• 41 –

Kur’an dışında Allah’ın Rasulü’ne gösterdiği şey, şer’î deliller, yönetimin kaynakları ve hainleri savunma meselesi;

Rasulullah devleti ne ile yönetti? Allah yönetimle ilgili ne gösterdi? İslâm’ın kendine özgü yönetim nizamı var mıdır? Yönetimin kaynakları nedir? Hain kimdir? Hainleri savunmak caiz midir?

[اِنَّاۤ اَنۡزَلۡنَاۤ اِلَيۡكَ الۡكِتٰبَ بِالۡحَـقِّ لِتَحۡكُمَ بَيۡنَ النَّاسِ بِمَاۤ اَرٰٮكَ اللّٰهُ‌ ؕ وَلَا تَكُنۡ لِّـلۡخَآٮِٕنِيۡنَ خَصِيۡمًا ۙ‏ وَّاسۡتَغۡفِرِ اللّٰهَ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوۡرًا رَّحِيۡمًا‌ۚ‏]

“Şüphesiz ki biz, Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmek için hakla bu Kitabı senin üzerinde indirdik. Hainlerin savunucusu olma. Allah’tan mağfiret dile. Muhakkak ki Allah mağfiret ve rahmet sahibidir.” [Nisa Suresi 105-106] 

Bu ayet, Sünnet’in Allah’tan bir vahiy olduğunu gösterdi. Zira Allahu Teâlâ Resulü’ne Kur’an’ı indirdiği zaman, gösterdiği gibi hükmetmesini talep etmiştir. 

[اِنَّاۤ اَنۡزَلۡنَاۤ اِلَيۡكَ الۡكِتٰبَ بِالۡحَـقِّ لِتَحۡكُمَ بَيۡنَ النَّاسِ بِمَاۤ اَرٰٮكَ اللّٰهُ‌ؕ]

“Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmek için hakla bu kitabı indirdik.” (Nisa 105)

Allahu Teâlâ Resulü’ne Kur’an’ı nasıl uygulayacağını göstermiş oldu. Bu ifade, Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hükmetme şekli ve uygulamalarının Allah’tan olduğu anlamına gelmektedir. 

Allahu Teâlâ, Kur’an’ı uygulama keyfiyetini göstermiş oldu. Bundan dolayı başkası değil, Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in 2. Akabe Biatı’nda yönetici olduğu günden itibaren Rabbi’nin yanına intikal edinceye kadar izlediği yol Müslümanlar için tek geçerli yoldur. Bu nedenle Allahu Teâlâ, Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i örnek edinmemiz konusunda kesin emirle şöyle buyurdu:

[لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا]

“Andolsun ki sizin için, Allah’ın (rızasını) ve ahireti isteyenler ve Allah’ı çokça anmaya çalışanlar için Allah’ın Resulü’nde güzel bir örnek vardır.” [Ahzab Suresi 21]

Bu nedenle yönetim nizamı ve sair nizam ve siyasetleri sadece Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den alırız. Zira bunlar Kur’an’ın açıklamalarıdır. Nitekim Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Kur’an’ın açıklayıcısıdır. Bu açıklama da Allah’tandır.

Şöyle buyurdu:

[وَاَنۡزَلۡنَاۤ اِلَيۡكَ الذِّكۡرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ اِلَيۡهِمۡ وَلَعَلَّهُمۡ يَتَفَكَّرُوۡنَ‏]

“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp, anlasınlar diye sana da bu Kur’an’ı indirdik.” [Nahl Suresi 44]

Allahu Teâlâ bunu birçok ayette tekit etmiştir.

Sünnet yoluyla Resulü’ne vahyetti ve bu beyan ve açıklama da Allah’tandır. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

[فَاِذَا قَرَاۡنٰهُ فَاتَّبِعۡ قُرۡاٰنَهٗ‌ۚ‏  ثُمَّ اِنَّ عَلَيۡنَا بَيَانَهٗؕ‏]

“O hâlde, biz onu okuduğumuz zaman, sen onun okunuşunu takip et. Sonra şüphen olmasın ki onu açıklamak da bize aittir.” [Kıyamet Suresi 18-19]

Kur’an ve Sünnete göre insanlar düşünmeli ve meseleleri anlamaya çalışmalıdır. “Düşünüp, anlasınlar” ayetine gelince; Resul SallAllahu Aleyhi ve Sellem Kur’an’ı okuduktan ve açıkladıktan sonra düşünme başlar.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem 10 sene Kur’an’ı uygulamaya çalıştı, bu müddet Kur’an’ı açıklamak ve insanların nasıl yönetileceğine dair açıklamalar için yeterlidir. Yönetim tarzını veya modelini belirgin şekilde göstermiştir. Bu müddette insanın bütün meseleleriyle ilgili hayli olaylar oldu, hepsine açıklama getirdi ve icraat yaptı. İnsanın mahiyeti, içgüdüler ve uzvi ihtiyaçlar aynıdır. Kur’an ve Sünnet bunlarla ilgili hükümler getirdi. Asırdan asra değişen ancak üslup, vesile ve hayatın şekilleridir. İnsanın özü, içgüdüleri ve uzvi ihtiyaçları hiç değişmez. Eskiden riba (faiz) verenler direk kişilerken, bu asırda bankalar bunu yapan kuruluşlar oldu, riba üslupları değişti. Ama riba haram olarak kaldı. Eskiden harp için insanlar silah olarak; at, kılıç, ok, kalkan ve benzerlerini kullandı. Bu asırda tank, uçak, füze, atom bombası ve benzeri silahlar icat edildi. Ama düşmanı korkutmak için elden gelen gücü hazırlamak farz-ı ayn olarak kalır. Artık eski silahlar korkutucu değildir, bu asırdaki silahları kullanmak elzemdir.

Dünyada ne kadar konu varsa onunla ilgili Allah’ın hükmü vardır. Öyleyse Resul’ün uygulaması bizim için bir örnektir. Zira Resulün uygulaması Allah’ın hükmüne bir açıklamadır.

Râşid Halifeler döneminde Sahabe icması Sünnet’ten bir parçadır. Sahabeler direk bir rivayetle değil icma ile bize delili gösterirler. Çünkü onu biliyorlar, onu söylemeye gerek görmediler. Sünnet’ten olmayıp halifenin içtihadı olunca hemen onu tartışırlardı. Fakat bir şeyi hepsi kabul ederlerse bu bir içtihat olmayıp Sünnet’ten bildikleridir.

Şer’î kıyas ise Kur’an’da ve Sünnet’te bir illet (teşri sebebi) varsa yapılır. Bu nedenle şer’î kıyas Kur’an ve Sünnet’e bağlıdır. Böylece şer’î kaynaklar dört oldu: Kur’an ve onun beyanı olan Sünnet, Sünnet’ten parça olan Sahabe icması, Kur’an ve Sünnet’e dayalı şer’î kıyas. İslâm Hilâfet Devleti ancak bu dört kaynaktan kanun çıkarır. Halife insanları buna göre yönetir. Böylece Allah’ın Resulünün varisi olarak Allah’ın gösterdiği gibi insanları yönetmiş olur. Aksi takdirde Allah’a muhalefet edip Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemiş olur. Böylece bu yönetici ya kâfir ya fasık ya zalim sayılır veyahut aynı anda kâfir, fasık ve zalim olur. 

[وَلَا تَكُنۡ لِّـلۡخَآٮِٕنِيۡنَ خَصِيۡمًا ۙ‏]

“Hainlerin savunucusu olma!”

Bu ayetin nüzul sebebi hakkında, İbni İshak’ın rivayetine göre Katede bin Numan adlı Sahabe şöyle rivayet etti: Amcam Rifa bin Zeyd Şam’dan bir kafile gelince onlardan bir yük yiyecek satın aldı. Evinde bir depoya koydu. Orada silah vardı.  Sabahlayınca yiyecek ve silahın çalındığını gördü. Evin altından delik açılmıştı. Amcam Rifa bin Zeyd bana gelip durumu şikâyet etti. Etraflıca sorup araştırdık. Ebirkoğulları geçen gece ateş yakıp yemek yapmışlar. Bize, sizin yemeğinizden başka bir şey pişirdiklerini görmüyoruz, denildi. Ebirkoğulları ise kötü bir aile idi; hırsızlık yapıyorlardı, yalan söylüyorlardı ve aralarında münafıklar da vardı.

Rifa bin Zeyd Katede’yi Resulullah’a haber vermek üzere gönderdi. Fakat Ebirkoğulları, Katede ve amcasının kendilerine iftira ettiklerini söylediler. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’de Katede’ye “İspat ve beyyine olmadan nasıl onları itham ediyorsun?” dedi. Bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi. Ebirkoğullarının hırsızlık yaptıkları, yalan söyledikleri ve Lebid bin Sehl adlı salih bir Müslümanı da itham ettikleri ortaya çıktı. 

Ebrikoğulları hırsızlık yapmadıklarını ve salih Müslüman olduklarını savunmak için Esir bin Amr adlı kişiyi ikna edip Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına da göndermişlerdi.

Münasebeti, ayeti daha iyi anlamak için zaruridir, fakat onun lafzı önemlidir. Zira lafzı geneldir. Kim Ebirkoğulları gibi hainlik yaparsa savunulmaz. 

Biri itham edilince ispat ve beyyine getirmek gerekir. Aynı anda itham edilen kimse soruşturulur. Suç ispatlanıncaya kadar ceza verilmez. Kötü insanlar savunulmaz. 

Beyyine şahitler, belgeler ve ikrardır. Bunlar olmayınca kimse cezalandırılmaz. 

Bu asırda Türkiye dahil olmak üzere İslâm memleketlerinde yöneticiler Allah’ın indirdikleriyle hükmetmedikleri, küfür olan laikliği, demokrasiyi ve Batı’dan ithal edilen kanunları uyguladıkları, Amerika’ya ve Batı’ya bağlılıklarını gösterdikleri, hainlikleri o kadar açık olduğu hâlde bazı Müslümanlar bu hainlerin savunucusu oluyor! Bunları savunmak haramdır. Eğer bir kişi onların yaptıklarından razı ise onlardan olur. 

Müslüman yönetici olsun veya olmasın bir kişiyi savunursa ondan sonra bunun hain olduğunu, Allah’a ve Rasulü’ne ihanet ettiğini, Allah’ın Kitabı’na ve Rasulü’nün Sünneti’ne muhalefet edip küfür kanunlarını uyguladığını görürse onu savunmaktan vazgeçmeli ve bu günahı işlediğinden dolayı tövbe edip Allah’tan mağfiret dilemelidir. Umulur ki Allah onu affeder ve üzerine rahmetini indirir. Gerçekte insan tövbe edip mağfiret dilerse Allah onu affeder ve rahmet eder. Ama işlediği günah üzerinde ısrarlı kalırsa Allah’ın azabıyla karşılaşacağını bilmelidir. Savunduğu kişi kıyamet gününde onu savunamaz ve kurtaramaz.  

  Bu ayetlerden şu hakikatler ortaya çıkar:

  • İslâm’a ait, ona özgü yönetim nizamı vardır:

 Bunu kurmak farzdır. Bunun dışında bir sistem edinmek kesinlikle caiz değildir, büyük haram veya küfürdür.

  • Sünnet Allah’tan bir vahiydir:

 Resul’ün uygulaması ve icraatı Allah’tan olup O’nu izlemek farzdır. Bunu inkâr etmek küfürdür. 

  • Şer’î deliller ve kaynaklar ancak: Kitap, Sünnet, Sahabe icması ve şer’î kıyastır. İslâm akidesinden fışkırmayan bir kaynak edinen kimse ya kâfirlik ya fasıklık ya zalimlik vasfını, ya da hepsini kendisinde toplamış olur. 
  • Bunu uygulamayan haindir. Onu savunmak haramdır. Biri savunursa Allah’tan mağfiret dileyip tövbe etmelidir.
  • Kötü insanlar hiç savunulmaz. Buna rağmen onları itham etmek için ispat ve beyyine getirmek gerekir. Bu olmayınca bir kimse cezalandırılmaz.
  • Müslüman, kişileri şer’î ölçülerle ölçer. Şer’î hükümlere muhalefet ettiğini bilirse onları savunmaz. Onlar haindir. Onların hain olduklarını anlayınca onlardan vazgeçip Allah’tan mağfiret diler.