– 40 –

Savaşta namaz kılma keyfiyeti, tedbir almanın gerekliliği, namazı vakitlerinde kılmaya devam etmek, zafere götüren ve Allah’ın yardımını sağlayan yollar.

Savaşta nasıl namaz kılınır? Allah’a tevekkül etmekle beraber tedbir almak ve güç hazırlamak gerekli midir? Zafere götüren ve Allah’ın yardımını sağlayan yollar nelerdir?

وَاِذَا كُنۡتَ فِيۡهِمۡ فَاَقَمۡتَ لَهُمُ الصَّلٰوةَ فَلۡتَقُمۡ طَآٮِٕفَةٌ مِّنۡهُمۡ مَّعَكَ وَلۡيَاۡخُذُوۡۤا اَسۡلِحَتَهُمۡ فَاِذَا سَجَدُوۡا فَلۡيَكُوۡنُوۡا مِنۡ وَّرَآٮِٕكُمۡ وَلۡتَاۡتِ طَآٮِٕفَةٌ اُخۡرٰى لَمۡ يُصَلُّوۡا فَلۡيُصَلُّوۡا مَعَكَ وَلۡيَاۡخُذُوۡا حِذۡرَهُمۡ وَاَسۡلِحَتَهُمۡ‌ ۚ وَدَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا لَوۡ تَغۡفُلُوۡنَ عَنۡ اَسۡلِحَتِكُمۡ وَاَمۡتِعَتِكُمۡ فَيَمِيۡلُوۡنَ عَلَيۡكُمۡ مَّيۡلَةً وَّاحِدَةً‌ ؕ وَلَا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ اِنۡ كَانَ بِكُمۡ اَ ذًى مِّنۡ مَّطَرٍ اَوۡ كُنۡـتُمۡ مَّرۡضٰۤى اَنۡ تَضَعُوۡۤا اَسۡلِحَتَكُمۡ‌ ۚ وَ خُذُوۡا حِذۡرَكُمۡ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلۡكٰفِرِيۡنَ عَذَابًا مُّهِيۡنًا‏ فَاِذَا قَضَيۡتُمُ الصَّلٰوةَ فَاذۡكُرُوا اللّٰهَ قِيَامًا وَّقُعُوۡدًا وَّعَلٰى جُنُوۡبِكُمۡ ؕ فَاِذَا اطۡمَاۡنَنۡتُمۡ فَاَقِيۡمُوا الصَّلٰوةَ‌ ۚ اِنَّ الصَّلٰوةَ كَانَتۡ عَلَى الۡمُؤۡمِنِيۡنَ كِتٰبًا مَّوۡقُوۡتًا‏ وَلَا تَهِنُوۡا فِى ابۡتِغَآءِ الۡقَوۡمِ‌ ؕ اِنۡ تَكُوۡنُوۡا تَاۡلَمُوۡنَ فَاِنَّهُمۡ يَاۡلَمُوۡنَ كَمَا تَاۡلَمُوۡنَ‌ ۚ وَتَرۡجُوۡنَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرۡجُوۡنَ‌ ؕ وَ كَانَ اللّٰهُ عَلِيۡمًا حَكِيۡمًا‏

“Sen de aralarında olup onlara namaz kıldırdığın zaman, içlerinden bir bölük seninle birlikte namaza dursunlar, silahlarını da yanlarına alsınlar. Onlar secde edince (silahı taşıyanlar) arkanızda dursun. Namaz kılmayan diğer bölük gelip de seninle beraber kılsınlar, tedbirlerini ve silahlarını yanlarına alsınlar. Çünkü kâfirler silahlarınız ve cephanenizden gafil olmanız ve tek bir hamlede işinizi bitirmek isterler. Yağmurdan veya hastalıktan ötürü sıkıntınız olduğunda silahlarınızı ellerinizden bırakmanızda size bir sakınca yoktur. Fakat yine de tedbiriniz alın. Şüphesiz ki Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. (Bu korkulu hâlde) namazı kıldıktan sonra gerek ayakta gerek otururken gerek yanlarınız üzerindeyken hep Allah’ı zikredin. Korkudan kurtulup emniyet bulduğunuz zaman namazı tamamıyla kılın. Şüphesiz ki namaz müminlere belli vakitlerde farz kılınmıştır. Düşman topluluğu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Hâlbuki sizin Allah’tan umduğunuz şeyi onlar ummuyorlar. Allah bilen ve hikmet sahibidir.” [Nisa 102-104]

Allahu Teâlâ sefere çıktığında Müslümanın dört rekâtlı namazı kısaltmasına ruhsat vermekle ilgili ayeti indirdikten sonra savaşla ilgili kısaltma ruhsatını beyan etmiştir. Bu kısaltmada ordu iki kısma bölünür, bir kısmı imamın arkasında bir rekât kılar, diğerleri onları silahlarıyla kuşatır himaye eder, ondan sonra çekilirler himaye eden grup gelir bir rekât kılarlar, daha önce bir rekâtı kılanlar onları silahlarıyla kuşatır himaye ederler.

Bu kısaltma sadece savaş esnasında yapılır, savaş dışında yapılmaz. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem peygamber olduğu gibi aynı zamanda devlet reisi ve ordu kumandanı idi. Devlet işi İslâm risalesinden bir parçadır. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem sadece tebliğ edici değildi, aynı zamanda tebliğ ettiğini uyguluyordu. Bizzat kendisi yönetici olmak üzere biat aldı, Medine halkı onu seçip ona biat ettiler. Devlet ve cihad işlerini yürütüyordu, insanların maslahatlarını gözetiyordu.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hem devletin iç ve dış siyasetini, cihad işlerini yürütürken hem de Müslümanların maslahatlarını gözetirken ve bu maslahatları gerçekleştirirken Allah’ın vahyiyle yapıyordu.

Bu nedenle İslâm’da dini devletten, siyasetten ve hayatın sair işlerinden ayırmak mümkün değildir. İslâm’ın Resulü olan Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem en büyük siyasetçi idi, aynı zamanda siyasette güzel örnek sadece kendisidir, sadece kendisi örnek edinilir.

Namazı kıldırıyordu aynı zamanda savaşıyordu ve savaş işlerini yürütüyordu. Savaş hâlinde namazı kıldırırken ayetin gösterdiği şekilde orduyu bölüyordu.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve O’nunla birlikte Sahabeler Allah’a tevekkül ediyorlardı. Fakat tedbir almaları ve işi gerçekleştirmek için gerekli araç, gereç, vesile ve üslupları ittihaz etmek de gerekir. Savaş esnasında hepsinin beraber namaz kılmalarını Allahu Teâlâ yasakladı. Hep beraber namaz kılmaları tedbire aykırıdır. Zira Allahu Teâlâ tedbir almalarını emretmiştir. Bir kısmı namaz kılarken bir kısmı arkalarında silahlarıyla durur, korur, ondan sonra namaz kılmayanlar kılarlar namaz kılanlar da onları himaye eder. Tedbir için namaz kısaltıldı, hem de her grup için bir rekâta indirildi, aynı imam arkasında olduğu için bu şekilde sanki hepsi iki rekât kılmış oldular.

Tevekkül etmek, mutlak şekilde Allah’a dayanmak, vaadine ve sözüne güvenmek gerekir. Fayda veren, zarar veren ancak O’dur. O ne yazdıysa gerçekleşir, zafer ve yardım ancak O’ndan gelir ve O’nun izniyle gerçekleşir. Sanki O’nu görüyoruz, O da bizi görüyor ve işitiyor gibi zihinde canlandırarak O’na tevekkül etmek gerekir. O, gerçek güç olarak tasavvur edilmelidir.

Kâfirler veya münafıklar kendilerinden büyük devletlerin gücüne dayanırlar ve güvenirler. Misal olarak, şu anda en büyük devlet Amerika’dır. Diğer kapitalist demokrat devletler ona dayanır ve güvenirler. Bu nedenle onu dost edinir ve onunla müttefik olurlar, liderliğini üstlendiği NATO’ya üye olurlar, memleketlerinde üs kurulmasına ve kullanılmasına müsaade ederler.

Ama gerçek müminler sadece Allah’a dayanır ve güvenirler, O’ndan yardım isterler. Bu şekilde güçlü olurlar ve hiçbir insandan korkmazlar.  

Aynı zamanda tedbir almak ve esbaba tevessül etmek gerekir, hedefi gerçekleştirmek için vesile, araç, gereç ve üslup gerekiyorsa onu ittihaz etmek elzemdir. Bu şer’î hükümdür, şer’î bir vecibedir. Bu durum ayette açıkça beyan edildi: Savaş esnasında bütün Müslümanların beraber namaz kılmamaları, iki bölüğe bölünmeleri, bir kısmı namaz kılarken diğer kısmının onları korumalarını ve aynı zamanda tedbir almalarını direk Allah emrediyor.

Düşmanı korkutmak ve yenilgiye uğratmak için en güçlü ve en büyük silahların hazırlanmasını Müslümanlara emretmiştir. Şöyle buyurdu:

وَاَعِدُّوۡا لَهُمۡ مَّا اسۡتَطَعۡتُمۡ مِّنۡ قُوَّةٍ وَّمِنۡ رِّبَاطِ الۡخَـيۡلِ تُرۡهِبُوۡنَ بِهٖ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمۡ وَاٰخَرِيۡنَ مِنۡ دُوۡنِهِمۡ‌ ۚ لَا تَعۡلَمُوۡنَهُمُ‌ۚ اَللّٰهُ يَعۡلَمُهُمۡ‌ؕ وَمَا تُـنۡفِقُوۡا مِنۡ شَىۡءٍ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيۡكُمۡ وَاَنۡـتُمۡ لَا تُظۡلَمُوۡنَ‏

“Allah’ın düşmanları, sizin düşmanlarınız (açık kâfirler) ve Allah’ın bilip sizin bilmediğiniz düşmanları (münafıkları) korkutacak savaşa tahsis edilmiş atlar ve elinizden ne güç gelirse hazırlayın. Allah uğrunda (cihad için) ne harcarsanız Allah onu bilir ve hiç haksızlığa uğramadan size onun karşılığını verir.” [Enfal Suresi 60]

Eskiden en ağır silah, savaş için eğitilmiş atlardı. Bu en güçlü kuvveti hazırlama hususunda bir örnektir. Ama asrımızda nükleer başlıklı füzeler, atom bombası, en gelişmiş uçak ve tankları hazırlamak gerekir.

Ayette geçtiği üzere kâfirler Müslümanları gafil yakalayıp saldırmak isterler, bu nedenle tedbir almak elzem kılındı. Daha önceki ayette kâfirlerin müminlerin düşmanı olduğu beyan edilip vurgulandı. Onlar İslâm’a ve Müslümanlara karşı her kötülüğü yapabilirler. Onları korkutacak kuvveti hazırlamanın yanında onların planları hakkında bilgi toplamak gerekir.

Zira kâfirler Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Sahabelerin öğlen vaktinde namaz kılacaklarını öğrendiklerinde gizlice saldırma planı çizdiler. Bu plan keşfedildi ve Allah savaşla ilgili kısıtlı namazı meşru kıldı. Sahih rivayete göre, “Müslümanlar Asafan adlı yerdeyken daha İslâm’a girmeyen Halid bin Velid komutanlığında müşrikler karşımızda kıble tarafından ortaya çıktılar. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bize öğlen namazı kıldırdı. Müşrikler şöyle dediler: Onlar bu hâl üzere iken onların önlerine dokunsak mı acaba? Sonra dediler ki: Şimdi onlar (Müslümanlar) öğle namazı kılacaklar, o, kendileri için çocuklarından ve zatlarından daha sevgilidir (o an saldıralım). Bunun üzerine Cebrail Aleyhi’s Selam bu ayetle indi: Sen de aralarında olup onlara namaz kıldırdığın zaman.’ Bu, öğlen ve ikindi arasında idi.”    

Bunun manası İslâm Hilâfet Devleti, kâfirlerin planlarını keşfetmek için güçlü istihbarat teşkilatını kurmalıdır. “Bir vacibi yerine getirmek için gerekli olanlar vaciptir.” Şer’i kaidesi açısından böylesi bir teşkilat kurmak vaciptir.  

Müslümanlar savaştayken hastalık yayılırsa veya yağmur gibi savaşa mani olacak herhangi bir tabii afet olursa silahlarını ellerinde taşıyamayabilirler, fakat tedbirli ve dikkatli olmalılar ki kâfirler onları gafil yakalamasın. Kendilerini korumak için bir sistem kurmalılar.

İşte namazdayken tedbir almaları emredildiği gibi hasta veya tabii afet olduğu zaman da tedbirli ve dikkatli olmalılar. Allah’ın emri bu iki hâlde tekrarlanmıştır. Bu ise bunların ehemmiyetini vurgulanmaktadır. Bunun manası Müslümanlar her halükârda tedbir almalı ve dikkatli olmalılar. Bunun için ne lazımsa yapmalılar.  

Kâfirler Müslümanları gafil yakalayıp yenmek ve kendi egemenliklerini sağlamak için bütün güçlerini ve desiselerini kullanarak değişik çalışmalar yaptılar. Nihayet İstanbul’da ajanları vasıtasıyla Hilâfet’i yıktılar, 57 devlete böldüler, her devletin başına kendilerine tabi yönetici tayin ettiler, sistemi de kendilerine her alanda bağlı kıldılar, sistemleri laik demokratik olarak tesis ettiler. Çünkü kâfirler İslâm düşmanıdır, Müslümanların düşmanıdır, İslâm’ın ve Müslümanların izzetini ve gücünü istemezler, bunu engellemeye çalışmaktadırlar.

Allah [اِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلۡكٰفِرِيۡنَ عَذَابًا مُّهِيۡنًا‏] “Şüphesiz ki Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.” deyince, onlara bu azabı indirmek üzere bizim onlarla savaşmamızı istedi. Zira bu azabın sadece ahirette olacağını söylemedi. Zaten ahirette kâfir oldukları için ebediyen cehennemlik olacaklar. İster bizimle savaşsın ister savaşmasınlar kâfirliklerinden dolayı cehenneme gidecekler. Fakat bu ayetten azabın dünyada olacağı da anlaşılır. Onlarla savaştığımızda onları yeneriz, zillete uğratırız, onlardan bir kısmını öldürürüz, bir kısmını esir alırız, mallarını ganimet alırız, bu şekilde Allah onlara bizimle azap vermiş olur. Bunu şu ayette açıkladı:

[قَاتِلُوۡهُمۡ يُعَذِّبۡهُمُ اللّٰهُ بِاَيۡدِيۡكُمۡ وَيُخۡزِهِمۡ وَيَنۡصُرۡكُمۡ عَلَيۡهِمۡ وَيَشۡفِ صُدُوۡرَ قَوۡمٍ مُّؤۡمِنِيۡنَۙ‏]

“Onlarla savaşın ki Allah onları sizin ellerinizle azaplandırsın, rezil etsin, onlara sizi galip getirsin ve müminlerin kalplerini ferahlatsın.” [Tevbe Suresi 14]

Bundan dolayı savaş bitince normal namaz kılınmasıyla ilgili hüküm indirdikten sonra, düşmanla savaşı devam ettirmemizi farz kılıyor. Zira İslâm hükümleri birbirinden ayrılmıyor, hepsinin eda edilmesi gerekiyor. Namaz ile cihad, siyaset ve devlet işi arasında fark yoktur, hepsi birer farzdırlar ve eda edilmeleri gerekir.

Savaş esnasında namazı kıldıktan sonra Müslümanların gerek ayakta gerek otururken gerek yanları üzerindeyken hep Allah’ı zikretmeleri gerekir. Zikrettikçe Allah onlara iltifat edip yardım eder. İşte zikir bir köşeye çekilerek değil, cihad edilirken yapılır, tesbih, tehlil, tekbir ve dua yapılır. Şöyle de buyurdu:

[يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اِذَا لَقِيۡتُمۡ فِئَةً فَاثۡبُتُوۡا وَاذۡكُرُوا اللّٰهَ كَثِيۡرًا لَّعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُوۡنَ‌ۚ‏ وَاَطِيۡعُوا اللّٰهَ وَرَسُوۡلَهٗ وَلَا تَنَازَعُوۡا فَتَفۡشَلُوۡا وَتَذۡهَبَ رِيۡحُكُمۡ‌ وَاصۡبِرُوۡا‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ مَعَ الصّٰبِرِيۡنَ‌ۚ‏]

“Ey iman edenler! Düşmanlarla karşılaştığınız zaman sebat gösterin ve Allah’ı çokça zikredin. Umulur ki felaha kavuşursunuz. Aynı anda Allah’a (Kitabına) ve Resulüne (Sünnetine) uyun. Hiç çekişmeyin, yoksa başarısız olursunuz ve gücünüz dağılır. Bir de sabredin, zira Allah sabredenlerle beraberdir.” [Enfal Suresi 25-26]

Allah’ın müminlere yardımının ve zafer vermesinin şartlarından önemli bir kısmı bunlardır. Savaşılırken Allah’a tam bir bağlılık göstermek gerekir. Zira zafer ve yardım sırf O’ndan gelir. Hiç haram işlememeye çalışılmalıdır. Allah’a ve Resulüne bir isyan olunca yenilgi ihtimali büyüktür. Ancak Kur’an’dan ve Sünnet’ten fikir ve kanunu çıkaran yöneticiye itaat edilir. Hedef Allah’ın sözünü yükseltmek ve onu hâkim kılmaktır. Hedef gerçekleşinceye kadar sabretmek gerekir.

 “Korkudan kurtulup emniyet bulduğunuz zaman namazı tamamıyla kılın. Şüphesiz ki namaz müminlere belli vakitlerde farz kılınmıştır.”

Savaş esnasında korku hali kalkınca normal şekilde namazlar vakitlerinde kılınır. Kısaltılmaz, cem edilmez. Vakitlerinde kılınır deyince savaş ve korku hâlinde ise namazın cem edilebileceğine bir işaret vardır. Öğlen ve ikindi kısaltarak cem edilip ya öğlen ya da ikindi vaktinde kılınır, akşam ve yatsı kısaltarak cem edilip ya akşam ya da yatsı vaktinde kılınır. Ancak akşam kısaltılmaz. Hadislerde açıklamaları beyan edildi.

Bu hâller kalkınca her namaz, vaktinde ve tam rekâtlarıyla kılınır. Ancak başka delillere binaen yağmur gibi bir hâlde ise kısaltmadan öğlen ve ikindi cem edilip ya öğlen ya da ikindi vaktinde kılınır, akşam ve yatsı cem edilip ya akşam ya da yatsı vaktinde kılınır.

Nitekim, namazı vaktinde kılmaya dair Bakara Suresi 238-239. ayetlerde geniş şekilde şerh yaptık. Tefsirimize dönebilirsiniz. Allah müminlere emir vererek şöyle buyurdu:

[حَافِظُوا عَلَى الصَّلَوَاتِ وَالصَّلَاةِ الْوُسْطَىٰ وَقُومُوا لِلَّـهِ قَانِتِينَ فَإِنْ خِفْتُمْ فَرِجَالًا أَوْ رُكْبَانًا ۖ  فَإِذَا أَمِنتُمْ فَاذْكُرُوا اللَّـهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمْ تَكُونُوا تَعْلَمُونَ]

“Namazlara ve orta namaza (vaktinde kılmaya) devam edin. Allah’a kunut ederek (ihlas ve bağlılıkla) namaz kılın. Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah’ın size öğrettiği şekilde O’nu anın (namaz kılın).” [Bakara 238-239]

Başka surelerde birkaç ayetle namazı devamlı olarak ve vakitlerinde kılmamız için emirler gelmiştir. Bunlar En’am Suresi 92. ayet, Mu’minun suresi 9. ayet, Me’ariç suresi 23. ve 34. ayettir. Ayrıca, Allahu Teâlâ namazı ihmal etme veya vaktinde kılmama konusunda bizi uyardı. Ma’un suresi 4. ve 5. ayette namazları vakitlerinde kılmayan veya ihmal edenleri cehennemle tehdit etmiştir. Namazı ihmal etmek veya bu hususta tembellik göstermenin münafıkların sıfatlarından biri olduğunu Tevbe Suresi 54. ayette beyan etmiştir.

Bilinçli şekilde beş vakit namaz kılınınca Allah gün boyunca zikredilmiş sayılır. Mümin, Allah’ı hatırlamış olur, Allah’a bağlılığı artar, imanı tazelenir, güçlü mümin olur, Allah için yaşar ve ölür, O’nun sözü ve hâkimiyetini ilan etmek için mücadele eder, münker ve fuhşiyattan da uzak durur.

Bu nedenle Nisa Suresi 142. – 145. ayetlerinde beyan edildiği gibi; münafıkların azapları en fazladır, cehennemin en alt katındadırlar, cehennemin en derin noktasında, en kızgın yerdedirler.  Zira Müslümanları kandırmaya, İslâm’ı içinden yıkmaya çalışırlar, kâfirleri dost edinirler, onlara her kolaylığı sağlarlar. Nifakla, riyakârlıkla namaz kılarlar, hem de tembel tembel namaza kalkarlar, Allah’ı az zikrederler, ancak işlerine göre Allah’tan ve emirlerinden söz ederler, her ameli de nifakla yaparlar. 

Savaşlara son vermek caiz değildir. Yeryüzünde sadece Allah’ın dini hâkim oluncaya kadar savaşı sürdürmek gerekir. Bu nedenle Allah bir savaş esnasında korkulu hâl bitince emniyetli hâl oldukça namazı normal şekilde kılmayı emredince artık savaşların bittiği anlaşılmasın diye hemen arkasında şu ayeti indirdi:

]وَلَا تَهِنُوۡا فِى ابۡتِغَآءِ الۡقَوۡمِ‌ ؕ اِنۡ تَكُوۡنُوۡا تَاۡلَمُوۡنَ فَاِنَّهُمۡ يَاۡلَمُوۡنَ كَمَا تَاۡلَمُوۡنَ‌ ۚ وَتَرۡجُوۡنَ مِنَ اللّٰهِ مَا لَا يَرۡجُوۡنَ‌ ؕ وَ كَانَ اللّٰهُ عَلِيۡمًا حَكِيۡمًا‏ [

“Düşman topluluğu takip etmede gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanız onlar da sizin gibi acı çekiyorlar. Hâlbuki sizin Allah’tan umduğunuz şeyi onlar ummuyorlar. Allah bilen ve hikmet sahibidir.” (104)

İki kişi görüşünü söylerken her ikiside karşı tarafı mağlup etmeye çalışırken galibiyeti fazla yorulmadan ve eziyet görmeden karşı tarafın teslimiyetini bekler. Savaş buna benzer, fakat daha ağır, kanlı, acılı, zayiat vericidir. Bu nedenle kâfirler Müslümanların teslim olmalarını veya savaştan tamamen vazgeçmelerini ve teslim olmalarını arzu ederler. Bu şekilde cihad düşüncesiyle savaştılar, alay ettiler, hatta ondan söz edilmesi yasaklandı, söz edenler terörist olarak sayılarak, onlarla savaşmayı kendilerine meşrulaştırdılar.

Kâfirler Müslümanlarla sadece silahla değil psikolojik üsluplarla savaşırlar. Müslümanları ve savaşlarını kötülerler, vahşi, barbar, aşırı, radikal, terörist olarak itham ederler, her alanda ajanlarını, medyayı, sair yayın ve eğitim merkezlerini ve araçlarını da kullanmaktadırlar.

Müminler, kâfirler gibi savaşta acı çekerler, fakat onlardan daha güçlü olmalıdırlar. Zira kâfirlerin ummadığı şeyi umuyorlar. Öldürülürlerse cennetlik olurlar, sağ salim kurtulurlarsa mutluluk içinde yaşarlar, Allah’ın rızasını ve mükâfatını düşünürler. Buna ruhani güç denir. Ruhaniyet gücü ise her güçten daha büyüktür. Kâfirler sırf dünya için savaşırlar. Maddiyatı düşünürler, maddi amaçla ve maddi güce dayanarak savaşırlar.

Bu nedenle Müslümanlar dünyayı fethettiler, en büyük devlet oldular, dünyayı kazanırken ahireti de kazandılar.  

İşte bu ayetten ve diğer ayetlerden Allah’ın müminlere yardımının ve zafer vermesinin şartlarından önemli bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:

  1. Savaşılırken Allah’a tam bir bağlılık göstermek gerekir. Zira Enfal suresi 10. Ayette geçtiği gibi zafer ve yardım sırf O’ndan gelir. Ğafir/Mümin suresi 51. Ayette ve Rum suresi 6. Ayette Allah’ın vaadine ve zaferine güveni sınırsız olmalıdır.
  2. Müminlerin kendi kendilerine ve samimi liderlerine güveni arttırmak ve güçlendirmek gerekir. Birbirleriyle çekişmeyecekler ve birbirlerine girmeyecekler. Birbirlerine ihlas gösterecekler ve yardım edecekler. Bencillikten çok uzak duracaklar. Daha doğrusu diğer müminleri kendilerine tercih edecekler. Maide suresi 2. Ayet ve Haşr suresi 9. Ayete bakın.
  3. Allah’ın Kitabına ve Resulü’nün Sünneti’ne uymak. Ne emrettiyse onu yerine getirmek ve neyi nehyettiyse ondan uzak durmak.
  4.  Allah’a ve Resulü’ne uyan halife, emir veya komutana itaat etmek, arkasında namaz kılıp çizdiği plana uymak, onunla çekişmemek. Aynı zamanda ona doğru fikir söylenir, nasihat edilir ve hatası varsa gösterilir. Müslümanlar arasında çekişmelere son verip hepsini İslâm’ın hedefleri üzerinde birleştirmeye çalışmak. Nisa suresi 59. Ayete bakın.
  5. Hiç haram işlememeye çalışılmalıdır. Allah’a ve Resulüne bir isyan olunca yenilgi ihtimali büyüktür. Zira Müslümanlar haram işlerlerse Allah başlarına ceza olarak musibet indirir. Al-i İmran suresi 165. Ayette geçtiği gibi Uhut savaşında Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e muhalefet edilince Müslümanlar yenilgiye uğradılar. Ancak Kur’an’dan ve Sünnet’ten fikir ve kanunu çıkaran yöneticiye itaat edilir. Allah’a tevekkül etmek, çokça dua etmek, namazı muhafaza etmek ve O’nu her durumda zikretmek.
  6. Hedefi tayin edip zihinde tutmaktır. Bu ise Allah’ın sözünü yükseltmek ve onu hâkim kılmaktır. Savaşta ve mücadelede hedefi gerçekleştirinceye kadar sabretmek, dayanmak ve bütün zorluklara katlanmak gerekir.    Zira düşman da bizim gibi acı çekiyor, savaşı terk etmemizi istiyor. Fakat biz cenneti umduğumuz için daha fazla sebat göstermeliyiz. Oysa düşman sadece dünyayı kazanmak istiyor.
  7. Al-i İmran suresi 139. Ayette ve Muhammed suresi 35. Ayette geçtiği gibi hiç bir şekilde taviz vermemek, gevşeklik ve zaaflık göstermemek
  8. Ayrıca daha önceki ayetlerde geçtiği gibi tedbir almak, önlem almak ve güzel planlar çizip uygulamak, dikkatli olup gaflete düşmemek düşmanı korkutacak silahı hazırlamak, düşmanın sırlarını ve planlarını keşfetmek için kuruluşlar kurmak ve adamlar yetiştirmektir. Silahı hiç bırakmamak. Bunun manası savaşı hiç durdurmamaktır. Aynı anda daima düşmanı takip etmek ve her hareketi izlemek, planları keşfetmek ve teşhir etmektir. Hepsi çok gerekli hususlar.
  9. Yine Bakara suresi 217. Ayetten anlaşıldığı gibi; düşman aleyhine kamuoyu oluşturmak, yaptığı kötülükleri, eziyetleri ve zulümleri teşhir edip insanları onun aleyhine kışkırtmaktır.
  10. Siyasi ameller yapmaktır. Düşmanın teslimiyetini sağlamak veya düşmanların arasını bozmak ve birbirinden ayırmakla ilgili siyasi çalışma yapılmalıdır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Hendek savaşında Kureyş ile Hayber Yahudileri arasında ittifakı bozmak için Nuaym bin Mesud’u gönderdi. Mekke’nin fethinde Kureyş’in teslimiyetini sağlamak için Kureyş’in liderini yakaladı.

Bunları riayet ettiğimizde Allah’ın izniyle dünyayı ve ahireti kazanırız. Dünyanın en büyük devletini tesis ederiz ve devam ettiririz.