– 42 –

Günah işleyen ve ihanet eden zalimleri savunmak;

Allahtan gizlenmeyip insanlardan gizlenmeye çalışmak, kıyamet gününde onları savunmak, suçu başkalarının üstüne atmak.

Zalimleri, ihanet edenleri ve günah işleyenleri savunanların günahları ne kadar? Günah işleyenler ve zalimler, kendilerine uyanların günahlarını üstlenir mi? Suçu başkalarına atanların cezası nedir?  

وَلَا تُجَادِلۡ عَنِ الَّذِيۡنَ يَخۡتَانُوۡنَ اَنۡفُسَهُمۡ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنۡ كَانَ خَوَّانًا اَثِيۡمًا ۚ‏ ﴿۱۰۷﴾  يَّسۡتَخۡفُوۡنَ مِنَ النَّاسِ وَلَا يَسۡتَخۡفُوۡنَ مِنَ اللّٰهِ وَهُوَ مَعَهُمۡ اِذۡ يُبَيِّتُوۡنَ مَا لَا يَرۡضٰى مِنَ الۡقَوۡلِ‌ؕ وَكَانَ اللّٰهُ بِمَا يَعۡمَلُوۡنَ مُحِيۡطًا‏ ﴿۱۰۸﴾  هٰۤاَنۡتُمۡ هٰٓؤُلَۤاءِ جَادَلۡـتُمۡ عَنۡهُمۡ فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا فَمَنۡ يُّجَادِلُ اللّٰهَ عَنۡهُمۡ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِ اَمۡ مَّنۡ يَّكُوۡنُ عَلَيۡهِمۡ وَكِيۡلًا‏ ﴿۱۰۹﴾  وَمَنۡ يَّعۡمَلۡ سُوۡٓءًا اَوۡ يَظۡلِمۡ نَفۡسَهٗ ثُمَّ يَسۡتَغۡفِرِ اللّٰهَ يَجِدِ اللّٰهَ غَفُوۡرًا رَّحِيۡمًا‏ ﴿۱۱۰﴾  وَمَنۡ يَّكۡسِبۡ اِثۡمًا فَاِنَّمَا يَكۡسِبُهٗ عَلٰى نَفۡسِهٖ‌ؕ وَكَانَ اللّٰهُ عَلِيۡمًا حَكِيۡمًا‏ ﴿۱۱۱﴾  وَمَنۡ يَّكۡسِبۡ خَطِيۡٓـــَٔةً اَوۡ اِثۡمًا ثُمَّ يَرۡمِ بِهٖ بَرِيۡٓــًٔـا فَقدِ احۡتَمَلَ بُهۡتَانًا وَّاِثۡمًا مُّبِيۡنًا‏ ﴿۱۱۲﴾

“Kendi nefislerine hıyanet edenleri savunma. Şüphesiz ki Allah hainlikte ve günah işlemekte ısrarlı olanları sevmez. Onlar insanlardan gizlenmeye çalışırlar ama Allahtan gizlenmeye çalışmıyor, oysa O onlarla beraber, onları görüyor ve işitiyor. O’nun razı olmadığı sözü düzüp kurarlar. Zaten Allah onların yaptıklarını kuşatmış durumdadır. İşte siz bu dünyada onları savundunuz peki kıyamet günü Allah’a karşı kim savunabilecek veya onların vekili olabilecek? Kim bir kötülük işler veya kendi kendine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse muhakkak ki Allah’ı mağfiret ve rahmet sahibi olarak bulur. Kim bir günah işlerse onu ancak kendi aleyhine işlemiş olur. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilir ve hikmet sahibidir. Kim bir kusur veya günah işler de sonra onu suçsuz birinin üzerine atarsa muhakkak ki sırtına bir iftira ve apaçık bir günah yüklenmiş olur”.  (107-112)

Allah daha önceki ayette hainlerin savunucusu olmaktan nehyetmiştir. İnsan onları savunur ve sonra bunların hain olduklarını bilirse, hemen bu savunmadan vazgeçmesini ve Allah’tan mağfiret dilmesini kesin şekilde talep etmiştir. Bu ayette tekrar bunu pekiştirerek, ihanette ve günah işlemekte ısrarlı olanları sevmediğini ilan etmiştir. Pişmanlık duyup mağfiret dilemiyorlar, hainlik ve günah işlemekten vazgeçme niyetleri yoktur. Allah birçok ayette bildirdiği gibi pişmanlık duyup günahları üzerinde ısrarlı olmayıp ta tövbe edenleri ve mağfiret dileyenleri sever, onları affeder, ceza vermez. Bu nedenle Müslüman bir günah işler işlemez hemen tövbe etmeli ve mağfiret dilemeli, günahı sildirmek umuduyla; salih amel işlemeye başvurur, namaz kılar, sadaka verir, hak sözü söyler, marufu emreder, münkeri nehyeder, daveti taşır, sıla-i rahim yapar vs. Bu şekilde Allah’tan bir musibet şeklinde ceza gelmeden erken hareket etmiş olur ve azaptan kendini kurtarmaya çalışır.  

Allah hıyanet ve günah işlemekte ısrarlı kalanları sevmediğini söyleyince onları affetmez ve er ya da geç cezalandırır. Bazen azap geçince sevinirler “işte günah işledik bir şey olmadı” oysa aldanmış oldular. Er geç azabın geleceğini, ahirete ertelenirse daha kötü olacağından gafildirler.  Mücadele suresi 8. Ayette münafıklar şöyle dediler “kendi içlerinde söyledikleri ve sakladıklarından dolayı hani Allah bize azap versin, bakalım”. Allah aynı ayette “onlara cehennem yeter, onunla yakılacaklar. Ne kötü gelecektir?!” diye cevap verdi.

İşte Allah kendi nefislerine hıyanet  edenleri ve günah işlemekte ısrarlı kalan kimseleri savunmaktan nehyetmiştir. Bunları bile bile savunan günahkâr olur ve onların bu halde devam etmelerine yardımcı olur oysa  onlardan desteğini  hemen çekerse devam edemezler.

Şimdiki zalim ve küfür kanunları uygulayıp, büyük hıyanette ısrarlı olan yöneticileri savunanların halini düşünsünler. Şüphesiz ki Allah hainlikte ve günah işlemekte ısrarlı olanları sevmez aynı anda onları bilerek savunan kimseleri de sevmez. Kalpleri birbirlerini çarptırıp lanet eder.

Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

«وَاللَّه لَتَأْمُرُنَّ بالْمعْرُوفِ، وَلَتَنْهوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، ولَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، ولَتَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْراً، ولَتقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّه بقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، ثُمَّ لَيَلْعَنكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ» (أبو داود والترمذي وابن ماجه).

“Hayır. Allah’a yemin olsun ki elbette marufu emredip münkerden nehyedeceksiniz. Zalimin elinden tutup onu hakka döndüreceksiniz ve onu hak üzere tutacaksınız ya da sizin de kalplerinizi birbirine çarptırır. Sonra da onları lanetlediği gibi sizleri de lanetler.” (Tirmizi, Ebu Davut, İbni Mace)

Eğer zalim yöneticilere karşı susulursa durum böyledir, peki bundan daha ziyade zalim yöneticiler savunulursa durum daha kötüdür. Zalimler ve savunucuları aynı kötü akıbete uğrayacaklar ve aynı yere girecekler.

Birçok ayette, zalim yönetici ve liderler, ileri gelenler ve büyükler gibi tabi olunanlar ile kendilerine tabi olan sair insanların kıyamet günü nasıl aralarında tartışma çıkacağını, birbirlerinden beri olmaya çalışacakları, birbirlerini suçlayıp lanetleyecekleriyle ilgili sahneler sergileniyor. Fakat Allah hepsinin geleceğinin bir olduğunu, beraber cehenneme gireceklerini, kurtulmayacaklarını, bildiriyor.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem döneminde günah işleyen ve hıyanette bulunanlar, insanlardan gizlenmeye çalışıyorlardı. Onları savunanlar onların hakikatlerini bilmiyorlardı. Zahirleri sanki takvalı, temiz ve kötülük işlediklerini göstermiyordu. Ama şimdiki zalim yöneticiler işledikleri hainliklerini ve kötülüklerini gizlemiyorlar. Açıkça laikliği, demokrasiyi ve batıdan ithal ettikleri kanunları uyguluyorlar ve savunuyorlar. Şeriatı da reddediyorlar. Ondan sonra Müslümanlardan onların savunucuları ortaya çıkıyor, oy veriyorlar ve destekliyorlar!    

 Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem dönemindekiler insanlardan gizlenmeye çalışırken Allahtan gizlenmeye çalışmıyorlardı.  Nerede gizlenirlerse gizlensinler O onlarla beraber, onları görüyor ve işitiyor. Fakat bunu düşünmüyorlar ve gaflettedirler. Onlar Allah’ı unutup fasık oldular.

  Hıyanetlerini örtmek için O’nun razı olmadığı sözleri düzüp kurarlar. Allah’ın onların yaptıklarını kuşattığını unutmuşlar. Onlar O’nun kontrolü altında olduklarını düşünmüyorlar. İşte Allah onlara unuttukları bu hakikati hatırlatıyor.

Bu nedenle Müslüman devamlı Allah’ı düşünmeli, hatırlamalı, nerede gizlenirse gizlensin ve ne gizlerse gizlesin, O’nun nazırından kaçamaz, onu görür ve işitir. Kendini hesaba çekeceğini devamlı aklında tutsun. Ancak bu şekilde insan takvalı olur. Allah şöyle buyurdu:

يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا اتَّقُوا اللّٰهَ وَلۡتَـنۡظُرۡ نَـفۡسٌ مَّا قَدَّمَتۡ لِغَدٍ‌ ۚ وَاتَّقُوا اللّٰهَ‌ؕ اِنَّ اللّٰهَ خَبِيۡرٌۢ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ‏  وَلَا تَكُوۡنُوۡا كَالَّذِيۡنَ نَسُوا اللّٰهَ فَاَنۡسٰٮهُمۡ اَنۡفُسَهُمۡ‌ؕ اُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ‏

“ Ey iman edenler! Allah’tan korkun. Herkes yarın (ahiret) için ne hazırladığına baksın. Tekrar tekrar Allah’tan korkun. Muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’ı unutanlar gibi olmayın, böylece Allah onları kendi kendilerine unutturdu. Onlar fasıkların ta kendileridir”. (Haşr18-19)

İnsan amelini geleceği için yapmalıdır ve gelecek ise ahirettir. Orada ebedi hayat vardır oda;  ya cennet ya da cehennemdir. Öyleyse Allah’ı unutmasın, O’nun emrine uymaktan ve nehyinden sakınmaktan gaflete düşmesin, bu şekilde kendi kendini unutmuş olur, gerçek menfaatini ihmal etmiş ve kendine zarar vermiş olur. Çünkü asıl menfaati ahireti kazanarak  cennete girmek, cehennemden ve azaptan da kurtulmaktır. Ama Allah’tan korkmazsa yani O’na itaat etmezse ve yasaklarından vazgeçmezse kendine yazık etmiş olur. Bu durum, Allah’a rağmen olmadığından ve O’nun mülkü dâhilinde olduğundan dolayı O’nun iradesiyle vuku bulmuş olur. “Böylece Allah onları kendi kendilerine unutturdu”. Bunlar fasıktırlar: O’nun dininden, emrinden ayrılmış olurlar. 

“İşte siz bu dünyada onları savundunuz peki kıyamet günü Allah’a karşı kim savunabilecek veya onların vekili olabilecek?!”

Bu ayet, günah işleyenleri, hıyanette bulunanları ve zalimleri savunanlara şiddetli bir uyarıdır. Ya savunucular dünyada onları savundunuz peki onlar çırılçıplak, güçsüz, otoritesiz,  mal, para ve mülk sahibi olmaksızın ortaya çıkınca, Allah’a hesap vermek için karşısında durunca, onları savunabilecek misiniz? Onların vekili ve kefili olabilecek misiniz?

Zaten kendinizi savunmakla meşgul olacaksınız. Bu hususu  Abese suresi 33 -37 ayetlerinde bize hztırlattı: insan kardeşinden, babasından, annesinden, eşinden ve çocuklarından kaçacaktır. Herkes kendi derdiyle yeteri kadar meşgul ve azaptan kendi kendini kurtarmaya çalışacaktır.

İnsan dünyada bir sorunu olurda mahkemeye sevk edilirse, kendini kurtarmak için her fidyeyi vermeye hazır olur. Peki, o büyük mahkemede ve  korku gününde, Allah karşısında kendini nasıl kurtarabilir! Hiç savunucusu yoktur, dünya dolusu parası ve malı varsa bile onu kurtaramaz, kendine yaramayacaktır. Öyleyse Mümin Allah’ın azabından sakınsın ve  o günün dehşetinden korksun, hiç bir zalimin savunucusu olamasın.

Meariç suresinde 11-14 ayetlerde geçtiği gibi; Suçlu ve günahkâr kimse o günün azabından kurtulmak için; çocuklarını, karısını, kardeşini, kendisini barındıran tüm ailesini, aşiretini ve yeryüzünde bulunanların hepsini fidye olarak vermek ister, fakat yapamayacak ve kendini kurtaramayacaktır.

Öyleyse insan, hıyanette bulunanları, zalimleri ve günahkârları hiç savunmasın ve desteklemesin yoksa onlarla beraber cehennemde haşrolunur. Nisa suresi 140, Enam suresi 22 ve 128, Yunus suresi 45 ve Meryem suresi 68. Ayetlerde bütün kâfirler, münafıklar, zalimler ve tabileri ile hepsinin cehennemde toplanıp haşrolunacakları bildiriliyor.

 Mümin kimse en az, onları uyarmaya, münkerden ve zulümden nehyetmeye çalışsın. Onlar dinlemezlerse onlardan uzak dursun, ahirette onlarla beraber olmamak için dünyada onlarla beraber olmasın. Onlar yönetici ise onları yönetimden düşürmeye, onların yerine salih, muhlis ve uyanık kimseleri yönetime getirmeye çalışsın. Allah’ın dinini uygulayabilen ve hâkim kılabilen güçlü, muktedir samimi kimseleri desteklesin. Bu şekilde müminler dünyada ve ahirette kendi kendilerini kurtarmış olurlar.  

“Kim bir kötülük işler veya kendi kendine zulmeder de sonra Allah’tan mağfiret dilerse muhakkak ki Allah’ı mağfiret ve rahmet sahibi olarak bulur”.

Allah kötülük işleyen ve zulmedenlere tövbe kapısını açmıştır. Günah işlemekten ve zulümden vazgeçip O’ndan mağfiret dilerse onları affeder ve azaptan kurtarır. Bunu birçok ayette hatırlatmaktadır. Ama geç kalmasın, hemen tövbe etsinler zira onların ecelleri vardır; bir kazada, bir depremde, bir tayfunda, bir hastalıkta, yatar kalkmaz, kalbi birden durur, ruhunu teslim eder, insan hesaplamadığı ve beklemediği şekilde her an ölüm gelebilir. O zaman tövbe etmemişse fırsatı kaçırmış olur. Bu mesele ciddidir, ciddiyete alsın ve lafta kalıp geçmesin. Zira bir takım Müslümanlar laf olsun diye bunu söyler ama ciddiye almıyor, çünkü gereğini yapmıyor ve olduğu kötü hal üzerinde devam ediyor.  

“Kim bir günah işlerse onu ancak kendi aleyhine işlemiş olur. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilir ve hikmet sahibidir”. 

Günah işleyenler kendi aleyhlerine işlemiş olurlar, azabı hak etmiş olurlar, başka bir kimse onun günahını üstlenemez ve haşa Allah onlara ceza verirken zulmetmemiş olur. Fakat bazıları günah işlerken diğerlerini teşvik eder, arkasına onları çeker ve tâbi olurlar. Özellikle söz sahibi, yönetici, varlıklı, ünlü veya ilim sahibi olunca birçok insan ona aldanıp uyar. Bunlar kendi günahları üzerinde kendilerine tâbi olanların günahlarını üstlenirler, aynı  anda  tabi olanlar da günahkâr olur ve azaba çekilir. Kıyamet günü birbirlerinden beri olmaya ve lanetlemeye başlarlar. Bakara suresi 166-167. ayetlerinde tâbi olunanlar kendilerine tâbi olanlardan beri olacaklar ve azabı görecekler. Sebe suresi 31- 33. ayetlerinde zayıf kişiler tâbi oldukları güçlü kişileri suçlamaya çalışacaklar fakat iki tarafta azabı görecekler. Ahzap suresi 66-67. ayetlerde buna benzer tartışma olacaktır, kendilerini saptıran yöneticilerine ve büyüklerine beddua edip Allah’ın lanetini ve azabını dilerler. 

 Yine de diğer insanları ister istemez günaha sokan insanların günahları katlanır, açık seçik kadınlar, sokaklarda bu şekilde gezdikleri veya Televizyon veyahut sosyal medyada göründükleri zaman erkekleri günaha sokarlar. Onlara uyanlar azaptan kurtulmazlar. Sapan da saptıran da suçludur.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:  

” سيكون في آخر أمتي رجال يركبون على سروج كأشباه الرجال، ينزلون على أبواب المساجد، نساؤهم كاسيات عاريات، على رؤوسهن كأسنمة البخت، العنوهن فإنهن ملعونات” 

“ Ümmetimin sonuna doğru öyle adamlar olacak ki, onlar adamlara benzer kimseler, binekleri üzerine binip camilerin kapılarına kadar gelip inerler. Onların kadınları giyinmiş çıplaktır (vücutlarının bir kısmını örtmüşler bir kısmını açarlar),başları deve hörgücü gibidir. Onları lanetleyin. Zira onlar lanetli kadınlardır”. (İbni Hanbel, İbni Hibban, Tabarani, El-Hakim)

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem karılarına ve kızlarına açık seçik çıkmaya müsaade edenleri sert bir şekilde zemmediyor, onları adam saymadı, adama benzer kişiler saydı, hem de camilere gidip namaz kılarlar, ırzları için hiç kıskanmıyorlar! Bunlarda günahkârdırlar. Onlara müsaade eden yöneticilerin günahları daha büyüktür.

Bidatı çıkaranlar ve kötü yol edinenler haram işledikleri gibi, kendilerini taklit edenleri harama sokarlar.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:  

[مَنْ سَنَّ فِي الإِسْلاَمِ سُنَّةً حَسَنَةً فَلَهُ أَجْرُهَا وَأَجْرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا بَعْدَهُ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أُجُورِهِمْ شَىْءٌ وَمَنْ سَنَّ فِي الإِسْلاَمِ سُنَّةً سَيِّئَةً كَانَ عَلَيْهِ وِزْرُهَا وَوِزْرُ مَنْ عَمِلَ بِهَا مِنْ بَعْدِهِ مِنْ غَيْرِ أَنْ يَنْقُصَ مِنْ أَوْزَارِهِمْ شَىْءٌ]

“Kim İslâm’da güzel bir sünnet ortaya çıkarırsa onun sevabını aldığı gibi ondan sonra kim bunu yaparsa onun sevabını da alır. Fakat bunu yapanların sevabı eksik olmaz. Kim İslâm’da kötü sünnet ortaya çıkarırsa onun günahını aldığı gibi arkasından kim bunu yaparsa onların günahlarını da alır. Fakat bunu yapanların günahları eksik olmaz.” [Müslim]

“Kim bir kusur veya günah işler de sonra onu suçsuz birinin üzerine atarsa muhakkak ki bir iftira ve apaçık bir günah sırtına yüklenmiş olur”.  

Daha kötüsü  kendisi suç işlerken işlemediğini söyleyip başkalarının üzerine atar. Bu kişilerin günahları katlanır. Hem günah işlediklerinden hem de diğerlerine suçu atıp iftira attıklarından dolayı. 

Dünyada suç işleyenler veya başkalarına iftira atanlara ceza veren İslam Hilafet devletidir. Zira Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem devlet reisi iken bu olaylar oldu. Suç işleyenlere veya iftira atanlara ceza verdi. Fakat devlete intikal etmeden önce onları gören kimseler münkerden nehyeder ve marufu gösterirler. Bunlar baba, kardeş akraba, dost arkadaş olsa bile ona karşı susmayacaktır.

 Mümin mücadelede örnek olmalıdır ki başkaları onun güzel yolunu izlesinler. Hadis-i şerifte geçen şu sınıftan olsun:“Kim İslâm’da güzel bir sünnet ortaya çıkarırsa onun sevabını aldığı gibi ondan sonra kim bunu yaparsa onun sevabını da alır”.