– 49 –

İman ve küfür

Kur’an ve eski kitaplar

Nifak ve münafıkun

Kâfirleri dost edinmek

İzzet ve zillet

Müminlere zafer vaadi

Mümin kimdir? Kâfir kimdir? Münafık kimdir? İman neyi gerektirir? Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğu aklen nasıl ispatlanır? Kimler iman ettiler sonra kâfir oldular, sonra azgınlaştılar? Kâfirleri dost edinenlerin akıbeti nedir? İzzet kime aittir? Allah kime nusret ve zaferi söz verdi?

 ﴿يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اٰمِنُوۡا بِاللّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ وَالۡكِتٰبِ الَّذِىۡ نَزَّلَ عَلٰى رَسُوۡلِهٖ وَالۡكِتٰبِ الَّذِىۡۤ اَنۡزَلَ مِنۡ قَبۡلُ‌ؕ وَمَنۡ يَّكۡفُرۡ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓٮِٕكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ وَالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ فَقَدۡ ضَلَّ ضَلٰلًاۢ بَعِيۡدًا‏ ﴿۱۳۶﴾  اِنَّ الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا ثُمَّ كَفَرُوۡا ثُمَّ اٰمَنُوۡا ثُمَّ كَفَرُوۡا ثُمَّ ازۡدَادُوۡا كُفۡرًا لَّمۡ يَكُنِ اللّٰهُ لِيَـغۡفِرَ لَهُمۡ وَلَا لِيَـهۡدِيَهُمۡ سَبِيۡلًا ؕ‏ ﴿۱۳۷﴾  بَشِّرِ الۡمُنٰفِقِيۡنَ بِاَنَّ لَهُمۡ عَذَابًا اَلِيۡمًاۙ‏ ﴿۱۳۸﴾  ۨالَّذِيۡنَ يَتَّخِذُوۡنَ الۡـكٰفِرِيۡنَ اَوۡلِيَآءَ مِنۡ دُوۡنِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ‌ ؕ اَيَبۡتَغُوۡنَ عِنۡدَهُمُ الۡعِزَّةَ فَاِنَّ الۡعِزَّةَ لِلّٰهِ جَمِيۡعًا ؕ‏ ﴿۱۳۹﴾ 

“Ey İman edenler! Allah’a, O’nun Resulüne, Resulüne indirdiği kitaba (Kur’an’a) ve daha önce indirdiği kitaplara iman edin. Kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine ve kıyamet gününe kâfir olursa muhakkak ki uzak bir dalalete sapmış olur. Şu kimseler vardır ki, iman ettiler, sonra kâfir oldular, ondan sonra iman ettiler, ondan sonra da kâfirliklerini artırdılar, bunlar Allah tarafından bağışlanacak kimseler değildir, hidayete eriştirilecek kimseler değildir. Münafıklara kendilerine acılı azap hazırlandığını müjdele. Onlar ki, müminleri bırakıp kâfirleri dost edinen kimselerdir. Onlar yanında izzeti mi arıyorlar?! Şüphesiz ki izzetin tümü Allah’a aittir.” [136-139]

“Ey iman edenler! Allah’a, O’nun Resulüne, Resulüne indirdiği kitaba (Kur’an’a) ve daha önce indirdiği kitaplara iman edin.”

Allah, bu ayette iman edenlere hitap ederken Allah’a, Resulü olan Muhammed’e, Kur’an’a ve daha önce indirilen kitaplara inanmayı kesin karineyle talep etmiştir. Karine ayetin devamıdır:

“Kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine ve kıyamet gününe kâfir olursa muhakkak ki uzak bir dalalete sapmış olur.”

Eğer iman etmişseniz Allah’a, Muhammed’e, Kur’an’a ve daha önce indirilen kitaplara inanmış olmalısınız. Bunun manası kim iman ettiğini, mümin, Müslüman olduğunu iddia ederse bunlara iman etsin, daha doğrusu iman etmiş olmalıdır, yoksa mümin sayılmaz, kâfir sayılır. Allah imanın ne olduğunu, insanın ne zaman mümin olacağını bildirip tekit ediyor.

Ayrıca, bu ayette Yahudileri ve Hristiyanları da kastetmiştir, zira kendilerini mümin olarak saydılar, oysa onlar öyle değiller. Allah onlara da meydan okudu; eğer kendinizi mümin olarak sayıyorsanız veya tanıtıyorsanız gerçek manada Allah’a, Muhammed’e, Kur’an’a iman edin, daha önce indirilen bütün kitaplara inanın. Çünkü Yahudiler İncil’e inanmadılar. Yine Üzeyir veya İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu veyahut kendinizin Allah’ın oğulları olduklarınızı söyleyerek Allah’a şirk koşmayın. Allah dışında hahamlarınızı ve rahiplerinizi rab edinmeyin. Onlar size helali haram ve haramı helal kılan kimseler, onları kanun ve yasa koyucu olarak edinmeyin. Bu da şirktir. Allah şöyle buyurdu:

﴿وَقَالَتِ الۡيَهُوۡدُ عُزَيۡرُ ۨابۡنُ اللّٰهِ وَقَالَتِ النَّصٰرَى الۡمَسِيۡحُ ابۡنُ اللّٰهِ‌ؕ ذٰ لِكَ قَوۡلُهُمۡ بِاَ فۡوَاهِهِمۡ‌ ۚيُضَاھِــُٔــوۡنَ قَوۡلَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡ قَبۡلُ‌ ؕ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ ‌ۚ اَنّٰى يُؤۡفَكُوۡنَ اِتَّخَذُوۡۤا اَحۡبَارَهُمۡ وَرُهۡبَانَهُمۡ اَرۡبَابًا مِّنۡ دُوۡنِ اللّٰهِ وَالۡمَسِيۡحَ ابۡنَ مَرۡيَمَ‌ ۚ وَمَاۤ اُمِرُوۡۤا اِلَّا لِيَـعۡبُدُوۡۤا اِلٰهًا وَّاحِدًا‌ ۚ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ‌ ؕ سُبۡحٰنَهٗ عَمَّا يُشۡرِكُوۡنَ﴾

“Yahudiler Üzeyir Allah’ın oğludur dediler. Hristiyanlar Meryem oğlu Mesih Allah’ın oğludur, dediler. Tamamen daha önceki kâfirlerin seviyesine geldiler. Allah onları kahretsin ki nasıl iftira uyduruyorlar?! Onlar Allah dışında hahamlarını ve rahiplerini rab edindiler. Meryem oğlu Mesih’i de rab edindiler. Hâlbuki yalnız tek ilaha tapmaları emredildi. Ondan başka ilah yoktur. Allah koştukları şirkten münezzehtir.” [Tevbe Suresi 30-31]

 ﴿لَـقَدۡ كَفَرَ الَّذِيۡنَ قَالُوۡۤا اِنَّ اللّٰهَ هُوَ الۡمَسِيۡحُ ابۡنُ مَرۡيَمَ‌ؕ ﴾

Meryem oğlu Mesih Allah’ın oğludur diyenler kesinlikle kâfir oldular.” [Maide Suresi 17]

  ﴿وَقَالَتِ الۡيَهُوۡدُ وَالنَّصٰرٰى نَحۡنُ اَبۡنٰٓؤُا اللّٰهِ وَاَحِبَّآؤُهٗ‌ؕ قُلۡ فَلِمَ يُعَذِّبُكُمۡ بِذُنُوۡبِكُمۡ‌ؕ بَلۡ اَنۡـتُمۡ بَشَرٌ مِّمَّنۡ خَلَقَ‌ؕ﴾

“Yahudiler ve Hristiyanlar biz Allah’ın oğullarıyız ve sevgilileriyiz, dediler. De ki, peki niçin işlediğiniz günahlardan dolayı Allah size azap veriyor?! Daha doğrusu yarattığı beşerden, insanlardan bir parçasınız, o kadar!” [Maide Suresi 18]

﴿يٰۤـاَهۡلَ الۡكِتٰبِ لِمَ تَكۡفُرُوۡنَ بِاٰيٰتِ اللّٰهِ وَاَنۡـتُمۡ تَشۡهَدُوۡنَ‏ يٰۤـاَهۡلَ الۡكِتٰبِ لِمَ تَلۡبِسُوۡنَ الۡحَـقَّ بِالۡبَاطِلِ وَتَكۡتُمُوۡنَ الۡحَـقَّ وَاَنۡـتُمۡ تَعۡلَمُوۡنَ﴾

“Ey ehl-i kitap! Gerçeği gördüğünüz hâlde, niçin Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz? Ey kitap ehli! Bile bile hakkı gizleyip de hakkı batıla niye karıştırıyorsunuz? [Al-i İmran Suresi 70-71]

Buna göre Yahudiler ve Hristiyanlar mümin değildir, kâfirdirler, gerçeği örttüler ve inkâr ettiler. Aksini söyleyen bu ayetleri inkâr etmiş olur, Müslümanlığı kalmaz.

Allah daha önce indirdiği kitaplara iman etme konusundan söz edince Yahudilerin ve Hristiyanların dikkatlerini çekiyor. Kur’an daha önce indirdiği Tevrat, İncil ve Zebur gibidir. Bunlara inanıyorsanız, niçin Kur’an’a inanmıyorsunuz?! Zira o kitapları indiren Kur’an’ı da indirdi. Bunu bildiğiniz hâlde inkâr ediyorsunuz! Bu kitaplara iman etmek Kur’an’a iman etmeyi gerektirir. Hepsi Allah tarafından indirildi.

İşte, mümin, ancak Allah’a, O’nun Resulüne, Resulüne indirdiği Kur’an’a ve daha önce indirdiği kitaplara iman eden kimsedir. Kur’an’a inanmayan kimse kesinlikle mümin sayılmaz, kâfirdir.

Nitekim Kur’an akıl yoluyla Allah’ın kitabı olarak ispatlanmıştır, her zaman da ispatlanır. Bu kitap Arapçadır, hiçbir Arapça bilen, en fasih arpacıyı konuşan ve bilen kimse bile, Arapların şairleri ve edebiyatçıları tarih boyunca onun gibi bir kitap yazamadılar, hatta onun surelerinden bir sureye benzer yazamadılar. Eserleri duruyor, Kur’an’la karşılaştırılınca hiçbir şekilde Kur’an’ın seviyesine ulaşamaz. Bütün insanlara ve cinlere meydan okudu. Ama hepsi aciz kaldılar. Şüphesiz ki onu Allah’tan melek vasıtasıyla telakki eden Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem Resul ve Peygamber olur.

Şahsen Arapçayı iyi biliyorum, konuşuyorum, ana dilimdir. Edebiyatı yazdım, edebi üslupla fikrî konular yazıyorum, şiir de yazdım. Fikrî ve siyasi konuları daima okuduğum gibi şiiri ve edebiyatı devamlı okuyorum. Kur’an’ı da devamlı okuyorum. Her okuduğumda hayran kalıyorum, her ayeti her yönden inceliyorum; belağatı, manası, mefhumu, tasviri ve siyakı hep tetkik ediyorum. Gerçek manada bu Kur’an çok üstündür, ondan daha üstün olamaz, onun üstünlüğünün seviyesine hiçbir yazı ulaşamaz. Tam manasıyla bir mucize, insanlar onun gibi yazmaktan aciz kaldılar.   

Ama daha önce indirilen kitaplar akıl yoluyla ispatlanamaz. Çünkü asılları ortada yoktur, mucizeleri yoktur, var olan kitaplar tahrif edilmiştir. Fakat Kur’an’da geçtiği gibi Musa’ya indirilen Tevrat, İsa’ya indirilen İncil ve Davut’a indirilen Zebur’a iman ettik. Mucize olduğu aklen ispatlanan Kur’an’da geçtiği için inandık.  

Kur’an’da gaybi olan akaide, direk aklen ispatlanamayan melekler, eski kitaplar, eski resuller, peygamberler ve kıyamet gününe iman etmek gerekir. Yine Kur’an’da geçen cinler, şeytanlar, cennet, cehennem, diriliş, haşır, neşir, hesap ve sair gaybi akidelere iman etmek elzemdir, inkâr etmek küfürdür. Bunların nakli, delili akıl yoluyla ispatlanan Kur’an’da geçmiştir.

Kim Kur’an’da geçen akaidlerden bir tanesini inkâr ederse kâfir olur, uzak dalalete düşmüş olur, doğru yoldan tam şekilde sapmıştır.

Ayette geçen “uzak bir dalalete sapmış olur” ifadesinin manası, o dalalet haktan çok uzaktır, hakka hiç yakın değildir, tam sapıklıktır. Nitekim mesele ya hak ya batıl ya hidayet ya dalalettir ya nur ya karanlıktır, onların arasında orta yol yoktur. Fakat Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine ve kıyamet gününe kim kâfir olursa muhakkak ki o kadar dalalete düşmüş olur ki, tamamen haktan uzak bir sapık yola sapmış olur. Dinlerini terk etmezlerse hidayetli olamazlar. Yahudiler ve Hristiyanlar imana daha yakın denilemez, onlar diğer müşrikler gibi haktan tam şekilde sapmışlar. Küfür açısından müşriklerden hiçbir farkları yoktur.

اِنَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡ اَهۡلِ الۡكِتٰبِ وَالۡمُشۡرِكِيۡنَ فِىۡ نَارِ جَهَنَّمَ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَا ‌ؕ اُولٰٓٮِٕكَ هُمۡ شَرُّ الۡبَرِيَّةِ ؕ‏

“Şüphesiz ki, kâfir olan ehl-i kitap ve müşrikler cehennem ateşinde ebediyen kalacaklar. Yaratılmışların en şerli olanları kendileridir.” [Beyyine Suresi 6]

Bu nedenle her gün beş vakit namaza duran Müslümanın en az 40 defa okuduğu Fatiha Suresi’nde şöyle geçmektedir:

﴿اهدِنَا الصِّرَاطَ المُستَقِيمَ صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ﴾

“Bizi dosdoğru yola ilet. Nimete erdirdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerinkine değil.” [Fatiha Suresi 7]

Allah Kur’an’da birkaç yerde Yahudilere değinip onların Allah’ın gazabına uğradıklarını bildirirken dalalete düşenlerin Hristiyanlar olduğunu ilan etmiştir. Bu ise özel bir adlandırmadır, dikkat çekmek içindir. Çünkü Yahudiler pek çok kâfirlik, kötülük ve isyan yaptıklarından dolayı Allah birkaç ayette onlara gazap ettiğini açıkladı. Bu şekilde “المَغضُوبِ عَلَيهِمْ /gazaba uğrayanlar” olarak adlandırıldı. Hristiyanlar o kadar şaşkınlığa düştüklerinden dolayı onları dalaletli, şaşkın ve doğru yoldan sapmış kimseler “الضَّالِّينَ /dalalete düşenler” olarak isimlendirildi. Özellikle İsa hakkında çok şaşkın oldular, öldürülüp öldürülmediği, benzetilip benzetilmediği diye çok ihtilafa düşüp dalalet içinde boğuldular, birbirlerini tekfir edip düşman edindiler. Oysa Yahudiler, Hristiyanlar ve sair kâfirler uzak dalalete düşmüş ve Allah’ın gazabına uğramış oldular.

Resullerin ve peygamberlerin bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr eden asla mümin değildir. Allah şöyle buyurdu:

﴿اِنَّ الَّذِيۡنَ يَكۡفُرُوۡنَ بِاللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَيُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يُّفَرِّقُوۡا بَيۡنَ اللّٰهِ وَرُسُلِهٖ وَيَقُوۡلُوۡنَ نُؤۡمِنُ بِبَعۡضٍ وَّنَكۡفُرُ بِبَعۡضٍۙ وَّيُرِيۡدُوۡنَ اَنۡ يَّتَّخِذُوۡا بَيۡنَ ذٰ لِكَ سَبِيۡلًا ۙ‏ اُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡـكٰفِرُوۡنَ حَقًّا‌ ۚ وَاَعۡتَدۡنَا لِلۡكٰفِرِيۡنَ عَذَابًا مُّهِيۡنًا‏﴾  

“Şüphesiz ki Allah’a ve Resullerine kâfir olup Allah ile resulleri arasında ayrım yapmak isteyenler, bir kısmına inanırız bir kısmını inkâr ederiz diyenler ve onlar arasında orta yol edinmek isteyenler var ya, gerçek manada onlar kâfirlerin ta kendileridir. Hâlbuki biz kâfirlere alçaltıcı azap hazırladık.” [Nisa Suresi 150-151]

Daha doğrusu Kur’an’a iman eden kimse Kur’an’ın her ayetine inanır. Bir kısım ayetlere inanıp bir kısmını inkâr etmek kesinlikle küfürdür. Kim böyle davranırsa mümin olamaz, kâfir olur.  Eğer ibadet ve ahlak ayetlerine inanırız, fakat yönetim, iktisat ve ukubat, cezalarla ilgili ayetleri inkâr ederiz veya bunlar geçmişte kaldı, bu asırda uygulanmaz diyenlerin ta kendileri kâfirdir. Zira Kur’an’ın bütün ayetleri kıyamet gününe kadar geçerlidir, her asırda ve her yerde Kitap olduğu gibi uygulanmaya elverişlidir. Bu nedenle Kuran’da şöyle geçmiştir:

﴿وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡكٰفِرُوۡنَ﴾‏

 “Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin ta kendileri kâfirdir.” [Maide Suresi 44] Kâfirler ebediyen cehennemliktir.  

Ama Kur’an’ın bütün ayetlerine inanıyorsa ve onları uygulamıyorsa zalim ve fasık olur, büyük günahkâr sayılır, ebedi olmayan cehennemliklerdir.

﴿وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوۡنَ‏﴾

“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin ta kendileri zalimdir.” [Maide Suresi 45]

﴿وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ﴾

“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlerin ta kendileri fasıktır.” [Maide Suresi 47]

Maide Suresi 49. ayette Allah, Resulüne

﴿وَاَنِ احۡكُمۡ بَيۡنَهُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعۡ اَهۡوَآءَهُمۡ ؕ﴾

(İnsanlar arasında) Allah’ın indirdikleriyle hükmet, arzularına, heva ve heveslerine uyma!” emrini verdikten sonra şuna dikkatini çekti:

﴿وَاحۡذَرۡهُمۡ اَنۡ يَّفۡتِنُوۡكَ عَنۡۢ بَعۡضِ مَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ اِلَيۡكَ‌﴾

Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni onların saptırmalarından sakın!” Ondan sonra onlar ahirette azap görecekleri gibi bu dünyada da azap göreceklerini bildirerek devamen şöyle açıkladı:

﴿فَاِنۡ تَوَلَّوۡا فَاعۡلَمۡ اَنَّمَا يُرِيۡدُ اللّٰهُ اَنۡ يُّصِيۡبَهُمۡ بِبَـعۡضِ ذُنُوۡبِهِمۡ‌ؕ وَاِنَّ كَثِيۡرًا مِّنَ النَّاسِ لَفٰسِقُوۡنَ‏﴾

“Eğer onlar bundan yüz çevirirlerse Allah’tan işledikleri günahların bir kısmına mukabil başlarına musibet geleceğini bil. İnsanların çoğunun fasık olduklarını da bil.”

Nahl Suresi 61. ayette ve Fatır Suresi 45. ayette dünyada insanların bütün işledikleri günahlardan, yaptıkları zulümden dolayı onları başlarına musibetler indirerek cezalandırmak isteseydi, yeryüzünde bir kimse kalmayacaktı, fakat tövbe kapısı açık bırakılır, tövbe etmeyenleri ahirete tehir eder ki orada daha ağır ceza çeksinler. İnsanların çoğu fasıktır, dine uymak istemez, arzularına göre hareket etmek isterler. İşte burada çoğunluğun hiçbir zaman bir ölçü olmadığı ortaya çıkıyor, çoğunluk hükmü olan cumhuriyet ve demokrasinin batıl olduğu kesinleşiyor. Sadece hakka tabi olunur, o sadece Allah’tan gelen hükümdür.

Heva ve heveslerine uyan insanlar buna göre hüküm isterler, sadece arzularını ve çıkarlarını düşünürler, Allah’ın hükmüne uymak istemezler, ancak bir hüküm işlerine uygun gelirse buna uyarlar, yoksa uymazlar. Bunun için bir kısım hükümlerin uygulanmasını istemezler. Allah’tan korkmazlar, O’nun rızasını düşünmezler. Yahudiler böyledir. Allah şöyle buyurarak onları teşhir etti:

﴿اَفَكُلَّمَا جَآءَكُمۡ رَسُوۡلٌۢ بِمَا لَا تَهۡوٰٓى اَنۡفُسُكُمُ اسۡتَكۡبَرۡتُمۡ‌ۚ فَفَرِيۡقًا كَذَّبۡتُمۡ وَفَرِيۡقًا تَقۡتُلُوۡنَ﴾

(Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir resul (elçi) geldikçe, ona karşı büyüklük tasladınız. Bu nedenle (size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz.” [Bakara Suresi 87]

 Bu nedenle Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem hakla gelince Yahudiler diğer müşrikler gibi onu yalanladılar ve öldürmeye teşebbüs ettiler.

Asrımızdaki Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen yöneticiler aynıdır; kendi arzularına göre söylemeyen Müslümanları yalanlarken ya öldürürler ya da hapse atarlar. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeye, İslâm yönetimine veya Hilâfet’e çağıranları hem lekelemeye ve karalamaya çalışırlar hem de ağır ceza verirler.

Yine Yahudileri kastederek şöyle teşhir etti:

 “Şu kimseler vardır ki, iman ettiler, sonra kâfir oldular, ondan sonra iman ettiler, ondan sonra da kâfirliklerini artırdılar, bunlar Allah tarafından bağışlanacak kimseler değildir, hidayete eriştirilecek kimseler değildir.”  

Bunlar Musa’ya iman ettiler, sonra kâfir olup ineğe taptılar, ondan sonra Musa’ya iman ettiler. Ondan sonra İsa gelince kâfir oldular. Ondan sonra da Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem gelince kâfirliklerini artırdılar, azgınlaştırdılar. Zira Musa İsrailoğullarındandı, buna rağmen saptılar. İsa Aleyhi’s Selam da İsariloğularından sayılır. Fakat arzularına göre söylemeyince onu inkâr ettiler, öldürtmeye kalkıştılar. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ise Araplardan olunca iyice azgınlaştılar, hiç çekemediler, nasıl kendi kavimlerinden değil Araplardan nebi çıkar?! Buna hiç dayanamadılar, kıskanıp haset ettiler, kâfirliklerini arttırdılar. Allah’ın ayetleri okundukça kâfirlikleri artıyordu:

﴿وَلَيَزِيۡدَنَّ كَثِيۡرًا مِّنۡهُمۡ مَّاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡكَ مِنۡ رَّبِّكَ طُغۡيَانًا وَّكُفۡرًا‌ؕ﴾

“Andolsun ki, Rabbinden sana indirilen ayetler onların (Yahudilerin) çoğunun azgınlığı ve kâfirliklerini arttırır.” [Maide Suresi 64]

Bunlar asla tövbe etmezler, Allah’ın mağfiretini dilemezler, pek azgındır, gaddardır. Bu nedenle Allah onları bağışlamaz, onları hidayete erdirmez, hâlleri üzerinde bırakır. İnsan hidayeti arıyorsa Allah onu muvaffak kılar hidayete eriştirir.

Doğru yolu arayan kimse hakkani ve insaflı olur, hakkı görünce hemen onu kabul edip hidayetli olur. Allah onun kalbini hidayete açar. Eğer hakkı aramıyorsa şartlı olursa kendi arzusuna uyan, heva ve hevesine göre hareket eden kimse olursa hidayeti aramayan kimse olup hidayete erişemez, Allah onun kalbini hidayete açmaz, göğsünü daraltır. Enam Suresi 125. ayete bakabilirsiniz.

Kâfir olarak ölenler lanetli ve cehennemliktir, ebediyen cehennemden çıkmazlar.

﴿اِنَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا وَمَاتُوۡا وَهُمۡ كُفَّارٌ اُولٰٓٮِٕكَ عَلَيۡهِمۡ لَعۡنَةُ اللّٰهِ وَالۡمَلٰٓٮِٕكَةِ وَالنَّاسِ اَجۡمَعِيۡنَۙ‏  خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۚ لَا يُخَفَّفُ عَنۡهُمُ الۡعَذَابُ وَلَا هُمۡ يُنۡظَرُوۡنَ﴾

“Şüphesiz ki kâfir olup kâfirlik üze­rinde ölenlere Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti olsun. Onlar ebediyen lanet içinde ka­lırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır.” [Bakara Suresi 161- 162]

“Münafıklara kendilerine acılı azap hazırlandığını müjdele. Onlar ki, müminleri bırakıp kâfirleri dost edinen kimselerdir. Onlar yanında izzeti mi arıyorlar?! Şüphesiz ki izzetin tümü Allaha aittir.”

Münafıklar Yahudiler ve Hristiyanlar gibi iman ettiklerini iddia ederler ama gerçek manada iman etmiş değiller. İman ettiklerini iddia ederler, fakat kalpleri hiç inanmamıştır. Bu nedenle cehennemle müjdelendiler. Onlarla alay ederek onlara verdiği müjde cehennemdir. Burada da bir alay vardır! İnsanlar iyi bir şeyle müjdelenir. Fakat münafıkları alçaltarak onlarla alay ederek bir müjdeden bahsedildi, size bir müjde: bu ise cehennemdir!

Onlarla ilgili birçok ayet geçti. Zira onlar pek tehlikelidirler, iç düşmandır. Bunlar iman ettikleri iddiasıyla korunmak istediler, hem de mümin olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Çıkarlarını gerçekleştirmek veya İslâm’la gizlice savaşmak için mümin olduklarını iddia ederler. Allah onların adını taşıyan Münafikun Suresi’ni indirerek sıfatlarını teşhir etti. Ayrıca birçok surede, özellikle Tevbe Suresi’nde onların hareketleri ve karakterlerini ifşa etti. Şöyle buyurdu:

﴿اِتَّخَذُوۡۤا اَيۡمَانَهُمۡ جُنَّةً فَصَدُّوۡاعَنۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ‌ؕ اِنَّهُمۡ سَآءَ مَا كَانُوۡا يَعۡمَلُوۡنَ﴾

“Onlar (münafıklar) iman ettiklerine dair yeminlerini bir korunma olarak edindiler. Böylece Allah yolundan insanları saptırdılar. Onların yaptıkları işler gerçekten ne kadar kötüdür.” [Münafikun Suresi 2]

﴿هُمُ الۡعَدُوُّ فَاحۡذَرۡهُمۡ‌ ؕ قَاتَلَهُمُ اللّٰهُ اَنّٰى يُـؤۡفَكُوۡنَ‏﴾

“Onlar gerçek düşmandır. Onlardan sakının. Allah onları kahretsin ki onlar hidayetten sapıp dalalete düşüyorlar.” [Münafikun Suresi 4]

Onlar müşrikler, Yahudiler ve Hristiyanları, açık olan kâfirleri dost edinirler. Oysa onlar kâfirlerden bir parçadır ama gizlenmeye çalışırlar. Maide Suresi 51. ayette Allah müminlere Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyi yasaklarken onları dost edinenlerin onlardan bir parça, Yahudiler ve Hristiyanlardan olduklarını açıkladı.

Allah münafıklarla ilgili inkâri bir soru soruyor; mümin olduklarını iddia ederken niye kâfirleri dost edinmeyi istiyorlar?! İnkâri sorunun manası onların iddialarını kabul etmediği hâlde onlara bunu sormaktır. Onlara kâfirler yanında izzet, şeref, güç ve yardım mı istiyorlar? Zira izzet bu manalarda geçmektedir. Oysa izzetin tümü Allah’ın katındadır. İzzeti isteyen Allah’a sarılsın. O zaman izzetli, şerefli ve güçlü olur. Allah onların adını taşıyan surede şöyle buyurdu:

  ﴿وَلِلّٰهِ الۡعِزَّةُ وَلِرَسُوۡلِهٖ وَلِلۡمُؤۡمِنِيۡنَ وَلٰـكِنَّ الۡمُنٰفِقِيۡنَ لَا يَعۡلَمُوۡنَ﴾ 

“İzzet ancak Allah’ın, Resulünün ve müminlerindir. Fakat münafıklar bilmezler.” [Münafıkun Suresi 8]

Bütün izzetlerin sahibi Allah’tır. Aynı anda Resulüne ve müminlere izzeti kazandırdı. Zira müminler Allah’a sarıldılar, O’nun ipini tuttular, dinine yardım ettiler. Böylece Allah onları izzetli kıldı. Allah’a bağlandıkça hep kazanırlar, hiç yenilmezler, zelil olmazlar.

Ama münafıklar ve kâfirler hem dünyada hem de ahirette zelil olacaklar. Allah elbet müminleri onlara galip getirecektir. Şöyle buyurdu: 

﴿اِنَّا لَنَـنۡصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا وَيَوۡمَ يَقُوۡمُ الۡاَشۡهَادُ ۙ‏ ﴾

“Muhakkak ve muhakkak, Resullerimize ve müminlere hem dünyada hem şahitlerin kalktığı gün, kıyamet gününde yardım edeceğiz, nusret vereceğiz.” [Gafir/ Mümin Suresi 51]

Ama müminler Allah’ın dinine yardım edince Allah onlara yardım eder. Şöyle buyurdu:

﴿وَلَيَنۡصُرَنَّ اللّٰهُ مَنۡ يَّنۡصُرُهٗ ؕ اِنَّ اللّٰهَ لَقَوِىٌّ عَزِيۡزٌ‏﴾

“And olsun ki Allah elbet kendine yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah izzet ve kuvvet sahibidir.” [Hac Suresi 40]

﴿يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اِنۡ تَـنۡصُرُوا اللّٰهَ يَنۡصُرۡكُمۡ وَيُثَبِّتۡ اَقۡدَامَكُمۡ‏﴾

“Ey iman edenler! Allah’a yardım ederseniz Allah size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.” [Muhammed Suresi 7]

Müminler Allah’ın dinine yardım ederken Allah onlara sebatlık verip yardım eder. Böylece kâfirleri yenerler. Allah’ın dinini hâkim kılarlar, hem dünyayı hem ahireti kazanmış olurlar. Nur Suresi 55. ayette onlara yeryüzünde halifelikle, kendi elleriyle dinin hâkimiyeti gerçekleşmesiyle ve otorite sahibi olmakla vaad edildiler. Rum Suresi 6. ayette geçtiği gibi Allah vaadini bozmaz, kesinlikle onu er geç yerine getirir.