– 4 –

Dünya ziynetleri, içgüdüler ve uzvi ihtiyaçlar, ahiretteki ziynetler, bu hususlarda İslam ile diğer ideoloji ve dinlerin bakışı:

Dünyadaki güzel şeyleri elde etmek ve tatmak yasak mıdır?

İçgüdüler ve uzvi ihtiyaçlar hakkında takvalılar nasıl davranır?

Müslüman dünya ve ahiret işlerini nasıl yürütebilir?

İslam’ın diğer ideolojiler ve dinlerle bu konularda farkı nedir?

زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوٰتِ مِنَ النِّسَآءِ وَالۡبَـنِيۡنَ وَالۡقَنَاطِيۡرِ الۡمُقَنۡطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالۡفِضَّةِ وَالۡخَـيۡلِ الۡمُسَوَّمَةِ وَالۡاَنۡعَامِ وَالۡحَـرۡثِ‌ؕ ذٰ لِكَ مَتَاعُ الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا‌ۚ وَاللّٰهُ عِنۡدَهٗ حُسۡنُ الۡمَاٰبِ‏ قُلۡ اَؤُنَبِّئُكُمۡ بِخَيۡرٍ مِّنۡ ذٰلِكُمۡ‌ؕ لِلَّذِيۡنَ اتَّقَوۡا عِنۡدَ رَبِّهِمۡ جَنّٰتٌ تَجۡرِىۡ مِنۡ تَحۡتِهَا الۡاَنۡهٰرُ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَا وَاَزۡوَاجٌ مُّطَهَّرَةٌ وَّرِضۡوَانٌ مِّنَ اللّٰهِ‌ؕ وَاللّٰهُ بَصِيۡرٌۢ بِالۡعِبَادِ‌ۚ‏ اَلَّذِيۡنَ يَقُوۡلُوۡنَ رَبَّنَاۤ اِنَّنَاۤ اٰمَنَّا فَاغۡفِرۡ لَنَا ذُنُوۡبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ‌ۚ‏ اَلصّٰــبِرِيۡنَ وَالصّٰدِقِــيۡنَ وَالۡقٰنِتِــيۡنَ وَالۡمُنۡفِقِيۡنَ وَالۡمُسۡتَغۡفِرِيۡنَ بِالۡاَسۡحَارِ

“İnsanlara kadınlar, evlatlar, öbek öbek yığılmış altın ve gümüş, güzel cins atlar, davar-hayvanlar ve ekinler hoş gösterilip sevdirildi. Bunlar dünya hayatının tadılacak nimetleridir. Oysa; Allah katında varılacak daha güzel yer vardır. Deki, size bu dünya nimetlerinden daha hayırlı olanı söyleyeyim mi? Allah’ın yanında takvalılar için şunlar hazırlandı; altından ırmaklar akan cennetler, orada ebediyen kalacaklar, taharetli ve tertemiz zevceler ve Allah’ın rızasıdır. Şüphesiz ki Allah kulların durumlarını bilip görür. Bu takvalılar şunlardır: Rabbimiz sana iman ettik, bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru diyenlerdir. Yine de bu takvalılar sabırlı, sadık, Allah’a boyun eğen, Allah uğrunda harcayanlar ve seher vakitlerinde mağfiret dileyenlerdir.” (Ali İmran  14-17)

Ayette sayılan hususlar insanlara süslü kılınıp sevdirildi. Bunlar dünyanın tadılacak şeyleri olarak gösterildi. Bunları istemek kötü bir şey değildir. Fakat haram yolla bunları istemek kötü bir şey ve haramdır. Zira Allahu Teala kadınlarla evlenilmesini istedi ve evliliği teşvik etti. Hatta hoşunuza giderse ikişer, üçer ve dörder kadınla evlenin dedi. Fakat aralarında adaleti olup güzel muamele yapılmasını talep etmiştir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem evliliğe teşvik edip onun sevaplı bir amel olduğunu ve kendi sünneti olduğunu göstermiştir. Evlenmemeyi mekruh olarak göstermiştir. Evlenmekten maksat hem erkek ile kadın arasında huzur ve itminan sağlamak hem de nesli devam ettirmektir. Birbirleriyle dayanışma ve yardımlaşma gerçekleşmesi bir maksat olarak kılınmıştır. Allah şöyle buyurdu:

وَمِنۡ اٰيٰتِهٖۤ اَنۡ خَلَقَ لَكُمۡ مِّنۡ اَنۡفُسِكُمۡ اَزۡوَاجًا لِّتَسۡكُنُوۡۤا اِلَيۡهَا وَجَعَلَ بَيۡنَكُمۡ مَّوَدَّةً وَّرَحۡمَةً  ؕ اِنَّ فِىۡ ذٰلِكَ لَاٰيٰتٍ لِّقَوۡمٍ يَّتَفَكَّرُوۡنَ

“Allah kendi ayetlerinden (kendisinin var olduğuna dair delillerden) biri kendinizden eşlerin yaratmasıdır. Onlar yanında sükûnet ve huzur bulasınız diye birbirinize sevgi ve rahmet gösterme hususu kılmıştır. İşte bu ayetlerde düşünen insanlar için (Allahın varlığına dair) deliller vardır” (Rum 21)

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

[ما استفاد المؤمن بعد تقوى الله عز وجل خيرا له من زوجة صالحة إن أمرها أطاعته، وإن نظر إليها سرته، وإن أقسم عليها أبرته، وإن غاب عنها نصحته في نفسه وماله]

“Mümin Allah’ın takvasını kazandıktan sonra (dünyadan) kazandığı en faydalı şey saliha kadından başkası değildir. Bu kadına emir verirse kendisine itaat eder, ona bakarsa kendisini sevindirir, yemin ettirirse doğru söyler, gıyabında onun ırzını ve malını korur.” [İbniMace]

Yine çok çocuk yapmaya teşvik edip sünnet olarak gösterdi. Çocuklara sahip olma hususu insanlara da sevdirildi. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

” تَناكحوا تناسلوا أباهي بكم الأمم يوم القيامة” (أحمد، ابن حبان، الشافعي)

“Evlenin ve çoğalın, kıyamet gününde sizinle övüneceğim.” (Ahmed bin Hanbel, İbn-i Habban, Şafii)

Fakat zinayı yasakladı ve evlatlık edinmeyi de yasakladı. Bunun cezasını çok ağır kıldı. Zina yapan kimse, hiç evelnmemiş ise 100 celde ve bir sene sürgün ile cezalandırılır, evlenmiş ise 100 celde vurulduktan sonra ölüme kadar taşlanır. İslam Hilafet devletinde mahkeme ya ikrarla ya da güvenilir dört şahidin görmesiyle bu cezayı uygular.

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellemşöyle buyurdu:

[خذوا عني، خذوا عني، قد جعل الله لهن سبيلا البكر بالبكر جلد مائة وتغريب سنة، والثيب بالثيب جلد مائة والرجم]

“Benden alın, benden alın, Allah onlara yol kıldı (açtı). Bekâra bekâr, yüz celde ve bir sene sürgündür. Seyyib’e (Evlilik yaşamış olana) seyyibtir: yüz celde ve recimdir.”[Müslim, İbniHanbel, Ebu Davut, İbniMaceh, Tirmizi, Nesai]

 İnsan şehvetini yalnız evlilik yolu ile tatmin etmelidir. Bu halde sevabı vardır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

” وفي بُضع أحدكم صدقة. قالوا يا رسول الله! أيأتي أحدنا شهوته ويكون له أجر؟! قال: أريتم لو وضعها في حرام أكان عليه وزر؟ فكذلك إذا وضعها في الحلال كان له أجر” (مسلم)

“ Biriniz karısıyla cima yapınca sadaka vermiş (sevap kazanmış) olur. dedilerki; Ya Resulullah! Birimiz şehvetini giderirken sevap mı alır?! Dediki; biriniz haram yoluyla giderirse günah üstlenmez mi? işte helal yolla onu giderirse sevap elde eder” (Müslim)

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

” من وجدتموه يعمل عمل قوم لوط فاقتلوا الفاعل والمفعول به”

“ Kimin Lut kavminin fiilini yaptığını bulursanız yapan ve kendisine yapılan kimseleri öldürün” (Ebu Davut, Tirmizi, İbni Maceh, İbni Hanbel)

İşte şehveti elde etmek, gidermek kötü bir şey değildir. fakat nikahla gidermek gerekir, bunun sevabı da vardır. Kötü olan ise haram yolla şehveti gidermektir, hem de bu davaranış çok büyük bir haramdır. Bu şekilde İslam evliliğin ehemmiyetini vurguluyor.

Yine çocuk yapmakla çocuğa sahip olma sevgisini temin etmeye davet etmiştir. Cinsel tatmin ve çocuklara sahip olmak nevi içgüdüsünün görünüşleridir. Bunlar insanın yaratılışında mevcuttur. Müslüman çocuk yaparsa sevabı vardır, çok çocuk sahibi olursa daha sevabı vardır, onları güzel yetiştirirse çok sevabı vardır. Hatta ölümünden sonra sevap defteri açık kalır, anne babası için dua eden salih çocuklar ebeveyinin defterine sevap kazandırırlar. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:

” إذا مات ابن آدم انقطع عمله إلا من ثلاث: صدقة جارية، وعلم ينتفع به، وولد صالح يدعو له” (مسلم)

“ Âdemoğlu ölürse şu üç şey dışında ameli kesilir:  cereyan eden (faydası devam eden) sadaka, yararlı ilim ve kendisi için dua eden evlattır” (Müslim)

Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Şöyle buyurdu:

[من ولدت له ابنة فلم يئدها ولم يهنها ولم يؤثر ولده عليها أدخله الله بها الجنة]

“Kimin kendisine kız doğurulursa, onu öldürmezse, alçaltmazsa ve kendi oğlunu ona tercih etmezse onun sayesinde Allah onu cennete sokar.”[İbniHanbel, Hakim]

Şöyle de buyurdu:

[من عال ابنتين أو ثلاثا أو أختين أو ثلاثا حتى يَبِنّ أو يموت عنهن كنت أنا وهو في الجنة كهاتين وأشار بأُصبعه الوسطى والتي تليها]

“Kim iki kız veya üç kız veyahut iki kızkardeş veyahut ta üç kızkardeşe -onlar (evlilik veya ölüm nedeniyle) ondan ayrılıncaya kadar veya kendisi ölünceye kadar-  bakarsa ben ve o (orta ve yanındaki parmakları işaret ederek) bu iki parmak gibi beraber cennette olacağız!”[İbniMace]

Bu şekilde çocuk yetiştirmenin ehemiyeti ve kadına verdiği değer bu hadislerden anlaşılır.

İnsanlar altın, gümüş, at, davar gibi hayvanları ve ekin gibi mallara sahip olmayı severler. Nitekim bu hususlar mülk edinme görünüşleridir. Yasaklanırsa insan rahatsız olup üretken ve çalışkan olmaktan men edilmiş olur. Zira sosyalizm bunu yasaklayınca insanlar rahatsız oldular ve zorla çalıştırılıyorlardı. Bu nedenle sosyalist memleketler ekonomi hususunda geri kalmıştı ve sosyal problemler meydana geldi. Bu nedenle sosyalizm yıkıldı.

Kapitalist sistem mülk edinme hürriyetini verdiği için bozuk olup toplumda huzursuzluğu ve sıkıntıyı meydana getirir. Çünkü bir kısım insanlar aşırı zengin olabileceği gibi aşırı fakir de olabilecektir. Güçlü, uyanık veya devlette adamı olan kimse sermaye sahibi olabilecektir. Öyle olmayanlar sermaye sahibi veya zengin olamayacağı gibi mahrum olup fakir kalırlar. Kapitalist sistem her şekilde mülk edinme hürriyeti de verir. Zengin ile fakir arasında uçurum pek derindir. Bu nedenle kapitalistler sistemlerini yaşatmak ve devam ettirmek için bu sisteme aykırı icraatlar uygulamaya başladılar. Böylece bu sistem yamalarla yaşatılıyor, hemde cinsinden olmayan ve fikrine aykırı olan icraatlarla uygulanıyor. Bu şekilde kapitalist sistem çoktan yıkıldı. İsmi var, ama çarpık icraatlarla devam ettiriliyor. Hem de iki sistem şahsi hürriyeti kutsal kılıp zina vs. anormal ilişkileri serbest bırakıyor. Böylece kapitalist sistem sosyalist ve komünist sistem gibi fıtrata aykırı olup batıl bir sistemdir. Toplumlara zararlı olup insanları sıkıntılı ve bedbaht kılar.

Diğer dinler dünya ile ahiret işlerini bir arada getiremez. O dinlere göre ya dünyayı terk edip sırf ahiret için çalışacaksın, ya da sırf dünya için çalışacaksın onlara göre ya din adamı olacaksın ya da dünya için çalışan bir kimse olacaksın. Sırf İslam dünya ve ahiret işlerini beraber yürütür, arasında hiç çelişki kılmaz. Allah şöyle buyurdu:

  يٰبَنِىۡۤ اٰدَمَ خُذُوۡا زِيۡنَتَكُمۡ عِنۡدَ كُلِّ مَسۡجِدٍ وَّكُلُوۡا وَاشۡرَبُوۡا وَلَا تُسۡرِفُوۡا‌ ۚ اِنَّهٗ لَا يُحِبُّ الۡمُسۡرِفِيۡنَ قُلۡ مَنۡ حَرَّمَ زِيۡنَةَ اللّٰهِ الَّتِىۡۤ اَخۡرَجَ لِعِبَادِهٖ وَالطَّيِّبٰتِ مِنَ الرِّزۡقِ‌ؕ قُلۡ هِىَ لِلَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا خَالِصَةً يَّوۡمَ الۡقِيٰمَةِ‌ؕ كَذٰلِكَ نُفَصِّلُ الۡاٰيٰتِ لِقَوۡمٍ يَّعۡلَمُوۡنَ‏ قُلۡ اِنَّمَا حَرَّمَ رَبِّىَ الۡـفَوَاحِشَ مَا ظَهَرَ مِنۡهَا وَمَا بَطَنَ وَ الۡاِثۡمَ وَالۡبَـغۡىَ بِغَيۡرِ الۡحَـقِّ وَاَنۡ تُشۡرِكُوۡا بِاللّٰهِ مَا لَمۡ يُنَزِّلۡ بِهٖ سُلۡطٰنًا وَّاَنۡ تَقُوۡلُوۡا عَلَى اللّٰهِ مَا لَا تَعۡلَمُوۡنَ‏   

“ Ey Âdemoğulları! Mescide her gidşinizde ziynetli (avreti örterek, süslü, temiz, kokulu olarak) gidin. Yiyin ve için. Fakat israf etmeyin (haram şey yemeyin ve içmeyin ve harcamayın). Allah müsrif olanları sevmez. Deki Allah’ın kullarına çıkardığı süslü şeyler ve temiz rızkı kim haram kılar? Bunlar ahirette sırf müminlere ait olacaktır. İşte bilen insanlar için ayetleri açıklıyıruz. Deki Allah ancak görülen veya gizli olan kötülükleri, günahları, haksızca saldırmayı ve insanların mallarını almayı, Allah’a şirki ve bilmediğiniz şeyleri Allah hakkında söylemenizi yasaklamıştır” (Araf  31-33)

İşte Allah yaratığı her şeyi yasaklamadı, temiz olan ile pis olanı ayırdı, iyi davranış ile kötü davranışı belirledi Ancak Allahın ayırdığına göre helal ve haram, iyi ve kötü olur. Bunların tayini insana bırakılamaz. Yoksa insan çıkarına, zevkine, heva ve hevesine göre değiştirir. Oysa Allahın gösterdiği ölçülere göre düşünmek ve davranmak ibadettir, ahirette ödülü cennettir.

İslam mülk edinmeyi yasaklamadığı gibi mülk edinme hürriyetine de müsaade etmemiştir. Mülk edinme fıtridir, Allahu Teala’nın insanı yaratırken bu özelliği onu içerisinde yarattı. Fakat mülk edinmeyi düzenledi, onunla alakalı hükümler getirdi ve böylece insan dünya eşyalarından faydalanarak tatmin olur. Allah’ın hükümlerine göre bunları elde edip tadarsa ahirette bunlar gibi ve daha güzelini kazanır. Nitekim Allahu Teala tefsirini yaptığımız bu ayeti kerimenin sonunda şöyle buyurdu:

وَاللّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ  “… Allah katında  varılacak daha güzel yer vardır.”  Bu ise cennet ve oradaki daimi nimetlerdir. Ama insan cenneti ve nimetlerini nasıl elde edebilir? Eğer dünyadaki nimetleri Allahu Teala’nın emirlerine göre elde edip tadarsa cenneti ve oradaki daimi nimetlerini elde eder. Bu şekilde Allah’ın emrine uyan Müslüman hem dünyanın nimetlerini hem de ahretin nimetlerini elde etmiş olur.

Tabii ki ahretin nimetleri daha güzel ve daimidir, hiç tükenmez ve eksilmez. Bu nedenle Allahu Teala Resulüne diyor ki; insanlara söyle; bundan (dünya nimetlerinden) daha hayırlı nimetleri size bildireyim mi? Ama onlar takvalılar içindir. Onlar için altından ırmaklar akan cennetler, taharetli kadınlar ve bundan ziyade Allah’ın rızasıdır.

Bu cennetlerde her tür meyve, güzel ve hoş şeyler vardır. Dünyadaki meyve, güzel ve hoş şeyler bulunduğu gibi onlardan daha güzelleri vardır. Hem de onlar kalıcıdır. Dünya nimetleri ise kalıcı değildir. Taharetli zevceler vardır. Bunun manası; hiç hayız olmayan, doğum yapmayan ve tuvalet-dış atık- olmayan demektir. Tertemiz, güzel, eşini seven ve sürekli bakire –ilişkiden sonra da- kalandır.

Allahu Teala bunu müminlere sevdirir ve süslü kılar. Müminler dünya malına ve kadınlarına düşkün olmasın. Zira dünya malı, güzellikleri, kadınları ve çocukları insanı aldatıp ahreti ona unutturur. Ayrıca bunları elde etmek için her tür vesileye baş vurup harama kaçar. O nedenle takvalılardan söz edip yalnız onlar için cennetin nimetleri hazırlandı. Daha doğrusu eşini ve çocuklarını kendisi gibi takvalı yapmaya çalışırki beraber cennete girsinler, cehennemden de kurtulsun. Allah şöyle buyurdu:

 يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا قُوۡۤا اَنۡفُسَكُمۡ وَاَهۡلِيۡكُمۡ نَارًا وَّقُوۡدُهَا النَّاسُ وَالۡحِجَارَةُ عَلَيۡهَا مَلٰٓٮِٕكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَّا يَعۡصُوۡنَ اللّٰهَ مَاۤ اَمَرَهُمۡ وَيَفۡعَلُوۡنَ مَا يُؤۡمَرُوۡنَ‏

“ Ey iman edenler! Kendinizi, ehlinizi (aileniz ve çocuklarınızı) cehennem ateşinden koruyun. Bu ateşin yakıtı (kâfir) insanlar ve taşlardır. Onun üzerindeki memurlar şiddetli ve sert meleklerdir ki Allah kendilerine ne emir verirse hiç ona isyan etmezler, ne emredilirlerse hemen onu yaparlar”  (Tahrim 6)

Onlar dünya nimetlerini elde ederken Allah’tan korkup O’nun emrine uyarlar. Bundan ziyade takvalıların elde edecekleri pek önemli husus Allah’ın rızasıdır. Allah onlardan memnun kalır, onları sever ve istediklerini verir.

İnsanların ne yapıp yapmadıklarını, Allah’tan korkup korkmadıklarını, O’nun emrine uyup uymadıklarını Allahu Teala bilir. Çünkü O kullarını görür. İnsan Allah’ın kendisini gördüğüne inanırsa Allah’tan korkar takvalı olur. Böylece dünya nimetlerini veya içgüdülerini tatmin ederken Allah’ın emrine uyar. Allahu Teala takvalıların sıfatlarını ondan sonraki ayette şöyle anlatır:

الَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا إِنَّنَا آمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ 

Ali İmran 16-17   الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأَسْحَارِ

Onlar ki; ‘Rabbimiz biz iman ettik, bu nedenle bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru’ derler.” (Ali İmran 16)

“Bunlarda sabredenler, sadık olanlar,  Allah’a itaat edenler, Allah uğrunda harcayanlar ve gecenin son kısmında (seher vaktinde) Allahtan mağfiret dileyenlerdir.” (Ali İmran 17)

Takvalılar daima imanlarını pekiştirir ve açığa vururlar. Hiçbir kimseden imanlarını gizlemezler ve açıkça biz müminiz derler. Allah’a yönelip; ‘Rabbimiz bizi bağışla’ diye dua ederler. Bunlar bu şekilde Allah’a boyun eğip O’na inandıklarını gösterirler. İnanmayan kimse Allah’tan mağfiret dilemez, işlediği kötü ameli bir günah saymaz, kendi zevki ve arzusuna göre hareket eder. İman eden kimse mağfiret dilediği zaman işlediği kötü amellerin günah oldukları, Allah tarafından yasaklandığını itiraf ederler. Bu nedenle günahlarının bağışlanmasını Allah’tan ister. Eğer seher vaktinde mağfiret dilemeye kalkarsa teheccüt namazı kılarlar. Zira bu vakitte mağfiret dilemek namaz kılmya bir kinayedir.

İman etmemiş kimse asla böyle yapmaz. Aynı anda mümin kendisinin iman etmiş olduğunu şöyle der: ‘Rabbim! Beni cehennem azabından koru! Demek ki, bu iki kişi ahirete inandı ve ahirette cennet ve cehennem var olduğuna da inandı. Bu nedenle böyle duada bulunur. Ahirete inanmayan kimse böyle dua etmez. Zira cennet ve cehenneme inanmaz.

Aynı anda, böyle dualarda bulunan kimseler takvalı sayılır. Çünkü Allah’tan ve azabından korkuyordur. Takvasız kimse Allah’ın azabına aldırış etmez ve hiç onu hatırlamaya çalışmaz. Ayrıca takvalıların sıfatlarından bir tanesi de sabretmektir. Sabretmek her konuda gereklidir. Haramdan sakınmak üzere, kendini haramdan alıkoymak ve özellikle bu şey tatlı ise kendini bundan menetmek için sabretmelidir. Yine, farzları yerine getirmek için sabretmelidir. Ayrıca, musibetler kendine dokununca acılara karşı sabretmelidir. Ek olarak, Allah ona bolluk ve güzellik verince şimarık, azgın ve bunları kötüyle kullanmamak için sabretmelidir. Allah’ın davetini yayamaya ve zalimlere karşı hak sözü söylemye çalışırken eziyetlere karşı sabrederler. İşte bu hallerde sabretmek farzdır, yoksa insan yenilir, düşer. Dünyayı ve ahireti kaybeder. Nitekim sabretmenin manası; dayanmak, sebatlılık göstermek, yıkılmamak, tembellik ve gevşeklik göstermemektir. 

Takvalıların sıfatlarından biri de sadık olmalarıdır. Bunun manası; imanlarına bağlı olup Allahın emirleri ne kadar kendilerine zor gelirse gelsin tümünü yerine getirirler. Gizlice veya aşikâr bunu yaparlar. Böylece imanlarının gereğini uygular, samimiyet gösterirlerse sadık olurlar. Allah’a yalan söylemezler. Be nedenle imanlarının gereğince hareket ederler. Özellikle cihad ve İslam davetini yüklenirken sebatlık gösterirler. Bunun uğrunda ölmeye hazır olurlar, her işkence ve meşakkate tahammül ederler.

Takvalıların sıfatlarından biri de itaat etmektir. Allah’ın emrine itaat etmektir. İmanın alameti Allah’a itaat etmektir. Eğer; bir kimse ben Allah’a inanıyorum derse ve ondan sonra Allah’a itaat etmez se bu kişi nasıl mümin olabilir? Kesinlikle bu kişi takvalı değildir. Ama Allah’a ve emirlerine inanıyorum derse,  fakat bu emirleri yerine getirmezse fasık sayılır, kâfir sayılmaz. Allah’a itaat etmek Kur’an’ı Kerim’de geçen bütün ayetleri uygulamak demektir. Kur’an’ı Kerim’de Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e itaat etmek ve ona uymayı emreden birçok ayet geçmiştir. Bu nedenle, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in sünnetini uygulamak Allaha itaat etme konusuna dâhildir.

قُلۡ اِنۡ كُنۡتُمۡ تُحِبُّوۡنَ اللّٰهَ فَاتَّبِعُوۡنِىۡ يُحۡبِبۡكُمُ اللّٰهُ وَيَغۡفِرۡ لَـكُمۡ ذُنُوۡبَكُمۡؕ‌ وَاللّٰهُ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ‏  قُلۡ اَطِيۡعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُوۡلَ‌ فَاِنۡ تَوَلَّوۡا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الۡكٰفِرِيۡنَ‏  

(Onlara) Deki (ya Resullah); Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah’ta sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah bağışlayan ve merhamet edendir. Deki Allaha ve Resule itaat edin, eğer bundan yüz çevirirlerse şüphesiziki Allah kâfirleri sevmez” (Al-i İmran 31- 32)

İşte, Kura’n ve Sünneti uygulayan Müslüman takvalı sayılır. Takvalıların sıfatlarından bir tanesi de Allah’ın uğrunda ve Allah’ın gerekli kıldığı başka yerlerde harcamaktır. Allah’ın uğrunda harcamanın manası; cihad ve İslam daveti için harcamaktır. Allah’ın harcanmasını gerekli kıldığı diğer yerler; ailesine marufa göre harcamak, sila-i rahim’e, diğer akrabalara ve muhtaç olanlara vermektir. 

Takvalıların sıfatlarından diğer bir tanesi de Allah’tan mağfiret dilemektir. Özellikle, seher vakitlerinde uyanıp Allah’tan mağfiret dilemektir. Seher vakitleri gecenin son üçte birisinin vaktidir. Sahur vakti seher kelimesinden türedi, seher vaktine dâhildir. En efdal veya en sevaplı ibadet bu vakitte yapılan ibadettir. Mağfiret veya bağışlanmayı Allah’tan dilemek büyük bir ibadettir. Zira insanın Allah’a karşı zafiyetini ve muhtaçlığını gösterir. Allah’a inandığını da gösterir. Allah’ın kendisini cezalandıracağını gösterir. Bu nedenle Allah’tan mağfiret diler ve affı ister. Bunun manası kalkıp namaz kılar, içinden ve arkasında hep mağfiret diler. Mümin olmayan kimse bunu hiç yapmaz. Zira Allah’ın emirlerine uymaz. O zaman kendisinin suçlu olduğunu hissetmez ve kabul etmez. Çünkü o emirlere inanmıyor. Bu nedenle takvalılık imandan kaynaklanıp bu imanın gereğince hareket etmektir. Bu takvalıların Allah indinde derecesi üstündür. Onlar için cennet var, taharetli zevceler ve Allah’ın rızası vardır. 

Dünya’da biz bu kişilere takvalı deriz, çünkü zahire göre hüküm veririz. Fakat ahirette bu kişilerin riyakârlık yapıp yapmadıkları ortaya çıkar ve ona göre ceza görürler. Ancak, Müslüman takvalılığın sıfatlarıyla sıfatlandıkça onu riyakârlıkla itham edemeyiz. Fakat kesin olarak filan kişi takvalıdır dememiz doğdu değildir. Zannı-i galip bu takvalıdır dememiz gerekir. Her Müslüman takvalı olmak için mücadele etmelidir. Allah birçok ayette bunu emretmektedir. Takvalı kimse sırf Allahtan ve azabından korkar, kâfirler ve münafıklardan ve içkencelerinden hiç korkmaz, onlara uymaz.