle çalışmaya başladılar.

İşte düşman kâfir güçler İslam memleketlerinin derinliğine girdiler, İncirlik gibi üsler kurdular ve hain rejimlerle birer stratejik savunma ve emniyet işbirliği anlaşmalarını yaptılar. Düşmanları memleketlerden kovmak için bütün bu rejimleri düşürüp yerine İslam Hilafet devletini kurmak gerekir.  Müslümanlara düşen en büyük farz budur. Bunu gerçekleştirebilmek için büyük sabır ve sebat gerekir. Zira bu ölüm kalım meselesidir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in edindiği tutumu edinmek gerekir, ya Allah bu emri, İslam’ı hâkim kılar ya onun uğrunda ölürüz.

Bu nedenle İslam Hilafet devletini kurmak elzem oldu, zira bu hayati bir meseledir. Bu devlet orduları hazırlayacak, cepheye sevk edecek, daima düşmana karşı ribat yapacaktır. Müslümanların ırz, can, mal ve topraklarını koruyacaktır. Daha ziyade fetihleri gerçekleştirmek için sınır ötesini herekete geçecektir.

İnsanlardan korkmayacağız yalnız ve yalnız Allahtan korkmalıyız. Bu surede Al-i İmran suresinde 175. ayette geçtiği gibi “ Şeytan ancak kendi dostlarını korkutur: öyleyse şeytanın dostalarından korkmayın, eğer mümin iseniz yalnız Allahtan korkun”. Ayrıca Allahtan korkarak hiç bir haram işlememiz ve farzları yapmamız gerekir. Cihadı terk etmek, kâfirlerle işbirliği yapmak, zalimlere karşı çıkmamak ve Hilafeti kurmak için çalışmamak büyük günahlardır. Allahtan korkan mümin bu günahları işlemez, daha doğrusu bu büyük farzları yerine getirmeye çalışır.

Bu ayetten anlaşılan Allah’ın müminlerden istediğini yaparlarsa felaha kavuşurlar. Felah başarı ve cenneti kazanmaktır. Eğer sabredip sebat gösterir, birbirlerine sabrı tavsiye eder, ribat yapar (düşmana karşı cephede bekleyip hazırlıklı ve uyanık olur) ve Allahtan korkarlarsa başarırlar ve cenneti kazanırlar.

Al-i İmran suresinin tefsirini yapmaya yardım eden, sabır ve sebat veren Allah’a hamd olsun. Allah Nisa suresinin tefsirini yamaya güç, sabır ve sebat versin. Bütün bu çalışmaların karşılığını ve sevabını versin. Okuyanların istifade etmeleri ve dualarını temenni ederiz.

11-12-2022