-3-

Sefih muamelesi

Yetimlerin malı

Buluğ ve rüşt çağı

Evlenme çağı

Mecazi manada sefihler

Sefih yöneticiler

Sefih kimdir? Onunla ilgili muamele nasıl olur? Onun malını ve işini kim idare eder? Kâfirler ve münafıklar sefih midir? Sefih yöneticiler kimlerdir? Onlar ve tabilerinin geleceği nedir? Evlenme çağı nedir? Çocuklar akil baliğ olmadan evlenebilir mi? Yetime bakan kimse bunun malından ücret alır mı?

 وَلَا تُؤۡتُوا السُّفَهَآءَ اَمۡوَالَـكُمُ الَّتِىۡ جَعَلَ اللّٰهُ لَـكُمۡ قِيٰمًا وَّارۡزُقُوۡهُمۡ فِيۡهَا وَاكۡسُوۡهُمۡ وَقُوۡلُوۡا لَهُمۡ قَوۡلًا مَّعۡرُوۡفًا‏ ﴿۵﴾  وَابۡتَلُوا الۡيَتٰمٰى حَتّٰىۤ اِذَا بَلَغُوا النِّكَاحَ‌ ۚ فَاِنۡ اٰنَسۡتُمۡ مِّنۡهُمۡ رُشۡدًا فَادۡفَعُوۡۤا اِلَيۡهِمۡ اَمۡوَالَهُمۡ‌ۚ وَلَا تَاۡكُلُوۡهَاۤ اِسۡرَافًا وَّبِدَارًا اَنۡ يَّكۡبَرُوۡا‌ ؕ وَمَنۡ كَانَ غَنِيًّا فَلۡيَسۡتَعۡفِفۡ‌ ۚ وَمَنۡ كَانَ فَقِيۡرًا فَلۡيَاۡكُلۡ بِالۡمَعۡرُوۡفِ‌ ؕ فَاِذَا دَفَعۡتُمۡ اِلَيۡهِمۡ اَمۡوَالَهُمۡ فَاَشۡهِدُوۡا عَلَيۡهِمۡ‌ ؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ حَسِيۡبًا

Allah’ın sizin idarenize verdiği mallardan sefih kimselere vermeyin ancak o mallardan onları yedirin, giydirin ve onlara iyi sözler söyleyin. (5) Yetimler buluğ çağına gelince onları deneyin, reşit olduklarını hissederseniz kendilerine mallarını verin. Onlar kendi mallarını büyüyüp de sizin elinizden alacaklar korkusuyla israf etmeyin ve savurmayın. Kim zengin ise hakkından feragat etsin, kim fakir olursa marufa göre yesin, mallarını kendilerine ödediğiniz zaman şahitler tutun. Hesap sorucu olarak Allah kâfidir. (6)

Sefih kelimesi birçok manalarda geçmektedir. Bunlar cahil, bir işi bozup düzeltemeyen, doğru şekilde düşünmeyen ve karışık şekilde düşünen kimsedir, yerine göre malını harcamayı ve idaresini bilmeyen, aklı kıt olan, düşük ve kaba davranan veya ahmak gibi lügavi ve mecazi manalarında geçmektedir.

Kur ’anı kerimde Sefih kimse şu manalarda geçmektedir;

Bakara suresi 13. Ayette geçtiği gibi “Eğer kendilerine insanların iman ettikleri gibi iman edin denilirse (münafıklara) sefihlerin iman ettikleri gibi mi? iman edeceğiz derler. Oysa onlar sefih olanların ta kendileridir. Fakat onlar bilmezler”.

Yine Bakara suresi 130. Ayette “İbrahim’in dininden yüz çevirenler ancak sefih olan kimselerdir”.

Bakara suresinde 282. Ayette  “ Borçlu olan kimse sefih ise onun velisi veya vasisi borç sözleşmesini yazsın (imzalasın).”

Araf suresinde 66-67. ayetlerinde ise şu şekilde geçmektedir: “Nebi Hud (as) kendi kavmi olan A’ad kavmine Allaha kulluk edin, ondan başka ilah yoktur deyince bu kavmin ileri gelenleri ve zengin olan kâfirler Hud’a (as) şöyle dediler: “Sende sefihlik var olduğunu görüyoruz ve senin yalancı olduğunu zannediyoruz.” Hud (as) ise onlara “Bende hiç sefihlik yoktur, ben yalnız Âlemlerin rabbi olan Allah’ın elçisiyim dedi.” 

Kâfirler ve münafıklar mecazi manada birer sefihtirler. Çünkü akılları var, ama yaratıcıyı ve yaratılışlarını düşünmüyorlar, yaratıcının doğru emirlerini reddedip heva ve heveslerine tabi oluyorlar. Kendilerini akıllı sanırlar, kendilerini yaratan Allah’ın hükümlerinden yüz çeviriyorlar. Enam suresi 44. Ayette geçtiği gibi “Yoksa onların çoğunu işitir veya düşünür mü zannedersin? Hayır, onlar ancak hayvanlar gibidir, daha doğrusu daha sapık ve aşağıdırlar”

Allah’ın ayetlerini düşünerek işitseler Allah’ın hükmünden daha güzel bir hüküm bulamazlar. Kendilerini en güzel suretle yaratan ve içlerinde müthiş sistemler yerleştiren Allah en mükemmel hüküm ve sistem indirmez mi?! fakat sefih olduklarından dolayı bunu asla düşünmek istemezler, şeytan kötü amellerini süslü kıldı. 

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Kaab bin Ucra adlı sahabeye şöyle buyurdu:

“Allah seni sefihlerin emirliklerinden korusun”.  Kaab bunun üzerinde “sefihlerin emirlikleri” nedir ya Rasulullah diye Sorunca şöyle buyurdu: “benden sonra gelecek bir takım emirlerdir, yöneticilerdir. Bunlar hidayetimle hidayetli olmuyorlar ve benim sünnetimi sünnet olarak edinmiyorlar. Kim onların yalancılıklarını tasdik ederse onların yaptıkları zulme yardımcı oluyor. Bunlar benden değiller, ben de onlardan değilim, havuzda (kevser nehrinde) benim yanıma uğramazlar.  Kim onların yalancılıklarını tasdik etmezse onların yaptıkları zulme yardımcı olmazlar. Bunlar bendendir, ben de onlardanım, havuzda (kevser nehrinde) benim yanıma uğrarlar”. (İbin Hanbel)

Şimdiki yöneticilerin hepsi mecazi manada birer sefihtir; Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in hidayeti üzerinde yürümüyorlar, bir hidayet olarak edinmiyorlar ve onun sünnetini takip etmiyorlar. Yaptığı örnek yöneticiliği hiç benimsemiyorlar ve uyguladığı şeriatı hiç uygulamıyorlar.  Aksine küfür kanunlarını uygulayıp büyük zalim oluyorlar, helal haram bilmezler, sadece çıkar bilirler. Bu yöneticiler, onları tasdik eden ve destekleyenler Resulullah’tan uzaktır, Resulullah’ta onlardan uzaktır, onun yanına uğrayamazlar, kevser suyundan içmezler, cehennemliktirler.

Sefih olduklarından dolayı onlara yönetim verilmez, ellerine geçirdikleri yönetimi ellerinden alıp Allah’ın dinini ve şeriatını iyi kavrayan ihlaslı mümin kimselere teslim etmek gerekir. 

Mecazı manada sefih olduklarından dolayı onlara sert çattı, çünkü akılları vardır, ama doğru şekilde kullanmıyorlar, doğruyu da kabul etmiyorlar, kibirli olurlar, liderliklerini korumak, şehvetlerine uymak, çıkarlarını her yolla elde etmek istiyorlar, davranışlarına kayıt koymak istemezler. Allah’ın kayıtları ve sınırlarını aşarlar.

Bu ayeti kerime de (Nisa 5)  Allahu Teala sefihlere yani mallarının ve işlerinin idaresini bilmeyenlerden için mallarını onlara vermeyi nehyediyor. Onlara bir vasi veya veli tayin edilmesini talep ediyor. Vasi veya velinin kendisi bunlara bakar, sefihin yiyecek, giyim ve diğer masraflarının tamamını sefihin kendi malından harcar. Ayeti kerimedeki ‘ona güzel söz söyleyin’ emrinin manası ona karşı güzelce davranın demektir. Zira güzel söz söylemek, güzel şekilde davranmanın kinayesi mesabesindedir. Öyleyse onlar mallarını idare edemedikleri için onları alçaltmayın, horlamayın, kötü muamele yapmayın, ihtiyaçlarını kendi mallarından karşılayın. Zaten onların mallarıdır, niçin kötü muamele yapacaksınız, marufa göre niçin onlara mallarından harcamıyorsunuz?! Bu hitap vasilere yönelik bir hitaptır.

Bu ayette nikah, evlenme çağına ulaşmayıp, akıl baliğ olmayan çocuklar kastedildiyse de onlar gibi akıllarını kullanamayan insanları da kastetti. Sefihlere benzerler. Zira ayet kapsamlıdır. Fakat burada akıllarını kullanamayanlardan ziyade çocuklar kast edildi. Bu arkasından gelen şu ayetten de anlaşılmaktadır. “Yetimler nikah, buluğ çağına gelince onları deneyin, reşit olduklarını hissederseniz kendilerine mallarını verin”. Sadece akıl baliğ olmasını değil aynı zamanda reşit olmasını istedi. Aklını güzelce kullanabilen kişi olup malını doğru şekilde ve yerine göre harcayabilecek kimse reşittir ve sefihlik sıfatından kurtulmuş olur. Zira akıl baliğ olan kişi eğer akıllıca davranmayacağı ve malını gerekli şekilde kullanmayacağı öğrenilirse, hep hesapsız harcayıp parasız kalırsa veya borçlanmaya başlarsa, kendi malı dahi olsa kendisine verilmez. Veli veya vasi tayin edilip bu işi üstlenilir.

Yukarıda gösterdiğimiz Bakara suresinin 282. Ayetinde geçtiği gibidir. Bu nedenle ayette “Yetimler buluğ çağına gelince onları deneyin” ifadesi geçmektedir. Bu durumda bu çocukların davranışlarına bakılır ve malı nasıl harcayacaklarına dikkat edilir.

Buluğ çağı şeriata göre 15 yaş olarak tespit edildi. İbni Ömer (ra) şöyle dedi: “Ben 14 yaşındayken Uhud savaşına katılmak için Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e kendimi sundum, benim katılmamı onaylamadı. Ertesi senede 15 yaşındayken Hendek savaşı olunca katılmak için Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e kendimi sundum, benim katılmamı onayladı” (Buharı ve Müslim). Bu nedenle Hilafet devletinde Müslüman 15 yaşına girince, malı idare etme yetkisi ona verilir. Sözleşmeler imzalayabilir, şahit olarak tutulabilir ve değişik mesuliyetleri üstlenebilir. Yine bu kişi 15 yaşına gelince askerlik de yapacaktır, devlette her hangi bir işe ehliyetli olunca tayin edilecektir. Halife adayı olması için bu yaşta kabul edilir, fakat asıl şartlardan biri akıl baliğ olmak ise de bir adayı diğerine tercih edebilmek için efdaliyet veya tercihi şartlar aranacaktır. İnsanlar her iş için efdaliyet şartlarını ararlar.

Reşit; hem akil baliğ olan hem de dinine göre düzgün hareket edip şeriatın emir ve nehiylerine riayet ederek davranan kimsedir. İşte istenilen şey, yalnız yaş meselesi değil, akıllı, istikametli ve dengeli olmaktır.

Ayette “Yetimler evlenme çağına gelince onları deneyin, reşit olduklarını hissederseniz kendilerine mallarını verin”. Diye buyurulmaktadır.

Burada evlenme çağı buluğ çağına bir kinayedir, insan baliğ olunca evlenmeye hazırlanır. Akıl baliğ olunca onu evlendirmeye dair bir teşvik vardır, işaret delaletiyle bu teşvik anlaşılır. Sadece yetimler değil, daha evla olan yetim olmayan çocukları da evlendirilmeye çalışılır.

Akil baliğ olmayınca vasisi ve velisinin yönetiminde evlendirme müsaadesi vardır. Zira daha önceki ayette “Eğer yetim kızlara adil davranmamaktan korkarsınız (endişe ederseniz) onlar dışında size hoş gelen ikişer, üçer ve dörder kadınlarla evlenin”. (Nisa 3)

Talak suresi 4. Ayette “(boşanan) kadınlarınızdan ay hali görmekten kesilenler ile henüz ay hali görmemiş olanların iddetleri hususunda şüpheye düşerseniz onların iddetleri üç aydır”.

Bu ayet kızlar henüz adet görmemiş olursa da evlenebileceğini bildirir. Fakat öbür ayetle bir araya getirirsek akil baliğ olduğu halde evlenmesinin daha efdal olduğu anlaşılır.

Ayette “Onların mallarını büyüyüp de elinizden alacaklar korkusuyla israf etmeyin ve savurmayın”, diye buyrulmrkta; buradaki hitap vasilere yöneliktir. Yetimlerin mallarından haksızca bir şey almak haram, o çocuklar reşit olmadan önce onun malını israf etmeyin ve savurmayın. İşte yetimin malını haksızca yemek israf etmek ve savurmak sayılır. Zira dilde israf etmek haddi aşmaktır ve savurmak haddi aşarak dikkat etmeden sağa sola saçmaktır. Şer’i manası ise haramda harcamak ve haram ile helal arasında fark kılmadan sağa sola saçmaktır.

Kur’an-ı Kerim de israf, müsriflik kelimesi hep haram işlemek veya harama harcamak manasında kullanıldı. Allah (cc) Zâriyat suresi 32-37. ayetlerde, Erkek erkeğe ilişki kuran Lût kavmini müsrif ve israf eden kimseler olarak gösterip onlara sert bir şekilde çatarak azap gönderince şöyle buyurdu: “Melekler dediler ki mücrim (kötü günah işleyen) bir kavme gönderildik. Onların başlarına balçıktan yapılmış taşlar atacağız, Rabbinin katında müsrifler için damgalandı. Orada olan müminleri onların arasından çıkardık, zaten orada Müslüman bir evden başkasını bulamadık. Acılı azaptan korkanlar için bir ibret olsun diye bunu bir delil gösterdik”.

Yunus suresi 83. Ayette Firavun kâfirliği üzerinde ısrarlı kaldığı ve müminlerle savaştığı için Allah (cc) onu şöyle niteledi: “Şüphesiz ki Firavun yeryüzünde üstünlük ve kibirlilik gösterdi, şüphesiz o müsriflerdendir.”

Zuhruf suresi 5. Ayette kâfirlere şöyle hitap edildi: “Siz müsrif kavim olduğunuz için size bunu hatırlatmayacağımızı düşündünüz.”

Savurmaktan nehiy İsra suresi 27. Ayette geçti. İsraf ve savurmaktan söz ederken İbni abbas (ra) İbni Mesut (ra) Mücahit ve Katade gibi büyük müfessir kimseler bu ayeti açıklarken haksızca harcamak, Allaha isyan etmede harcamak, fasit ve haksız işte harcamaktır dediler. Şöyle dediler insan bütün malını hakta harcarsa israf ve savurmak sayılmaz. Ama az olsa bile haramda harcarsa veya Allah’a isyan edilecek işte harcarsa israf ve savurmak sayılır.

Allah (cc) Veli veya vasiye hitap ederek şöyle nasihat etti.  “Kim zengin ise hakkından feragat etsin, kim de fakir olursa marufa göre yesin.” Eğer vasi zengin ise yetime ve bunun malına bakma karşılığı yetimin parasından almaması efdaldir, kendi hakkından feragat etmesi daha iyidir. Eğer fakir ise marufa göre karşılık veya ücret alsın. Onun dışında mal almışsa onun üzerinde borç sayılır, zengin olunca onu yetime versin. 

Yetim güçsüz ve kimsesiz olduğundan dolayı Allah onu bu şekilde himaye altına aldı. Oysa cahiliyede yetimin malını yiyorlardı ve ona kötü muamele yapıyorlardı. Allaha onlara çattı. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Kureyş sistemine karşı mücadele ederken bu meseleye değinip sert şekilde çatıyordu. Zira küfür sistemine karşı mücadele ederken bütün kötülüklerini teşhir edip çürütmek gerekir. Eğer bir cemaat veya bir parti bunu yapmıyorsa toplumu ve sistemi değiştirmeye çalışan bir grup sayılmaz, zulmü, haksızlığı ve kötülüğü gördüğü halde susuyorlarsa rejime karşı çıkmıyorlarsa günahkâr olurlar.

 Hatta Kur’an’da indirdiği ilk ayetlerden buna değindi ve yetime kötülük yapmayı nehyetti. Duha suresi 9. Ayette şöyle buyurdu

 “ Yetimi hor görme”. “فأما اليتيم فلا تقهر”.

Mekke’de nazil olan İsra suresi 34. Ayette şöyle buyurdu: “Yetim ergenlik çağına gelinceye kadar onun malına dokunmayın. Ancak en güzel şekilde dokunabilirsiniz”. Bunun manası vasi sadece marufa göre malından hakkını alabilir ve güzel şekilde davranacaktır. 2. Raşidi Halife Hz. Ömer (ra) yetimlerin parasını ve malını kendi kontrolüne yani devletin kontrolü altına aldı ve çalıştırdı ayrıca gelen kazancı da yetimlerin mallarına ekliyordu.

Bu yetimler akıl baliğ ve reşit olunca kendilerine ait olan mallar verilir ve ayet-i kerimede de geçtiği gibi davranılır. “mallarını kendilerine ödediğiniz zaman şahitleri tutun.” Hemen hemen her hususta İslam şahit tutmayı talep eder, ihtilaf olunca kim haklı kim haksız belli olsun, bir kişi diğerinin hakkını yemesin veya başka şey iddia etmesin, böylece olaylar belgelenir ve hakikat belli olur. 

İşte; burada İslam ahkâmının azameti tecelli eder ve üstünlüğü ortaya çıkar. Onun uygulanmasının metodu olan Hilafet devletinin tebaasına ne kadar baktığını ve güzel şekilde yürüttüğünü gösterir. Hiçbir kimseyi mağdur etmez ve perişan halde bırakmaz. Bir kimse işini yapamayacak olursa hemen ona yardım eder. Eğer kişi güçsüz ise veya yetim gibi kimsesi yoksa hemen onun işine bakar ve gerekenleri yapar. Zira Hilafet devletini yürütenler Allah(cc)’nin hesap ve sorgusundan korkarlar ve takvadan dolayı bu işi yaparlar. Zira ayette geçtiği gibi “Hesap sorucu olarak Allah kâfidir”  Bu bilinçle Allahtan korkarlar. Bir kimse başka kimsenin hakkını yerse karşısında Allah’ı bulacağını bilsin, Allah(cc)’nin azabından kaçamaz. Eğer bu kimse Halife veya vali veyahut devlette herhangi bir görevi varsa Allahtan daha fazla korkmalıdır. Zira Allah indinde hesabı daha ağırdır.

Resulullah (sav)’in dediği gibi “ kıyamet günü her aldatıcı için aldattığı kadar bir bayrak çekilir, insanların işlerinden sorumlu olan kimse aldatıcı olursa ondan daha fazla aldatıcı yoktur”. (Müslim) İşte ümmeti aldatırsa, malını ihtilas ederse herhangi bir kimseye hakkını vermezse aldatıcı olur. Nitekim ümmetin genel malı yetimin malı gibidir, yöneticiler bu malları güzel şekilde idare edecekler ve çoğaltmaya çalışacaklar. Ondan ancak marufa göre diğer teba gibi haklarını alırlar ve bu maldan herkese hakkını vereceklerdir ve herkesin hakkını verince de şahitler tutar veya devletin sicilinde kayıt ettirip belgelendirirler. Herkes ne kadar aldı belli olsun. Böylece şeffaflık ve netlik gerçekleşir. Teba bu durumdan memnun olur ve yöneticiler hakkında şüpheleri kalmaz, daha doğrusu da onlara yani yöneticilere güvenlerini arttırır.