– 31 –
Bu ayette şu hakikatleri açıklarız ve aşağıdaki sorulara cevap veririz:
Kuran hangi açısından mucize olur? Allah’ın kelamı olduğu nasıl ispatlanır? İnsanlar onun benzerini niye getiremedi? Muhammed’in nübüvveti ve Rasullüğü nasıl ispatlanır? Kuran’a getirdiği beyan vahiy midir? Kuran’ı düşünmek, incelemek ve uygulamak farz mıdır? Niye kâfirler ve dostları Kuran’ı sadece güzel okumaya, ezberlemeye ve bu hususta yarış yapmaya Müslümanları yönlendiriyorlar? Niye onları düşünmekten ve uygulamaktan engellemeye çalışıyorlar? Kuran ve onun beyanı sünnet’in Müslümanlara ait devletin anayasasının kaynağı olması gerekli midir?
[اَفَلَا يَتَدَبَّرُوۡنَ الۡقُرۡاٰنَؕ وَلَوۡ كَانَ مِنۡ عِنۡدِ غَيۡرِ اللّٰهِ لَوَجَدُوۡا فِيۡهِ اخۡتِلَافًا كَثِيۡرًا]
“Kur’an’ı inceleyip düşünmüyorlar mı? Eğer Allah’tan başka birinden gelseydi onda çok tutarsızlık ve çelişki bulurlardı.”[Nisa Suresi 82]
Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Rasul ve nebi olduğuna dair delil, Kur’an’dır. Kur’an ise bir mucizedir. Hiçbir Arap veya Arapça bilen kimse onun gibisini getiremedi. Onlara meydan okuyarak onun gibi bir kitap getirmeleri istendi. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
[قُلْ لَّٮِٕنِ اجۡتَمَعَتِ الۡاِنۡسُ وَالۡجِنُّ عَلٰٓى اَنۡ يَّاۡتُوۡا بِمِثۡلِ هٰذَا الۡقُرۡاٰنِ لَا يَاۡتُوۡنَ بِمِثۡلِهٖ وَلَوۡ كَانَ بَعۡضُهُمۡ لِبَعۡضٍ ظَهِيۡرًا]
“Deki, bu Kur’an gibi bir kitap getirmek üzere insanlar ve cinler toplanıp birleşirlerse, onlar sırt sırta destekleyerek birbirlerine yardım ederek çalışsalar bile bunun gibi, onun gibi getiremezler.”[İsra Suresi 88]
Onlar Kur’an gibi bir kitap getiremeyince, meydan okumayı aşağıya indirdi, onun gibi on sure getirmelerini isteyerek onlara meydan okurdu. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
[اَمۡ يَقُوۡلُوۡنَ افۡتَـرٰٮهُ ؕ قُلۡ فَاۡتُوۡا بِعَشۡرِ سُوَرٍ مِّثۡلِهٖ مُفۡتَرَيٰتٍ وَّ ادۡعُوۡا مَنِ اسۡتَطَعۡتُمۡ مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ اِنۡ كُنۡتُمۡ صٰدِقِيۡنَ]
“Yoksa ‘Kur’an’ı kendisi (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? Deki, eğer doğru söylüyorsanız Allah’tan başka çağırabildiğiniz herkesi yardıma çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sure getirin!”[Hud Suresi 13]
Bunu yapamayınca meydan okumayı en aşağı noktaya indirdi, bir sure getirmeleri şeklinde meydan okudu. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:
[وَاِنۡ کُنۡتُمۡ فِىۡ رَيۡبٍ مِّمَّا نَزَّلۡنَا عَلٰى عَبۡدِنَا فَاۡتُوۡا بِسُوۡرَةٍ مِّنۡ مِّثۡلِهٖ وَادۡعُوۡا شُهَدَآءَكُمۡ مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ اِنۡ كُنۡتُمۡ صٰدِقِيۡنَ فَاِنۡ لَّمۡ تَفۡعَلُوۡا وَلَنۡ تَفۡعَلُوۡا فَاتَّقُوۡا النَّارَ الَّتِىۡ وَقُوۡدُهَا النَّاسُ وَالۡحِجَارَةُۚ اُعِدَّتۡ لِلۡكٰفِرِيۡنَ]
“Kulumuz Muhammed’e indirdiğimiz Kur’an’dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin. Eğer doğru sözlü iseniz, Allah’tan başka, güvendiklerinizi de yardıma çağırın. Yapamadığınız (Kur’an gibi getiremediğiniz) ki yapamayacaksınız (onun gibi getiremeyeceksiniz) için, o zaman inkâr edenler için hazırlanan ve yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının.”[Bakara Suresi 23-24]
Kur’an dil açısından bir mucizedir, hiç kimse onun gibi getiremedi, öyleyse bu kitap Allah’tandır. Onu getiren muhakkak ki Rasul ve nebi olur. Bu Rasul hiçbir zaman yalan söylemez, Kur’an’a ters bir şey söylemez. Yoksa Rasullüğünden şüphelenilir. O, Rasul olduğu için risaleti o açıklar ve uygular. Zira o örnek olacaktır, hemde güzel örnek odur. Ahzap Suresi 21. ayette bunu kesin ifadeyle beyan etmiştir. İnsanlar bir dini uygulamak, bir fikre uymak, bir metotta gitmek için canlı başarılı bir örnek isterler. Kendilerine büyük moral ve ahenk verir.
Kur’an’ı inceleyen kimse için ne dilinde ne üslubunda ne de içeriğinde çelişki yoktur.
Dil açısından Arapçası mükemmeldir hiçbir hata bulunamaz. İlk ayetten son ayete kadar üslubu pek yüksektir. Bir insan yazar ise başta zayıf üsluptan başlar ve yükselmeye başlar, bazen de düşer, sözlerinde ve fikirlerinde çelişkiler de bulunur. Ancak Kur’an böyle değildir, ilk ayetten son ayete kadar hep yükseklerde kaldı ve hiç tenakuz ve çelişki yoktur. Hatta kâfirler o kadar hayran oldular ki sözlü sihir olarak nitelemeye gittiler, hatta kalpleri İslâm’ı kabul etmeye meyletti.
Arap edebiyatında en yüksek seviyedeki bir adam, hem de şiir yarışmalarında jürinin başında olup not veren, o şiirin Kâbe’ye asılıp asılmayacağına karar veren Velid bin Muğire Kur’an’ı dinleyince hayran kaldı ve şaşkınlığını gösterdi. İbni Abbas bu olayı şöyle rivayet etti:
“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, yanına Velid bin Muğire gelince ona Kur’an’ı okudu, sanki kalbi yumuşadı. Ebu Cehil bunu öğrenince onun (Velid’in) yanına geldi ve ona şöyle dedi: Ey amca! Senin kavmin sana mal ve para toplayacaklar! Dedi ki niçin? Ebu Cehil: Sana bunu vermek istiyorlar, zira sen Muhammed’in yanına gitmiştin, O’nun kabul ettiği şeye yöneliyorsun. (Velid) dediki: Kureyş kendi aralarında en çok mal sahibi olduğumu biliyor. (Ebu Cehil) dedi ki: Onu inkâr ettiğine veya ondan nefret ettiğine dair bir söz söyle ki senin kavin senin tutumunu bilsinler. (Velid) dedi ki: Ne söyleyeyim?! Allah’a yemin ederim ki sizin aranızda benden daha fazla şiirleri bilen yoktur, nasıl söylenir ve nasıl dizilir, benden daha fazla bilen yoktur, cinlerin söyledikleri şiirleri de benden daha fazla bilen yoktur. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in söylediği bunlara hiçbir şekilde benzemiyor. Allah’a yemin ederim ki O’nun sözü pek tatlıdır, pek ince ve fasihtir, pek güzeldir, onun üstü semerelidir, pek olgundur, aşağısı da meyvelidir, dolgundur. O (her şeyden) üstündür, hiçbir şey ondan daha üstün gelmez. Altındaki her şeyi parçalar. Ebu Cehil dedi ki: Onun hakkında bir şey demesen senin kavmin senden razı olmazlar. Dedi ki: Beni bırak, ne diyeceğimi düşüneyim. Sonra düşününce şöyle dedi: (Muhammed’in) Başka kimselerden aldığı ‘sözlü sihirbazlıktır’ bunun üzerine ayetler indi.”[Hakim ve Zehebi tahriç ettiler ve siyer kitapları]
Müddesir Suresi’nde onun hakkında şu ayetler nazil oldu:
[ذَرۡنِىۡ وَمَنۡ خَلَقۡتُ وَحِيۡدًا ۙ وَّجَعَلۡتُ لَهٗ مَالًا مَّمۡدُوۡدًا ۙ وَّبَنِيۡنَ شُهُوۡدًا ۙ وَّمَهَّدتُّ لَهٗ تَمۡهِيۡدًا ۙ ثُمَّ يَطۡمَعُ اَنۡ اَزِيۡدَۙ كَلَّا ؕ اِنَّهٗ كَانَ لِاٰيٰتِنَاعَنِيۡدًا ؕ سَاُرۡهِقُهٗ صَعُوۡدًا ؕاِنَّهٗ فَكَّرَ وَقَدَّرَۙ فَقُتِلَ كَيۡفَ قَدَّرَۙ ثُمَّ قُتِلَ كَيۡفَ قَدَّرَۙ ثُمَّ نَظَرَۙ ثُمَّ عَبَسَ وَبَسَرَۙ ثُمَّ اَدۡبَرَ وَاسۡتَكۡبَرَۙ فَقَالَ اِنۡ هٰذَاۤ اِلَّا سِحۡرٌ يُّؤۡثَرُۙ اِنۡ هٰذَاۤ اِلَّا قَوۡلُ الۡبَشَرِؕ]
“Yalnız (daha malı ve çocuğu olmaksızın) yarattığım o kişiyi (cezalandırmak üzere) bana bırak. Sonra ona çok mal ve gözü önünde duran çocuklar verdim. Önüne nimetlerimi serdikçe serdim. Ondan sonra daha fazla vermeme göz dikip tamahkarlık gösteriyor. Hayır! Zira o bizim ayetlerimize karşı inatla direniyor. Ben onu sarp bir yokuşa süreceğim. O düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti! Sonra kahrolası ne biçim ölçtü biçti. Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı ve suratını astı, en sonunda sırtını dönüp gitti, kibrine yenildi ve dedi ki: bu (Kur’an) ancak eskilerden nakledilmiş bir sihirdir. Bu (Kur’an) insan sözünden başka bir şey değildir.” [Müddesir Suresi 11- 25]
Kur’an’da geçen fikirler ve hükümler arasında çelişki yoktur. Her hükmün belli bir nüzul sebebi vardır veya belli bir mesele için verilmiştir. Ancak ilimde yerleşenler bunları idrak ederler. Ama basitçe ve yüzeysel düşünenler Kur’an’ın içeriğini ve gerçek manasını idrak edemezler. Allah kâfir ve münafıkların Kur’an’ı düşünüp incelemediklerinden dolayı onları yeriyor ve onları düşünmeye çağırıyor. Düşünseler ve insaflı, hakkaniyetli ve hakkı arayan kimseler olurlarsa muhakkak ki Kur’an’a inanacaklar. Fakat düşünmek ve incelemekten kaçıyorlar. Velid bin Muğire Kur’an’ı dinleyip düşününce hakikati idrak etti, fakat insaflı ve hakkaniyetli değildi, kibrine yenildi, kavmi arasındaki şerefini korumak istedi, haksızca, inatla karşıladı ve sırt çevirdi.
Ama Tufeyl ed-Devsi gibi Devs kabilesinin reisi Kureyş liderlerine uymadı, Kur’an’ı dinleyince hemen iman etti. Kabilesine dönüp tebliğ etti, hepsi Müslüman oldu. Ebu Hureyre bu şerefli kabileden idi. Hemen Rasulullah’a yetişmek üzere hicret etti. Yetim ve pek fakir idi ama kendini İslâm’a adadı. Bunlar Kur’an’ı düşünerek Müslüman oldular ve Müslümanlıklarını yaşadılar, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in sünnetinin vahiy olduğunu ve Kur’an’ı açıkladığını idrak ettiler. Bu nedenle hadis rivayetine ehemmiyet verdiler. Zira Kur’an Rasul’e itaat etmeyi, uymayı gerektirir, farz kılar.
Allahu Teâlâ başka yerlerde de kâfirler ve münafıkları tekrar Kur’an’ı düşünmeye ve incelemeye çağırıyor, bunu yapmadıklarından dolayı da onları yerdi, şöyle buyurdu:
[اَفَلَا يَتَدَبَّرُوۡنَ الۡقُرۡاٰنَ اَمۡ عَلٰى قُلُوۡبٍ اَقۡفَالُهَا]
“Kur’an’ı inceleyip düşünmezler mi? Yoksa kalplerine kilit mi vuruldu.”[Muhammed Suresi 24]
Eğer Allahu Teâlâ, kâfirleri ve münafıkları Kur’an’ı incelemeye ve düşünmeye çağırıyorsa ve onların bunu yapmadıklarından dolayı onları zemmediyorsa peki hiç inceleyerek ve düşünerek okumayan Müslümanlara ne denilecek?! Oysa onların bunu yapmaları evladır ve kendilerine farz kılınmıştır. Fakat asrımızda sırf sevap almak veya güzel sesle okumak veyahut hafızlık yarışması yapmak veyahut da ölülere sevabı ulaştırmak üzere okumaya başladılar. Hâlbuki Kur’an sadece bunlar için değil, onu yaşamak ve uygulamak için okunur. Onun devleti kurmak için okunur. Onunla mücadele vermek için okunur. Zira Müslümanlarca ve İslâm Devleti’nde Kur’an ve sünnet anayasanın kaynaklarıdır. Râşidî Hilâfet Devleti’nde uygulanacak yegâne anayasa budur. Sömürgecilerden getirilen laik, demokratik, temel hürriyetler, milliyetçilik ve Atatürk ilkelerine dayalı küfür anayasası değildir. Bunlar taban tabana Kur’an’a zıttır, sünnete zıttır, bu nedenle reddedilir. Kâfirler ve münafıklar Kur’an’a dayalı anayasayı reddettiler, çıkarlarımıza göre anayasa ve kanun çıkarırız, dediler. Bu nedenle Kur’an’ı incelemeyi hiç istemediler. Bu asırdaki kâfirler ve münafıklar aynıdır; Kur’an’ı hiç incelemiyorlar, incelemek ve düşünmek de istemiyorlar. Müslümanların onu düşünmelerini istemezler, sırf ölülere okumaları, Ramazan’da mukabele yapmaları, hafızlık ve güzel kıraat yarışması yapmalarına müsaade ederler. Bu şekilde Müslümanları aldatıp uyutmak istiyorlar. Zira laik ve demokratik sistemler bu kadarına müsaade ediyorlar. Çünkü onlar için önemli olan dini hayattan, devletten, siyasetten ve ekonomiden uzaklaştırmaktır. Kur’an ve sünnete göre devletin yürütülmesine karşıdırlar. Kur’an’ı düşünmek istemezler, onların kalplerine ve akıllarına kilit vuruldu.