– 52 –

  • Zalime karşı çıkmak ve beddua etmek
  • Allah’ın zalime mühlet vermesi ve cezalandırması
  • Kamuoyu ve örf oluşturmak
  • Mefhum, ölçü ve kanaat
  • Amellerin çeşitlleri ve iradeyle yapmak
  • Başkaları hakkında kötü konuşmak
  • Kusurları affetmek

Başkalrı hakkında ne zaman kötü konuşulur? Kamuoyu ve örf nedir ve nasıl oluşturulur? Mefhum, ölçü ve kanaat ne demek? Zalime karşı çıkmak farz mıdır ve beddua edilir mi?  Bunun urğrunda öldürülen şehit midir? Zalime karşı susanlar veya destekleyenlerin cezası nedir? Allah niçin zalime mühlet verir ve ne zaman cezalandırır? Kimler afedilir kimler afedilmez? Amellerin çeşitlleri nedir ve insan kendi iradesiyle mi amel yapar?

لَا يُحِبُّ اللّٰهُ الۡجَــهۡرَ بِالسُّوۡٓءِ مِنَ الۡقَوۡلِ اِلَّا مَنۡ ظُلِمَ‌ؕ وَكَانَ اللّٰهُ سَمِيۡعًا عَلِيۡمًا‏ اِنۡ تُبۡدُوۡا خَيۡرًا اَوۡ تُخۡفُوۡهُ اَوۡ تَعۡفُوۡا عَنۡ سُوۡٓءٍ فَاِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَفُوًّا قَدِيۡرًا  

“Allah kötü sözün açıkça söylenmesini sevmez, ancak zulme uğrayan kimse başkadır. Allah işiten ve her şeyi bilendir.” (148)

“Bir iyiliği açıklar veya gizlerseniz veyahut bir kötülüğü afederseniz, bilinki Allah afedicidir ve her şeye kadirdir.” (149)

 Ayette geçen “Allah sevmez” ifadesinin manası, Allah Kabul etmez ve yasaklar. Bu yasaklığın kesin olup olmadığını belirleyen karinedir. Bu karine ya aynı ayette ya da başka ayetlerde geçer.

 Allah kötü kelamın sarfedilmesini haram kılar. Haram olduğuna dair karine şu ayette geçti:

اِنَّ اللّٰهَ يَاۡمُرُ بِالۡعَدۡلِ وَالۡاِحۡسَانِ وَاِيۡتَآىِٕ ذِى الۡقُرۡبٰى وَيَنۡهٰى عَنِ الۡفَحۡشَآءِ وَالۡمُنۡكَرِ وَالۡبَغۡىِ‌ۚ يَعِظُكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَذَكَّرُوۡنَ

“Şüphesiz ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, akrabalara yardım etmeyi emreder. Hayâsızlığı, kötülüğü ve haksızlık yapmayı nehyeder. Düşünüp tutasınız diye size vaaz eder (emreder). (Nahl 90)

Ayrıca marufu emretemek ve münkeri nehyetmek farz kılınmıştır. Birçok ayetle ve hadisle bu farz pekiştirilmiştir. Bu nedenle müslümanın kötü bir şey söylemesi haramdır. Ancak mezlum kimseye istisna geldi, kendine zulmedene kötü söz söyleyebilir, beddua edebilir.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:

” إتقِ دعوةَ المظلوم، فإنها ليس بينها وبين اللهِ حجاب”

“Mazlum (zulme uğrayan) kimsenin duası (bedduası)‘ndan sakın, bunun ile Allah arasında perde yoktur” (Tirmizi)

Bunun manası mazlum kimse zalim aleyhine dua edebilir ve dua edince (beddua edince) Allah icabet eder. O kadar ki, Allah zalimlerden nefret eder ve intikam alır.

İyilik ve kötülüğün ne olduğunu tayin eden şeriattır. Akil veya âdet ve gelenek veyahut kamuoyu ve örf değildir. Daha doğrusu İslamın gösterdiği iyilik hakkında kamuoyu oluşturmak ve örf haline getirmek gerekir. İslam’ın nehyettiği şeyler kötülüktür. Bunlara karşı çıkışı topluma kabul ettirmek gerekir. Kötülükleri reddetmek ve işliyenlere karşı çıkmak kamuoyu ve örf haline getirmek elzemdir. Zira insanlar kamuoyu ve örflere mahkûm olup uyarlar. Bir şeyin kamuoyu veya örfü yoksa insanlar onu açıkça yapmaktan çekinirler.

Kamuoyu kolayca değiştirilebilir, fakat örf daha fazla sebatlıdır. Çünkü örf insanlar tarafından tanınıp kabullenilmiş bir şey olur. Kamuoyu ise belli bir zamanda topluma bir fikrin egemen olmasıdır. Belli güçler kamuoyunu bir mücadeleyele değiştirebilirler.  

Missal olarak Lut kavminin ileri gelenleri ve güç sahipleri erkek ile erkek arasında cinsal ilişkiyi, eşcinsellik yaptıkları için halk arasında yaydılar, kamuoyu oluşturdular, açıkça işlemeye de başladılar, hatta örf haline geldi. Peygamber Lut a.s kendisiyle beraber mücadele edebilecek bir hizip, bir grup oluşturamadığı ve onlara karşı gücü olamdığı için yalnız mücadele etti, kimse onu dinlemedi, hatta onun karısı onun aleyhine çıktı ve sapıklar yanında saf tutu, sadece kızları yanında duruyordu, onlar ise zayıf idiler. Sonra Allah Lut’a yardım edip kendisini ve kızlarını kurtardı, karısı dâhil olmak üzere diğerlerine ağır azap indirdi ve yerin dibine batırdı. Hâla onların eserlerinde insanlar için bir ibret vardır.

Bu asırda da aynı olay oldu. Batı dünyasında sapıklar karşısına çıkan pek bulunmadığından, devlet ve medya onların yanında durduğundan dolayı eşcinselliği yayabildiler, böylece onları kötüleyen kamuoyunu değiştirebildiler, onları koruyan kanunlar çıkarıldı, onlara dokunan kimselere ağır cezalar verilmeye başlandı, onlara saygı göstermek için toplum zorlanmaya çalışılmaktadır. Batı dünyası buna teslim olmuştur. Fakat İslam dünyasında bunu yaymaya ve kamuoyu oluşturmaya başladılar. Türkiye’de Erdoğan yönetimi Allah’ı kızdırıp Batıyı memnun etmek ve belli menfaatlar elde etmek uğrunda Allah’ı ve müminleri kızdırıp bunlara müsaade etti ve çalışmalarını meşrulaştırdı. Dernek kurmaya ve yürüyüş düzenlemeye müsaade verdi. Raşidi Hilafet devletini kurmaya çalışan samimi müslümanlar bunlara ve yönetime karşı çıkıp mücadele etmektedir.

Hilafeti kurabilmek için kamuoyu oluşturmak gerekir. Heryerde ve her platformada açıkça Hilafetin farziyetini ve ahkâmını anlatmak ve yüksek sesle açıklamak, sevdirmek ve parlak suretini ve tarihini yansıtmak gerekir, hatta kamu örfü haline getirmek için elzemdir. Aynı anda demokrasiyi, laikliği ve sair Batı sistemleri ve fikirlerinin, sinsi siyasetlerini ve vahşi sömürgeciliğini teşhir edip çirkinliği göstermek gerekir. Raşidi Hilafet devletini kurmaya çalışan samimi müslümanlar bu mesuliyeti üstlenir.  

Kamuoyu oluşturduktan sonra kamu örfü haline getirmeye çalışmak gerekir. İnsanlar örfe uyarlar ve aykırı hareket edene karşı çıkarlar. Zira İslam fikirlerini yayıp mefhum haline getirmek gerekir. İnsanlara bunların vakıası ve gerçeği zihinlerine tasvir ettirilirse ve inandırılırsa mefhum olur.

Missal olarak Hilafet fikri,

  •  Toplumda yayılınca ve sair fikirlere egemen olursa ona kamuoyu oluşturulmuş olur.
  • Toplum tarafından tanınıp kabul edilirse ve saygı gösterilirse örf olur.
  • Şeri hükümlere binaen inandırılırsa, İslam devletinin Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem ve Raşidi halifeler döneminde vakısı ve gerçeği zihinlere tasvir ettirilirse, İslam tarihi boyunca Hilafetin parlak sahneleri gösterilirse mefhum haline gelir.
  •  Akideye bağlayarak, namaz gibi Allah’ın emri olduğu ve bunu kabul etmeyenlere azabın var olduğuna inandırılırsa kanaat olur. Ayrıca dini uygulamak, yaşatmak, korumak, yaymak, müslümanların ırzlarını, diyarlarını, malları ve canları korumak, kalkınma ve ilerlemek için ne kadar zaruri olduğu anlatılırsa kanaat daha fazla sağlamlaştırılır.
  • Sistemleri ölçmek ve bunların arasında mukayese yapmak için Hilafet mefhumu ölçü olarak kullanılır. Cumhuriyet, krallık, impratorluk, hükümet, federallık ve konfederallık sistemleri Hilafet ölçüsüyle ölçülür. Mustafa Kemal Hilafeti ilga ederken Hilafet, cumhuriyet ve hükümet mefhumda ve manada mündemiçtir diyerek müslümanları aldatmaya çalıştı. Oysa Hilafeti mefhum ve ölçü haline getiren bunların arasında mukayese yapabilir ve ayrım yapabilir, birbirlerine benzemediklerini anlar. Hilafet her yönden benziyorsa Kabul edilir. Bu nedenle Halifeye benzer, sadece lafız farklı ise, aynı manada ise imam, sultan ve emir gibi Kabul edilir.

Müslümanlara karşı kötü niyet ve fikirlere sahip olması haramdır. Münafıklar ve kalbi hasta olanlar kalplerindekini gizleyip İslam ve müslümanlara karşı çalışırlar,

İyi veya kötü ameller ve sözler üç çeşittir:

  • Kalbi ameller (Kalbi tasarruf): iyi veya kötü niyet, düşünce, maksat, sevgi, nefret, haset ve kıskançlıktır. Missal olarak, İbadetlerde Allah için niyet kabul edilir, gösteriş veyahut çıkar için niyet Kabul edilmez. Allah için sevmek ve nefret etmek kabul edilir. Müslümanlara haset etmek haramdır.
  • Lisan amelleri (Kavli tasarruf): iyi veya kötü konuşmaktır.
  • Vücut organlarıyla yapılan ameller (Fiili tasarruf): Elini kullanırsa buna fiili bir tasarruf denilir.

İnsan bütün bu amelleri kendi iradesiyle yapabilir. Allah kalbi, dili ve vücut organlarını yarattığı gibi bunlarda özellikler yarattı, bunlara kader denilir. Kaza ve kaderin bir kısmıdır. Fakat bunları kullanmak kaza ve kader değildir, insanın hakim olduğu daireye dahildir: İnsan Allah rızası için  niyet edebileceği gibi başka şey için de niyet edebilir. Sevebilir, nefret edebilir, kıskanbilir, haset edebilir.. İyi konuşabilir, kötü konuşabilir, helal ve farz olan işleri yapabilir, tersini de yapabilir. Böylece bu dairede insan serbesttir. Allah şöyle buyurdu:

وَنَفۡسٍ وَّمَا سَوّٰٮهَا فَاَلۡهَمَهَا فُجُوۡرَهَا وَتَقۡوٰٮهَا قَدۡ اَفۡلَحَ مَنۡ زَكّٰٮهَا  وَقَدۡ خَابَ مَنۡ دَسّٰٮهَا ؕ‏

“ Nefsi yaratana and olsun, ona kötülük ve iyilik duygusunu ve takvasını (kötülükten sakınma yeteneğini) ilham edene andolsun ki, nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömüp kirleten kimse de ziyana uğramıştır.”  (Şems 7-10)

İman ederse ve iyilik yaparsa kazanır, cennetlik olur. Kâfir olursa veya kötülük yaparsa kaybeder, cehennemlik olur.

Bu ayetle insanın kendine zulmedene karşı çıkma hakkı doğdu. Zulme karşı susması doğru değildir. Zira zalim kendisine karşı çıkılmazsa zulme devam eder. Bu nedenle Allah birçok ayette ister kendisine karşı isterse insanların birbirlerine karşı zulüm yapmasını kesin şekilde yasaklamıştır.

Allah’ın kendisine karşı zulmü ise şirk, kendi hükümlerini uygulamamak ve çizdiği sınırları aşmaktır. Şöyle buyurdu:

لَا تُشۡرِكۡ بِاللّٰهِ ؔاِنَّ الشِّرۡكَ لَـظُلۡمٌ عَظِيۡمٌ‏

“Hiç Allaha şirk koşma. Şüphesizki şirk büyük bir zalimliktir, bir zulümdür”. (Lokman 13)

  وَمَنۡ لَّمۡ يَحۡكُمۡ بِمَاۤ اَنۡزَلَ اللّٰهُ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوۡنَ

“Allahın indirdikleriyle hükmetmiyenler zalimlerin ta kendileridir”. (Maide 47)

وَمَنۡ يَّتَعَدَّ حُدُوۡدَ اللّٰهِ فَاُولٰٓٮِٕكَ هُمُ الظّٰلِمُوۡنَ‏

“Allah’ın hudutlarını aşanlar zalimlerin ta kendileridir”. (Bakara 229)

Bu zalimlere karşı çıkmak farzdır, susmak haramdır, onlar hakkında kötü konuşmak haktır, susanlar da günah işlerler ve başlarına bir azap olarak müsibetin gelmesini beklerler.

Allah şöyle buyurdu:

وَاتَّقُوۡا فِتۡنَةً لَّا تُصِيۡبَنَّ الَّذِيۡنَ ظَلَمُوۡا مِنۡكُمۡ خَآصَّةً‌ ۚ وَاعۡلَمُوۡۤا اَنَّ اللّٰهَ شَدِيۡدُ الۡعِقَابِ

“ Öyle fitneden (azaptan) sakının ki sadece sizden zalimlere dokunmaz. Bilinki Allah şiddetli azaba sahiptir” (Enfal 25)

“Sadece sizden zalimlere dokunmaz” demesinde zalimlere karşı susanlara da dokunacaktır anlamı vardır. Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenlere, zalimlere karşı susanlara bu azap dokunur. Bu zalimleri destekliyorsa elbet bu kişi de zalimdir, kendisine büyük azap dokunur.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

«إنَّ النَّاسَ إِذَا رَأوُا الظَّالِمَ فَلَمْ يَأْخُذُوا عَلَى يَدَيْهِ أوْشَكَ أنْ يَعُمَّهُمُ اللَّهُ بِعِقَابٍ» رواه الترمذي.

“ İnsanlar zalimi görüp onu zalimlikten engellemeye çalışmasalar Allah onlara bir azap vermek üzere bir halde olur” (Tirmizi)

Şöyle de buyurdu:

«وَاللَّه لَتَأْمُرُنَّ بالْمعْرُوفِ، وَلَتَنْهوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ، ولَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدِ الظَّالِمِ، ولَتَأْطِرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْراً، ولَتقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً، أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّه بقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ، ثُمَّ لَيَلْعَنكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ» (أبو داود والترمذي وابن ماجه).

“Hayır. Allah’a yemin olsun ki elbette marufu emredip münkerden nehyedeceksiniz. Zalimin elini zulümden çekip onu hakka döndüreceksiniz ve onu hak üzerinde tutacaksınız, ya da sizin ve onların kalplerinizi biribirine çarptırır. Sonra da onları lanetlediği gibi sizleri de lanetler.” (Tirmizi, Ebu Davut, İbni Maceh)

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem birçok hadiste zalime karşı çıkılmasını emretmiştir. Zalime karşı dikilip hak sözü söylemenin en büyük cihad olduğu, bunun uğrunda öldürülen Müslümanın şehitlerin efendisi olduğu gösterilmiştir. Şöyle buyurmuştur:

“أفضل الجهاد كلمة حق تقال عند سلطان جائر” (أبو داود، الترمذي)

“Cihadin en üstünü zalim yönetici karşısında hak sözü söylemektir” (Ebu Davut, Tirmizi)

Şöyle de buyurmuştur:

«سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَالَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ فَقَتَلَهُ» رواه الحاكم في المستدرك وإسناده صحيح.

“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmuttalip ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona marufu emredince ve onu münkerden nehyedince öldürülen kimsedir” (Elhakim Müstedrek hadis kitabında rivayet etti, senedi sahihtir)

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem hakkı söylemeyi çok teşvik etmiştir. Müslümanları hakkı söylemeye şöyle diyerek cesaretlendirmiştir:

«أَلا لا يَمْنَعنَّ أحدَكُم رَهْبةُ النّاسِ أّن يَقولَ بِحقٍّ إذا رآه أَو شَهِدَه، فَإنَّه لا يُقرِّبُ مِن أَجلٍ، ولا يُبَاعدُ مِن رزقٍ أَن يَقولَ بِحقٍ أو يُذكِّرَ بعظيمٍ». (رواه أحمد).

“Biriniz hakkı görünüce onu söylemek uğrunda insanlardan, onların kalabalıklarından korkmasın. Bu korku eceli yaklaştırmaz, rızkı uzaklaştırmaz. Hakkı görünce veya önemli bir şey görürse onu söylemekten geri kalmasın” (Ahmed bin Hanbel)

Nitekim Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem o kadar hakkı söylemeyi teşvik ettiki, İsa a.s’ın arkadaşları gibi ölmeyi tercih etmemizi isteyerek şöyle buyurmuştur:

كَونوا كأصْحَابِ عِيسَى بْنِ مَرْيَمَ ، نُشِرُوا بِالْمَنَاشِيرِ وَحُمِلُوا عَلَى الْخَشَبِ فَوَالذي نَفْسي بِيَدِهِ لَمَوْتةُ فِي سَبِيلِ اللَّهِ خَيْرٌ مِنْ حَيَاةٍ فِي مَعْصِيَتِهِ

 “İsa’nın arkadaşları gibi olun. Zira onlar testerelerle ikiye bölündüler ve çarmıha gerildiler. Canımı elinde tutan Allah’a yemin olsun ki Allah yolundaki ölüm, günah içindeki bir hayattan daha hayırlıdır.”(El-Mu’cemu’s Sağîr, 749; El-Mu’cemu’l Kebîr, 9/20; Müsned eş-Şamiyyîn, 658)

Yaşlı olan Yasir ve Sümeyye’ye ağır işkence altındayken Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem onlara taviz gösterin demedi, tersine şöyle dedi:

صَبْرًا آلَ يَاسِرٍ إنَّ مَوْعِدُكُمُ الْجَنَّةُ

“Sabredin, ey Yasir ailesi! Elbetteki size vadilen şey cennettir.”

(Müstedrek, 3/383; El-Metalibu’l âliye, 4034; El-Hilye, 1/140)

Bunun manası zalime karşı çıkmak ve hak sözü söylemek büyük farzdır, zira bunun uğrunda öldürülenin ödülü cennettir. Ancak bununla adalet yayılır ve zulüm yok olur, insanlar rahatlayıp dinleri, ırzları, canları ve malları korunur ve emniyet içerisinde yaşarlar, yoksa zalimler mütemadiyen insanların dinlerine, ırzlarına, canlarına ve mallarına saldırırlar.

Korkaklar ve çıkarcılar zalime ve zulme karşı çıkmamak veya hak sözü söylememek için bahaneler arayıp ayetleri ve hadisleri de ters şekilde tevil etmeye başlarlar.

Zalimi zulmünden alıkoymak ona bir yardım olarak sayılmıştır, çünkü onun için Allahın azabından bir kurtuluş olur. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur

انصر أخاك ظالما أو مظلوما

“Kardeşin zalim olsun mazlum olsun ona yardım et” deyince Müslümanlar mazlum olunca nasıl ona yardım edeceğmizi biliyoruz, ama zalim olunca nasıl ona yardım edeceğiz? Deyince,  Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem:

” تأخذ على يده” وفي رواية أخرى ” تمنعه  من الظلم فإن ذلك نصره”.

“ Onun elini zulümden çekersiniz” başka rivayette: “onu zulüm yapmaktan önlersin. İşte ona yardım budur”. (Buhari)

İşte zalime karşı susanlar veya zulümden vazgeçirmeye çalışmayanlar hem kendilerine hem de zalime zarar getirirler. Eğer zulümden onun elini çekerlerse hem kendilerini hem onu azaptan kurtarmış olurlar ve büyük sevap kazanırlar. Ama cahiller, korkaklar ve çıkarcılar bunu anlamak istemezler.

Zalim hakkı görmediğinden dolayı ve onu durduracak kimse görmeyince de azgın olup mütemadiyen zulüm yapar. Allah’ın azabını hiç düşünmez, başına azap olarak bir musibet gelmeyince kendisine bir şey olmayacağını zanneder,  diğer zalimlerin akibetinden hiç ders almazlar, onların becerikli olmadıklarını düşünerek onlarla alay eder. Oysa Allah ona mühlet verir, vazgeçmezse ona ağır azap verir. Buhari ve Müslim’de geçen sahih rivayetle Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” إِنَّ اللهَ لَيُمْلِي لِلظَّالِمِ حَتّى إذَا أخَذَهُ لمْ يُفْلِتْهُ” ثم قرأ قوله تعالى:” وَكَذٰلِكَ اَخۡذُ رَبِّكَ اِذَاۤ اَخَذَ الۡقُرٰى وَهِىَ ظَالِمَةٌ‌ ؕ اِنَّ اَخۡذَهٗۤ اَلِيۡمٌ شَدِيۡدٌ‏ ﴿ هود۱۰۲﴾”

“ Muhakkak ki Allah zalime bir mühlet verir. Ancak onu yakalayınca (verdiği mühlet bitince) onu (cezalandırmadan) bırakmaz”.

Ondan sonra Allah’ın şu sözünü okudu: “Rabbin zulme sapan toplulukları yakaldığında işte böyle yakalar! Şüphesiz ki onun yaklaması (cezalandırması) pek acı vericidir.” (Hud 102)

Hatta Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem yönetici olarak bilmeden her hangi bir kimseye bir haksızlık yapmışsa hakkını almya çağırarak şöyle buyurdu:

” وإني لأرجو أن ألقى ربي وليس أحد منكم يطلبني بمظلمة في دم ولا مال”

“Umarım ki Rabbimle karşılaşırken kanla veya malla ilgili bir kimse kendisine zulmettiğimi iddia ederek ortaya çıkmasın” (Tirmizi ve Ebu Davut)

Bu hadis yöneticiler başta olmak üzere bütün zalimlere hitap etti, kıyamet gününde sorulacaklarını unutmasın, bu gün, kendilerine ölüm gelmeden önce zulümlerinden vazgeçsinler, herkese hakkını versin, başta Allah’a hakkını versin, şirk koşmasın ve Allah’ın indirdikleriyle hükmetsin ve şeri hükümlere bağlansın.

 Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem Müslümanın diğer müslümana zulmetmesini haram kılarak onlara şöyle buyurdu:

«الْمُسْلِمُ أَخُو الْمُسْلِمِ لَا يَظْلِمُهُ وَلَا يَخْذُلُهُ وَلَا يَحْقِرُهُ».

“ Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu reziletmez, onu yardımsız bırakmaz, onu alçaltmaz” (Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davut, İbni Mace)

Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu hadisi haber sigasıyla açıklar. Haber ise talep ifade eder. Bu talep kesinlik ifade eder. Zira yukarıda gösterdiğimiz deliller birer karinelerdir.

“Bir iyiliği açıklar veya gizlerseniz veyahut bir kötülüğü afederseniz, bilinki Allah afedicidir ve her şeye kadirdir”. (149)

Bir müslüman bir iyilik yapınca onu açıklıyabilir. Bu şekilde diğerlerini iyilik yapmaya teşvik etmiş olur, herkes açıklarsa kamuoyu oluşturmak için bir vesiledir. Fakat onun niyeti Allahın rızasını kazanmak şartıyla bunu yapmak olmalıdır.

Nitekim Allah Bakara suresi 271. Ve 272. Ayetlerde Allah uğrunda sadakların açıkça verilmesini kötülemedi, övdü, “ sadakaları açıkça verirseniz ne güzeldir!”. Fakat fakirlere verilirken gizlice vermenin daha hayırlı olduğunu gösterdi. Fakirleri incitmemek için onlara gizlice verilmesi gerekir. Fakat cihad, ve İslam daveti için verirken açıkça verilmesi güzeldir. Fakat Allahın yüzü için verilmelidir. O zaman Kabul edilir. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem cihad ve İslam daveti için açıkça verilmesini teşvik etmiştir, verenleri açıkça övdü. Açıkça Allah uğrunda harcayan Ebu Bekir, Ömer, Osman, Abdurrahman Bin Avf ve benzer sahabeleri övdü ve onlar için dua etti.

Genellikle zulüm ve kötülük yapmayan değerli Müslümanlar basit hatalar yaparlarsa afedilir. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

” أقيلوا ذوي الهيئة زلاّتهم” (الدارقطني، الطبراني)

(İyi ve güzel sıfatlara sahip olan) değerli kimselerin zellelerini afedin” (Darkutni, Tabarani)

Şöyle de buyurdu:

 “أقيلوا ذوي الهيئات عثراتهم إلا الحدود” (أحمد)

“ Hadler dışında (İyilik ve güzel sıfatlara sahip olan) değerli kimselerin düşüşlerini afedin” (Ahmed İbin Hanbel)

Öldürmek, hırsızlık yapmak, zina yapmak, iftira atmak ve içki içmek gibi hadleri uygulamayı gerektiren suçlar hiç afedilmez. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem değerli bir kadın hırsızlık yapınca ve afedilmesi için Usame bin Zeyd’i aracı olarak kullanılınca şöyle buyurdu:

” لو أن فاطمة بنت محمد سرقت لقطعت يدها” وقال:” إن بني إسرائيل إذا سرق فيهم الشريف تركوه، وإذا سرق فيهم الضعيف قطعوه” (البخاري ومسلم) 

“ Muhammed kızı Fatıma hırsızlık yapsa da onun elini keserim”. Şöyle ekledi:” İsrailoğulları kendilerinde eşraflardan biri hırsızlık yaparsa onu serbest bırakırlardı. Eğer zayıf bir kimse çalarsa onun elini keserlerdi” (Buhari ve Müslim)

Ama zalim yöneticiler veya mütemadiyen zulüm yapan kimse asla afedilmez. Zira yukarıda deliller gösterdik. Bu zalimleri afetmek tehlikelidir, müslümanlara ve İslam’a çok zarar getirir. Zulmetmeye devam ederler. Bu asırdaki yöneticiler ve etrafındaki bulunanları görüyoruz, utanmadan ve bir kimseden korkmadan zulüm, ihanet ve günah işlerler. Kendilerine itraz edenleri cezalandırırlar. Bunları afetmek zulümdür. Bunlar makamlarından düşürülmeli, yargılanıp cezalndırılmalı ve haksızca aldıkları mallar kendi ellerinden alınmalıdır. Nitekim Allah şöyle buyurdu:

“وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَا أُوْلِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ”

“Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.” (Bakara 179)

Bu şekilde toplum için gerçek hayat olur, insanlar emniyet ve huzur içerisinde yaşarlar. Zira zalimlerden ırzları, dinleri, canları ve malları emniyet altındadır.

Dinle, Hilafet devletiyle ve toplumla ilgili bir zulüm, bir ihanet, bir hata olmayınca sırf iki kişi arasında bir mesele ise zulme, haksızlığa uğrayan kişi kendi hakkından feraget edip afedebilir veya hakkını çiğniyen kimsenin cezasını Allah’a bırakabilir. Yukarıdaki ayet bunu kastediyor. Bu durumda affeden sevap alır. Zira Allah affedici ve rehmetlidir. Affetmeyip Allah’a bırakırsa Allah o haksızlık yapan kişiye ya dünyada ya da ahirette ceza verir.