– 32 –

Bu ayette şu hakikatleri açıklarız ve aşağıdaki sorulara cevap veririz:

  • Haberleri yaymak
  • Ulul-emrin manası
  • Fertlerin mazbut olması
  • Hüsnü zan beslemek
  • Ayıpları örtmek ve ifşa etmek
  • Gıybeti söz konusu olamayanlar
  • Enformasyon organı
  • Yayın aracı kurmak
  • Bunlarla ilgili cezalar

İslam Hilafet devletinde haberleri yayma siyaseti nasıl yürütülür? Medya, basın ve yayın işlerinden kim sorumlu olur? İnsan her duyduğu haberi yayabilir mi? Devletin seyrinde fertlerin mazbut olması ve kurallara uyması nasıl gerçekleşir?Haberleri ulul-emre götürmek neyi gerektirir? Müminler birbirlerine karşı hüsnü zan beslemeli midir? Ayıplar ve kusurlar ne zaman örtünür ve ne zaman ifşa edilir? Kimin gıybeti yasaklanmıştır? Bu ayetenformasyon organını kurmayı gerektirir mi? Bu organın görevi nedir? Medya, basın ve basın kuruluşları haberlere karşı nasıl davranır? Kurulması için devletten ruhsat almak gerekli mi? İftira, yalan, fesat ve fitne çıkaran, İslam’a aykırı, devletine ve ümmetine zarar veren haber veya program yayınlanırsa cezası nedir?

“وَاِذَا جَآءَهُمۡ اَمۡرٌ مِّنَ الۡاَمۡنِ اَوِ الۡخَـوۡفِ اَذَاعُوۡا بِهٖ‌ ۚ وَلَوۡ رَدُّوۡهُ اِلَى الرَّسُوۡلِ وَاِلٰٓى اُولِى الۡاَمۡرِ مِنۡهُمۡ لَعَلِمَهُ الَّذِيۡنَ يَسۡتَنۡۢبِطُوۡنَهٗ مِنۡهُمۡ‌ؕ وَلَوۡلَا فَضۡلُ اللّٰهِ عَلَيۡكُمۡ وَرَحۡمَتُهٗ لَاتَّبَعۡتُمُ الشَّيۡطٰنَ اِلَّا قَلِيۡلًا‏”

“Kendilerine emniyet veya korkuyla ilgili bir haber geldiğinde hemen onu yayarlar. Keşke onlar önce Resul’e ve kendilerinden ulul-emre götürseler, o zaman içlerinden haberin manası ve maksadını şüphesiz ki istinbat ederlerdi, anlarlardı. Size Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı azınız dışında şeytana uyup giderdiniz.” [Nisa Suresi 83]

Allah daha önceki ayetlerde cihada hazırlığı, her tedbiri almaya, düşmana ve onun hilesine karşı uyanık olmaya, onun gaddarlığından korunmaya ve tuzaklarına düşmemekten sakınmaya davet ettikten, Kur’an’ı iyice anlamak üzere derin düşünmeye çağırdıktan sonra yayılan haberlere karşı dikkatli olmaya çağırdı. Zira insanlar edindikleri haber ve bilgiye göre bir tutum edinirler ve karar alırlar. Herhangi bir yanlış bilgi insanı şaşırtır ve hatta yenilgiye götürür. Özellikle iç düşman olan münafıklar ve dış düşman olan kâfirler yanlış bilgi, haber ve şaşırtıcı fikirler yayamaya çalışırlar. Böylece Müslümanları şaşırtıp yenilgiye uğratmaya çalışırlar.

Allah Celle Celâlehû buna çok ehemmiyet vererek müminlerin dikkatini çekti. Münafıklar ve beyinsizler her duydukları haberi yaymaya çalışırlar. Herhangi bir haber duydukları zaman hemen yayarlar, bu şekilde Müslümanları karıştırıp İslâm toplumuna ve devletine zarar getirirler. Bunun caiz olmadığını gösterdi. Çünkü onların duydukları haberi hemen yaymalarını azarlayarak kötüledi. Buradan onların, bir haber duydukları zaman yaymamaları gerektirdiği mefhum çıkıyor. Dolayısıyla ayet, Müslümanların bu haberleri ulul-emre götürmelerini gerektirdi.

Böylece bir haber işitilince onu yayınlanmayıp önce onu İslâm Devleti’ne bildirmek gerekir. O zamanda Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem İslâm Devleti’nin reisi idi, ondan dolayı Resul’e ve kendilerinden olan ulul-emre götürmeyi gerektirdi. Bu ayete göre devlet reisi olarak Resul olmayınca O’nun yerine müminlerden bir ulul-emir olacaktır. Ulul-emrin manası emir verenler, bunun mefhumu yöneticilerdir. Bu ifade örfi mana taşır, yöneticilere bir kinayedir. Bunun manası her zamanda Müslümanların kendilerinden ulul-emrin var olması gerekir. Bu İslâm Devleti’nin var olmasının farziyetine de bir delildir. Çünkü ulul-emre götürmek onların var olmasını gerektirir, iktiza delaletindendir. Şu ayete benzer:

“يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اَطِيۡـعُوا اللّٰهَ وَاَطِيۡـعُوا الرَّسُوۡلَ وَاُولِى الۡاَمۡرِ مِنۡكُمۡ‌ۚ فَاِنۡ تَنَازَعۡتُمۡ فِىۡ شَىۡءٍ فَرُدُّوۡهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُوۡلِ اِنۡ كُنۡـتُمۡ تُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَالۡيَـوۡمِ الۡاٰخِرِ‌ ؕ ذٰ لِكَ خَيۡرٌ وَّاَحۡسَنُ تَاۡوِيۡلًا‏”

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resul’e ve sizden olan ulul-emre itaat edin. Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah’a (Kur’an’a) ve Resulü’ne (Sünnet’e) götürün. İşte Allah’a ve ahirete inanıyorsanız böyle davranın. En hayırlısı ve tevilin (açıklamanın) en güzeli budur.” [Nisa Suresi 59] Bu ayet müminlerden ulul-emre itaati ve onları Kur’an’a ve Sünnet’e göre muhasebe etmeyi gerektiriyor. Bunun manası Müslümanlara ait Kur’an ve Sünnet’i uygulayacak bir İslâm Devleti’nin var olmasının gerekliliğidir. İtaati farz kılınan kimselerin var olması gerekir. Kur’an ve Sünnet’e göre muhasebeyi talep ediyorsa yöneticilerin Kur’an ve Sünnet’e bağlı olmasını gerektirir.

Nisa Suresi 83. ayet, İslâm Hilâfet Devleti’nde enformasyon, medya, basın ve sosyal medya ve benzerinden sorumlu bir kuruluşun, bir cihazın olmasına dair bir delildir. Bu cihaz bütün yayınlanan haberleri takip eder; doğrusunu, yanlışını, yalanı ve şaşırtıcı haberleri tespit edip ayırır, devlet sırlarını kaçıranlar ve düşmanlar lehine çalışanları izleyip tespit eder, onlara karşı idari icraatlar uyguladığı gibi yargıya da havale edilirler ve şer’î hükümlere göre cezalandırılırlar. Zira ayette şöyle geçti:

“وَلَوۡلَا فَضۡلُ اللّٰهِ عَلَيۡكُمۡ وَرَحۡمَتُهٗ لَاتَّبَعۡتُمُ الشَّيۡطٰنَ اِلَّا قَلِيۡلًا”

“Size Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı azınız dışında şeytana uyup giderdiniz.”

Buna göre Allah’a, Rasul’e ve ulul-emre, başka ifadeyle İslâm Devleti’nin yetkililerine müracaat etmeden her haber yayınlanmayacaktır. Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı şeytana uyacaktınız, devlete müracaat etmeden her haberi yayınlayarak haram işlerdiniz. Ancak az kişiler dışında; bu kişiler olgun, düşünür, basit değildir, Allah’tan korkarlar, hemen her haberi ve duyduklarını yayınlamazlar.

Ayette kâfir, münafık ve günahkâr kimseler, fasık olarak adlandırıldı. Zira fasık dinden çıkan kimsedir. Eğer tamamen dinden çıkmışsa kâfir ve münafık olan bir fasık olur. Eğer günah işleyen bir Müslüman ise fasık denilir. Çünkü kısmen dinden çıkmıştır. Allah bunların yaydıkları haberlerden emin olmamıza yönelik şöyle çağırdı:

“يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اِنۡ جَآءَكُمۡ فَاسِقٌ بِنَبَاٍ فَتَبَيَّنُوۡۤا اَنۡ تُصِيۡبُوۡا قَوۡمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصۡبِحُوۡاعَلٰى مَا فَعَلۡتُمۡ نٰدِمِيۡنَ‏”

“Ey iman edenler! Bir fasık size bir haber getirirse onu araştırın, yoksa cahilce (suçsuz) birtakım insanlara zarar getirirsiniz. Bundan sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.” [Hucurat Suresi 6]

Hz. Aişe RadiyAllahu Anhâ’ya bu şekilde iftira edildi. Beyinsiz bir Müslüman düşünmeden ve araştırmadan bir iftira çıkardı, Hz. Aişe’yi çekemeyenler ve münafıklar da bunu yaymaya başladılar. Allah bunları şiddetlice azarladı, yalancı ve iftira atanlar olduklarını beyan etti. Bunlara iftira cezası uygulamayı talep etti… Ama müminler diğer müminler hakkında söylenenlere hemen inanmazlar, tersine birbirlerine karşı hüsn-ü zan beslerler, olumlu şekilde zannederler, atılan iftiralara inanmazlar. Zira müminler tek bir vücuttur, müminler birbirlerine karşı hayır düşünürler. Ayrıca bazı insanlar müminler arasında fuhşu, hayasızlık ve kötülükleri yaymak isterler. Bu nedenle bununla ilgili haberleri yayınlayanların cezası da ağırdır. Nur Suresi 11. ayetten 19. ayete kadar bakın.

Hucurat suresi 12. Ayette Allah müminlerin zannın çoğundan kaçınmalarını isterken birbirlerine karşı su-i zan beslemelerini, kötü zan beslemelerini nehyetmektedir. Zira zannın bir kısmı günahtır. Zannın çoğundan kaçınırlarsa günaha girmezler, haberi duyunca dikkatli olup iyice araştırır, hemen yayınlamazlar, önemli ve tehlikeli ise Hilafet devletindeki alakadar sorumlulara iletirler. Bu sorumlular araştırma yaparlar, İslam ve devletine tehlikeli ise zanlı kişiler takibata alınır.

Ayrıca bu ayette Allah müminlerin birbirlerinin şahsi ve ailevi gizli hallerini kusurlarını araştırmalarını yasaklamıştır. Bildiği halde bunları yaymaz, onun gıybetini yapmaz. Gıybet yaptığı zaman ölmüş kardeşinin etini yemiş gibi olur. Burada içerik mana da vardır, sanki kardeşini öldürmüş ve etini yemiş olur. Zira bir müminin kusurları ve ayıpları ifşa edilirse ona güven ve itibar sarsılır, toplumda yeri düşer, öldürülmüş olur.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” إن كان فيه ما تقول فقد اغتبته، وإن لم يكن فيه ما تقول فقد بهته”(مسلم)  

“ Eğer kardeşin hakkında söylediğin şey (ayıp ve kusur) gerçek onda varsa kardeşini gıybet etmiş olursun, eğer söylediğin şey (ayıp ve kusur) onda yoksa ona iftira atmış olursun” (Müslim)

Şahsi ve ailevi şeyler böyledir, hiç yayılmaz, müminin bu ayıpları ve kusurları örtünür. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” ومن ستر على مسلم ستره الله في الدنيا والآخرة” (مسلم)

“ Kim bir Müslümanın (ayıbını ve kusurunu) örterse Allah hem dünyada hem ahirette onun (ayıbını ve kusurunu) örter” (Müslim)

Fakat bir kişiyle ilgili kötü haber gerçek olup İslam’a, devletine ve topluma zarar ve tehlike getiriyorsa alakadar sorumlular ve kişilere bildirilir, onlar buna karşı nasıl hareket edileceğine dair karar alırlar.

Şu var ki, kâfirler, zalimler, münafıklar ve fasıklar için gıybet söz konusu değildir.  Zira onlar haram, kötülük ve zulüm işlemekten çekinmezler, şeri hükümleri ya reddederler ya da bunlara aldırış etmezler. Onları teşhir edip düşürmek için mücadele etmek farzdır. Allah onlarla savaşmamız ve kötülüklerini ortaya çıkarmamızı emretmiştir. Nisa 148. Ayette “Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez, ancak zulme uğrayan kimse başkadır” diye buyurmuştur. Zalimleri teşhir etmeye müsaade eder. Marufu emretmek ve münkeri nehyetmekle ilgili ayetler ve hadislerin gereği bunların kötülüklerini teşhir etmeyi icab eder. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem zalime karşı çıkıp hak sözü söyleyen kimse zalim tarafından öldürülünce şehitlerin efendisi olarak saymıştır. Nitekim yukarıda bahsettiğimiz Hucurat suresinde geçen 12. ayet ve hadisler sadece müminlerin gıybetini yasaklar.

 Kâfirler, zalimler, münafıklar ve fasıklar ihlaslı ve dürüst müminlere ve ihlaslı gruplar hakkında yalan haber ve iftiraları yaymaktan hiç çekinmez. Özellikle kendi zulümlerine ve fasıklıklarına karşı gelip Hilafeti kurmak için mücadele eden hizip hakkında sürekli yalan haber uydurup iftira yayarlar. Mekke’de İslam devleti kurulmadan önce kafirler ve Medine’de devlet kurulduktan sonra münafıklar bunun benzerini yapıp Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve sahabeleri hakkında yalan ve iftira uydurmaya yöneldiler. İslam Devletinin sırlarını öğrenmeye ve düşmanlara sızdırmaya çalıştılar. Allah onlardan, yaptıklarından ve yaydıkları haberlerden birçok ayette müminleri sakındırdı. 

Bu nedenle Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir gazveye çıkacaksa ters istikamete belli yere kadar gidiyordu, ondan sonra gideceği yere doğru orduyu çeviriyordu. Böylece O’nun nereye gideceği haberi yayınlanmasın, yoksa haber bir şekilde düşmana ulaşabilir.  

Mekke’yi fethetmek üzere hazırlanırken Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem eşi Hz. Aişe RadiyAllahu Anhâ’ya şöyle dedi:

“جهزيني ولا تعلمي أحدا”

“Beni donat ve kimseye haber verme!” (Benimle ilgili savaş hazırlıkları yap; yelek ve miğfer giydir, silahımı kuşandır, atımı hazırla). Hz. Aişe r.a şöyle söyledi: “Resulullah bütün yolları kapattı, bu şekilde Mekke halkına her şey örtülü oldu, hiçbir yerden haber alamıyorlardı.” [Hakim ve Zehebi]  

Bu nedenle de Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Mekke’yi fethetmek üzere orduyu hazırlarken bununla ilgili Hatib bin Belta adlı bir Müslüman bir hata işleyip bir mektup yazıp Mekke’ye giden bir kadına verince Cebrail Aleyhi’s Selam gelip Resulullah’a haber verdi. Hemen Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem o kadını yakalamak için üç Sahabeyi gönderdi. Onu buldular ve ondan mektubu aldılar. [Buhari, Tirmizi, İbni Hanbel, Siyer-i İbni İshak]

Haberlerin ne kadar önemli olduğunu bu ayetlerde Allah vurguladı. Yalan haber çok zarar getirebilir, devletin sırlarını kaçırmak da çok tehlikelidir. Değişik sebeplerden dolayı bazen Müslümanlar da bunu yaparlar. Bu nedenle Hilafet Devleti’nin cihazları ve bütün Müslümanlar teyakkuz hâlinde olmalıdır. Zira ayetlerdeki hitap bütün Müslümanlara yöneliktir. Aynı zamanda devlete bir hitaptır. Müslümanlar önemli bir haber duyunca devlete bildirmeliler, hemen halk arasında yayınlamamalılar. Ondan sonra devlet haberler hakkında ümmeti bilgilendirecektir.

Bu ayet İslam devletinin enformasyon, medya, basın ve yayınla ilgili bir organın kurulmasını gerektirir. Devlet de bu enformasyon organıyla haberleri izleyecektir, devletin sırları, önemli ve tehlikeli haberler önce ona bildirilecektir, yayın kuruluşları ve medya böyle haberleri hemen yayınlamaz, kendisine ulaşınca hemen devletin enformasyon organına bildirir. Ayrıca düşmanları ve onlarla temas eden kimseleri emniyet güçleri ve ona bağlı enformasyon daireleriyle takip edecektir.

Enformasyon organı iki ana iş yapar:

  1. Diğer devletlerin planları, askeri hareketler, planlar, stratejiler, harbi sanayi, devletlerarası ilişkiler gibi devlete dokunacak haberleri takip eder, hemen yayınlamaz, değerlendirip Halifeye aktarır, ondan sonra yayınlanmasıyla ilgili karar çıkarılır.
  2. Sair haberleri genel olarak izler. Devletin veya yerel medya araçlarında bu tür haberleri yaymaya özel izin gerekmez. 

İşte devletin sırlarıyla ve yayınlanmasıyla ilgili Halifenin veya devletin görüşünü gerektiriyorsa yayın kuruluşları yayınlamaz, devletten emir bekler. Ama normal günlük haberleri, ister yerel isterse evrensel haberler, yorumlar, siyasi, ekonomik, kültürel programlar hazırlayıp yaymak serbesttir. Fakat İslam bakışı esas tutulur.

Şu var ki, televizyon, radyo, gazete, dergi, internet sitesi ve benzer yayın ve iletişim araçları tesis etme işi devletten bir ruhsat almayı gerektirmez. Sahipleri tesisleriyle ilgili devlete haber ve bilgi iletirler. Devlet bunları genel olarak kontrol eder, İslam’a aykırı veya devlete ve topluma zarar getirirse veya tehlike teşkil ederse, bozgunculuk ve fesat yayın yaparsa, sapık fikirler ve saptırıcı görüş yayınlarsa  ona karşı gereken şeri icraat yapılır. Her yayın aracı içinde yayınlanan haberlerden sorumludur, şeri muhalefet yapınca buna göre cezalandırılır. İslam Ukubat Nizamı kitabında geçtiği gibi şöyle cezalandırılır:  

– Kişiler bir iftira yayarsa halk önünde 80 kırbaç vurulur ve artık şahitliği ve sözünün kabul edilmeyeceği ilan edilir. Zira İslam’daki iftira haddi ona uygulanır.

– Kişileri tahkir etmek, horlamak, zemmetmek, iyi şöhretlerini zedelemek, değerli şahsiyetlerine kötü şekilde dokunmak, söylemedikleri şeyi uydurmak, onlarla ilgili yazılı veya resimli olarak alay etmek gibi yayın yapanların yaptıkları Hilafet devletindeki hâkim tarafından değerlendirilir ve ona göre ceza verilir. Cezalar ise teşhir ederek 10 celde kırbaçlamak, bir aydan başlayarak iki seneye kadar hapis cezasına çarptırılır. Bu durumlarda tazir cezası verilir.

– Eğer ahlakı bozacak yayın yaparsa altı ay hapis cezasına çarptırılır. Tazir cezası ona uygulanır.

– İslam’a nizamının elverişliliği veya hükümleri hakkında şüphe getirmek,  devlete güveni sarsıtmak, selametine ve emniyetine dokunmak, ümmetin birliğine, vahdetine zarar getiren veya Müslümanlar arasında fitne çıkaracak veyahut devletin tabileri olan Müslüman ve gayri Müslimler arasında çekişme ve birbirleri aleyhine kışkırtmak, milliyetçilik ve vatancılığı kışkırtmak, mezhep kavgası çıkarmakla alakalı bir haber veya program yayınlarsa 5 ile 15 seneye kadar cezaya çarptırılır, yine suçun büyüklüğüne göre ölüm cezasına ulaşabilir.

Böyle cezalar uygulanınca herkes korkar ve mazbut olur. Takva sahipleri ise Allahtan korkarak böyle suç işlemekten sakınırlar. Ayrıca Müslümanlar böyle suç işleyen yayın aracını öğrenince ona karşı hamle yürütürler. Zira Müslümanların ana işlerinden biri marufu emretmek ve münkeri nehyetmektir. Münkerle ve işleyenlerle savaşırlar ve zalimleri hesaba çekerler ve düşürürler. Aynı anda kendilerinden samimi, ihlaslı, siyaseten ve fikren uyanık ve cesur adamları destekleyip ulul emir olarak tayin ederler.