– 48 –

Adaletli olmak

Adalet ölçüsü

Doğru şahitlik

Yalancı şahitlik

Bunun cezası

Yalancı şahitlik yapmak şirk midir? Yalan söylemek kimin yoludur ve nereye götürür? Adaletli olmak ve doğru şahitlik yapmak farz mıdır? Adaletin ölçüsü nedir? İslam dışındaki kanunlarda adalet bulunur mu? Yalancı şahitliğin cezası nedir?

﴿يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا كُوۡنُوۡا قَوَّامِيۡنَ بِالۡقِسۡطِ شُهَدَآءَ لِلّٰهِ وَلَوۡ عَلٰٓى اَنۡفُسِكُمۡ اَوِ الۡوَالِدَيۡنِ وَالۡاَقۡرَبِيۡنَ‌ ؕ اِنۡ يَّكُنۡ غَنِيًّا اَوۡ فَقِيۡرًا فَاللّٰهُ اَوۡلٰى بِهِمَا‌ فَلَا تَتَّبِعُوا الۡهَوٰٓى اَنۡ تَعۡدِلُوۡا ‌ۚ وَاِنۡ تَلۡوٗۤا اَوۡ تُعۡرِضُوۡا فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ خَبِيۡرًا‏﴾ ﴿۱۳۵﴾ 

“Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan, kendiniz, ana-babanız ve akrabalarınız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik yapan kimselerden olun. (Hakkında şahitlik ettikleriniz) zengin olsun, fakir olsun, Allah onların hallerini daha iyi bilir, ikisine sizden daha yakındır. O halde, nefislerinize ve arzularınıza uyup adaletten sapmayın. Eğer haktan saparsanız ve yüz çevirirseniz bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (135) 

Allah iman edenlere hitap ederek, adaleti ayakta tutmalarını ve hakkıyla şahitlik yapmalarını güçlü bir ifadeyle emretmektedir. Bu emir kesindir. Adaletli olmak ve doğru şahitlik yapmak farzdır. Çünkü “Nefislerinize ve arzularınıza uyup adaletten sapmayın. Eğer haktan saparsanız ve yüz çevirirseniz bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” ifadesini ekledi. Bu ifade bir karinedir; bir nehiy ve bir tehdit içermektedir. “Eğer haktan saparsanız ve yüz çevirirseniz bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır”. Bu ifade bir tehdittir. Eğer öyle yaparsanız Allah yaptıklarınızdan haberdar olur, yani size ne yapacağını bilir, ceza verecektir. Ayrıca aşağıdaki göstereceğimiz ayetler ve hadisler bir karinedir.

 Müslüman kendi aleyhine veya anne-baba veya akrabalar aleyhine olsa bile hakkı söylemeli ve adaletli davranmalıdır. Hak kime aitse onu söyler, haksız olan kimse yanında durmaz ve onu da savunmaz. Bu ifade de kesinlik vardır. Zira insan kendi aleyhine veya en yakın kimsesi aleyhine hakkı söylemeli ve şahitliği yapmalıdır. 

İnsan normal olarak kendini, anne-babasını ve akrabalarını savunur, korumaya çalışır, onlar aleyhine pek şahitlik yapmaz. İçgüdüsel bir husustur, kendi kendini ve bunları sever, savunur, varlıklarını korur, kendine ve onlara zarar gelmesini istemez. Bu nedenle kendi veya onların aleyhine şahitlik yapmaya çalışmaz, kendisi veya akrabaları ile başkaları arasında eşitlik pek yapmaz. Bu nedenle ayette anne-baba veya akrabalar zengin olsun, fakir olsun haktan sapmaktan nehiy geçti. Onlara zarar gelmesini istemediği için onlar haksız oldukları halde, onlar aleyhine şahitlik istemez. Zengin olduğu için onların aleyhine şahitlik yapmak istemez, zenginliklerinden istifade etmek ister. Fakir olunca onlara yardım etmek ister, zarar görmelerini istemez, onlara şefkat gösterir. Ama Allah bundan nehyederken onların halinden haberdar ve onları daha iyi bilir. O ancak fakire yardım eder, zengine rızık verdi, ondan istediği zaman çeker. Öyleyse arzularınız ve çıkarınız için onların fakirliği veya zenginliği sizi haktan saptırmasın.  

İnsan içgüdüsel olarak kendisini, anne-babayı ve akrabaları savunur fakat İslam bu içgüdüsel temayülü tedavi etti. İnsanın kendi zatı veya anne-baba veyahut yakınlar aleyhine olsa da şahitlik yapması ve adaletli davranmasını emretmiştir. Bunu imana dayandırdı. Müminler Allah’a iman ettiklerinden dolayı bu emre uyup adaletli, insaflı ve hakkani olurlar. İşte iman, insanın içgüdüsel temayülleri ve yanlış eğilimlerini tedavi eder. Diğer ideolojiler ve dinler tedavi edemedi.

Müslüman buna uyarken Allah’ın rızasını hedef edinir, O’na isyan etmekten kaçınır. İman onu bu hale getirir. Bu nedenle insan gerçek manada Allah’a iman ederse onun emrine uyar, adaletli ve hakkani olur, yoksa zalim olur. İnsan yaratılışından zulmü sevmez, adaleti sever. Öyleyse kendisi veya akrabaları aleyhine olunca niye doğruyu söylemeyip diğerlerine  zulmü tercih eder! Kendi zatı ve akrabaları için zulüm istemiyorsa, diğerlerine de zulmü istemesin.  Nitekim Allah birçok ayette zulmü sevmediğini ve zalimlere ağır azabı vaat ettiğini bildirdi.

Allah müminlere “nefislerinize ve arzularınıza uyup adaletten sapmayın” diye  hitap ederken, nefis ve arzuya uyup adaletten sapmanın büyük günah olduğu gösterir. Allah müminleri bundan nehyeder. Bundan anlaşılan husus; insan nefsine ve arzusuna uyarsa, çıkarcı olursa, yalan söyler ve zulüm yapar.

Allah yalan şahitlik yapmayı kesin bir şekilde yasakladı. Kendi sağlam kullarını överken şöyle buyurdu:

﴿وَالَّذِيۡنَ لَا يَشۡهَدُوۡنَ الزُّوۡرَۙ﴾ 

“ Onlar yalan şahitlik yapmazlar” (Furkan 72)

Allah;

﴿فَاجۡتَنِبُوا الرِّجۡسَ مِنَ الۡاَوۡثَانِ وَاجۡتَنِبُوۡا قَوۡلَ الزُّوۡرِۙ﴾‏ 

 “ Pis olan putlardan uzak durun, yalan söz söylemekten de uzak durun” (Hac 30)

Buyurduktan sonra Resulullah  Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

“عدلت شهادة الزور الإشراك بالله” (أبو داود)

“Yalan şahitlik etmek Allah’a şirk koşmayı dengeledi” (Ebu Davut)

Çünkü Allah aynı anda ikisinden nehyetmiştir. Yalan söylemek ve yalancı şahitlik yapmak o kadar büyük günahtır ki Allah’a şirk koşma derecesine ulaşabilir. Zira şirk Allah hakkında haksızlık yapmaktır, yalan söylemektir.

Bu nedenle Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

“ألا أنبئكم بأكبر الكبائر؟ ثلاثا: الإشراك بالله، وعقوق الوالدين، وشهادة الزور أو قول الزور” (مسلم) 

“En büyük günahı size bildireyim mi? Üçtür: Allah’a şirk koşmak, anne-babaya nankörlük yapmak (haklarını vermemek), yalan şahitlik yapmak (başka rivayette) yalan söylemektir” (Müslüm)

Nitekim yalan söylemek, hem normal hallerde yalan söylemeyi hem de yalancı şahitlik yapmayı kapsar, ikisi de  haram kılınmıştır.

Allah şöyle buyurdu:

﴿إِنَّمَا يَفْتَرِي الْكَذِبَ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِآيَاتِ اللَّهِ وَأُولَئِكَ هُمُ الْكَاذِبُونَ﴾

“Yalanı ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir” (Nahl 105)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: 

«وَإِيَّاكُمْ وَالْكَذِبَ؛ فَإِنَّ الْكَذِبَ يَهْدِي إِلَى الْفُجُورِ، وَإِنَّ الْفُجُورَ يَهْدِي إِلَى النَّارِ، وَمَا يَزَالُ الرَّجُلُ يَكْذِبُ وَيَتَحَرَّى الْكَذِبَ حَتَّى يُكْتَبَ عِنْدَ اللَّهِ كَذَّاباً».

“ Yalandan sakının. Yalan facirliğe götürür. Facirlik cehenneme götürür. Bir kimse yalan söylemeye devam eder ve yalan söylemeye çalışır, taki Allah indinde yalancı olarak yazılsın”. (Buhari ve Müslim)

Facirlik ise, utanmadan açıkça haram işlemek ve her kötülüğü yapmaktır. 

Yalan söylemek kâfirlerin edindikleri yoldur, onlar birer facirdirler. İşlerini yürütmek veya çıkarlarını gerçekleştirmek veyahut rakiplerini ezmek için yalan söylerler. Allah hakkında yalan söyledikleri gibi insanlar hakkında da yalan söylerler, yalancı şahitlik yaparlar ve her zaman yalan söylemeye hazırdırlar. Çünkü Allah’ın cezasından korkmazlar, sırf çıkarlarını düşünürler, arzularına göre hareket ederler, heva ve heveslerine tabi olurlar. Yalanlarını örtmek için yalan söylerler, yalan söyleme sanatını iyice öğrenmişlerdir.

Yine de yalan söylemek veya yalancı şahitlik yapmak münafıkların sıfatlarındandır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: 

«آيَةُالْمُنَافِقِ ثَلَاثٌ: إِذَا حَدَّثَ كَذَبَ، وَإِذَا وَعَدَ أَخْلَفَ، وَإِذَا اؤْتُمِنَ خَانَ»(البخاري ومسلم)

“ Münafıkların alametleri üçtür: Bir şey anlatırsa yalan söyler, söz verirse onu yerine getirmez ve kendisine emanet verilirse buna ihanet eder” (Buhari ve Müslim)

Adalet ise; hakkı, doğruyu ve gerçeği söylemek, herkese hakkını vermek, kim haklı kim haksız belirlemek, iki taraf arasında ihtilaf olursa doğru hüküm vermektir. 

Böyle olunca adaletin ölçüsü nedir? Hangi hüküm uygulanacaktır?

Her devlet bizim kanunlarımız adaletlidir diye iddia eder. Beşeri kanuna göre hakları belirlemek hiç bir zaman adalet olmaz, daha doğrusu beşeri kanun zulümdür, taguttur, haktan çıkmaktır. Allah kendi hükmü dışındaki hükümleri zulüm, tağut, şeytanın hükmü olarak nitelemiştir. Ancak Allah’ın hükümlerine göre hüküm vermek adalettir, bunun dışında kalan ise zulümdür. Allah şöyle buyurdu:

﴿اِنَّ اللّٰهَ يَاۡمُرُكُمۡ اَنۡ تُؤَدُّوا الۡاَمٰنٰتِ اِلٰٓى اَهۡلِهَا ۙ وَاِذَا حَكَمۡتُمۡ بَيۡنَ النَّاسِ اَنۡ تَحۡكُمُوۡا بِالۡعَدۡلِ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمۡ بِهٖ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَمِيۡعًۢا بَصِيۡرًا﴾‏ ﴿۵۸﴾  

 “ Şüphesiz ki Allah size emanetlerin sahiplerine eda etmenizi, insanlar arasında hüküm ederseniz adaletle hükmetmenizi de emrediyor. İşte Allah’ın size tavsiyesi (emri) ne kadar güzeldir. Muhakkak ki Allah işiten ve görendir”. (Nisa 58) 

Sadece Allah’ın ve Resulünün hükmü uygulanır. En hayırlısı ve doğru olan odur, adalet odur, dışında adalet olmaz. Şöyle de buyurdu:

﴿ يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اَطِيۡـعُوا اللّٰهَ وَاَطِيۡـعُوا الرَّسُوۡلَ وَاُولِى الۡاَمۡرِ مِنۡكُمۡ‌ۚ فَاِنۡ تَنَازَعۡتُمۡ فِىۡ شَىۡءٍ فَرُدُّوۡهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُوۡلِ اِنۡ كُنۡـتُمۡ تُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَالۡيَـوۡمِ الۡاٰخِرِ‌ ؕ ذٰلِكَ خَيۡرٌ وَّاَحۡسَنُ تَاۡوِيۡلًا‏﴾ ﴿۵۹﴾ 

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resul’e ve sizden olan ulu’l emr’e itaat edin. Eğer bir şey hakkında çekişirseniz onu Allah’a ve Resulüne götürün. İşte Allah’a ve ahirete inanıyorsanız böyle davranın. En hayırlısı budur, tevilin en güzeli (en güzel sonuç) budur”. (Nisa 59)

Hayırlı olan ve neticesi güzel olan hüküm Allah’ın ve Resulünün hükmüdür. Bunun  dışındaki hüküm zulümdür, tağuttur, şeytanın hükmüdür, ancak münafıklar buna müracaat eder ve başvurur. Allah bunları teşhir ederek şöyle buyurdu:

﴿اَلَمۡ تَرَ اِلَى الَّذِيۡنَ يَزۡعُمُوۡنَ اَنَّهُمۡ اٰمَنُوۡا بِمَاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡكَ وَمَاۤ اُنۡزِلَ مِنۡ قَبۡلِكَ يُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يَّتَحَاكَمُوۡۤا اِلَى الطَّاغُوۡتِ وَقَدۡ اُمِرُوۡۤا اَنۡ يَّكۡفُرُوۡا بِهٖ ؕ وَيُرِيۡدُ الشَّيۡـطٰنُ اَنۡ يُّضِلَّهُمۡ ضَلٰلًاۢ بَعِيۡدًا‏. وَاِذَا قِيۡلَ لَهُمۡ تَعَالَوۡا اِلٰى مَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ وَاِلَى الرَّسُوۡلِ رَاَيۡتَ الۡمُنٰفِقِيۡنَ يَصُدُّوۡنَ عَنۡكَ صُدُوۡدًا‌﴾

“ Sana (Muhammed’e) indirilene (Kuran’a) ve daha önce indirilene (kitaplara) inandıklarını iddia edenleri görmedin mi? Tağuta muhakeme olunmak istiyorlar. Oysa tağutu inkâr edip reddetmekle emrolundular. Ama şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. Eğer Allah’ın indirdiğine ve Resul’e çağırılırlarsa münafıkların senden tam şekilde yüz çevirdiklerini görürsün”. (Nisa 60-61)

Kulları yaratan Allah ve kendisinin indirdiği hükümler mutlaka adaletlidir. İnsanlara zulüm istemez, insanların hayrını ister, bunun için ahkâm indirdi, herkese hakkını belirledi, O’nun hükümleriyle ancak ihtilaflar doğru şekilde kaldırılır ve halledilir. 

 Şöyle buyurdu:

﴿وَمَا رَبُّكَ بِظَلَّامٍ لِّلۡعَبِيۡدِ﴾

“Rabbin kullara kesinlikle zulmetmez” (Fussilet 46)

Daha doğrusu, Allah’ın hükümlerini uygulamayanlar zalim olurlar. Şöyle buyurdu:

﴿وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوۡنَ‏﴾

“ Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler zalimlerin  ta kendileridir” (Maide 45)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: 

” القضاة ثلاثة: اثنان في النار وواحد في الجنة. رجل عرف الحق فقضى به فهو في الجنة، ورجل عرف الحق فلم يقض به وجار في الحكم فهو في النار، ورجل لم يعرف الحق فقضى للناس على جهل فهو في النار” (أبو داود، النسائي، الترمذي، إبن ماجه)

“ Kadılar (hâkimler) üç çeşittir: Biri cennette ve ikisi cehennemdedir. Bir adam hakkı bildi ve onunla hükmetti, bu ise cennettedir. Bir adam hakkı bildi fakat ona göre hükmetmedi, bu ise cehennemdedir. Bir adam hakkı bilmeden insanlar arasında cahilce hükmetti, bu ise cehennemdedir”. (Ebu Davud, Nisai, Tirmizi, İbni Mace)  

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Ali (r.a)’ya şöyle dedi:

” إذا تقاضى إليك رجلان فلا تقض للأول حتى تسمع كلام الآخر، فسوف تدري كيف تقضي” (الترمذي)

“ İki adam sana muhakeme olunmak için gelirlerse, hiç birine hüküm verme ta ki diğerini dinleyene kadar. O zaman (ikisini dinledikten sonra) nasıl hüküm vereceğini bilirsin”. (Tirmizi)

İşte adalet şahitlerden istendiği gibi hâkimlerden de istendi, adaletin uygulanması talep edildi. Müslümanlar arasında olsun, kâfirler arasında olsun, Müslümanlar ile kâfirler arasında olsun, bütün ihtilaflarda hakkı göstermek, doğruyu ve gerçeği söylemek, doğru şahitlik yapmak ve adalet yapmak farz kılınmıştır.

Allah şöyle buyurdu:

﴿يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا كُوۡنُوۡا قَوَّامِيۡنَ لِلّٰهِ شُهَدَآءَ بِالۡقِسۡطِ‌ وَلَا يَجۡرِمَنَّكُمۡ شَنَاٰنُ قَوۡمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعۡدِلُوۡا‌ ؕ اِعۡدِلُوۡا هُوَ اَقۡرَبُ لِلتَّقۡوٰى‌ وَاتَّقُوا اللّٰهَ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ خَبِيۡرٌۢ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ‏﴾ ﴿۸﴾ 

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik yapın. Herhangi bir topluluğa karşı nefretiniz veya düşmanlığınız varsa da sizi adaletli olmaktan alıkoymasın. Adalet yapın ki o takvaya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır” (Maide 8)  

Ama kâfirler hiç adaletli olmazlar, çünkü kendi zatları ve yakınları lehine hüküm vermek isterler, heva ve heveslerine tabi olurlar, arzuları ve çıkarlarını esas kılarlar. Aynı anda İslam’a inanmadıkları için adaletli olan Allah’ın hükümlerini reddederler ve uygulamazlar. Allah şöyle buyurdu:

﴿وَالْكَافِرُونَ هُمْ الظَّالِمُونَ﴾

“Kâfirler ise zalimlerin ta kendileridir.” (Bakara 254)

﴿اِنَّ الشِّرۡكَ لَـظُلۡمٌ عَظِيۡمٌ﴾

“ Şüphesiz ki şirk pek büyük zulümdür” (Lokman 13)

Allah’ın varlığını kabul etmediler ve Allah’a şirk koştular, bu ise en büyük zulümdür. Oysa akıl onun varlığını ve vahdaniyetini gerektirir, varlığına dair kesin deliller vardır. İnsan neyi düşünürse Allah’ın varlığını idrak eder, her şeyin Allah tarafından yaratıldığını ve düzenlendiğini görür. Ayrıca kâfirler Kuran’ın O’nun kelamı olduğunu inkâr ettiler, oysa bununla ilgili kesin deliller vardır, hiç bir insan onun gibi söyleyemedi, söyleyemez. Bunu getiren Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’dir. Böylece Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in Allah’ın peygamberi ve Resul’ü olduğu aklen ispatlanmış oldu. Eğer bir kişi kesin delillerle sabit olan bu doğru akideyi reddederse zalim olur, hakkı ve doğruyu reddeder.  Çıkarına, heva ve hevesine göre hüküm verir. 

Eğer kâfirler adalet yaptıklarını iddia ederlerse, kendi zulüm kanunlarına göre yaparlar. Esası zulüm ise icraatı ve teferruatı, dalları zulüm olur. Buna göre kanun çıkarır ve uygular, sonra adaleti gerçekleştirdik derler. Zulme göre adalet gerçekleşmez, batıldır. Bunu bütün kanunlarında görebiliriz.  İnsanlar arasında hüküm verirlerse zulmetmiş olurlar. Ceza kanunları da zulme dayalıdır. 

Laik ve demokratiklerin kanunları beşeridir, kendi çıkarlarına, heva ve heveslerine göre çıkarttılar. Allah’a kulluğu reddettiler, Allah’ın emirlerini ve nehiylerini de kabul etmediler. Allah’ın hâkimiyetini inkâr ettiler. Bu ise en büyük zulümdür, haksızlıktır. Onların hâkim ve yöneticileri zalim olur, siyasi meselelerde de aynıdır. Bu nedenle İslam hâkimiyetini tesis etmek için çalışan Müslümanları, haksızca terörist olarak itham edip yargılarlar ve cezalandırırlar. Amerikanlar Guantanamo’da 20 seneden fazla mahkemesiz bir şekilde Müslümanları haksızca yatırdılar. Yalan belgeler ve yalancı şahitler hazırladılar. Irak’ta Ebu Gureyb ve Afganistan’da Bagram  cezaevlerinde, Amerikalılar ve dostlarının  Müslümanlara nasıl kötü muamele ve işkence yaptıklarına herkes şahit oldu.

Yalan belgeler ve yalancı şahitler hazırlamaktan çekinmezler. Amerika yönetimi 2003’te Irak’a haksızca saldırmak için bir gerekçe uydurmak üzere, kendi dışişleri bakanı Colin Powell’ın Amerikan Kongresi önünde yalancı şahitlik yaptığı ortaya çıktı. Oysa bu kişi, kendi memleketinde en dürüst yönetici sayılıyordu. Yalan uydurduğunu kendileri açıkladılar ve kendisi yalanından utanmadı. 

Türkiye’de hak olan Hilafeti kurmak için çalışanları terörist olarak itham ettiler, onlar hakkında yalan uydurdular ve haksızca ağır hapis cezaları verdiler. Her memlekette aynı şeyi yaptılar. 

İslam’a inanmayanlar veya Müslümanım diye iddia edip İslam’a uymayanlar, laikler ve demokratlar Makyevalist oldular. Yönetici, hâkim, siyasetçi ve bunlardan kim olursa olsun çıkar için yalan söyler, aldatır ve her hileye başvurur. Onların temel ilkesi, gaye vasıtayı meşru kılardır. Buna göre insanları aldatmaya yönelik her yalanı söyleyebilir, her tür gaddarlık ve kandırmayı yapabilirler.      

İnsan Allah’ın azabından korkmazsa, çıkarı için yalan söyler ve yalancı şahitlik yapar. Kafirler ve münafıklar, Allah’a veya ahirete inanmadıklarından dolayı O’nun azabından korkmazlar, bu halde çıkarları varsa  yalan söyler ve şahitlik yaparlar. Allah  kendi azabından ne kadar korkutuyorsa da onları etkilemez, bununla alay ederler. İman olmadıkça aldırış etmezler. Ancak gerçek manada iman etmiş olan kimse,  Allah’ın azabından korkar, emrine uyar ve nehyinden vazgeçer. Daha  yüksek derecede Allah’ı sevdiği için O’nun emrine seve seve uyar ve nehyine yaklaşmaktan çekinir. 

Kâfirlerde ırk, renk, din ve kavim ayrımı vardır, bu nedenle de zulüm yapar ve yalan uydururlar. Batı devletlerinde bu ayrımcılık hâkimdir, zulüm yaygındır. İslam kesin olarak her tür muamelede ırk, renk, din ve kavim ayrımını yasaklar, bunu yapana da ceza vardır. İslam Hilafet devletinde yargılanır ve hâkim hapis cezası verir.

İslam’da bir kişi fasık olunca udul veya güvenilir sayılmaz, şahitliği kabul edilmez. Şahitlerin güvenilir olmasının şartını koştu. Allah (c.c) şöyle buyurdu:

﴿وَّاَشۡهِدُوۡا ذَوَىۡ عَدۡلٍ مِّنۡكُمۡ﴾

“ Sizden udul olan iki kişiyi şahit olarak tutun” (Talak 2)

Bu nedenle bir kimse Müslüman olsa da fasık olursa hâkim veya yönetici olamaz. Farzları yerine getirmiyorsa veya günahları işliyorsa fasık olur. Misal olarak; Namaz kılmıyorsa veya içki içiyorsa veyahut zina yapıyorsa veyahut ta kâfirleri dost ediniyorsa veyahut böyle şeylere müsaade ediyorsa fasık sayılır. Yönetici veya hâkim olamaz. Adalet sahibi olduğundan dolayı hâkim veya yönetici tayin edildikten sonra bozulup fasık olursa, Halife olsa bile azledilir. Zira fasık kimse Allah’ın hükümlerini çiğnemiş oldu, zalim oldu. Bu nedenle insanlar arasında zulüm yapması veya yalan söylemesi beklenir.

 “Eğer haktan saparsanız ve yüz çevirirseniz bilin ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır” ayette geçen ifade tehdit içerir. Bunun manası; Allah sapan kimseleri cezalandırır. Allah’ın hükümlerini uygulayan Hilafet devleti, yalancı şahitlik yapanları cezalandırır. Şöyledir:

  • İslam akidesine ters, Allah ve Resul’ü hakkında yalan söylemek veya uydurmanın  cezası ölümdür. Zira bu küfürdür, mürtetliktir. Yukarıda ki ayet ve hadislerden anlaşılır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

“مَنْ بَدَّلَ دِينَهُ فَاقْـتُلُوهُ”

(البخاري، ابن حنبل، الترمذي، أبو داود، ابن ماجه، النسائي)

“Kim dinini değiştirirse onu öldürün” (Buhari, İbni Hanbel; Tirmizi, Ebu Davud, İbni Mace ve Nesai)

Şöyle de buyurdu: 

” من كذب علي متعمدا فليتبوأ مقعده من النار” (البخاري)

“Kim benim hakkımda yalan uydurursa yerini cehennemde bulsun” (Buhari)

  • Eğer uydurduğu yalan İslam akidesine ters ise küfür sayılır, mürtet muamelesi görür. Ters değilse tazir cezası uygulanır; hapis cezası verilir, teşhir edilir ve celd edilir. Hilafet devletinde hâkim bunu inceleyip değerlendirir.
  • “İslam’da Ukubat Nizamı” kitabında; tazir cezası bölümünde şöyle geçmektedir. Bir kişi din hakkında kötü bir şey söylerse bakılır, söylediği küfür ise mürtet cezası uygulanır. 
  • İffetli kadınlara iftira atanlar veya yalancı şahitlik yapanların cezası ise; teşhirle beraber 80 celde vurulur ve onun şahitliği hiç kabul edilmez, fasık olarak ilan edilir. Ancak tövbe edip te tövbesi üzzerinden en az bir sene geçerse ve düzgün, adaletli olursa, hâkim onu değerlendirir. Dürüstlüğü ve adaletliliği ispatlanırsa, şahitliğinin kabul edileceğine dair bir karar çıkarır. Allah şöyle buyurdu:

﴿وَالَّذِيۡنَ يَرۡمُوۡنَ الۡمُحۡصَنٰتِ ثُمَّ لَمۡ يَاۡتُوۡا بِاَرۡبَعَةِ شُهَدَآءَ فَاجۡلِدُوۡهُمۡ ثَمٰنِيۡنَ جَلۡدَةً وَّلَا تَقۡبَلُوۡا لَهُمۡ شَهَادَةً اَبَدًا‌ ۚ وَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ ۙ‏ اِلَّا الَّذِيۡنَ تَابُوۡا مِنۡۢ بَعۡدِ ذٰلِكَ وَاَصۡلَحُوۡا‌ۚ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ‏﴾

“ Dört şahit getirmeden iffetli kadınlara iftira atanlara seksen celde vurun. Ondan sonra ebediyen şahitliğini kabul etmeyin. Onlar fasıkların ta kendileridir. Ancak bundan sonra tövbe eder ve ıslah olunursa, bilin ki Allah mağfiret ve merhamet sahibidir”. (Nur 4-5) 

  • “İslam’da Ukubat Nizamı” kitabında, tazir cezası bölümünde şöyle geçti: “Bir kişinin bir şey söylemediği veya yapmadığı halde yaptığını iddia etmenin cezası; celd etmek ve iki seneye kadar hapsetmektir”.
  • Tazir cezalarında celd etmek en fazla 10 defa vurmaktır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle uyurdu:

” لا تجلدوا فوق عشرة أسواط إلا في حد من حدود الله” (البخاري)

“ Allah’ın hadlerinden bir had dışında on kırbaç üzerinde vurmayın” (Buhari)

Hiç evlenmemiş zina edenlere 100 celde, iffetli kadınlara iftira atanlara 80 celde, içki içenlere 40 veya 80 celde had olarak vurulur.

İşte İslam sadece adaleti ayakta tutmak ve doğru şahitlik yapmaya emretmekle, nefislere ve arzulara uyup adaletten sapmaktan sakındırmakla yetinmedi. Adaleti yapmayan veya yalan şahitlik yapanlara ceza uygular, bunu uygulayan İslam Hilafet devletidir. Bu ise ahkâmın metodudur. Devlet, yargı sistemi ve ceza kanunları metottandır. Zira İslam hem düşünce hem metottur. Şeriat ve uygulama metodudur. İslam’a ancak bu şekilde davet edilir. Allah şöyle buyurdu:

﴿لِكُلٍّ جَعَلۡنَا مِنۡكُمۡ شِرۡعَةً وَّمِنۡهَاجًا ‌ؕ﴾

“ Her biriniz (her Resul) için bir şeriat ve bir metot kıldık” (Maide 48)