– 45 –

Bu ayetlerde şu hakikatleri açıklarız ve aşağıdaki sorulara cevap veririz:

  • Cennete günahsız giriş
  • Ehl-i kitabın kuruntuları
  • Erkek ve kadının farklı mükellefiyetleri
  • İbrahim milletine tabi olmak
  • Allah’ın İbrahim’i sevgili olarak seçmesi
  • İbrahim (a.s) ve Muhammed (s.a.s)’i örnek edinmek
  • Tek kabul edilen din

Bir kimsenin günahı varsa cennete girer mi? Bu konuda erkek ile kadın arasında fark var mıdır? Salih amel işlemek önemli mi? İbrahim milletine nasıl tabi olunur? İbrahim neden Allah’ın “halili” oldu? Neyle  örnek edinilir ve Resulullah’ı örnek edinmekte fark var mıdır? Herkes nebiler gibi olabilir mi? Müminler Ehl-i kitap gibi kuruntularla mı cennete girmek isterler?  

وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا وَعَمِلُوا الصّٰلِحٰتِ سَنُدۡخِلُهُمۡ جَنّٰتٍ تَجۡرِىۡ مِنۡ تَحۡتِهَا الۡاَنۡهٰرُ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۤ اَبَدًا‌ ؕ وَعۡدَ اللّٰهِ حَقًّا‌ ؕ وَمَنۡ اَصۡدَقُ مِنَ اللّٰهِ قِيۡلًا‏ ﴿۱۲۲﴾  لَـيۡسَ بِاَمَانِيِّكُمۡ وَلَاۤ اَمَانِىِّ اَهۡلِ الۡـكِتٰبِ‌ؕ مَنۡ يَّعۡمَلۡ سُوۡٓءًا يُّجۡزَ بِهٖۙ وَ لَا يَجِدۡ لَهٗ مِنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ وَلِيًّا وَّلَا نَصِيۡرًا‏ ﴿۱۲۳﴾  وَمَنۡ يَّعۡمَلۡ مِنَ الصّٰلِحٰتِ مِنۡ ذَكَرٍ اَوۡ اُنۡثٰى وَهُوَ مُؤۡمِنٌ فَاُولٰٓٮِٕكَ يَدۡخُلُوۡنَ الۡجَـنَّةَ وَلَا يُظۡلَمُوۡنَ نَقِيۡرًا‏ ﴿۱۲۴﴾  وَمَنۡ اَحۡسَنُ دِيۡنًا مِّمَّنۡ اَسۡلَمَ وَجۡهَهٗ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحۡسِنٌ وَّاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبۡرٰهِيۡمَ حَنِيۡفًا‌ ؕ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبۡرٰهِيۡمَ خَلِيۡلًا‏ ﴿۱۲۵﴾  وَلِلّٰهِ مَا فِى السَّمٰوٰتِ وَمَا فِى الۡاَرۡضِ‌ؕ وَكَانَ اللّٰهُ بِكُلِّ شَىۡءٍ مُّحِيۡـطًا﴿۱۲۶﴾ 

“İman edip salih ameller yapanları altlarından ırmaklar akan cennetlere dâhil edeceğiz. Orada ebedi olarak kalacaklar. Bu, Allah’ın gerçek vaadidir. Allah’tan daha doğru sözlü kimdir? (Bu mesele) ne sizin temennileriniz ne de Ehl-i kitabın temennileriyle değildir. Kim kötülük işlerse onunla cezalandırılır. Allah dışında ne dost ne yardımcı bulur. Mümin olduğu halde erkek olsun kadın olsun kim salih ameller yaparsa, işte onlar cennete girer ve hiç bir ufak delik (zerre) kadar haksızlığa uğramazlar. İyilik yaparak kendi yüzünü Allah’a teslim eden ve hanif (sapık olmayan) dosdoğru olan İbrahim milletine (dinine) tabi olan kimsenin dininden daha güzel din var mıdır? Nitekim Allah İbrahim’i halil, sevgili dost edinmiştir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah her şeyi kuşatmıştır”.  (Nisa 122-126)

Daha önceki ayetlerde, Allah kendi emirlerine ve nehiylerine muhalefet edip şeytana  uyanların oldukları ve onların geleceğinin cehennem olduğunu bildirdi. Oradan hiç kaçışları yoktur. Bu gelecekten daha kötüsü yoktur. En büyük hüsran budur; Geçici hayat uğrunda ebedi hayatı kaybetmektir, hep cehennemde yanmaktır, cennetten mahrum olmaktır.

Allah sapık olan, şeytana uyan ve günah işleyenleri azapla ve cehennemle tehdit eder. Umulur ki ölmeden önce vazgeçip tövbe ederler ve şeytan gibi kibirlenip sapıklık içinde boğulmazlar. Ondan sonra hidayetli kimseler, salih amel yapan müminleri cennetle müjdeler. 

Hemen hemen her ayette imandan söz edince, iman edip salih amel yapanlardan söz edilir. Bunun manası sadece iman insanı kurtarmaz. 

Müslüman Allah’a, Meleklerine, Resulüne, Kitabına ve Kitap’ta geçen her ayete inanır, ahirete inanır işte akide budur. Fakat salih amel yapmayınca kurtulmaz ve cennete kolay kolay giremez. Daha doğrusu cehennemde yanacaktır ama kısa ve uzun veyahut ebedidir. İmanı varsa, amelinde ne kadar kusur gösterirse o kadar azap görür. Hiç imanı yoksa kâfir olup cehennemde ebedi kalır. 

Salih amel, Allah’ın emirlerine ve nehiylerine riayet etmektir: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek, hac yapmak, cihad etmek, İslam’a ve hakimiyetine davet etmek, zalimlere karşı çıkmak, marufu emretmek ve münkeri nehyetmek gibi farzları yerine getirmektir. Nitekim farzlar pek çoktur, sınırlandırılamaz.

Yanı sıra faiz yemek, zina etmek, haksızca insanı öldürmek, hırsızlık yapmak, Lut kavminin çirkin işini yapmak, kumar ve loto oynamak, yetim malını yemek, iffetli mümin kadınlara iftira atmak, avreti göstermek ve açılmak, milliyetçilik gibi asabiyete davet etmek, İslam’a aykırı fikirlere çağırmak ve destek vermek gibi haramlardan kaçınmaktır. Haram şey ve ameller şer’i hükümlerle tespit edilir.

Her amelle ilgili şer’i hüküm vardır: farz veya vacip, sünnet veya mendup, mekruh, haram ve mubahtır. Bir iş yapmadan araştırılıp onun hakkındaki şer’i hüküm bilinmeli, ondan sonra hareket edilir ve amele geçilir. 

Kuran ve Sünnette geniş şekilde salih ameller açıklanmıştır. İmanlı kişi bu salih amellerin konusunda herhangi bir kusur gösterirse cezalandırılır. Mademki herhangi bir farzı yerine getirmezse veya bir haram işlerse cezalandırılır. Bunun manası cennete girmeyecek, evvela bu cezaları çekecektir. 

Ayette iman edip salih ameller yapanların cennete gireceğini söyleyince, bunların cezalarının bulunmadığı veya bunların bütün günahlardan arındırılmış olduğu anlaşılır. Bir günahı varsa ceza görmeden cennete giremez.

Bu nedenle, Müslüman dünyadayken bütün günahlardan arınmalıdır. Herhangi bir farz hususunda kusur gösterirse hemen onu doğru dürüst yerine getirmeli, Allah’tan mağfiret dilemeli ve pişmanlık duymalıdır. Her hangi bir günah işlerse hemen ondan vazgeçip tövbe etmeli, pişmanlık duymalı ve sevabını artıracak salih ameller yapmalıdır.

Zira Zelzele suresi 7-8. ayetlerinde geçtiği gibi; Allah kim, zerre kadar hayır veya iyilik yaparsa ona sevap,  zerre kadar şer işlerse onun kadar ona ceza vereceğini beyan etmiştir. 

Tefsir etmeye çalıştığımız yukarıdaki ayette de salih amel yapan müminler “hiç bir ufak delik (zerre) kadar haksızlığa uğramazlar”, günah işleyenler ise günahlarına göre cezalandırılır: “Kim kötülük işlerse onunla cezalandırılır”.

Herkes yaptığına göre hesap görür. Öyleyse cennete girenlerin hiç günahları kalmamıştır, bu dünyadan temiz olarak çıkarlar. Daha günahları varsa cennete giremez, ahirette onun cezasını görecekler veya Allah bir nedenle onları affedecek.

İslam Hilafet devleti olunca, günah işleyenlere ceza verince, ahirette o cezayı görmezler ve temizlenmiş olurlar.

Ubade bin Es Samit bir yerdeyken Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem bize şöyle buyurdu:

“تبايعوني على أن لا تشركوا بالله شيئا ولا تزنوا ولا تقتلوا أولادكم ولا تأتوا ببهتان تفترونه بين أيديكم وأرجلكم ولا تعصوا في معروف . فمن وفى منكم فأجره على الله، ومن أصاب من ذلك شيئا فعوقب في الدنيا فهو كفارة له، ومن أصاب من ذلك شيئا فستره الله فأمره إلى الله إن شاء عاقبه وإن شاء عفا عنه”. (قال عبادة) “فبايعناه على ذلك” (البخاري)

“Şunlar üzerine biat edin: Allaha hiç şirk koşmayacaksınız, zina etmeyeceksiniz, çocuklarınızı öldürmeyeceksiniz, elleriniz ve ayaklarınızla işlediğiniz kötülükleri diğerlerine atıp iftira etmeyeceksiniz, marufta (şeri hükümle ilgili meselede) isyan etmeyeceksiniz. Kim vefakârlık yaparsa (bunlara riayet ederse) Allah yanında sevabı vardır. Kim bunlardan bir suç işlerse dünyada cezalandırılırsa kendisi için kefaret olur. Kim bunlardan bir suç işlerse ve Allah onu örterse (kimseye bildirmemişse) onun meselesi Allaha havale edilir, Allah isterse onu affeder, isterse onu cezalandırır”. (Ubade dedi ki) “Bunun üzerine ona biat verdik”. (Buhari)  

Şu sahih rivayet vardır:

أَنَّ امْرَأَةً مِنْ جُهَيْنَةَ أَتَتْ نَبِيَّ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَهِيَ حُبْلَى مِنَ الزِّنَى فَقَالَتْ يَا نَبِيَّ اللَّهِ أَصَبْتُ حَدًّا فَأَقِمْهُ عَلَىَّ فَدَعَا نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَلِيَّهَا فَقَالَ ‏”‏ أَحْسِنْ إِلَيْهَا فَإِذَا وَضَعَتْ فَائْتِنِي بِهَا ‏”‏ ‏.‏ فَفَعَلَ فَأَمَرَ بِهَا نَبِيُّ اللَّهِ صَلَّى اللَّه عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَشُكَّتْ عَلَيْهَا ثِيَابُهَا ثُمَّ أَمَرَ بِهَا فَرُجِمَتْ ثُمَّ صَلَّى عَلَيْهَا فَقَالَ لَهُ عُمَرُ تُصَلِّي عَلَيْهَا يَا نَبِيَّ اللَّهِ وَقَدْ زَنَتْ فَقَالَ ‏”‏ لَقَدْ تَابَتْ تَوْبَةً لَوْ قُسِمَتْ بَيْنَ سَبْعِينَ مِنْ أَهْلِ الْمَدِينَةِ لَوَسِعَتْهُمْ وَهَلْ وَجَدْتَ تَوْبَةً أَفْضَلَ مِنْ أَنْ جَادَتْ بِنَفْسِهَا لِلَّهِ تَعَالَى 

“Cüheyne kabilesinden zina ederek gebe kalmış bir kadın Nebi  Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in huzuruna geldi ve: Ey Allah’ın Rasulü! Cezayı gerektiren bir suç işledim. Cezamı ver, dedi. Bunun üzerine Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadının velisini çağırttı. Ona: Bu kadına iyi davran! Doğum yapınca bana getir! buyurdu. Adam Resûl-i Ekrem’in buyurduğu gibi yaparak kadını doğumdan sonra getirdi. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem kadının üzerine elbisesinin iyice bağlanmasını emretti, sıkı sıkıya bağladılar. Sonra Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in emri üzerine taşlanarak öldürüldü, sonra kadının cenaze namazını kıldı. Ömer radıyallahu anh: Ey Allah’ın Rasulü! Zina etmiş bir kadının cenaze namazını mı kılıyorsun? diye sorunca Allah’ın Nebisi şunları söyledi: O kadın öyle bir tövbe etti ki şayet onun tövbesi Medine halkından yetmiş kişiye taksim edilseydi, hepsine yeterdi. Sen Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak için can vermekten daha üstün bir şey biliyor musun?”[Müslim]

Ayrıca Müslüman günah işlediğinde başına bir musibet gelirse, sabrederse, bu musibeti bu suçu işlediğinden dolayı ikrar ederse ve pişmanlık duyarsa onun günahına bir kefaret olur. Allah şöyle buyurdu:

وَمَاۤ اَصَابَكُمۡ مِّنۡ مُّصِيۡبَةٍ فَبِمَا كَسَبَتۡ اَيۡدِيۡكُمۡ وَيَعۡفُوۡاعَنۡ كَثِيۡرٍؕ‏

“Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle (suç) işlediklerinizdendir. Allah çok şeyden affeder”. (Şura 30)  

Ama başına bir musibet gelirse hiç sabretmezse ve Allah’a isyan ederse hiç kefaret olmaz, kendisine bir azap olur ve bunu yaptığından dolayı azabı artar. 

Furkan suresinde 67-70. Ayetlerinde geçtiği gibi; Allah’a şirk koşanlar, israf yapanlar (mallarını haram işlerde harcayanlar),  haksızca cana kıyanlar ve zina yapanlar, günahları üzerinde de ısrarlı kaldıkça azapları katlanır. Burada örnek günahlar gösterildi fakat bu ayet her günaha intibak eder. Ama kim iman edip tövbe ederse ve salih amel yaparsa, işlediği günahlar sevaba çevrilir. 

Daha doğrusu salih amel yapanların sevabı katlanır. Enam suresinde 160. Ayette mümin bir iyilik yaparsa on kat sevap alacağı bildirildi. Ancak bir kötülük yaparsa kötülükleri katlanmaz, ancak onun karşılığını görür. Sadece günahı üzerinde ısrarlı olmayan mümin için geçerlidir. Fakat günahı üzerinde ısrarlı kalırsa günahı katlanır.

Bakara suresi 261. Ayette Allah uğrunda, cihad da malını harcayanın sevabının 700 defa katlanacağını müjdeledi. Ama minnet göstermek, başa kakmak ve riyakârlık olarak harcarsa, hiç sevabı olmayacağı gibi günahı vardır. Kâfirlerin mallarını harcadıkları gibi olur. Zira kâfirler; Allah’ın rızası için harcamazlar, minnet göstermek veya riyakârlık ve gösteriş için harcarlar, övünmeyi arzu ederler, başkalarının övgüsünü kazanmak isterler. Bir Müslüman bu amaçla iyi iş yaparsa hiç sevabı olmadığı gibi günahı vardır. 

Ehl-i kitap, kendilerinden başkasının cennete girmeyeceğini iddia ettiler. Oysa onlar kâfirdir! Allah şöyle buyurdu:

وَقَالُوۡا لَنۡ يَّدۡخُلَ الۡجَـنَّةَ اِلَّا مَنۡ كَانَ هُوۡدًا اَوۡ نَصٰرٰى‌ؕ تِلۡكَ اَمَانِيُّهُمۡ‌ؕ قُلۡ هَاتُوۡا بُرۡهَانَکُمۡ اِنۡ کُنۡتُمۡ صٰدِقِيۡنَ‏ ﴿۱۱۱﴾  

(Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut Hristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız burhanınızı (kesin delilinizi) getirin, de.” (Bakara 111)

Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in hak Peygamber ve ona tâbi olmanın gerekli olduğunu bildikleri halde, kibirlerinden dolayı; Yahudiler “yalnız Yahudi olan”, Hristiyanlar da “yalnız Hristiyan olan” cennete girecektir demeye başladılar. Allah’u Teala “elbette bu sözler birer kuruntudur, gerçek değildir” diyerek ayette haber veriyor. Onlara da meydan okuyarak, Resulüne “Onlara söyle ya Muhammed; bunu ispatlayın burhanınızı getirin.” diye buyurarak Resulünü desteklemektedir. Burhan kesin delil ve ispattır. Çünkü bu mesele akide ile ilgilidir. Akidevi konular için kesin delil gerekir. Bunu getiremiyorlar, onlarda hiç kesin delil yoktur sadece kuruntular vardır.

Allah’u Teala kimin cennete gireceğine dair kesin delil göstererek şöyle buyurdu:

بَلٰى مَنۡ اَسۡلَمَ وَجۡهَهٗ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحۡسِنٌ فَلَهٗۤ اَجۡرُهٗ عِنۡدَ رَبِّهٖ وَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُوۡنَ‏ ﴿۱۱۲﴾ 

“Bilakis, kim muhsin olarak (iyilik yaparak) yüzünü Allah’a döndürüp teslim olursa onun ecri Rabbi katındadır. Öyleleri için ne bir korku vardır, ne de üzüntü çekerler.” (Bakara 112)

Cennete girecek olan kimseler, iyilik yapan Müslümanlardır. Müslüman kelimesi Allah’a teslim olma ifadesinden kaynaklanmaktadır. Eğer bir kimse kendini Allah’a teslim ederse, Allah’ın kölesi ve kulu olur. Allah ne emrederse onu yapar. Yahudilere ve Hristiyanlara söylüyor ki; “siz böyle misiniz?” Bu soru ayetin içeriğinde geçiyor ve cevapta “siz böyle değilsiniz” şeklinde içerik olarak bu nokta böyle anlaşılıyor. Bu cevap bütün insanlara yöneliktir. 

İhsan etmek, muhsin olmak; ihlasla veya doğru ve samimi niyetle, Resul Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ‘in Allah’tan getirdiğine uymaktır. Bunun temeli, Allah’a şirksiz imandır. Kâfirlerin iyi amelleri bir kaya üzerindeki kül gibidir, rüzgâr onu götürür ve hiç izi kalmaz. (İbrahim suresinin 8. ayetine bakın).

 İnsan, Allah’a, indirdiği Kur’an’a ve Resulüne inanmazsa ne iyilik yaparsa yapsın ameli ahirette boş olur. Zira salih amellerin temeli imandır. İnsan Müslüman olursa, imanı var olup ta Allah için iyilik yapmazsa, gösteriş veya maslahat için yaparsa veya başka bir gaye için yaparsa ondan bu amel asla kabul edilmez. (Leyl suresinin son ayetlerine bakın). Allah’a inanarak ve yalnız Allah için iyilik yapanların ecirleri, cennet ile ödüllendirilmeleridir. Onlar için korku yoktur: Allah onlara “Cehenneme girmeyeceksiniz, cennete gireceksiniz, mutmain olun, korkmayın!” diyor.

İşte Müslüman yalnız iman ederse, hemen cennete gireceğine dair kuruntusu olur! İmanla beraber imanın gerektirdiği amelleri yapmalıdır. Yoksa hesapsız cennete girmesi bir temennidir, bir kuruntu olur. Zira salih amel yapmazsa takva sahibi olmaz, fasık ve zalim olur, cehenneme girer. Allah şöyle buyurdu:

وَاِنۡ  مِّنْکُمْ اِلَّا وَارِدُهَا ‌ؕ كَانَ عَلٰى رَبِّكَ حَتۡمًا مَّقۡضِيًّا‌ۚ‏ ﴿۷۱﴾  ثُمَّ نُـنَجِّى الَّذِيۡنَ اتَّقَوْا وَّنَذَرُ الظّٰلِمِيۡنَ فِيۡهَا جِثِيًّا

“ Muhakkak her biriniz cehenneme uğrayacak, yanından geçecektir. Bu, Rabbinin üzerine aldığı kesinleşmiş bir hükümdür. Sonra takva sahiplerini kurtarırız ve zalimleri orada diz üstü çökmüş halde bırakırız” (Meryem 71-72)

İman edip salih amel yapan kimseler takva sahibidirler. Bunlar cehennemi görmek için yanından geçecekler, bundan kurtulduklarından dolayı hep Allah’a hamd edecekler. O zaman cennetin kıymetini anlarlar.

 Hatta Araf suresinde 44. Ayette geçtiği  gibi: Cehennemdeki olanlarla konuşacaklar, “Allah’ın bize vadettiği cenneti bulduk, siz cehennemle vaadini buldunuz mu ?”  Diye soracaklar? Onlar  “evet” diyecekler. Sonra bir münadi: “Zalimlere lanet, azap olsun” diye duyuracaktır.

 Araf suresi 50. Ayette: Cehennemde olanlar, cennet ehline çok susadıklarından dolayı “bize bol su verin veya Allah’ın size verdiği rızıktan bize rızık verin” diye seslenecekler. Cennet ehli onlara: “Allah bunu kâfirlere haram kıldı” diyecekler. İşte cennet ehli ile cehennem ehli arasında böyle tartışmalar geçecektir.  

Böylece kâfirler “Allah dışında ne dost ne yardımcı bulur”. Cennet ehlinin onlara yardım etmeleri yasaktır. Allah o gün kâfirlere her yardımı haram kıldı. Onlar ebediyen yardımdan kesildiler, mahrum olurlar, azaptan kurtulamazlar, kimse onlara su damlası dahi verme hakkı yoktur, veremez. 

“Mümin olduğu halde erkek olsun kadın olsun kim salih ameller yaparsa, işte onlar cennete girer ve hiç bir zerre kadar haksızlığa uğramazlar”.

İslam’da erkek ile kadın arasında ayırım bulunmadığı vurgulanmaktadır ama herkesin ayrı mükellefiyeti olabilir. Kadınlara cihad ve Cuma namazı farz kılınmadı. İbn Hanbel, İbn Hibban, İbn Mace, Taberani’nin değişik rivayetlerde; Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in dediği gibi kadın ibadetini yaparsa, iffetini korursa ve kocasına itaat ederse, kendisi için cihad yerine geçer, cennete girer. Fakat haram işlemeyecektir. Bu nedenle cennetlik olur. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

” إذا صلت المرأة خمسها وصامت شهرها وحفظت فرجها وأطاعت زوجها قيل لها ادخلي الجنة من أي أبواب الجنة”

“Kadın beş vakit kılarsa, Ramazan ayını tutarsa, fercini (ırzını) korursa ve kocasına itaat ederse cennetin hangi kapısından girmek istiyorsa serbesttir.” (İbni Hanbel ve İbni Hibban)

Cuma yerine öğlen namazı kılarsa kendisi için yeter. Hayızlı iken ve doğum yaptığında üzerinden namaz sakıt olur, oruç tutmaz ama kaza eder. Nisa suresi 34. Ayette geçtiği gibi evin geçimini temin etmek için çalışmak onun üzerine farz değildir, erkek üzerine farzdır. İşte herkes mükellefiyetini yaparsa cennetlik olur, hiç zulmedilmez, zerre kadar haksızlığa uğramaz. 

“İyilik yaparak kendi yüzünü Allah’a teslim eden ve hanif (sapık olmıyan) dosdoğru olan İbrahim milletine (dinine) tabi olan kimsenin dininden daha güzel din var mıdır? Nitekim Allah İbrahim’i halil, sevgili dost edinmiştir”.

Kuran’da millet hep din manasında geçmektedir. İbrahim milleti İbrahim dinidir; tevhit, şirksiz dinidir, hiç Allah’la birlikte bir ortak kılmadan, Allah’ı tam tenzih ederek, yaratıcıya yakışan bütün sıfatlara inanarak teslim olmaktır. Ayette geçen hanif olan din; haktan sapmayan, dosdoğru bir dindir. Burada akide kastedildi.

İbrahim’in Tevhit dini İslam akidesidir, Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem ve sair nebilerin dinidir veya akidesidir.

Allah şöyle buyurdu:

شَرَعَ لَـكُمۡ مِّنَ الدِّيۡنِ مَا وَصّٰى بِهٖ نُوۡحًا وَّالَّذِىۡۤ اَوۡحَيۡنَاۤ اِلَيۡكَ وَمَا وَصَّيۡنَا بِهٖۤ اِبۡرٰهِيۡمَ وَمُوۡسٰى وَعِيۡسٰٓى اَنۡ اَقِيۡمُوا الدِّيۡنَ وَلَا تَتَفَرَّقُوۡا فِيۡهِ‌ؕ كَبُـرَ عَلَى الۡمُشۡرِكِيۡنَ مَا تَدۡعُوۡهُمۡ اِلَيۡهِ‌ؕ اَللّٰهُ يَجۡتَبِىۡۤ اِلَيۡهِ مَنۡ يَّشَآءُ وَيَهۡدِىۡۤ اِلَيۡهِ مَنۡ يُّنِيۡبُ‏ ﴿۱۳﴾ 

“Allah’ın size kıldığı din Nuh’a emrettiği, sana vahyettiğimiz, keza İbrahim’e, Musa’ya ve İsa’ya emrettiğimiz dindir. Bu dini ikame edin (ayakta tutun, hâkim kılın) ve onda ayrılığa düşmeyin. Senin davet ettiğin din müşriklere çok ağır gelmektedir. Oysa Allah dilediği insanı seçer ve kendisine gönülden yöneleni hidayete erdirir” (Şura 13)

İşte bütün Rasullerin ve nebilerin akidesi birdir ve dinin temelinde birleşmektedir, zira bir şey kendisinde en bariz hususla adlandırılır. Dinde en bariz ve en önemli husus akidedir, bu şekilde onunla adlandırıldı. Fakat şeriatları farklıdır. Allah şöyle buyurdu:

لِكُلٍّ جَعَلۡنَا مِنۡكُمۡ شِرۡعَةً وَّمِنۡهَاجًا ‌ؕ

Her biriniz (her nebi ve Rasul) ayrı bir şeriat ve ayrı bir metot kıldık” (Maide 48)

İyilik yapmak, salih ameller yapmaktır. Böylece imanla beraber salih amel yapan kimse, pek güzel dine tabi olmuş olur. Zira “İbrahim milletine (dinine) tabi olan kimsenin dininden daha güzel din var mıdır?”  buradaki güzel din, hem akide hem şeriattır. İbrahim dinine tabi olarak iyilik yapmaktır.  

   Allah şöyle buyurdu:

اَلۡيَوۡمَ اَكۡمَلۡتُ لَـكُمۡ دِيۡنَكُمۡ وَاَتۡمَمۡتُ عَلَيۡكُمۡ نِعۡمَتِىۡ وَرَضِيۡتُ لَـكُمُ الۡاِسۡلَامَ دِيۡنًا‌ؕ

“ Bugün dininizi kâmil mükemmel kıldım, sizin üzerinize nimetimi (dinimi) tamamladım ve size İslam’ı bir din olarak razı oldum” (Maide 3)

Allah, dini akide ve kapsamlı şeriatla beraber tamamladığından dolayı, dini kâmil mükemmel kıldığını bildirmektedir. Buna İslam dini denilir. Ancak Allah insanlardan bu dini kabul eder, başka dini kabul etmez. Şöyle buyurdu: 

 وَمَنۡ يَّبۡتَغِ غَيۡرَ الۡاِسۡلَامِ دِيۡنًا فَلَنۡ يُّقۡبَلَ مِنۡهُ‌ۚ وَهُوَ فِى الۡاٰخِرَةِ مِنَ الۡخٰسِرِيۡنَ‏ ﴿۸۵﴾

Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Ali İmran 85)

“Nitekim Allah İbrahim’i  halil, sevgili dost edinmiştir”.

Halil ise sevgili dosttur. İbrahim o kadar samimi ve sadık olduğundan dolayı Allah onu sevgili dost olarak edinmiştir. Zira İbrahim (a.s) tereddütsüz Allah’ın her emrini, en ağır emrini ve mükellefiyetini yerine getirdi. Allah’ın “putları kır” emrini alınca, en azgın zorba yönetici Nemrut’tan korkmadan putları kırdı. Onu ateşe atmakla tehdit ettiler, hiç korkmadı ve taviz göstermedi. Ateşe atıldı, sebatlık gösterdi. Yaşlandıktan sonra, kısır yaşlı karısından bir  çocuğu  oldu. Bu çocuk büyüyünce, Allah “onu kes” emri verince tereddütsüz kesmeye kalkıştı. Oysa insanın en sevdiği şey çocuğudur. Hem uzun bir  ömürden sonra, hem de yaşlandığında, çok hasret çektikten sonra bir çocuğu oluyor! Bundan daha sevimli şey var mıdır? Asla yoktur! Saffat suresinde 102-107. ayetlerde geçtiği gibi: Ondan sonra Allah, O’na bıçağı keskin yap ve bu çocuğu kes emirini verdi. Hemen İbrahim çocuğunu yatırdı, onu kesmeye başladı. O anda Allah bıçağı çevirtti, ona büyük bir koç hediye etti. Allah bu olayın pek büyük imtihan olduğunu beyan etti ve İbrahim’i ödüllendirdi. Yine de İbrahim suresi 37. Ayette geçtiği gibi Allah’ın emrine binaen en sevdiği çocuğu, daha ufakken çölde bitkisiz ve susuz bir vadide annesiyle bırakıyor! Kim bunu yapabilir? İbrahim o kadar halis muhlistir ki Allah onu en sevgili dost olarak seçmiş ve bizim için bir örnek kılmıştır. Ayrıca kavmine, sevdiği babasına meydan okudu. İman etmediklerinden dolayı onlardan beri oldu. Allah bize onun tutumunu bir örnek kılarak şöyle buyurdu:

قَدۡ كَانَتۡ لَـكُمۡ اُسۡوَةٌ حَسَنَةٌ فِىۡۤ اِبۡرٰهِيۡمَ وَالَّذِيۡنَ مَعَهٗ‌ۚ اِذۡ قَالُوۡا لِقَوۡمِهِمۡ اِنَّا بُرَءٰٓؤُا مِنۡكُمۡ وَمِمَّا تَعۡبُدُوۡنَ مِنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ كَفَرۡنَا بِكُمۡ وَبَدَا بَيۡنَنَا وَبَيۡنَكُمُ الۡعَدَاوَةُ وَالۡبَغۡضَآءُ اَبَدًا حَتّٰى تُؤۡمِنُوۡا بِاللّٰهِ وَحۡدَهٗۤ اِلَّا قَوۡلَ اِبۡرٰهِيۡمَ لِاَبِيۡهِ لَاَسۡتَغۡفِرَنَّ لَـكَ وَمَاۤ اَمۡلِكُ لَـكَ مِنَ اللّٰهِ مِنۡ شَىۡءٍ ‌ؕ رَبَّنَا عَلَيۡكَ تَوَكَّلۡنَا وَاِلَيۡكَ اَنَـبۡنَا وَاِلَيۡكَ الۡمَصِيۡرُ

“İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir. Şu kadar var ki, İbrahim babasına: Andolsun senin için mağfiret dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez, demişti. (O müminler şöyle dediler:) Rabbimiz! Ancak sana dayandık, sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” (Mümtehine Suresi 4)

Kâfirlere hiç taviz göstermedi, ya Müslüman olursunuz ve benim dinime tabi olursunuz ya da sizden tamamen ayrılırım, hiç anlaşamayız ve bir araya gelemeyiz dedi. İbrahim’in hizbi, onun tutumunu edindiler.

Yine Allah-u Teala, diğer en sevgili dostu olan Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’i güzel örnek edinmemizi emrederek  şöyle buyurdu:

 لَقَدۡ كَانَ لَكُمۡ فِىۡ رَسُوۡلِ اللّٰهِ اُسۡوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَنۡ كَانَ يَرۡجُوا اللّٰهَ وَالۡيَوۡمَ الۡاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثِيۡرًا ؕ‏   

Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.  ﴾ahzab 21﴿

  Her hususta Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’i örnek edineceğiz; devleti kurma metodunda, kâfirlere ve zalim rejimlere karşı tutumu, Kuran’ı açıklamasında ve sair şeri hükümleri uygulamada onu örnek edinmemiz elzemdir, farzdır. İslam devletini kurduğu gibi Hilafet devletini kurmaya çalışmamız farzdır. Küfür sistemlerine katılmayı reddettiği gibi onlara karşı amansız mücadele verdi. Devleti kurduktan sonra nasıl uygulama yaptıysa aynen yapmamız gerekir, farzdır.

Allah insanların mümin olmasını ve salih amel yapmasını isterken, onlara muhtaç olmadığını ve ne yaptıklarını bildiğini vurgulamak üzere şöyle buyurdu:

 “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Allah her şeyi kuşatmıştır”. Gökleri ve yeri yaratan kendisidir, içinde ne varsa onundur, mülküdür, onlardan müstağnidir, onlara muhtaç değildir. Bütün insanlar kâfir olsalar, kendisine hiç zarar veremezler. Şöyle buyurdu:

  وَلَا يَحۡزُنۡكَ الَّذِيۡنَ يُسَارِعُوۡنَ فِى الۡكُفۡرِ‌ۚ اِنَّهُمۡ لَنۡ يَّضُرُّوا اللّٰهَ شَيۡـــًٔا ‌ؕ يُرِيۡدُ اللّٰهُ اَلَّا يَجۡعَلَ لَهُمۡ حَظًّا فِىۡ الۡاٰخِرَةِ ‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ عَظِيۡمٌ‏ ﴿۱۷۶﴾  اِنَّ الَّذِيۡنَ اشۡتَرَوُا الۡكُفۡرَ بِالۡاِيۡمَانِ لَنۡ يَّضُرُّوا اللّٰهَ شَيۡـــًٔا ‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ اَلِيۡمٌ‏ ﴿۱۷۷﴾ 

“Küfürde yarışanlar seni üzmesin, onlar Allah’a hiç bir zarar veremezler. Allah onlara ahirette hiç bir nasip vermek istemiyor. Onlar için çok büyük bir azap vardır. İmana karşılık küfrü satın alanlar Allah’a hiç bir zarar veremezler. Onlar için elim bir azap vardır“(Al-i İmran 176-177)

Allah isteseydi bütün insanları hidayetli kılardı fakat onlara irade verip serbest bıraktı. Ancak O’nun isteği veya iradesi, mülkü dâhilinde ve otoritesi altında kâfir olurlar veya mümin olurlar, O’na rağmen olamazlar. Şöyle buyurdu: 

وَلَوۡ شَآءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنۡ فِى الۡاَرۡضِ كُلُّهُمۡ جَمِيۡعًا‌ؕ 

“ Rabbin isteseydi, yeryüzündeki bulunan müstesnasız bütün insanlar iman ederdi” (Yunus 99)

وَقُلِ الۡحَـقُّ مِنۡ رَّبِّكُمۡ فَمَنۡ شَآءَ فَلۡيُؤۡمِنۡ وَّمَنۡ شَآءَ فَلۡيَكۡفُرۡ ‌ۙاِنَّاۤ اَعۡتَدۡنَا لِلظّٰلِمِيۡنَ نَارًا ۙ اَحَاطَ بِهِمۡ سُرَادِقُهَا‌ؕ

“De ki: Rabbinizden hak (doğru) olan geldi. İsteyen iman etsin, isteyen kâfir olsun. Biz zalimler için alevleri kendilerini çepeçevre kuşatan bir ateş hazırladık”. (Kehf 29)

İbrahim kendi iradesiyle, Allah’ın emrini tereddütsüz yerine getirdi, her zor durumda sabırlı ve güçlü oldu, sebatlılık ta gösterdi, böylece azim ehli olan Rasullerden sayıldı. Azimkâr, sabırlı, tavizi ve gevşekliği bilmeyen, her zorluğa katlanan ve sıkıntıya dayanabilen Resullerdir ve şunlardır: Nuh(a.s), İbrahim(a.s), Musa(a.s), İsa(a.s) ve Muhammed( Sallallahu Aleyhi Vesellem)’dir. Hepsine Allah’ın salatı ve selamı olsun. 

Her hangi bir mümin, onlar gibi azim ehlinden olabilir. Çünkü onlar bizim gibi insandır ve onlar gibi olabiliriz. Ayrıca onlar bizim için birer örnektir ve onları örnek edinmemiz emredildi. Bunun manası onlar gibi azim ehli olabiliriz. Ancak nebi ve resul olamayız, o husus Allah’ın seçmesiyle olur. Ama azim ehlinden olmamız bizim irademizle olur. Olmasak da Allah bize muhtaç değildir, biz ona muhtaciz. Yaptığımızı ve içlerimizi biliyor, her şeyi kuşattı, onu bilir ve kendi kontrolü altındadır, her an onu yok edebilir.

Muhammed Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’a tabi olursak Allah bizi sever, affeder ve cennetine dâhil eder. 

 قُلۡ اِنۡ كُنۡتُمۡ تُحِبُّوۡنَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُوۡنِىۡ يُحۡبِبۡكُمُ اللّٰهُ وَيَغۡفِرۡ لَـكُمۡ ذُنُوۡبَكُمۡؕ‌ وَاللّٰهُ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ‏  قُلۡ اَطِيۡعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُوۡلَ‌ فَاِنۡ تَوَلَّوۡا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الۡكٰفِرِيۡنَ‏  

“De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayan ve merhamet edendir. De ki Allah’a ve Resule itaat edin, eğer bundan yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah kâfirleri sevmez” (Al-i İmran 31 – 32)

Resule tabi olmak kendisine vahyedilen Kuran ve Sünnete uymaktır. Allah’a itaat etmek; Kuran’ı uygulamak, Resule itaat etmek ve sünneti tatbik etmektir. Bunları reddeden kâfir olur. Allah onu sevmez ve cehenneme atar.