– 33 –

Rasule ve Müminlere Cihad Etmenin Farziyeti

Allah CelleCelaluhu niçin Rasulüne“Cihad etmekle kendini mükellef kıl”derken müminler için neden sadece “Müminleri teşvik et” dedi?

Rasulullah Devlet Başkanı olduğundan dolayı mı bu fark ortaya çıktı? Peki, Müslümanlar Cihad edince hangi neticeler meydana geldi? Allah niçin umulurki ifadesini kullandı? Zafer müminlere kesin değil midir?

فَقَاتِلۡ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ‌ ۚ لَا تُكَلَّفُ اِلَّا نَـفۡسَكَ‌ وَحَرِّضِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ‌ ۚ عَسَے اللّٰهُ اَنۡ يَّكُفَّ بَاۡسَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا‌ ؕ وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَاۡسًا وَّاَشَدُّ تَـنۡكِيۡلًا‏

“O hâlde, Allah uğrunda kıtal yap, savaş. Ancak kendini mükellef kıl ve müminleri (savaşa) teşvik et, özendir. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar. Oysa Allah’ın gücü daha şiddetlidir, cezası da çetindir.” (Nisa Suresi 84)

Daha önceki ayetlerde Allah, mümin gibi gözüküp cihada gitmemek için bahane uyduran münafıkları ve davranışlarını çok kötüledi.

Bunlar herhangi bir haber duyarlarsa onu hemen yayarlardı. Oysa bunu öncelikle Devlet Başkanı olan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Onun ulul-emr olan yöneticilerine bildirmeliydiler.

Devlet de, bunun doğru olup olmadığından emin olacak ve yayınlanıp yayınlanmayacağına dair bir karar alacaktır.

Bundan sonra Allah Subhânehû ve Teâlâ, Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bu tip insanlara aldırış etmemesi, sadece kendini cihadla mükellef kılmasıyla, sorumlu tutmasıyla beraber müminleri teşvik etmesini O’na emretti.

Zira Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem İslâm’ı tebliğ etmekle ve uygulamakla mükelleftir.

Çünkü nübüvveti ve risaleti taşımayı kabul etti. Bundan geri kalamaz, eğer ondan geri kalırsa pek çetin bir azaba duçar olur.

وَاِذۡ اَخَذۡنَا مِنَ النَّبِيّٖنَ مِيۡثَاقَهُمۡ وَمِنۡكَ وَمِنۡ نُّوۡحٍ وَّاِبۡرٰهِيۡمَ وَمُوۡسٰى وَعِيۡسَى ابۡنِ مَرۡيَمَ وَاَخَذۡنَا مِنۡهُمۡ مِّيۡثاقًا غَلِيۡظًا ۙ‏ لِّيَسۡئَلَ الصّٰدِقِيۡنَ عَنۡ صِدۡقِهِمۡ‌ۚ وَاَعَدَّ لِلۡكٰفِرِيۡنَ عَذَابًا اَلِيۡمًا

“Nebilerden misak, söz aldık; senden, Nuh, İbrahim, Musa ve Meryem oğlu İsa’dan da kesin söz aldık. (Allah) Hepsine nübüvvet görevlerini sadakatle yerine getirip getirmediklerini sorsun (diye). Ayrıca Allah kâfirlere acılı azap hazırlardı.”[Ahzap Suresi 7-8]  

Hatta kıl payı kadar Allah’ın emrinden çıksa ağır azap görmekle tehdit edilmiştir, şöyle buyurdu:  

وَاِنۡ كَادُوۡا لَيَـفۡتِنُوۡنَكَ عَنِ الَّذِىۡۤ اَوۡحَيۡنَاۤ اِلَيۡكَ لِتَفۡتَرِىَ عَلَيۡنَا غَيۡرَهٗ‌ ‌ۖ  وَاِذًا لَّاتَّخَذُوۡكَ خَلِيۡلًا‏ وَلَوۡلَاۤ اَنۡ ثَبَّتۡنٰكَ لَقَدۡ كِدْتَّ تَرۡكَنُ اِلَيۡهِمۡ شَيۡــًٔـا قَلِيۡلًا ۙ‏ اِذًا لَّاَذَقۡنٰكَ ضِعۡفَ الۡحَيٰوةِ وَضِعۡفَ الۡمَمَاتِ ثُمَّ لَا تَجِدُ لَـكَ عَلَيۡنَا نَصِيۡرًا‏

“Kâfirler, sana vahyettiklerimizden başka şeyleri yalan yere yamayasın diye nerdeyse seni saptıracaklardı. O zaman seni dost edineceklerdi. Sana sebatlılık vermeseydik, onlara az miktarda meyledecektin. Bu durumda sana hem dünyada hem ahirette iki kat azap verirdik. Ondan sonra bize karşı bir yardımcı bulamayacaktın.”[İsra Suresi 73-75]

Kâfirler, Müslüman olmak üzere Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den bazı tavizler istediler.

Sakif kabilesi“Bizi bir seneye kadar namazdan muaf tut ve Lat putumuza ibadet etmemize müsaade et.” dediler.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunu reddedince onlar tekliflerinden vazgeçip hemen Müslüman oldular.

Kureyş kabilesi kendi ilahlarının övülmesini, dokunulmamasını ve yanındaki fakirleri kovmasını istemek üzere sabaha kadar oturup Rasulullah’ı överek O’nunla konuşup durdular.

Ona Krallık teklif ettiler, ‘Onu en zengin kişi hâline getirmeyi teklif ettiler.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunu da reddetti. Ama içinden bu teklifler cazip geldiği için Allah “neredeyse seni saptıracaklardı” şeklinde Rasulüne hitap edip O’nu uyardı.

Zira Allah O’na sebat verdiğinden dolayı hiç meyil etmedi ve taviz göstermedi.

Allah Subhânehû ve Teâlâ, Rasulü’nü müminlere örnek yaptığından dolayı O’nun bütün gizli yönlerini açıklıyor.

Zira her müminin içinden, böyle durumlarda taviz gösterme ihtimali geçebilir.

O zaman müminler içlerinden böyle bir şey geçse bile Rasulü örnek edinerek hiç taviz göstermesinler, Rasul’e vahyedilenlere sımsıkı şekilde bağlı kalsınlar.

İşte Allah Subhânehû ve Teâlâ, Rasulü’ne ancak “kendini mükellef kıl” deyince O’na mesuliyeti taşıtıyor.

Zira Devlet Başkanı olduğundan dolayı Devletin her işinden onu sorumlu olduğunu gösteriyor.

Bu şekilde Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem İslâm Devleti’nin Başkanı iken her şeyden sorumlu idi.

Ancak üzerinden yönetim işlerini hafifletmek ve insanlara daha güzel hizmet sunmak üzere Devletin cihazlarını kurdu. Bu da yine Allah’ın vahyiyle kuruldu.

Böylece “Tefviz ve Tenfiz muavinleri, Vali ve Amilleri, Kadıları ve Ordu komutanlarını” tayin etti.

Beytü’l-mal ve İdari cihazı da kurdu, İç güvenlik, Dış siyaset, Sanayi ve Enformasyon işlerinde sorumlular tayin etti. Şura ve Muhasebe işinde ümmeti temsil eden kimseleri seçtirdi. 

Fakat yine de hepsinden o sorumlu idi. Bunlarda herhangi bir şey olursa yine kendisi sorumlu oluyordu, zira Devlet Başkanı bizzat kendisidir.

Müminleri sürekli cihada teşvik edecektir. Zira cihad onlara farz kılındı. Bu farzı yerine getirmek üzere onu onlara sevdirecektir.

Onlara Allah’ın cennet vaadini hatırlatıyor, oradaki tüm nimetleri tane tane sayıyor, orada ebedi yaşayacaklarına dikkatlerini çekiyordu.

Oysa dünya hayatı geçici ve pek kısadır.

Böylelikle onlar, Allah’ın emirlerini severek yapsınlar, içlerinden gelerek uygulasınlar, asla zorla olmasın, Devletin ceza vermesinden korkarak değil kendiliklerinden, seve seve Allah’ın her hükmünü uygulasınlar ve O’nun uğrunda Cihad etsinler.

Bu yöntem daha sağlamdır, sebatlılığı arttır ve daimîdir. Bu şekilde ümmetin varlığı bi iznillah kıyamet gününe kadar devam eder.

Diğer devletler ise kendi halklarına zorla kanunları uygularlar, bu nedenle bu halklar kanunları hep protesto eder ve onlara isyan ederler, sürekli bir huzursuzluk ve çekişmeler söz konusu olur.

Zira bu kanunları, kendileri gibi belli bazı insanlar çıkarıyor, bu nedenle insanlar buna kanaat getirmezler, zulmü ve haksızlığı hissederler.

Fakat bir kanunun Allah’tan geldiğini bilince tüm müminler onu seve seve uygular.

Allahu Teâlâ Müminlerin bu sıfatlarını pekiştirip överek şöyle buyurdu:

اِنَّمَا كَانَ قَوۡلَ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ اِذَا دُعُوۡۤا اِلَى اللّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ لِيَحۡكُمَ بَيۡنَهُمۡ اَنۡ يَّقُوۡلُوۡا سَمِعۡنَا وَاَطَعۡنَا‌ؕ وَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡمُفۡلِحُوۡنَ

“Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Rasulü’ne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak ‘İşittik ve itaat ettik’ demeleridir. İşte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.” [Nur Suresi 51]

Râşid Halifeler de, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bu metodu üzerinde siyaseten yürüdüler, aynı uygulamaları onun gibi yaptılar, cihad ettiler, müminleri hep cihada teşvik ettiler.

Bu nedenle kısa zamanda İslâm Hilâfet Devleti dünyanın en büyük Devleti oldu ve fethedilen tüm ülke halklarının çoğu isteyerek İslâm’a girdiler.

İslâm’a yeni girenler ilk Müslümanlar gibi olup onlar da hemen cihada koşuyorlardı ve fetihler gerçekleştiriyorlardı. Zira İslâm insanlar arasında hiçbir ayrım yapmıyordu.

Yeni fethedilen memleketlerin ahalisi ile fatihler arasında da hiç fark kılmıyordu, bu şekilde hepsi de İslâm potasında eridiler ve tek Ümmet tek Devlet oldular.

عَسَے اللّٰهُ اَنۡ يَّكُفَّ بَاۡسَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا‌ وَاللّٰهُ اَشَدُّ بَاۡسًا وَّاَشَدُّ تَـنۡكِيۡلًا‏

Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar. Oysa Allah’ın gücü daha şiddetlidir, cezası da çetindir.”

Allah böyle deyince müminlere bir müjde veriyor. [عَسَے] kelimesi, Umulur ki” olarak bir mana bir anlam taşısa da, Kur’an’da “muhakkak” anlamında geçmektedir. Fakat netice Allah’ın elinde olup müminlerin geleceği bilmediklerinden ve zaferi umduklarından dolayı bu ifadeyi kullanıldığı anlaşılabilir.

Ayrıca müminler ne olursa olsun zafer Allah’tan diyerek cihad için hazırlık yapmadan ve düşmanı korkutacak her gücü hazırlamadan hareket etmesinler, esbabe ve musebbiblere başvurmadan cihada gitmesinler. Allaha ve zaferle vaadine tam güvenerek zafere götüren her meşru vesile ve üslupları kullansınlar.

Zira cihad edin emri olunca Usul-ul Fıkıh’ta bilinen lazım veya iktiza delalet gereğince cihad etmek ve düşmana galip gelmek için şeriata göre ne lazım vesile ve üslüp kullanmak ve güç hazırlamak gerekir. “Bir vacibi yerine getirmek için ne lazımsa vacip olur” şeri kaidesi çıkarılmıştır.

Siz cihad ederseniz neticeyi bilmediğiniz halde ve umduklarınız gibi muhakkak ki Allah tüm kâfirlerin gücünü kıracak ve sizi onlara karşı galip getirecektir.

Zira onun gücü kâfirlerin gücünden çok daha büyük ve O’nun cezası çok daha şiddetlidir. Onları yaratan da O’dur ve yaratan onları yok da edebilir.

Allah, kâfirlerin gücünü müminlerin gücüyle, eliyle kırmak istiyor. Bu, O’nun sünneti ve bir kanunudur.

Müminlerin eliyle ve savaşıyla kâfirleri cezalandırmak istiyor, bu şekilde hem müminleri imtihan etmiş olur, gerçek mümin oldukları ortaya çıkar ve hem de onlar zaferin tadını tadarlar.

Şöyle buyurdu:

قَاتِلُوۡهُمۡ يُعَذِّبۡهُمُ اللّٰهُ بِاَيۡدِيۡكُمۡ وَيُخۡزِهِمۡ وَيَنۡصُرۡكُمۡ عَلَيۡهِمۡ وَيَشۡفِ صُدُوۡرَ قَوۡمٍ مُّؤۡمِنِيۡنَۙ‏ وَيُذۡهِبۡ غَيۡظَ قُلُوۡبِهِمۡ‌ ؕ وَ يَتُوۡبُ اللّٰهُ عَلٰى مَنۡ يَّشَآءُ ؕ وَاللّٰهُ عَلِيۡمٌ حَكِيۡمٌ‏

“Onlarla (kâfirlerle) savaşın ki Allah sizin ellerinizle onları cezalandırsın, onları rezil etsin, alçaltsın, sizi onlara galip getirsin ve müminlerin kalplerine su serpsin. Onların kalplerindeki kızgınlığı gidersin. Allah dilediği kimseleri affetsin. Allah her şeyi bilendir ve hikmet sahibidir.” [Tevbe Suresi 14-15]

İsrailoğulları hep savaşmadan, bedava bir zafer elde etmek istediler, Maide Suresi 24. ayette Musa Aleyhi’s Selam’a

[فَاذۡهَبۡ اَنۡتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَاۤ اِنَّا هٰهُنَا قَاعِدُوۡنَ]

Sen ve Rabbin beraber gidin savaşın, biz burada oturacağız.” Dediler.

Bu nedenle Maide Suresi 24. ayette geçtiği üzere Allah da onları cezalandırdı; Onlar bu yüzden yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar ve zaferden mahrum olup kırk sene kutsal topraklara girmekten de mahrum olacaklar.

Ama müminler öyle değildir, çok çok zorluklar çekerek Rasulullah ile beraber mücadele ettiler, İslâm Devleti’ni kurdular, cihad ettiler, bu şekilde dünyayı fethettiler.

Ama 1924 senesinde Hilâfet yıkılınca ve Cihad yasaklanınca yaklaşık yüz senedir zafer ve izzetten tamamen mahrum oldular.

İnşa Allah bir gün tekrar Hilâfet Devleti kurulunca ve Cihad başlatılınca, bu şaşkınlıklardan ve zilletten kurtulacaklar ve Allah Subhânehû ve Teâlâ da onları, tekrar düşmanlarına karşı galip getirecektir.