– 37 –

Cihattan hedef, Cihad edenler ile Oturanlar arasında fark, mazeret, değerlerin ölçüsü:

Cihad neyle ve niçin yapılır?

Kime şehit denilir?

Demokrasi şehidi büyük bir iftara mıdır?

Şeri mazeret nedir?

Değer dereceleri ve öncelik nasıl ayarlanır?

Zarar nedir ve zarar görmek nasıldır?

لَا يَسۡتَوِى الۡقَاعِدُوۡنَ مِنَ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ غَيۡرُ اُولِى الضَّرَرِ وَالۡمُجَاهِدُوۡنَ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ بِاَمۡوَالِهِمۡ وَاَنۡفُسِهِمۡ‌ ؕ فَضَّلَ اللّٰهُ الۡمُجٰهِدِيۡنَ بِاَمۡوَالِهِمۡ وَاَنۡفُسِهِمۡ عَلَى الۡقٰعِدِيۡنَ دَرَجَةً‌ ؕ وَكُلًّا وَّعَدَ اللّٰهُ الۡحُسۡنٰى‌ؕ وَفَضَّلَ اللّٰهُ الۡمُجٰهِدِيۡنَ عَلَى الۡقٰعِدِيۡنَ اَجۡرًا عَظِيۡمًا ۙ‏ دَرَجٰتٍ مِّنۡهُ وَمَغۡفِرَةً وَّرَحۡمَةً‌ ؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوۡرًا رَّحِيۡمًا

(Hastalık, körlük, topallık gibi) Zarar görmeyen (mazeret sahibi olmayan) savaştan geri kalıp yerlerinde oturan müminler ile mallarıyla ve canlarıyla Allah uğrunda cihad edenler elbette bir değildir. Allah mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri, herhangi bir sebeple cihattan geri kalıp oturanlara derece derece yükseltip üstün kıldı. Gerçeği Allah her birine en güzel yurdu (cenneti) vaat etmiştir. Yine de Allah cihad edenleri pek büyük ecirle oturanlardan üstün kılmıştır. Bu (ecir ise) Allah yanında yüksek dereceler, O’dan gelen bir rahmet ve bir mağfirettir. Zira Allah çok mağfiret ve rahmet sahibidir” (Nisa 95-96)

İbni Ümmi Mektum adlı sahabe malla ve canla cihadı farz kılan ayetler nazil olunca Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e körlüğünü şikâyet etti: ben körüm, gözlerim görmüyor nasıl cihad edeceğim? Allah’a yemin ederim ki cihada gücüm olsaydı cihad ederdim. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu. (Buhari, Ebu Davut ve Tirmizi değişik rivayetlerde bu münasebeti rivayet ettiler)

Mazeret şeri olmalıdır, şeriatın kabul ettiği mazeretler kabul edilir. Bununla ilgili nas geçmiş olmalı, ya ayet yâda hadis beyan etmelidir.

Cihada gitmemek için Allah mazeretleri sayarak şöyle buyurdu:

لَيۡسَ عَلَى الۡاَعۡمٰى حَرَجٌ وَّلَا عَلَى الۡاَعۡرَجِ حَرَجٌ وَّلَا عَلَى الۡمَرِيۡضِ حَرَجٌ‌ؕ وَمَنۡ يُّطِعِ اللّٰهَ وَرَسُوۡلَهٗ يُدۡخِلۡهُ جَنّٰتٍ تَجۡرِىۡ مِنۡ تَحۡتِهَا الۡاَنۡهٰرُ‌‌ۚوَمَنۡ يَّتَوَلَّ يُعَذِّبۡهُ عَذَابًا اَلِيۡمًا

(Cihada gitmemeleri halinde) Köre, topala ve hastaya günah yoktur. kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse (Kura’n ve Sünnete tabi olursa), (Allah) onu altından ırmaklar akan cennete yerleştirir, kim dönüş yaparsa (Allah ve Resulünün emirlerinden yüz çevirirse) onu acılı azapla cezalandırır” (Fetih 17)

Allah Tevbe suresi: 42. Ayette meşakkati ve 81. Ayette sıcaklığı mazeret gösterenleri yerdi, böyle şeyleri birer mazeret olarak kabul etmedi. Aynı surede 44. Ayette Allah’a ve ahirete inanların asla mazeret aramadıklarını gösterdi. Bu surede de 49. Ayette bir kişi fitneden korktuğuna dair mazeret gösterdi. Bu kişinin adı Elced bin Kayıs bir münafık idi. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’e gelip savaşa gitsem fitneye düşerim, zina yaparım: Rumların sarışın kadınlarına dayanamam dedi. İşte münafıklar değişik bahaneler ve mazeretler uydurmaya çalıştılar. Bunlar mazeretçi ve bahanecidirler. Bunlar gibi oturan ve geri kalanlara lakap takarak sert bir şekilde çatıp gadap yağdırdı. Hep mazeret arıyorlar, bahane uyduruyorlar, bunların yalancı olduğunu bildirip kötüledi.

Ciddi ve samimi olmayanlar İslam davetini taşımamak ve farzların tacı olarak sayılan Hilafeti kurmak için çalışmamak, diğer şer’i vecibeleri yerine getirmemek, sözünü yerine getirmemek ve işi zamanında yapmamak veya zamanında gelmemek için mazeret arıyor veya bahaneler uyduruyorlar. Ciddi ve samimi kimse gerçek mazereti varsa bile cihada gider, daveti taşır, lazım olan her şeyi yapar, zamanında gelir ve her şeri mükellefiyeti yerine getirmeye kendini zorlar.

Amr bin Elcemuh adlı sahabe topal olduğu halde cihada gitmede ısrarlı kalınca Uhut savaşında cihat edip şehit oldu. Onun hakkında Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem “sağlam ayaklarıyla cennette yüreyeceğini” duyurdu (Mecm-uz zevait). Buna benzer sahabeler şeri mazeretlere sahip oldukları halde şeri mükellefiyetleri yapmaktan geri kalmayıp kendilerini zorluyorlardı.

Ancak İbni Ümm-i Mektum gibi cihada gitmek isteyip te gerçek şeri mazereti nedeniyle gidemeyen müminler cihad edenler gibi cennetliklerdir.  Ayette وَكُلًّا وَّعَدَ اللّٰهُ الۡحُسۡنٰى‌ “Gerçeği, Allah her birine en güzel yurdu (cenneti) vaad etmiştir” diye geçti.

Şeri mazereti olmayanlara azabı vaad etmiştir. Yukarıda Fetih suresi 17, Tevbe suresi 42, 44 ve 81 numaralı ayetlerde gösterdiğimiz gibidir. Şöyle de buyurdu:

   اِلَّا تَـنۡفِرُوۡا يُعَذِّبۡكُمۡ عَذَابًا اَلِيۡمًا

 “ Cihada gitmezseniz Allah size acılı azap verecektir” (Tevbe 39)

Ayette اُولِى الضَّرَرِ” ” “ul-i zarar” zarar halinde olanların mazeretli olduklarını gösterdi; kör, topal ve hasta olanlar gibidir, bunların cihada gitmemeleri halinde günahları yoktur. Nitekim ayet İbni Ümm-i Mektum hakkında nazil oldu. Bu ayetlerden anlaşılan husus zarara uğramak kör veya topal veyahut hasta olmaktır. Buna göre zararla ilgili hadis-i şerif anlaşılır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

 ” لا ضرر ولا ضرار في الإسلام”  “İslam’da ne zarar (kendine) getirmek, ne (diğerlerine) vermek var” (İbni Mace, Dar-u kutni).

İnsanı hasta edecek veya sakat bırakacak veya ölüm vesilesi olacaksa zarar denilir. Eğer bir şey insanı bu durumlara düşürecekse o şey yasaklanır. Buna göre şu şeri kaide çıkarıldı: “Mubahlardan bir mubah zarara götürürse zarar zail oluncaya kadar o mubah yasaklanır”. Ama tahmine göre veya bir ihtimale göre değil zann-ı galiple hüküm verilir. Nitekim ayette zarara uğrayanların mazeretli olduklarını gösterdi, durum kesinleşti.

Ama cihatta insan öldürülebilir veya sakat kalabilir, buna zarar denilir mi? hayır, çünkü bu şeri teklif, mükellefiyettir. Müslüman şeri mükellefiyeti yerine getirirken zarar görebilir. İslam davetini taşırsa hapse atılabilir, ağır işkence görebilir, öldürülebilir. Bunlar zarar getirmek dairesine girmez. Çünkü Allah bunu emretti, bunu istedi. Canlarıyla cihad edenleri övdü. Canını Allah için feda edecektir. Zira İslam’ın izzeti ve hâkimiyeti ancak canı feda etmekle gerçekleşir. Kâfirlere veya zalimlere teslimiyet veya onlardan korkup oturmak İslam’a büyük zarar getirir. İslam’da en yüksek değer dini korumaktır. Her şeyden önce gelir. Bunun için canla cihat etmeyi farz kıldı. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

 «سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَالَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ فَقَتَلَهُ» رواه الحاكم في المستدرك وإسناده صحيح.

“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdul muttalip ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona marufu emredip münkeri nehyederek öldürülen kimsedir” (El hâkim Müstedrek hadis kitabında rivayet etti, senedi sahihtir)

Şöyle de buyurdu:

“أفضل الجهاد كلمة حق تقال عند سلطان جائر” (أبو داود، الترمذي)

“Cihadın en üstünü zalim yönetici karşısında hak sözü söylemektir” (Ebu Davut, Tirmizi)

Küfür sistemini uygulayan veya İslam’ın adaletini uygulamayan yöneticiye karşı çıkmak en üstün cihad sayıldı. Çünkü İslam’ın hâkimiyetini sağlamaya ve korumaya yönelik büyük bir iştir.

Kâfirlere karşı fiili savaş yapmak İslam hâkimiyetini sağlamaya yöneliktir. Küfür hâkimiyeti ve zulüm yeryüzünde kalmayıncaya kadar savaşmak farz kılındı. Allah şöyle buyurdu: 

وَقَاتِلُوهُمْ حَتَّى لَا تَكُونَ فِتْنَةٌ وَيَكُونَ الدِّينُ لِلَّهِ فَإِنْ انتَهَوْا فَلَا عُدْوَانَ إِلَّا عَلَى الظَّالِمِينَ

“Bir fitne kalmayıncaya ve yal­nız Allah’ın dini hâkim oluncaya kadar savaşın.  Eğer onlar (küfür, şirk ve haksızca saldırılardan) vazgeçerlerse ancak zalimlere sal­dırı gerçekleşir” (Bakara 193)

Fitne küfür hâkimiyetidir. Küfür kanunları uygulandıkça insanlar saparlar, dinlerinden uzaklaşırlar, her kötülük ve her türlü küfür şekli yayılır. Şimdiki küfür demokratik ve laik sistemlerdeki gibidir. Allah’ın dini hâkim olunca bütün kötülükler kalkar, insanlar düzgün ve toplum temiz olur.

Kâfirler İslam Hilafet devletine teslim olup onun hükmü altına girerlerse kendileri üzerine İslam uygulanır. Bu uygulama hidayetleri için bir vesile olur, ancak Müslüman olmaya zorlanmazlar. İslam’daki muamelat ve ukubat kanunları onlara uygulanır. Zulüm yapacak kimseler cezalandırılır. Ahdi, kendileriyle yapılan anlaşmayı bozan kâfirler zalim olup onlara saldırılır ve cezalandırılır. Bu ayeti geniş şekilde Bakara suresi tefsirinde şerh ettik. Oraya dönüp bakabilirsiniz. 

Sahih hadiste şöyle geçti:

“سُئِلَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ الرَّجُلِ يُقَاتِلُ شَجَاعَةً وَيُقَاتِلُ حَمِيَّةً وَيُقَاتِلُ رِيَاءً أَيُّ ذَلِكَ فِي سَبِيلِ اللَّهِ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ قَاتَلَ لِتَكُونَ كَلِمَةُ اللَّهِ هِيَ الْعُلْيَا فَهُوَ فِي سَبِيلِ اللَّه”.

“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e: bir adam cesaret için savaşır! Bir adam da hamiyet ve asabiyet (milliyetçilik, vatancılık, grupçuluk) için savaşır! Bir dam riyakârlık, gösteriş için savaşır! Bunlardan hangisi Allah yolunda savaşmış olur? Diye sorulunca şöyle buyurdu: Her kim Allah’ın sözünün en üstün olması (İslâm’ın yeryüzüne hâkim ve otorite sahibi olması) için savaşırsa o kimse Allah yolunda savaşmış olur”.( Buhari 120, 2599; Müslim, 3525)

İşte sırf Allah’ın sözünü, hâkimiyetini yükseltmek, dinini yaymak ve korumak için savaşanlar mücahit olarak adlandırılır ve bu yolda öldürülürse şehit sayılır. Allah ve Rasulü onun cennetlik olduğuna dair şahitlik yaptı, bundan dolayı şehit adını aldı, kendisine cennetlik olduğuna dair şahitlik yapıldı. Bu hedefler dışında şöhret, milliyetçilik, para, demokrasi ve benzerleri için savaşanlar asla şehit sayılmazlar. Demokrasi şehidi diye bir şey uydurmak hezeyandır, çirkin bir iftiradır. Küfür olan demokrasiyi savunmak uğrunda nasıl cennetlik denilir?! Nasıl Allaha ve Rasulüne böyle bir iftira uydurdular?! Bu iftirayı uyduranlar elbette Allah’ın gazabına uğramıştır. Daha önce tefsirini yaptığımız Nisa suresi 75. Ayette Allah şöyle ilan ederek buyurmuştur İman edenler Allah uğrunda kıtal yaparlar (savaşırlar). Kâfirler ise tağut uğrunda savaşırlar”. Her İslam’a zıt ve her küfür sistemine tağut denilir. Bu nedenle halkın hakimiyeti olan demokrasi, Cumhuriyet, dini hayattan ayıran laiklik, ırkın üstünlüğü uğrunda savaşmak ve körü körüne bir halkı savunmak hepsine tağut denilir. İman edenler asla tağut uğrunda savaşmazlar, ancak kâfirler tağut uğrunda savaşırlar. 

Zira cihad bir ibadettir, insanın niyeti Allah için olmalıdır, yoksa ondan kabul edilmez, namaz, oruç, hac, zekât ve sadakalar gibidir. Zira ibadette asıl olan niyettir. Aynı anda Allah’ın gösterdiği şekile uymaktır. Niyet ve Şeri hükme göre yapmaktır. 

Ayette “mallarıyla ve canlarıyla Allah uğrunda cihad edenler” ifadesi geçti. Önce “mallar” kelimesi geçti. Bunun manası Müslüman Allah yolunda önce malını harcar, malını sunar, orduyu donatır, ondan sonra canını feda eder. Bir şer’i mazeretle gidemezse veya ordu yeterli olup ta kendisinin cihada gitmesine gerek kalmayınca malını feda eder. Allah uğrunda harcar ve bu halde cihad sevabını alır. Zira cihad farz-ı kifayedir. Bir kısım Müslümanlar canlarıyla cihad ederlerse diğerlerden sakıt olur. Fakat malla cihat etmek her mal sahibine farz-ı ayndır, sakıt olmaz. Mali gücüne göre harcamalıdır. Sadece fakirlerden sakıt olur. Allah şöyle buyurdu:

لَـيۡسَ عَلَى الضُّعَفَآءِ وَلَا عَلَى الۡمَرۡضٰى وَلَا عَلَى الَّذِيۡنَ لَا يَجِدُوۡنَ مَا يُنۡفِقُوۡنَ حَرَجٌ اِذَا نَصَحُوۡا لِلّٰهِ وَ رَسُوۡلِهٖ‌ؕ مَا عَلَى الۡمُحۡسِنِيۡنَ مِنۡ سَبِيۡلٍ‌ؕ وَاللّٰهُ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌۙ‏    

“ Zayıflar, hastalar ve harcayacak bir şey bulamayanlara, eğer Allaha ve Rasulüne ihlas gösterirlerse bir günah yoktur. İhsan sahipleri üzerine bir yol yoktur (cezalandırılmaz). Allah mağfiret ve rahmet sahibidir (onları affeder)”. (Tevbe 91)

    “Allah mallarıyla ve canlarıyla cihad edenleri, herhangi bir sebeple cihattan geri kalıp oturanlara derece derece yükseltip üstün kıldı. Gerçeği Allah her birine en güzel yurdu (cenneti) vaad etmiştir. Yine de Allah cihad edenleri pek büyük ecirle oturanlardan üstün kılmıştır”.  Ayetin bu kısmında sırf oturanlar kelimesi geçti, ayetin başlangıcında geçtiği gibi (Hastalık, körlük, topallık gibi) zarar halinde olmayan savaştan geri kalıp yerlerinde oturan müminler” gibi ifadesi geçmedi, bir zarardan dolayı oturanlar kelimesi geçmedi. Bunun manası her hâlükârda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler her hangi bir sebepten dolayı oturanlardan daha üstündür. Zarar sahibi, mazereti varsa bile cihad edenler kadar üstün değiller. İki taraf cennetlik olsa bile cihad edenlerin cennette dereceleri daha üstündür, daha güzel şeyler elde ederler.

Ayetlerde cihada gitmeyenlere  ” قاعدون”  “kaidun” oturan erkekler lafzı kullanıldı. Arapçada iş yapmak istemeyen veya yapamayan veya aciz olanlara bu kelime kullanılır. İçerik olarak bir kötüleme taşır. Nur suresi 60. Ayette evlenmeyi düşünmeyip pek yaşlanmış kadınlara, oturan kadınlara  ” القواعد”  vasfı verildi.

Maide suresi 24. Ayette cihada gitmek istemeyenler Musa’ya sen ve rabbinle beraber git, savaş biz burada قاعدون”    “kaidun” oturanlarız.

Tevbe suresi 46. ve 86. Ayette cihade gitmek istemeyen münafıklara   ” قاعدون”  “kaidun” oturan erkekler vasfını verdi.

Mekke fethinden önce mallarıyla ve canlarıyla savaşanlar fetihten sonra savaşlardan daha üstün kılındı. Çünkü fetihten önce İslam ve onun devleti zayıftı, Kureyş galip gelebilirdi, insanlar onunla savaşmaktan korkuyorlardı. Fetihten sonra durum değişti, çok Mekkeliler de İslam’a girdi ve cihada katılmaya başladılar. Onların derecesi önce Müslüman olup cihad edenler kadar değildir, ama yine de cennetliktir, fakat öncekiler gibi yüksek derecede değiller. Allah şöyle buyurdu:

وَ مَا لَـكُمۡ اَلَّا تُنۡفِقُوۡا فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ وَلِلّٰهِ مِيۡـرَاثُ السَّمٰوٰتِ وَ الۡاَرۡضِ‌ؕ لَا يَسۡتَوِىۡ مِنۡكُمۡ مَّنۡ اَنۡفَقَ مِنۡ قَبۡلِ الۡفَتۡحِ وَقَاتَلَ‌ ؕ اُولٰٓٮِٕكَ اَعۡظَمُ دَرَجَةً مِّنَ الَّذِيۡنَ اَنۡفَقُوۡا مِنۡۢ بَعۡدُ وَقَاتَلُوۡا‌ ؕ وَكُلًّا وَّعَدَ اللّٰهُ الۡحُسۡنٰى‌ؕ وَاللّٰهُ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ خَبِيۡرٌ

“ Size ne oluyor ki, Allah uğrunda harcamıyorsunuz?! Oysa göklerin ve yeryüzünün mirası Allah’ındır. İçinizden fetihten önce harcayıp savaşanlar ile fetihten sonra harcayıp savaşanlar eşit değildir. Fetihten önce harcayıp savaşanlar fetihten sonra harcayıp savaşanlardan daha üstündür. Allah her birine cennet va’detti. Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (Hadid 10)

Bu gün Raşidi Hilafeti kurmak için harcayanlar ve mücadele edenler diğer müminlerden derece derce üstündür. Yine Hilafet kurulduktan sonra harcayıp mücadele edenlerden daha üstündür. Zira bu gün daveti taşıyanlara her tür eziyeti çektiriliyor. Devlet kurulduktan sonra İslam izzetlenecektir, müminlere eziyet kalkacaktır.

Allah bu ayetlerde mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerin değerini ve yaptıkları işin ne kadar yüksek ve önemli olduğunu vurguluyor.

Allah malla ve canla cihadın ehemmiyetini ve değerini birçok ayette pekiştirmektedir. Cihad edenlerin etmeyenlerden daha üstün olduklarını vurgulamaktadır. Şöyle buyurdu:

اَجَعَلۡتُمۡ سِقَايَةَ الۡحَـآجِّ وَعِمَارَةَ الۡمَسۡجِدِ الۡحَـرَامِ كَمَنۡ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ وَجَاهَدَ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ‌ ؕ لَا يَسۡتَوٗنَ عِنۡدَ اللّٰهِ ‌ؕ وَاللّٰهُ لَا يَهۡدِى الۡقَوۡمَ الظّٰلِمِيۡنَ‌ۘ‏  اَلَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا وَ هَاجَرُوۡا وَجَاهَدُوۡا فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ بِاَمۡوَالِهِمۡ وَاَنۡفُسِهِمۡۙ اَعۡظَمُ دَرَجَةً عِنۡدَ اللّٰهِ‌ؕ وَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفَآٮِٕزُوۡنَ  يُبَشِّرُهُمۡ رَبُّهُمۡ بِرَحۡمَةٍ مِّنۡهُ وَرِضۡوَانٍ وَّجَنّٰتٍ لَّهُمۡ فِيۡهَا نَعِيۡمٌ مُّقِيۡمٌ ۙ‏  خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۤ اَبَدًا‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ عِنۡدَهٗۤ اَجۡرٌ عَظِيۡمٌ‏

“Siz, hacılara su dağıtmayı ve mescid-i haram’ı imar etmeyi, Allaha ve ahiret gününe iman edip Allah yolunda cihat edenlerle bir mi tuttunuz? Allah katında eşit olmazlar. Allah zalim insanlara hidayet vermez. İman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler Allah indinde daha yüksek dereceye sahiptir. Kazananlar bunlardır. Rableri onları kendi katından bir rahmetle, bir rıza ve kendilerine içinde tükenmez nimetler bulunan cennetle müjdeler” (Tevbe19-22)

Bu ayet ve daha önceki ayetlerden bir hakikat ta çıkar ki İslam’da değer dereceleri vardır, hangisi daha değerli, hangisi öncelikli söz konusudur. Buna göre Müslüman hangi amel daha üstün, daha sevaplı ve hangisi daha önce yapılması gerekir düşünerek hareket etmelidir. Büyük davaları bırakıp basit meselelerle meşgul olmak abes bir şey sayılır.

Yine küfür kanunları uygulanırken, faiz, zina, kumar ve eşcinsellik gibi büyük günahlar işlenirken, hürriyet ve özgürlük adı altında her harama müsaade edilirken sadece ahlaktan, namazdan, oruç ve haçtan söz etmek bir abes ve saptırmadır. Zira küfür sistemi kaldırılırsa ve İslam sistemi uygulanırsa bütün kötülükler kalkar ve bütün fazlar eda edilir ve faziletler yayılır. Öncelikli ve en değerli çalışma budur.

Cihat en üstün derecededir, İslam’ın hâkimiyetini tesis etmeye mücadele etmek en üstün derecededir, buna göre Hilafeti kumaya çalışmak öncelikli ve en üstün amellerden biridir. İslam ancak onunla hâkim olur, din uygulanır, kötülükler kalkar, Müslümanlar izzetli olurlar, ırzlarını, mallarını, canlarını ve topraklarını korurlar ve kaybettikleri toprakları kurtarırlar. Müslümanlar buna öncelik verecekler ve üzerinde duracaklar. Fakat diğer farzları ihmal etmezler. Aynı anda mendup ve sünnetleri de terk etmezler. Eksen davettir; diğer işler onun etrafında döner. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Mekke’deyken en fazla daveti taşımak ve İslam hâkimiyetini kurmak üzerinde duruyordu. Her gün insanları İslam’a çağırmaya çıkıyordu ve İslam’ı kabul edenleri yetiştiriyordu. Fakat ibadeti ihmal etmedi, köleleri kurtarmak gibi sahabelerin hayır işlerini yapmaktan menetmedi. Hayır işlerin yapılması fertlere bırakılır. İslam davetini taşıyan hizip ve cemaatin fertlerinin toplamı sırf en değerli ve öncelikli iş olan İslam hâkimiyetini tesis etmek üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırır, Hilafet devletini kurmak için son çabalarını harcar, malıyla ve canıyla mücadele eder.