– 54 –

Bu ayetlerde şu hakikatleri açıklarız ve aşağıdaki sorulara cevap veririz:

  • Mucize istemek
  • Buzağıyı ilah edinmek
  • Allah’ı açıkça görmek
  • Akidenin delili
  • Kesin ve zanni deliller
  • Tekfircilik
  • Misak almak
  • Kalbin kapalı olması
  • Nebileri öldürmek

İsrailoğulları Resulullah’a inanmak için mi yoksa inadına mı mucize istediler? Musa’dan ne tür mucize istediler? Allah’ı görmeden insan O’na nasıl inanır? Akidenin delili sadece kesin mi olmalıdır? Akide zanni delille alınınca ne netice doğar? Zanni delilin yeri nerede? Kalbin kapalı olmasının manası nedir ve mümin olmaya mâni midir?  Ehl-i Kitab gibi akideyi zanni delille alan Müslüman tekfir edilir mi? Buzağıyı ilah edinenlerin cezası nedir? Allah’ın İsrailoğullarından aldığı misak nedir? Niçin nebileri öldürüyorlardı? Bu konu bizi neden ilgilendirir?

يَسۡــَٔـلُكَ اَهۡلُ الۡـكِتٰبِ اَنۡ تُنَزِّلَ عَلَيۡهِمۡ كِتٰبًا مِّنَ السَّمَآءِ‌ فَقَدۡ سَاَلُوۡا مُوۡسٰٓى اَكۡبَرَ مِنۡ ذٰ لِكَ فَقَالُوۡۤا اَرِنَا اللّٰهَ جَهۡرَةً فَاَخَذَتۡهُمُ الصّٰعِقَةُ بِظُلۡمِهِمۡ‌‌ ۚ ثُمَّ اتَّخَذُوا الۡعِجۡلَ مِنۡۢ بَعۡدِ مَا جَآءَتۡهُمُ الۡبَيِّنٰتُ فَعَفَوۡنَا عَنۡ ذٰ لِكَ‌‌‌‌ ۚ وَاٰتَيۡنَا مُوۡسٰى سُلۡطٰنًا مُّبِيۡنًا‏  وَرَفَعۡنَا فَوۡقَهُمُ الطُّوۡرَ بِمِيۡثَاقِهِمۡ وَقُلۡنَا لَهُمُ ادۡخُلُوا الۡبَابَ سُجَّدًا وَّقُلۡنَا لَهُمۡ لَا تَعۡدُوۡا فِى السَّبۡتِ وَاَخَذۡنَا مِنۡهُمۡ مِّيۡثَاقًا غَلِيۡظًا‏  فَبِمَا نَقۡضِهِمۡ مِّيۡثَاقَهُمۡ وَكُفۡرِهِمۡ بِاٰيٰتِ اللّٰهِ وَقَتۡلِهِمُ الۡاَنۡۢبِيَآءَ بِغَيۡرِ حَقٍّ وَّقَوۡلِهِمۡ قُلُوۡبُنَا غُلۡفٌ ؕ بَلۡ طَبَعَ اللّٰهُ عَلَيۡهَا بِكُفۡرِهِمۡ فَلَا يُؤۡمِنُوۡنَ اِلَّا قَلِيۡلًا

“Ehl-i Kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Oysa Musa’dan bundan daha büyük bir şey istediler; Allah’ı bize apaçık bir şekilde göster dediler. Bu zalim isteklerinden dolayı onları bir ceza yıldırımı çarpmıştır. Kendilerine beyyineler geldikten sonra buzağıyı ilah edindiler. Daha sonra onları affettik. Musa’ya apaçık bir sultan verdik. Onlardan misak, kesin söz almak için üzerlerine Tur’u yükselttik. Onlara şehrin kapısına secde ederek girin dedik. Cumartesi günü yasağını ihlal etmeyin de dedik.  Onlardan ağır bir misak aldık.

Misaklarını bozduklarından, Allah’ın ayetlerini inkâr ettiklerinden, haksızca nebileri öldürdüklerinden ve kalplerimiz kapalıdır demelerinden dolayı (cezalandırdık), daha doğrusu kâfirliklerinden dolayı Allah kalplerini mühürledi. Az kimseler dışında çoğu imana gelmezler. (Nisa 153-155)

Ehl-i kitap yahudiler ve hıristiyanlardır. Keab bin El eşref ve Finhas bin Azura gibi yahudilerin ileri gelen ve hahamları Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e gökten bize bir kitap indir demeleri üzerine bu ayetin nazil olduğu rivayet edilmiştir.   

Bunlar iman etmek için bir mucize istemediler, sadece inadına söylediler. Kitap indirilseydi yine de inanmıyacaklardı, iman etmek isteyen kimse böyle şey istemez. Rasulün getirdiğini ciddi şekilde düşünür. Tamamen haham Abdullah bin Selam gibi ki o, böyle şey istemeden düşünüp İslam’a girdi.

Allah bunların ciddi olmayıp sadece inadına istemelerini bildiği için onlara şöyle dedi: “Musa’dan bundan daha büyük istediler. Allah’ı bize apaçık bir şekilde göster dediler”. Bunun üzerine Allah onları cezalandırdı. Böyle istekle zalim oldular, Allah’ın celaline ve azametine yakışmayan şey isteyerek haksızlık yaptılar. Onları yıldırım çarpıp ölü olarak düştüler. Zira iman etmek isteyen, doğru şekilde düşünen kimse böyle şey istemez, aklını kullanıp çok akli delil bulur.

Hatırlatmak üzere daha önce bu konuyla ilgili Bakara suresini tefsir ederken buna değinerek şunu yazmıştık:

“Bir zamanlar: Ey Musa! Biz Allah’ı açıkça görmedikçe asla sana inanmayız, demiştiniz de bakıp durur olduğunuz halde hemen sizi yıldırım çarpmıştı. Sonra ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki şükredesiniz.” (Bakara 55-56)

Musa (as)’ın İsrailoğullarına getirmiş olduğu mucizeler yetmiyormuş gibi yeni bir mucize istediler. İstekleri Allah’ı açıktan görmekti. Oysaki aklen Allah’ın varlığına inanan kimse böyle bir şey düşünemez. Çünkü akıl Allah’ın sınırlı olmadığına inanır. İnsan ise sınırlı bir varlıktır. Yine insanın duyu organları ve bütün güçleri de sınırlıdır. Bu nedenle, ancak sınırlı olan şeyleri görür. İnsan her şeyin sınırlı, muhtaç ve aciz olduğunu hissedince bir yaratıcının var olduğunu fark eder. Bu şekilde, insan Allah’ın aklın fevkinde olduğunu anlar. İnsanın aklı ancak sınırlı olanları ve hissettiği şeyleri düşünebilir. Duyu organları vasıtasıyla hissedilen vakıaları beyne nakleder ve bu şekilde önbilgiyle düşünmeye başlar.

Allah’ı görememek, imanı zayıflatmaz, aksine güçlendirir. Varlığı izlerinden değil, direkt olarak hislerle müşahede edilenlerin sınırlı olduğunu anlarız. Çünkü gözümüz ve duyu organlarımız sınırlıdır ve ancak sınırlı olanı idrak edebilir. Allah’ın varlığını tasdik, kendimizin, tabiatın, kâinatın aciz ve sınırlı olduğunu kavradıktan sonra doğar. Bundan dolayı, her şey aciz, muhtaç ve sınırlıdır deyince, sınırlı olmayan, aciz olmayan ve muhtaç olmayan bir güce ihtiyacımızın olduğu ortaya çıkar. Bizi yaratabilecek ancak O’ dur. Sınırlı olan yaratıcı olamaz. Bu sebeple bu asırda “yaratıcıyı göster inanayım” diyen bir kısım kâfirler, İsrailoğullarının durumuna benzemektedirler. Bu kişiler derin ve aydın düşünmedikleri için böylesi iddiada bulunurlar. Yukarıda izah ettiğimiz gibi derin ve aydın düşünselerdi, bu iddiada bulunmazlardı”.

İşte Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den istedikleri şeyi Musa a.s’dan da istemişlerdi. Bunlar inada alışmışlar. Bunların azabı yıldırım çarpması değil, İslam devletinin Başkanı Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve ordusu olan Müslümanların elleriyle cezalandırılacaktır. Onlardan biri Müslüman bir kadının avretini açan Kaynuka yahudileri yurtlarından çıkarılıp sürgün edildi, keza Nadir yahudileri yurtlarından çıkarılıp sürgün edildi ve bütün mallarına el konuldu, ganimet alındı, Kureyze yahudileri gibi bir kısım verdikleri sözü bozup düşmanlarla işbirliği yaparak ihanetlerinden dolayı savaşçıları öldürüldü, kadınları ve çocukları köle olarak alındı, dördüncü kısım ise Hayber yahudileri savaşta yenildiler, kadınları cariye alındı ve toprakları ve meyveleri ganimet olarak alındı, 2. Raşidi Halife Ömer döneminde Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in tavsiyesine binaen bilahire sürgün edilir diye sürgün edildiler.

Gerçeği bildikleri halde inat ederlerdi bundan dolayı cezalandırıldılar. Yukarıda ismi geçen haham Finhas bin Azura bir havrada yahudilere ders verirken Ebu Bekir r.a onları İslam’a çağırmak üzere oraya gelip konuşmaya başlayınca o haham şöyle dedi: Kim Allah’a güzel borç (muhtaçlara sadaka ve cihada harcama olarak) verirse Allah ona kat kat geri (kat kat sevap) verir içerikli ayetlere işaret ederek Allah fakirdir, biz zenginiz deyince, Ebu Bekir ona tokat indirerek şöyle dedi: Ey Allah’ın düşmanı! Size verdiğimiz ahit (zimmi sözleşmesi) olmasaydı seni öldürürdüm. Haham Finhas hem suçlu hem güçlü rolü oynayarak İslam devlet Başkanı olan Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e gidip hakikatinde yarısını söyleyerek Ebu Bekir beni tokatladı diye şikayet etti. Resulullah kendi veziri, yardımcısı Ebu Bekir’i yargılamak üzere çağırdı. Ebu Bekir hakikatin tümünü anlattı, ama haham Finhas böyle bir şey söylediğini inkâr etti. Bunun üzerine Al-i İmran suresi 181. ayette Allah Ebu Bekir’i tasdik ettirerek Yahudi hahamın böyle Allah’a iftira attığını teşhir etti. Al-i İmran tefsirimize dönerek detayları öğrenebilirsiniz.

İşte bu olaydan şu hakikat çıkar: İslam’ın adaleti tecelli eder; bir Yahudi yalan söylemesine rağmen İslam devletine şikayet etme hakkı vardı, karşı taraf vezir olsa da ona karşı dava açabiliyor. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem devlet Başkanı olarak adaletli davranıp kendi vezirini de sorgulayıp yargılıyor.

Buzağıya tapmalarıyla ilgili ayetlerin detaylarını öğrenmek istiyenler Bakara suresi ile ilgili tefsirimize dönebilirler. Oradan iktibas ederek şöyle yazmıştık:

“Hatırlayın ki, Tûr dağının altında sizden söz almış: Size verdiklerimizi kuvvetlice tutun, söylenenleri anlayın, demiştik. Onlar: İşittik ve isyan ettik, dediler. İnkârları sebebiyle kalplerine buzağı sevgisi dolduruldu. De ki: Eğer inanıyorsanız, imanınız size ne kötü şeyler emrediyor!” (Bakara 93) 

Allah’u Teala bu ayette misakı onlara hatırlatıyor ve hepsini kapsayan Tevrat’ı kuvvetlice taşımalarını ve uygulamalarını istiyor. Onlar buna hiç aldırış etmeden, hatta alay ederek buna işittik dediler. Fakat onlar isyan ettiler, buzağıya taparak şirke girdiler ve küfre meyledip başka şeyler söylemeye başladılar. Allah’u Teala onlara dedi ki; imanınız bu mudur? Siz böyle mümin olduğunuzu mu zannediyorsunuz?! gibi onlara çatan ifadeleri kullandı.

Küfür; İslam’ın kesin şekilde kabul ettiği şeylerden herhangi birini reddetmektir.

Fısk, günah işlemektir, fücur ise açıkta günah işlemektir. O sebeple gerçek mümin küfür, fısk ve fücurdan nefret edendir. Ama İsrailoğulları şirki, küfrü, günah işlemeyi ve Allah’a isyanı sevdiler. Ve sonra hiç utanmadan ahiret ve cennet yalnız bizimdir dediler”.

Taha suresi 88 -98. ayetlerde İsrailoğullarının buzağıyı nasıl ilah edindikleri beyan edilmiştir. Musa a.s Tevrat’ı almak üzere gittikten sonra Samiri adlı kişi onları saptırdı. Onlara meleğin izinden buzağı yaptı ve ilahınız budur deyince onlar ona uydular. Musa a.s Tevrat’la dönünce bunu gördü ve buzağıyı yok etti.  Buna rağmen affedildiler, çünkü Samiri onları aldattı, zira dinlerine döndüler, tövbe ettiler. Musa kendi canınıza kıyın deyince birbirlerini öldürmeye başladılar, sonra Allah onların tövbesini kabul etti. Bakara suresi 54. Ayette bu durum izah edildi ve tefsirini yaptık. Fakat Samiri’ye ağır ceza verildi: hayat boyunca hiçbir kimse yanına yaklaşamayacak, o da hiçbir kimsenin yanına yaklaşamayacaktır, hiçbir şekilde onunla bir ilişki kurulmayacaktır. Böylece aforoz edilecek uzlette yaşıyacaktır. Ahirette de ağır cezası vardır.

Musa a.s onlara tahtalar üzerinde yazılı Tevratı gösterdi. Bunlar birer beyyinelerdir, kesin delildir, bununla amel etmeleri talep edildi. İşte Musa’ya apaçık sultan verdik demesi budur. Ayrıca Firavun’a karşı asanın yılana dönüşmesi apaçık bir sultandır; Hud suresi 96-97. ayetlerine bakın.

Kuran’da sultan otorite manasında geçtiği gibi kesin delil olarak ta geçti. Zanni delilin karşıtıdır. Al-i İmran suresi 151, Enam suresi 81, Araf suresi 35 ve 71, Yunus suresi 68, Yusuf suresi 40, Saffat suresi 156, Gafir/Mümin suresi 35, Necimsuresi 23.

Buna göre akide ancak kesin delil ve delaletle alınır. Zanni delil veya delalete göre alınmaz. Bu şekilde insanın akidesi sapasağlam olur ve bütün Müslümanlar akide hususunda müttefik olur. Zanni delil veya zanni delalete göre akide alınmaz, alınınca Müslümanlar birbirlerini tekfir etmeye başlarlar. Tamamen Yahudiler ve Hıristiyanlar gibi olurlar. Onlar zanna göre akideler icad ettiler.

Allah’ın indirdiğine bağlanıp uymak için onlardan misak alındı, bu söze sadık kalmak için üzerlerine Tur’u yükseltti. Tur dağ manasında geçtiği gibi bir dağın ismi olarak da geçmektedir. İkisi de geçerlidir. Sina çölünde Tur dağı vardır, onlar üzerlerine yükseltildi, neredeyse onlara düşecekti. Araf suresi 171. Ayette geçtiği gibi dağ onlar üzerine yükseltilince sanki bir gölge oldu, kendileri üzerlerine düşeceğini görüp korktular, böylece Allah’ın indirdiğine dair misak, söz verdiler. Bunu bozdukça onlara azap, başlarına musibet geliyordu.

Allah Ahzap suresi 7. Ayette geçtiği gibi bütün nebilerden misak aldığı gibi Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den de aldı.  Yine de Maide suresi 7. Ayette geçtiği gibi Müslümanlardan da misak aldı. Müslümanlar bu misakı bozdukça da başlarına büyük musibet gelir. Hilafetin yıkılışından bugüne kadar durmadan başlarına musibetler gelmektedir. Zira yöneticileri Allah’ın indirdikleriyle hükmetmediği halde onlara uyarlar ve destek te verirler!

Allah onlara (İsrailoğullarına) şehrin kapısına secde ederek girin ve Cumartesi gününün yasağını ihlal etmeyin de diyerek onlardan ağır bir misak almasına rağmen misaklarını bozdular. Bunun akabinde ağır cezaya uğradılar. Bakara suresi 58. Ayette secde ederek şehrin kapısına girme emrine ve bizi affet demeleri istenince bunu değiştirdiler, bu nedenle Allah onlara gökten azap indirdi. Bakara suresi 65. Ayette Cumartesi gününün yasağını ihlal edince Allah bir azap olarak onları alçaltarak maymun suretine çevirtti. Yine detayları öğrenmek için tefsirime dönebilirsiniz.

O asırdaki İsrailoğulları mümin idiler ve en üstün insan olarak yükseltildiler. Fakat misakları bozarak Allah’ın emirlerine isyan ettikçe Allah onları alçaltıp başlarına musibet indirerek cezalandırıyordu. Bunun manası Müslümanları en hayırlı ümmet olarak çıkardığı halde isyan ettikçe başlarına musibet gelip cezalandırılacaktır. Nitekim böyle oluyor.

 Yine İsrailoğulları misaklarını bozdukları gibi Allah’ın ayetlerini inkâr ettiler. İster Musa ve İsa’ya indirilen ayetler olsun isterse de Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e indirilen ayetler olsun. Kendi heva ve heveslerine denk gelmiyen ayetleri inkâr ettiler veya manasını değiştirdiler, asıl manayı bozdukları gibi ayetleri inkâr etmiş oldular. Zira ayetler sadece sözler değil belli manaları taşıyan sözlerdir. Eğer ters bir mana verilirse veya tevil edilirse ayetleri inkâr etmiş olur. Zira Allah buna birçok ayette işaret ederek kelimelerle oynadıkları ve başka manaya çevirdiklerini teşhir etti. Nisa suresi 46. Ayeti tefsir ederken beyan ettik. Maide suresi 13 ve 41. ayetlerde benzeri beyan edildi. Bakara suresi 79. Ayette açıklandığı gibi kelimeleri değiştirerek veyahut yeni kelimeler ekleyerek kitabı değiştirirler. Bu şekilele Allah’ın ayetlerini inkâr etmiş olurlar.

Bir kişi ayetin taşıdığı mana dışına bir manayı kabul ederse veya uydurursa ayeti inkâr etmiş olur. Yine de artık o manalar bu asırda geçerli değil, dini yenileme adı altında ayetleri tefsir etmemiz ve dini açıklamamız lazım derse Allah’ın ayetlerini inkâr etmiş sayılır.

 İsrailoğulları haksızca nebileri öldürüyor ifadesiyle ayette geçti. Bunun manası birçok nebi öldürdüler demektir. Bakara suresi 87. Ayette belirlendiği gibi kendi heva ve heveslerine, arzu ve maslahatlarına göre bir nebi, bir resul geldiğinde ya onu yalanlarlar ya da onu öldürürler. Allah’ın emrine uymak değil, isteklerine uymak isterler. Oysa kulluk etmek Allah’ın emrine uymakla olur. Bu asırda birtakım Müslümanlar Yahudi zihniyetine sahip olup maslahat ve zaruret bahanesi çıkararak haramı helal kılıyorlar. Buna göre küfür olan laik ve demokratik sistemlerine katılıp yönetici olmak, faizi serbest bırakmak, haçlı ittifak olan NATO’ya katılıp müttefik olmak, kafir Amerika, yahudi varlık ve diğer kafir güçleri dost edinmek ve her haramı serbest bırakmaya cevaz verdiler. İsrailoğullarına benzeyerek heva ve heveslerine uyarak, yalnız çıkarı da düşünerek neredeyse Rasulullah Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in risaletini yalanlama durumuna düşmeye başladılar. 

“Kalplerimiz kapalıdır demelerinden dolayı (cezalandırdık), daha doğrusu kâfirliklerinden dolayı Allah kalplerini mühürledi. Az kimseler dışında pek imana gelmezler”.

Bu ayete benzer Bakara suresi 88. Ayet geçti. Bu ayette “daha doğrusu kâfirliklerinden dolayı Allah kalplerini mühürledi” ifadesi geçerken öbür ayette “daha doğrusu kafirliklerinden dolayı Allah onları lanetledi”. Bunun manası Allah’ın laneti kalpleri mühürlemek gibidir. Kalpleri mühürlenince kâfirlikleri üzerinde ölürler, ebedi azabı haketmiş olurlar. Zira lanet rahmetin tersidir, azaptır. Zira iddia ettikleri iman onların kalplerini yumaşatmıyor, katı veya kapalı olup Allah’ın korkusu, sevgisi, rızası ve cenneti pek arzu değildir, onu etkilemez, sadece dünyayı kazanmak, zengin olmak, ne olursa olsun yönetici olmak istiyor. İnsan çıkarcı olunca kalbi sert veya kapalı olur, fazla helal ve harama dikkat etmez, maslahat ve zaruret adı altında her haramı helal kılar!

Allah ehl-i kitap gibi katı veya sert kalpli olmaktan müminleri sakındırdı.

اَلَمۡ يَاۡنِ لِلَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اَنۡ تَخۡشَعَ قُلُوۡبُهُمۡ لِذِكۡرِاللّٰهِ وَمَا نَزَلَ مِنَ الۡحَـقِّۙ وَلَا يَكُوۡنُوۡاكَالَّذِيۡنَ اُوۡتُواالۡكِتٰبَ مِنۡ قَبۡلُ فَطَالَ عَلَيۡهِمُ الۡاَمَدُ فَقَسَتۡ قُلُوۡبُهُمۡ‌ؕ وَكَثِيۡرٌ مِّنۡهُمۡ فٰسِقُوۡنَ‏

“İman edenler için hala zaman gelmedi mi ki; kalpleri Allah’ın zikri ve haktan indirilen (Kuran) için huşu içinde bulunmasın? Kendilerinden önce ehl-i kitap gibi olmasınlar ki, üzerlerine uzun zaman geçmiş te kalpleri katılaşmıştır ve onlardan birçoğu fasıklardır”.  (Hadid 16)

Vahiy nüzülünden uzun zaman geçince ondan uzak olup kalpleri katılaşır ve fasık olurlar, değişik bahaneler uydurarak her haramı işleyebilir veya helal kılarlar. Bu şekilde kalpleri kapalı olur, Allah’ın zikri için titremez, kalpleri ürpermez, hatırlamazlar, hatırlatma da onlara yaramaz, etkilenmezler. Oysa müminler Zariyet suresi 55. Ayette geçtiği gibi hatırlatınca kendilerine fayda verir, Allah’tan korkup hemen haramdan vaz geçerler, Enfal suresi 2. Ayette geçtiği gib Allah zikredilince kalpleri ürperir, kendilerine Allah’ın ayetleri okununca imanlarını artırır ve bütün işlerinde sadece Allah’a tevekkül edip dayanırlar.

Yukarıdaki sebeplerden dolayı Yahudiler az kimseler dışında pek imana gelmedi. Abdullah bin Selam ve onun grubu gibi tek tük kişiler İslam’a girip imana geldiler. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in zevcesi Yahudi Safiye binti Huyey İslam’a girip iman etti.